23 Nisan 2007 Pazartesi

Himalayalar’da Gizemli Bir Dunya

>Dunya’nin en yuksek tepesi Everest’i de barindiran Himalaya Daglari’nda yapilan bir doga arastirmasi simdiye dek bilinmeyen yeni ve egzotik hayvan turlerini ortaya cikardi. Bilim insanlari Himalayalar’in golgesindeki ormanlarin Dunya’nin biyo-cesitliligi en yuksek nadir bolgelerinden biri oldugunu biliyordu. Ancak hayvan turlerinin arastirilip kesfedilmesi ve degerlendirilerek tasniflenmesi uzun ve ugrasli bir is. Conservation International adli bilim orgutu ve Walt Disney’in Animal Kingdom adli projesi yalcin Himalayalar’in arasinda kalan yesil vadilerde yepyeni hayvan turlerinin buldu. Himalayalar’da bulunan hayvan turlerinden bazilari;



1) Katil arilar.
2) Ziplayan fareler.
3) Disilerinin erkekleri sirtinda tasidigi yirtici cekirgeler.
4) Mavi yuzlu altin sarisi tuyleri olan maymunlar.
Arastirmanin sonuclari bilimsel kurumlar, uluslararasi orgutler ve hukumetlerle paylasilarak bu turlerin soyunun tukenmemesi icin bilinc olusturulacak.

Kara Delikler Super Cevreci Cikti

>Kara deliklerin enerji tuketimini inceleyen bir gozleme gore, isigi dahi yutan bu varliklar otomobil olsalardi, 1 litre benzinle 400 milyon km yol alabilirlerdi. Kara deliklerin evrendeki en verimli enerji tuketicisi varliklar oldugu ortaya cikti. Stanford Universitesi astronomu Steve Allen, kara deliklerin son derece dusuk enerji tuketimiyle buyuk enerji uretimi sagladiklarini vurguluyor. Allen, bunu “Kara delikleri otomobile benzetirsek 1 litre benzinle 1.6 milyar km alabilirlerdi” sozleriyle niteliyor ve ekliyor, “Bu verim en siki cevreciye gore bile oldukca cevreci bir sistem.” NASA’nin Chandra X-Isini Gozlemevi’nde yapilan gozlemde kara deliklerin enerji uretim surecleri incelendi. Gozlemde, eliptik galaksilerin merkezindeki her biri Gunes’in 1 milyar daha kutleli olan 9 buyuk kara delik gozlemlendi. Incelenen kara delikler, Samanyolu Galaksisi’nden 50 ila 400 milyon isik yili uzakliktaki, nispeten daha az guclu olanlardan secildi. Kara deliklerin aciga cikardigi enerji, isik yaymadan saliniyor, bilim insanlari bunun nedenini henuz belirleyemedi. Aciga cikan enerji, radyo dalgasi olarak saliniyor; 9 kara delikten birinde ise enerji X-isini olarak saliniyor. Bilim insanlari bu enerji balonlarindan kara deliklerin urettigi asli enerjiyi hesapladi. Chandra Teleskobu’ndan gelen goruntulerden, kara deliklerin saldigi enerji ve daha sonra da bunu uretmek icin gerek enerji gereksinimi hesaplandi.



‘TRILYONLARCA TRILYONLARCA WATT’

Bilim insanlari, salinan enerjiyi “trilyonlarca ama trilyonlarca watt” seklinde niteliyor. Kara deligin aciga cikardigi enerji isik hizina yakin bir hizda saliniyor, bu esnada ‘balon’ adi verilen bir sekil aliyorlar. Bu enerji balonlarinin onbinlerce isik yili capinda oldugu dusunuluyor. Kara deliklerdeki kutlecekim, evrenin heryerinde oldugundan daha guclu ve bu sayede isigi dahi icine cekebiliyor. Kara deliklerin guclu manyetik alanina giren hicbir maddenin disa cikamadigi dusunuluyor. Not: 1 isik yili, isigin 1 yilda aldigi mesafeyi gosterir ve yaklasik olarak 9.4 trilyon kilometre’dir.

Depremi Tetikleyen Doga Olayi...

> Gunes Tutulmasi; Deniz Dibi Yer Kaymasi, Yer Sismesi ve Gelgitleri Tetikliyor…

1999 Golcuk depreminden uc gun once, Cinarcik kumsalinda kisiler guneslenirken, yuzerken, sular, 0.5 ile 1 metre denizin ortasina dogru cekildi. Sonra, arka arkaya 1 ile 1.5 metre yuksekliginde dalgalar gelip kumsali dovmeye basladilar. Dalgalar tum kumsali kaplamisti. Havlular, giysiler, cocuk oyuncaklari denize supurulmustu. Bunu goren kisiler karaya dogru kacistilar. Kisiler, once bunu uzaktan gecen bir geminin dalgalari sandilar. Oysa boyle bir gemi gecmemisti. Sonra denizalti diye yorumladilar; ancak denizalti yuzeyde dalga yapmazdi. Gercek suydu ki; olusan deprem oncesi tsunaminin ta kendisi idi. Bu olay, 3 gun sonra olan 17 Agustos Golcuk depremiyle birlikte Istanbul Avcilar’in yalnizca 4 km deniz icinde de gorulmustu. Benzer olay Istanbul depremiyle de beklenilecektir.

Deprem Oncesi Yer Kabarmasi

1999 Golcuk depreminin bir hafta oncesinde, Izmit Koyu’nu da icine alan 36 km yaricapli bir alanda, depremin tam dis odaginin yuzeydeki izdusumu uzerinde yer ciban gibi kabardi. Bu yer sisligi, deprem patlamadan once yaklasik 15 santime dek kabardi. Bunun sonucunda kalkan gibi alttan itilen deniz sulari, kiyi kesimindeki cay bahcelerini yavas yavas icine almaga basladi. Halk bu olayi uzun sure gozlemledi. Ancak sular yer sismesi surdugunden hic geri donmedi, hep ileri dogru kara icine ilerledi. Sonunda bir hafta icinde 7.5 buyuklugunde bir deprem oldu. Kiyi kesimindeki dolgu alanlarinda denize dogru gocmeler, kaymalar, ayrica depremle birlikte 1.5–2 metrelik supurgen dalgalar (tsunami) olustu. Bu beklenen bir olaydi.

Deprem Oncesi Deniz Dibi Yer Kaymalari Ile Supurucu Dalgalar

Yine 1999 Golcuk depreminden uc gun once, Cinarcik kumsalinda kisiler guneslenirken, yuzerken, sular, 0.5 ile 1 metre denizin ortasina dogru cekildi.

Kisiler durumu saskinlikla izlediler. Sonra, arka arkaya 1 ile 1.5 metre yuksekliginde dalgalar gelip kumsali dovmege basladilar. Dalgalar tum kumsali kaplamisti. Havlular, giysiler, cocuk oyuncaklari denize supurulmustu. Bunu goren kisiler karaya dogru kacistilar. Kisiler, once bunu uzaktan gecen bir geminin dalgalari sandilar. Oysa boyle bir gemi gecmemisti. Sonra denizalti diye yorumladilar; ancak denizalti yuzeyde dalga yapmazdi. Gercek suydu ki; olusan deprem oncesi supurgen (tsunami dalgasinin) ta kendisi idi. Cunku, Cinarcik’in 3 km’lik kiyi kusagindaki ortalama 100 metrelik derinlik, kuzeydeki Istanbul cukurunda birden bin 100 metrelik koca bir deniz yarina donusuyordu. Yar yamacinda askida kalan duraysiz deniz dibi topraklari, bolgede gerginligin artisi ile kopmus, sonra milyonlarca tonluk kutle biciminde deniz dibine cig gibi duserek, deniz dibi yer kaymasi sonucu supurgen dalga olusturmustu. Benzer olay, 3 gun sonra olan 17 Agustos Golcuk depremiyle birlikte Istanbul Avcilar’in yalnizca 4 km deniz icinde de gorulmustu.

Bu tur deniz dibi kaymalari ile olusan supurgen dalgalar oncesi, sularin cekilmesi ile geri gelmesi arasinda yalnizca 1 ile 5 dakikalik sure vardir. Benzer olay Istanbul depremiyle de beklenilecektir.

Cernobilin Getirdigi Felaket!

>Yirmi yil once bu ay Pripyat'ta yasam urpertici bir bicimde son buldu. 26 Nisan 1986'da henuz gun agarmadan, o donemde nufusu 50 bini bulan Pripyat'in 3 kilometre kadar guneyindeki Cernobil Nukleer Santrali'nin dort numarali reaktorunde patlama oldu. Bu patlamada 2 kisi yasamini yitirdi. Radyasyon zehirlenmesinden 28 kisi daha yasamini yitirecek ve kisa sure icinde olu sayisi 30'a yukselecekti. Binanin hurdaya donen iskeleti on gun boyunca yandi ve kuzey Ukrayna'da, guney Belarus'ta ve Rusya'nin Bryansk bolgesinde 142.000 kilometre karelik bir alana radyasyon yaydi. Bu, dunyanin yasadigi en korkunc nukleer kazaydi.

Hirosima'da yayilan radyoaktivitenin 400 kat fazlasina ulasan radyoaktif serpinti, yaklasik 300 bin kisinin evlerini terk etmesine neden olurken cocuklari etkisi altina alan bir tiroit kanseri salginini da tetikledi. Ve izleyen yillarda saglik ve temizlik giderleri, tazminatlar, uretkenligin azalmasi gibi ekonomik kayiplar yuz milyarlarca dolara ulasti.


Dort numarali reaktorun radyoaktivitesi son derece yuksek kalintilari, kazadan sonra hizla insa edilen -ve lahit olarak adlandirilan- mezarin altinda icin icin yanmaya devam ediyor. Beton ve celikten yapilan ancak aradan gecen yillarla giderek curuyen bu yapi artik her an cokme tehlikesiyle karsi karsiya ve bir digeriyle degistirme calismalari da baslamak uzere: Lahdin uzerine gecip tumuyle kaplayacak, stadyum buyuklugunde, kemerli bir yapi insa edilecek. Insa tamamlandiginda, harap olmus reaktor goz onunden kalkacak olsa da bolgede yasayanlarin akillarindan hicbir zaman cikmayacak. Cunku felaket yavas cekimde de olsa devam ediyor.


Bunlari Biliyor muydunuz?

Cernobil serpintisi Iskandinavya'nin kuzey bolumlerindeki Lapland'a kadar yayildi. Kuzey Kutup Bolgesi ve Avrupa kazadan dolayi onemli sorunlarla karsi karsiya kaldi. Rengeyiklerinin beslendigi kirlenmis likenler yuksek oranda radyoaktif Sezyum-137'nin insanlara gecmesine neden oldu. Ilk yil, et tuketimini onlemek icin bircok suru yok edildi . Uzmanlarin tahminine gore, rengeyiklerindeki Sezyum-137'nin Cernobil oncesi duzeye inmesi icin 20 yil daha gecmesi gerekiyor.

Dunyanin En Garip Yanardagi

>Tanzanya'nin ucra bir kosesinde inanilmaz bir dag yukselir: Puskuren lavlarin havada katilasip ardindan cam gibi sangirdayarak parcalandigi Ol Doinyo Lengai

Kimileri buyuk granit duvarlara, kimileriyse donmus caglayanlara tirmanmaktan hoslanir. Fotografci Carsten Peter ve tirmanis arkadasi Chris Heinlein (sagda) patlayan boynuzcuklara, yani bazen aktif kraterlerin civarinda olusan, keskin ve son derece dik cukurluklara tirmanmaktan hoslaniyor. Peter bu 15 metre yuksekligindeki boynuzcuk ya da sicratma konisi icin, “Bunu siradan bir kayayla karsilastirmayin” diyor. “Cok kirilgan ve cok dengesiz. Koni gumburduyor ve titriyordu ama bir kaya levhasi, lavi diger tarafa yonlendiriyordu. Peter sunu ogutluyor: “Sakin evde denemeyin.”



Ol Doinyo Lengai’nin taze natrokarbonatit lavlari, yaklasik 530 derecede yani olagan bazalt lavlarin yarisi bir sicaklikta fiskirsa da, ergimis kayalarin cevreye sicrayan damlalari yine de pamuklu bir tulumu, sigaranin naylonu yaktigi gibi yakabiliyor. Ve Tanzanya’nin ucra bir kosesindeki bu etkileyici dag volkan bilimcilerin ilgisini fazlasiyla cekiyor. 1991’de Japonya’daki Unzen Yanardagi’nin patlamasi sirasinda yasamini yitiren fotografci ve unlu volkanolog Katia Krafft’i “oyuncak yanardag” buyulemisti, cunku kucucuk lav akintilari bir kasikla toplanabilecek kadar soguktu. 1960’da Tanzanya Jeolojik Incemeleri icin tuhaf lavlar uzerinde ilk arastirmayi yapan Edinburgh Universitesi’nden Barry Dawson da, “Burasi mukemmel bir kucuk yanardag laboratuvari” diyerek ayni goruste oldugunu belirtiyor. “Puskuruklerin bicimi ve tarzi tipki bazalt yanardaglarin akintilari gibi; tek fark bazalt yanardaglarin cok daha buyuk olma.

Bol silikali bazaltlar puskurten diger volkanlarin tersine Ol Doinyo Lengai, dunyanin tek carbonatite –kalsit ve dolomi gibi karbonatlarca zengin bir volkanik tas- puskurten aktif volkani. Genelde carbonatite’lar baska olusumlarin icine girer ve nadiren puskurtulerek yeryuzune cikarlar.

Ol Doinyo Lengai yalnizca yuzeye carbonatite puskurttugu icin degil, bu carbonatite turunun cok ozel olmasi dolayisiyla da siradisi bir volkan. Bu ture natrocarbonatite deniyor ve sodyum yonunden oldukca zengin.

Her ne kadar gecmis jeolojik zamanda baska carbonatite volkanlarinin varligi biliniyorsa da, onlarin da natrocarbonatite lav puskurttugunu soylemek zor. Natrocarbonatite neme maruz kalir kalmaz yapisinda ve bilesimde degisimler gecirerek suda cozunur hale gelir; boylece yagmurlarla yikanip gider.

Hawaii Yanardaglari

>Hawaii Yanardaglari Ulusal Parki icin de gecerli bir yorum bu. Kalkani andiran bu aktif yanardag yukseltilerini ilk bakista bir seye benzetmek zor –“agizlarindan alevler sacan ejderhalar” gibi gorunmuyorlar. Daha onceki donemlerde yasanan patlamalar sonucu olusan ve bolgeyi cicekbozugu gibi delik desik eden kraterler, guzel olarak degerlendirilmekten uzak ve kendilerine kucak acan bir doga tutkununun kollarina sigamayacak kadar da buyuk. Ilk goruntu boyle...

Sonra her sey degisiyor. Soguyan ve macun sekerini andiran lavlarin uzerinde parmaklarinizin ucunda yuruyun; yeraltindan fiskiran buhari bedeninizde hissedin ve yeni olusan volkanik kayalarda dahi sasirtici bir sekilde kok salan egreltiotlarini yakindan inceleyin. Yanardag tanricasi Pele'nin efsaneleri icin Hawaiililere kulak verin ve onun varligini her yanda fark etmeye hazir olun: bir donemler alev alev yanan cukurlardan cevreye yayilmis taslarda, donmus lav denizinde, taslasmis agac mezarliklarinda ve Kilauea'nin dogu acilma catlagindan gelen keskin sulfur dioksit kokusunda. Sonra Pele'nin bogucu sicakliktaki evini, Pu'u 'O'o kraterini, ziyaret edin. ( Kilauea'da gunumuzde suren hareketlilik 1983'te siddetli bir patlamayla)

basladi ve yanardag o donemden beri Ay'a kadar bes yol dosemeye yetecek miktarda lav sizdirdi.) Artik , Hawaii Yanardaglari'nin hic tamamlanmayan bir eseri andirdigini anlamaya hazirsiniz. O, Dunya'daki en degisken, en hareketli park.

Ulusal Park, Buyuk Ada'da 1300 kilometre karenin uzerinde bir alani kapliyor. Ve sinirlari icinde, Kilauea ve Mauna Loa kraterlerini, bu kraterlerin cevresindeki curuf birikintilerini, calilarla kapli colleri, koa ( Acacia koa ) ve ohi'a ( Metrosideros polymorpha ) ormanlarini ve botanikciler ile entomolojistler disinda cok az insanin girdigi sik agaclarla kapli yagmur ormanlarini barindiriyor.

Pele'nin evlerinden bir digeri de, Kilauea'nin, 1983'te yasanan patlamadan once 150 yil boyunca en aktif agzi olan Halema‘uma‘u Krateri'nde bulunuyor. Hawaiililer ve dunyanin dort bir yanindan gelen ziyaretciler artik sessiz olan bu kraterin kenarina gelerek dua ediyor, tanrica icin her turden hediyeler birakiyor. Park korucusu Faelyn Jardine, “Burada sahte paradan cig domuz kafasina kadar her seyi bulabilirsiniz” diyor. Jardine her hafta, yonetimin buraya birakilanlar arasinda “uygunsuz” buldugu bir torba dolusu hediyeyi atiyor. Meyve, sebze ve kizarmis tavuk ile tika basa dolu bir cop torbasini kaldirirken, “Hediye olarak uygun bulunanlar, daha cok ilahi ve dualar” diyor.

Kilauea yanardagindan dokulen ve Pu'u 'O'o kraterinin agzini asarak surunen bu lavlar, kivrilip birbirine dolanmis bir yilan yumagini andiriyor. Dagin aktif agzinin 1983'teki ilk patlayisindan bu yana Pu'u 'O'o'da yaklasik 20 yildir suren havai fisek furyasinin ardindan, Ki�lauea'nin disariya attigi toprak Ay'a bes yol dosemeye yetecek duzeyde. Bunun sonucunda da adanin guney kiyisina 230 hektar kadar toprak eklemis.



Alacakaranlikta uzun bir pozlama suresiyle cekilmis bu resimde, Pu'u 'O'o uzerinde lavlarin aydinlattigi gazlar urkutucu bir akkor halesi gibi gorunuyor. Ocak 2003'teki bir kamp gezisi sirasinda kraterden lavlarin tasmasini izleyen fotografci Frans Lanting, "Bu tur bir manzarayi gunduz goremezsiniz" diyor. "Iste bu nedenle yanardag fotograflari daha cok hava karardiktan sonra cekilir."


Pu'u 'O'o'da 100 metre derinligindeki bir kraterin icinde yer alan ve puskurmenin geride biraktigi tortularla zaman icinde bicim degistiren bu curuf konisinin agzi, erimis topragin calkalanip yukariya cikmasiyla korlasiyor. Saglam zeminli gibi gorunen krater tabani aslinda tam oturmus degil; yuzeyin hemen altinda akan lavlar var.


Catlaklara ve yariklara kok salmis korpe bir 'ohi'a agaci, lavlarin araziyi kapladigi bir yerde yasama tutunmaya calisiyor. Bir Hawaii efsanesine gore, bu bitki ve lehua denen kipkirmizi cicekleri aslinda Pele adli tanricanin gazabina ugrayan iki sevgili ve Pele'nin kiskancligi sonucunda bu hale gelmisler. Hemen arkasinda gorulen egreltiotlari gibi, 'ohi'a da adanin donmus lav ovalarinda canlanisin bir oncusu, yeniden yasam bulan ilk bitkilerden biri.



Uyuyan Mauna Kea yanardaginin zirvesinde kar seritleriyle ortulu koniler, okyanus tabanindan tepe noktasina kadar yuksekligi 17.000 metreyi bulan azman Mauna Loa'ya on planda eslik ediyor. Lavlarinin yarattigi yumusak egimli tumseklerden dolayi bir kalkan yanardagi olarak anilan Mauna Loa, Hawaii Yanardaglari Ulusal Parki'ndaki iki ve Hawaii eyaletindeki bes aktif yanardagdan biri. Uzmanlar en son 1984'te patlayan bu yanardagin yeniden puskurme zamaninin geldigini belirtiyor.

Kuresel Isinmanin Sonuclari

>

ABD hukumetinin kasirga arastirmacilari da dahil olmak uzere bircok uzman, gectigimiz yil kasirga rekorlari kirilmasinin kuresel isinmayla baglantili oldugunu dusunuyor. ABD'deki Ulusal Atmosferik Arastirmalar Merkezi'nden Greg Holland, "gordugumuz kasirgalar dogrudan iklim degisikliginin sonucu. Bu gelecekte basimiza gelecek degil, su an yasadigimiz sey" diyor. Holland'a gore, Karayipler'de ortaya cikan kasirgalari yaratan ruzgar ve sicak su kosullari, sera etkisi yaratan gazlarin yukselen bir etkisi: "Daha mantikli bir cikarim mumkun gorunmuyor."



Bush yonetimi kabul etmiyor

ABD'de duzenlenen iklim konferansina katilan bazi arastirmacilar ise tropik bolgelerdeki ruzgar ve sicaklik kosullarinin dogal olaylar sonucunda oldugunu, karbondioksit salinimlariyla ilgili olmadigini dusunuyor.
California, Moneterey'de duzenlenen iklim konferansina katilan arastirmacilarin cogunlugunu hukumet calisanlari olusturuyor. Bush yonetimi, kuresel isinmanin kanitlanmamis bir teori oldugunda israr ediyor.

Genel gorus degil

Katilimci 500 bilim adaminin cogu, tropik bolgelerdeki isinma egilimlerinin daha cok ve daha guclu kasirgalara neden oldugunu kabul ederken, kuresel isinma etkisi genel bir gorus olarak kabul edilmiyor.Colorado, Forth Collins'teki Colorado Universitesi'nden kasirga arastirmacisi William Gray gibi bilim adamlari isinmayi dogal olaylara bagliyor. Gary, tuzluluk oranlarinin ve okyanus akintilari hareketlerinin isinma ve sogumaya neden olduguna inaniyor. Gary'ye gore Karayip sulari onumuzdeki 5-10 yil daha isinmaya devam edecek ve daha sonra soguyacak.

En az yarisi kuresel isinmayla ilgili

Ulusal Osinografi ve Atmosfer Dairesi'nden Thomas Knutson, nedeni ne olursa olsun isinmanin, buzdaglari icin kritik bir asama oldugunu ve denizlerin isinmasinin onumuzdeki yuzyilda 3-4 kat daha artacagini soyluyor.Ingiltere'deki Londra Universitesi'nden Adam Lea da, Ingiltere, Almanya, Rusya ve Kanada'da yapilan calismalarin, kasirga aktivitelerinin en az yarisinin kuresel isinmayla iliskilendirilebilecegini gosterdigini rapor ediyor.

1970'lerden itibaren degisti

Greg Holland, 1940 ve 50'lerde yasanan tropik kasirga anomalilerinin dogal degiskenlikle aciklanabilecegini soyluyor. Fakat Holland'a gore karbondioksit, 1970 ve 90'lardaki ispatlanabilir ornekleri degistirmeye basladi. Holland, "su an kuresel iklimde yasadiklarimiz, iklim degisikliginin etkisi. Bilim adamlarinin buyuk cogunlugu, gordugumuz seyin dogrudan sera etkisi yaratan gazlarin etkisi oldugunu soyluyor" diyor.

Super guc Katrina'ya yenildi

Gectigimiz yil agustosta meydana gelen ve Louisiana ve Mississippi'yi etkisi altina alan Katrina Kasirgasi son 77 yilda gorulenlerin en kotusuydu. Yaklasik bin kisinin olumune neden olan kasirga, 75 milyar dolarlik zarara yol acti.ABD hukumetine bagli Tropik Tahmin Merkezi'nin hava tahminlerine gore, bu yil, gectigimiz yil meydana gelen 14 kasirga kadar olmasa da, onceki yillara oranla cok daha fazla kasirga bekleniyor.

Colde Sirri Cozulemeyen Dev Cizimler…

> Dunyanin en kusursuz ve esrarengiz sekilleri...

Bilimadamlari ve dusunurler sirrini cozemiyor...

Insanlik tarihinin aydinlanmamis bolumunu mu temsil ediyorlar?

Peru'daki Nasca colu kumlarin uzerine cizilmis kusursuz sekiller barindiriyor. Bilimadamlari ve dusunurler yillardir Nasca cizimleri uzerine kafa yoruyorlar ama henuz bir sonuca varamadilar. Bu dev ebattaki kusursuz cizimlere dunyanin baska hic bir yerinde bugune kadar rastlanmadi. Iste sekillerin gizemi;


Bulundugu yer geregi bu sekillere Nasca cizimleri deniyor. Nasca cizimleri, antik donem uygarligina dair en harika ve gizemini en kusursuz sekilde koruyan buluntu olma ozelligini tasiyor. Bu cizimler antik donem uygarliginin gunumuz uygarligindan cok baska oldugunun kaniti olarak da kabul ediliyor. Pek cok bilimadami tarafindan maksimum ozenle kopya edilen bu cizimler, insanlik tarihinin aydinlanmamis bolumunu de temsil ediyorlar.

Bu kusursuz cizimler, 1927 yilinda Peru semalarinda ilk ucak uctugu zaman kesfedilmisti. Daha sonralari 1939 yilinda, unlu Amerikali profesor Paul Cosock, Rio Grande vadisinde colun ustunde ucarken bu dev cizimlerden gormus ve de gozlerine inanamamisti. Asagida, colun orta yerinde kocaman bir kus figuru, kusursuz bir bicimde cizilmis olarak duruyordu. Kusun karsisindaki duz cizgi inanilmayacak sekilde kusursuz gorunuyordu. Duz hat kus figurunun icinden ufka dogru uzaniyordu. Daha sonralari colde baska cizimler de bulundu. Kimileri paralel motifler halindeydi, digerleri geometrik sekillerdi, bazilari cesitli hayvan figurleriydi, altmisa iki yuz elli metre ebadinda daha pek cok cizim vardi. Ucakla col ustunde ucanlar dev orumcekler, spiral kuyruklu maymunlar, bir balina ya da kopek gorebiliyorlardi. En cok ilgi ceken cizimse bir dagin eteklerine dogru cizilmis olan sekildi. Bu cizimde dev ebatta bir adam, ayaginda agir botlari, kocaman kafasi ve baykus gozleriyle resmedilmisti. Kollari selam verir gibi yukari kalkikti.

Bu fenomeni cozmek icin yillarca calisildi. Bu siradisi cizimler pek cok insani kendine cekti. Eksantrik kitaplarin yazari Erich Von Daniken, Nasca cizimlerinin bulundugu bolgenin, gezegenler arasi gezilerde kullanilan yakit ikmal merkezi oldugunu iddia etmisti. Balon tutkunu Jim Woodman, antik Perulularin balonla ucabildiklerini, bu cizimleri de ucarken yaptiklarini iddia ediyordu. Bunu kanitlamaya calisirken yaptigi bir ucus sirasinda da oldu. Matematik uzmani Maria Reiha ise Nasca colunun en dikkat cekici sembolu oldu. Elinde basit bir fircayla yillarca colde calisti. Bu coldeki kizil kumlarin gizemini cozebilmek icin binlerce metrekup kumu fircaladi, inceledi. Bu gizemi cozmek onun tek amaci haline gelmisti. Reiha aslinda cole bu gizemi cozmek uzere degil unlu arastirmaci Paul Cosock'un tercumani olarak gelmisti. Ancak arastirmaci Amerika'ya dondukten sonra da Reiha colde kaldi. Maria Reiha kendini bu gizemli cizimlerin sirrini cozmeye adadi. Butun gun tek bir kurus para kazanmadan colde calisti. Minik ucaklarin onune, kendini iple baglayarak saatlerce dev cizimlerin fotograflarini cekti, cizimlerini kopyaladi. Bunlari yaparken de hayatini tehlikeye atti. Onun bu cizimlere karsi bitip tukenmeye ilgisi nihayet Peru hukumetini de harekete gecirdi ve bu cizimler koruma altina alindi. Onun antik kulture ait yaptigi calismalar pek cok arastirmaciya yol gosterdi. Perulular sonunda ona "colun annesi" adini verdiler. Ancak col en atesli hayranina bile gizeminin ipucunu vermedi...



Kaynak: Hurriyet-Agora

Doganin Butun Gizleri Henuz Bilinmiyor

>

Doganin Butun Gizleri Henuz Bilinmiyor


Dogada h�l� arastirilmamis gizler var. Bilim adamlari bu yuzden durmadan yeni bocek veya orumcek turleri kesfediyorlar. Ama bazen hic kimsenin gormedigi daha buyuk tuhaf canlilar da bulunuyor.

Bir tahmine gore dunyada 30 milyon hayvan turu yasamakta. Bunlardan bircogu uzun sure gizli kalmistir.



Aslinda bu pek de sasirtici degildir. Cunku kiyida kosede gizli kalmis hayvanlar genelde omurgasizlardir.

Yani bocekler, kurtcuklar ve orumcekler gibi hem kucuk olan hem de "gizli dunyalarinda" yasayan hayvanlardir. Ustelik bu hayvanlar kendi siniflari icinde birbirlerine benzerler.

Buyuk hayvanlar daha dikkat cekici olduklari ve saklanamadiklari icin genelde daha iyi bilinirler. Bu yuzden buyuk bir hayvan turunun kesfedilmesi daha onemlidir bilim insanlari icin. Ozellikle de yeni kesfedilen hayvan bilinenlerden cok farkli bir gorunumdeyse, cok buyuk bir ilgi uyandirir.

Bilim adamlari gectigimiz yuzyilda son doga cennetlerini iyice arastirarak, bugun artik bize pek de olaganustu gorunmeyen yeni turler buldular. Oysa ayni kesifler yuz yil once buyuk sansasyonlar yaratabilirdi.

Ne zebra ne zurafa

20.yy’in baslarinda Afrika’nin ilkel ormanlarinda Okapi, dag gorili ve cuce suaygiri bulunmustu. Kongo’da yasayan Okapi (Okapia johnstoni) arkasindaki ve bacaklarindaki cizgiler nedeniyle ilk once zebraya benzetilmisti ama daha sonra zurafayla akraba oldugu anlasildi.

Bonobo maymunlarinin sempanze degil basli basina bir maymun turu oldugunu bilim 1929 yilinda ogrendi. Tum bu hayvanlari televizyondan, kitaplardan belki de hayvanat bahcesinden taniyorsunuzdur.

Ancak bazilari henuz birkac yil once bulundu. Mesela dunyanin tek zehirli kusu olan Pitohui. Bilim adamlari 1992 yilinda, bu kusun dusmanlarindan, tipki Kolombiya’da yasayan oklu kurbagalar gibi ayni zehirle korundugunu buldular.

Fakat doga gizini sadece karada degil, denizde de korumaya devam ediyor. Arastirmacilar ozel denizalti araclariyla git gide daha derine iniyorlar. Bu su alti gezileri sirasinda yedi gagali balina turu, dev agizli kopekbaligi (Megachasma pelagios) ve cok sayida Antarktik baligi buluntu. Bundan daha birkac ay once ise govdesi tuylu bir yengec turu kesfedilmisti.

Mavi balik

Gecen yuzyilda doga bilimi alaninda en buyuk sansasyon yaratan yeni hayvan turu "mavi balik" (Coelacanthimorpha) idi. Kara omurgalilarin atasi (yani insanlarin da) olan bu balik bundan 350 milyon yil once Devon doneminde bile dunya denizlerinde yasiyordu.

Bilim insanlari bu hayvanin, dinozorlarla birlikte tebesir doneminin sonunda yaklasik olarak 70 milyon yil once tamamen tukendigini saniyorlardi. Ama bu tahmin dogru cikmadi. 1983 yilinda Guney Afrika sahillerine avlanan balikcilarin agina takilan mavi balik, bilim dunyasini hayretler icine dusurdu.

Ve iki yil kadar once yine en az bunun kadar ilginc iki canli daha bulundu. Soyu tukendigi dusunulen mor kurbaga ve 11 milyon yil once dunya sahnesinden silindigi tahmin edilen bir kemirgen turu ! Bu tur canlilara arastirmacilar "yasayan fosiller" diyorlar. Bu konuyu da onumuzdeki hafta isleyecegiz.

Okyanuslarda Kopekbaliklari Devriye Gezecek

>

Okyanuslarda Kopekbaliklari Devriye Gezecek


Okyanusta sinsice dolanan, belli belirsiz elektrik sinyallerini algilayip en ufak bir koku aldiginda hicbir ozelligi olmayan derinliklerde saatlerce dolanan bir kopekbaliginin kafasindan gecenleri okuyabildiginizi dusunebiliyor musunuz?



Kopekbaliginin beynine yerlestirilen elektronik aygitlar sayesinde boylesine akilalmaz bir dus cok yakinda gercek olabilir. Pentagon tarafindan desteklenen bir proje kapsaminda, bilim insanlari kopekbaliginin beynindeki sinyalleri uzaktan kumanda sistemiyle devinime geciren, bir olasilikla da duygularini ele verecek sinirsel bir aygit gelistirdiler.

Arastirmacilar bu yontemle hayvanlarin davranis bicimlerini etkileyebilecek ve denetleyebileceklerine inaniyorlar. Subat ayinin sonlarinda Honolulu’da yapilan Okyanus Bilimleri Konferansi kapsaminda sunulan projenin daha da tartismali ozelligiyse, yontemin kopekbaliklarinin okyanuslari gizlice tarayip, elektrik sinyallerini ve kimyasal izleri belirlemesini saglamak amaciyla kullanilmasi.

Arastirmacilar kopekbaliklarinin devinimlerini uzaktan kumandayla yonlendirmek suretiyle hayvanlari gemilerin izini suren casuslara donusturmeyi tasarliyorlar.

Hayalet koku

Sinirsel protezler hayvanin beynine yerlestirilen ve belli islevsel bolgeleri devinime geciren bir dizi elektroddan olusuyor. Boston Universitesi dirimbilimcilerinden Jelle Atema ve ogrencileri bu aygitlari havuzdaki kopekbaligini hayalet bir koku araciligiyla "yonlendirmek" amaciyla kullaniyorlar.

Kopekbaligi suda dolanirken, arastirmacilar bilgisayardan baliga ilistirilen antene bir radyo dalgasi gonderiyorlar. Bunun uzerine elektrotlar beynin koku alma bolgesinin sagini ya da solunu devinime geciriyor. Kopekbaligi, ilginc bir koku almiscasina, sinyale tepki olarak devinime gecen yone hafif bir fiske atiyor. Sinyal ne denli gucluyse, fiske de o denli sert oluyor.

Hayvanlari bu yolla denetlemeye calisan yalnizca Atema ekibi degil. New York Universitesi Saglik Merkezi’nden John Chapin de fareleri yonlendirmek amaciyla benzer bir yontemden yararlandi.

Farelerde denendi

Chapin’in protezleri farelerin beynindeki biyiklarla baglantili bolgeyi devinime geciriyor. Boylece, fareler gidiklandiklari yana donup onlara dokunanin ne oldugunu anlamaya calisiyorlar.

Chapin farelerin beynindeki haz merkezini uyararak onlari odullendiriyor. Bu odul surecinden yararlanarak onlari, soz gelimi plastik bomba bilesimi olan RDX gibi bir kimyasalin kokusunu aldiklarinda 10 saniye durmalarini saglayacak bicimde egitiyor.

Atema ise aygitlari kopekbaliklarinin kimyasallarin izini nasil surduklerini arastirmak amaciyla kullaniyor. Kopekbaliklarinin koku alma duyularinin son derece guclu oldugu coktandir bilinmekle birlikte, onlarin bu yetenekten nasil yararlandiklari konusuna kesin bir aciklama getirilemiyor. Atema kopekbaligini uyusturmak yerine, onu denizde yuzerken incelemenin cok daha yararli bilgiler saglayacagina inaniyor.

Beyne mikrocip

Hayvan davranislarini inceleyen baska arastirmacilar da deneklerini laboratuvar ortaminin disina cikartiyorlar. Maymunlarin beyin sinyallerini belirleyen bir aygit gelistiren Washington Universitesi arastirmacilarindan Jaideep Mavoori takla atan bir maymunun sinirsel etkinligini ilk kez kendi ekibinin kayda gecirdigine inaniyor.

Mavoori’nin gelistirdigi aygit beynin bir bolgesindeki devinime tepki olarak oteki bolgesinde de bir uyari yaratabiliyor. Aygit sinirsel sinyalleri yorumlayabilen ve buna bagli olarak beynin bir baska bolgesine ya da kasa ileti gonderebilen bir mikrocip de iceriyor.

Arastirmacilar bu deneyler sirasinda ozellikle kopekbaliklarinin sagligiyla ilgileniyorlar. Yabanil olmalari nedeniyle bu canlilarin kolayca yorulabileceklerine, bu yuzden onlari yormamak icin arastirma surelerini kisaltmak zorunda kalabileceklerine dikkat cekiyorlar. Ne var ki, bu kisitlamaya karsin, uzaktan kumandali kopekbaliklarinin sondaj aygitlarina kiyasla cok daha ustun ozelliklere sahip olduklari belirtiliyor.

Bocekler 434 milyon yasinda

>Yaklasik 80 yildir hasiralti edilen bir fosili inceleyen uzmanlar, kalintinin bilinen en eski bocege ait oldugunu saptadi. Bu kanit sayesinde, boceklerin daha once kabul edilenden 20 milyon yil once ortaya ciktigi ispatlanmis oluyor. New York Amerikan Dogal Hayat Muzesi bocekbilim bolumu baskani David A. Grimaldi ve Kansas Universitesi ogretim uyelerinden Michael S. Engel'in Nature dergisinde yer alan arastirmalarinda, 400 milyon yasindaki fosilin muhtemelen kanatli bir bocek oldugu ifade ediliyor. Bu kanit baglaminda, boceklerin daha once kabul edilenden yaklasik 20 milyon yil once ortaya ciktigi ispatlanmis oluyor. Grimaldi, seffaf bir kayaya gomulu olan 0.8 cm2 buyuklugundeki fosildeki bocegin, ucgen biciminde cenelerden olusan bir agzi oldugunu ve bu cene yapisinin sadece kanatli boceklerde gorulenlere sasirtici derecede benzedigini soyledi. Fosilde sadece basi ve govdesi bulunan bocek, bilimsel tahminlere gore 0.6 cm uzunlugunda ve Mayis bocegini andiriyor. Bocegin, tropikal bitkiler arasinda uctugu ve bitki sporlariyla beslendigi tahmin ediliyor.



Bocekler 434 milyon yasinda
"Rhyniognatha hirsti" adi verilen fosilin, bugune kadar bulunan en eski bocek fosili oldugunu kabul ediliyor. Simdiye kadar bilinen en eski kanatli bocek fosili 320 milyon yil yasindaydi. DNA incelemelerinden elde edilen kanitlar, boceklerin 434 milyon yil once ortaya ciktigini gosteriyor.

Cernobil Felaketi

>ALINTIDIR.

Tarihteki en buyuk nukleer kaza olan Cernobil'in uzerinden 20 yil gecti. Reaktorun bulundugu bolgeyi gezerken topraga basamiyorsunuz, ayni yerde 20 dakikadan fazla kalamiyorsunuz. 25 Nisan 1986'da ogle yemeginden cikan bir muhendis, belki yemegin verdigi rehavetle, bir elektrik denemesi icin nukleer reaktorun 'acil sogutucu sistemlerini' kesiyordu.

Teknisyenler, aksamustune dogru reaktorun gucunu minimuma indirmisti. Amaclari, kendi gucuyle donen tribunlerin elektrik debisini kontrol etmekti. Ancak bu durumda reaktorlerin muthis bir istikrarsizlik kazanacagindan haberleri yoktu. Gece yarisi saat 1.23.58 gece, ardi ardina gelen iki patlama duyuldu.

Santralin dami fisek gibi gokyuzune firladi, ardindan da tum gucuyle santralin ustune dustu. Aciga cikan radyasyon, Dunya Saglik Orgutu'ne gore Hirosima ve Nagazaki'ye atilan atom bombalarinin toplamindan 200 kat fazlaydi. Uzmanlara gore, 5 milyonu askin insan yuksek duzeyde radyasyona maruz kaldi.

Sadece 15 gun icin

Iste tarihteki en buyuk nukleer kazadan bu yana tam 20 yil gecti. Avrupa Parlamentosu (AP) Yesiller Grubu, Alman Heinrich Boll Vakfi, Kiev Ecoclub ve bircok uluslararasi sivil toplum kurulusunca duzenlenen 'Cernobil+20=Gelecek icin Hatirlatma Konferansi' icin geldigimiz Kiev'de ilk gunumuz, iste bosaltilan bu alan ve santrali gezerek basladi.

Bolgeye iki kontrol noktasindan girilebiliyor. Eski Ikarus otobuslerle iki saat yolculuktan sonra ilk kontrol noktasinda durduk. Bir subay tek tek pasaport kontrolu yapip listeden adimizi isaretledi. Rehberimiz Aleksi'nin verdigi bilgiye gore santrala 30 kilometre uzaktaki bu nokta kazadan sonra girise kapatilan alanin siniri.

Yol boyu radyasyon uyarilari ve giris yasagini gosteren 'Kril' alfabesiyle yazili levhalar gorerek yarim saat sonra vardigimiz ikinci kontrol noktasi ardindan radyasyon acisindan en tehlikeli bolge olan 10 kilometrelik koruma bandina girdik. 15 dakika sonra, Cernobil kasabasindaydik. Bosaltilmis kasabada sadece itfaiyeciler ve acil mudahale ekipleri vardi ve tek tuk, asker kiyafetli gorevliler. Kapali alana yalnizca bilim adamlari, doktorlar ve guvenligi saglamak icin iscilerin trenle ve sadece 15 gun icin geldigini ogrendik.

Toprak radyasyonu emiyor

Kasabada bulunan Ukrayna devletinin Bilgilendirme Merkezi'nde Aleksi, bize kazadan en cok etkilenen yerleri gosterdi. AP Yesiller Grubu milletvekili Rebbeca Harms ise santralin hemen yanindan gecen Pripyat Nehri vasitasiyla radyoaktif sedimentlerin (suyla tasinan topraklar), hemen dibindeki gole ve derelerle Dinyeper Nehri'ne karistigini, oradan da Kiev'e ulastigini anlatti.

Su notron ve elektronlari yavaslattigi icin fazla tehlikeli degil ama toprak radyasyonu emiyor. Yuzlerce, belki binlerce yil toprakta kaliyor. Harms'in soyledigine gore, santralin batisinda ve en fazla radyoaktif kirlilige maruz kalmis bolgedeki 1500 aileyi tasimak icin Ukrayna hukumeti kaynak ariyor.

Aleksi surekli olcum yapiyor

Artik bir metal yigini gibi gorunun santrala yaklasirken Aleksi, elindeki radyasyon olcen cihazla surekli olcum yapti. Sagimizda, hukumetin patlayan reaktor yerine insa ettirmeye basladigi diger unite var. Onun da insaati durdurulmus. Kazanin oldugu dort numarali reaktorun onune geldigimizde Aleksi yalnizca 20 dakika disarida kalabilecegimiz uyarisinda bulundu. Reaktore, 200 metre onundeki isaret cizgisine kadar yaklasilabiliyor.

Reaktorun kalbinde bugun beton bir lahit oldugunu soyleyen Aleksi'nin elindeki olcum cihazi surekli otuyor ve 740 mikrosiverti gosteriyor. Yani sekiz gunluk alabilecegimiz radyasyon siniri. Santralin dibindeki Pripyat kasabasi, giristeki koruma gorevlisi disinda terk edilmis. Binalara fazla yaklasamadik. Kasabadaki donmedolap issizligin ortasinda uzaktan sizi selamliyor.

Tek tek kontrol

Ilk kontrol noktasina donduk. Bir odaya alindik, tek tek radyasyon olcen cihaza girdik. Yanlamasina girdigimiz cihazin her iki tarafi da acik ve ellerinizi iki yandaki bir yere bastiriyorsunuz.

Aletten cesitli sesler geliyor ve turnike demiri gibi metal kapi aciliyor. Eger acilmazsa kontrol noktasindan cikisiniz yasak. Otobus de kontrolden geciriliyor. Cunku limit degerlerin uzerinde radyasyon varsa, kontrol noktasini gecmesi yasak. Kiev'e dogru giderken, radyasyondan mi eskiliginden mi nedir, otobus iki kez arizalandi.

Koylerde dev gibi lahanalar yetisiyor

Pripyat Kasabasi'nin yakinlarindaki terk edilmis koylerde yasadisi yasayan kisileri ariyoruz. 20 dakikalik bozuk asfalt uzerindeki yolculugumuz, Illinci Koyu'nde sona eriyor. Birkac aile koye donmus. 78 yasindaki Fedor Ivanovic Maksiyevic, ikinci rehberimiz Nadya araciligiyla, kazadan hemen sonra koylerinin bosaltildigini ve bir yil sonra geri donduklerini anlatiyor.

Oglu da itfaiyeci olarak bolgede calisiyormus. Titreyen elleriyle surekli sigara icen Maksiyevic, "Bir hafta once doktor kontrolune gittim, her turlu analizi yaptilar ve bende radyasyon olmadigini soylediler" diyor. Karisi, bir inegi, 15 tavugu ve iki kopegiyle koyunde yasayan Maksiyevic, dev gibi lahanalar yetistigini anlatiyor.

Sonraki duragimiz, kazada sondurme isleminde kullanilan arac mezarligi. Binlerce aracin cevresi tel orgulerle cevrilmis. Rehberimiz yine uyariyor, topraga basmak sakincali. Cunku h�l� sezyum 137 elementi var toprakta. Elementin yarilanma omru 30 yil.

coplerin Dogada Kalma Sureleri

>Insanoglu gunumuzde tam bir tuketici .Dunde tuketici idi,ama simdi kullanilip atilan maddelerin fazlalasmasi ile dunyamiz yavas yavas copluge donmekte. Atilan maddelerin bizim icin fonksiyonu bitiyor. Ama onlar icin yeni bir surec basliyor. Zaman icersinde isi ,nem,bakteriler,isik,yagmur,soguk,sicak gibi faktorlerin yardimiyla coplerimiz bir takim kimyasal reaksiyon sonucu curuyerek yeniden dogaya donmektedirler.Atilan coplerin hepsinin dayanikliliklari farkli farklidir. Kimisi uc bes gun icerisinde dogaya karisirken kimi de asirlarca hic bozunmadan kaliyor. Kullanip ta attigimiz maddelerin curume surecleri hakkinda bir fikir sahibi olursak,cevre sagligimizi daha fazla dusunuruz.

CAM SISE(Yasam suresi:yaklasik 4000 yil )

Camin birlesiminde kum (SiO2), soda (Na2CO3), kirec tasi (CaCO3), dolamit (CaCO3.MgCO3),sodyum sulfat (Na2SO4) gibi maddeler vardir. Cam zaman icersinde cozunen ve fazla problem olusturmayan bir maddedir. Camin isidan ve asitlerden etkilenmemesi cozunerek dogaya karisma surecinin cok uzun olmasina yol acar.

IZMARIT(Yasam suresi:yaklasik 3 Ay )

Sigara,tutun ve selulozdan olusmaktadir. Seluloz ve tutun dogal maddelerdir. Onun icin curume suresi kisadir. Bilincsizce sokaga atilan bir izmarit ,isik yagmur ve mikroorganizmalarin etkisi ile en gec uc ay icerisinde dogaya karisir. Ancak sigaranin filtresi seluloz asetattan yapildigi icin curume suresi daha uzundur. Yaklasik 1-2 yil gibi.

KAGIT PARCALARI(Yasam suresi:yaklasik 3 Ay )

Kagit parcalarinin ana maddesi selilozdur. Bunlar yaklasik uc ay gibi bir zamanda dogaya karisir. Kagidin yapisinda nem fazla ise surec biraz daha uzamaktadir.Nem ve isik kagidin dogaya karisma surecini geciktirmektedir. Isik ve nem nem olmayan topraga kagit gomulse daha kisa surede topraga karisir.

CIKLET (Yasam suresi:yaklasik 5Yil )

Ciklet,dogal kaucuksentetik recine,seker,tatlandirici ve renklendirici maddelerden meydana gelir. Cikleti cigneme sirasinda seker ve tatlandirici maddeler agizdan besin olarak alinir. Atilan cikletin yapisindaki dogal kaucuk havanin oksijeni ile kisa surede bozunurken,sentetik recinenin bozunmasi uzun zaman alir. Mikroorganizmalarin dahi bunlari bozmasi uzun zaman alir.

TAHTA PARCALARI (Yasam suresi 15 Yil )

Agactan elde edilen tahta parcalarinin ana maddesi selulozdur.Tahta boyaliysa ,boyanin cozunmesinin uzunlugundan dolayi tahtanin dogaya karisma surecide uzuyor.

Buyuk parcalara nazaran kucuk tahta parcalari,daha kisa surede dogaya karisiyor. Kibrit copleri ise yaklasik alti ay gibi bir surede dogaya karismaktadir.

ALUMINYUM KUTU (Yasam suresi 10-100 Yil )

Yaklasik 200 mikron kalinliginda olan aluminyum kutularin ustleri teneke ve vernikle kapatilmaktadir. Teneke paslanarak yaklasik bir yil gibi bir surede dogaya karismaktadir. Aluminyum ise oksijen ve yagmurun etkisi ile yaklasik 100 yil icerisinde dogaya karismaktadir. Aluminyum kutularin dogaya karisma surecinin uzunlugunda dolayi aluminyum kutulari atmak yerine yeniden aluminyum uretimi icin kullanilmasi dogaya atmaktan cok daha uygundur.

PLASTIK SISE (Yasam suresi 100-1000 Yil )

Plastik siselerin yapisinda polivinil klorur (Halk arasinda PVC olarak bilinmektedir) ve polietilen (Halk arasinda PET olarak bilinmektedir) vardir.Bu plastik turleri kolay uretildigi ve uzun sure bozunmadan kaldiklari icin gunumuzde cok fazla kullanilmaktadir. Cevreye atilan plastikler ise havadan isi ve nemden etkilenmedikleri icin yuzyillarca dogada bozunmadan kalabiliyorlar. Cogu zaman onlari yakmak bile cozum olmuyor. Gunumuzde plastiklerin kolay curumesi icin yapilarina mikroorganizmalarin curutebilecekleri nisasta gibi maddelerin katilmasi calismalari devam etmekle birlikte kisa surede bozunan cevreci plastiklerde uretilmistir ve kullanima gecilmistir.

PLASTIK KARTLAR(Yasam suresi 1000 Yil )

Plastik kartlar genellikle PVC‘den uretilir. Bunlar gunluk hayatta telefon kartlari,master ve kredi kartlari vb. olarak kullanilmaktadir. Yuzyillarca dogada kalabilmesi belki ileride arkeologlar icin iyi bir belge olma ozelligini belirtebilir.


Eylull'ce:arkadaslar yasadigimiz dunya sadece bize ait degil.biz odunc aldik onu.sizden ricam geri donusum icin semtinizde kutular yoksa belediyenize bunlardan almak icin talepte bulunun..yanit gelmediyse israrla aramaya devam edin ta ki,bikip istediginizi verene kadar.haydi cevreci idocular

kaynak-kimya.com.tr

Avrupa'nin en buyuk dinozoru Ispanya'da

>Ispanyol bilim adamlari, Avrupa'nin en buyuk dinozorunun kemiklerini bulduklarini acikladilar. Ispanyol basin ve yayin organlarindaki habere gore, turu henuz tam olarak belirlenemeyen dinozorun buyuklugu yaklasik 35 metre ve agirligi 50 tondan fazla. Fosillesmis kemik kalintilari ulkenin dogusundaki Teruel kenti yakinlarinda bulundu. Teruel Paleontoloji Vakfi Baskani Luis Alcala, dinozorun on uyluk kemiginin 1,78 metre olarak olculdugunu belirterek, ayrica 30 santimetre uzunlugunda bir pencenin bulundugunu soyledi. Bulunan dinozor turunun 110 ve 130 milyon yil once Misir'da yasamis bir ture benzedigini belirten Alcala, turun henuz tam olarak belirlenemedigini, fakat bu dinozorun bitki yiyen turden oldugunun kesinlestigini kaydetti.

AIDS'e direncli maymunlarin sirri

>Bilim adamlari, bazi maymunlarin AIDS hastaligina yol acan viruse HIV virusune nasil direndigini saptadi. Kesfin, hastaligin insanlarda tedavisinin bulunmasina yardimci olabilecegi belirtiliyor. Bilim adamlari, HIV maymunlarin vucut hacrelerine girdiginde, burada virusun cogalma girisimlerini engelleyen bir proteinle karsilastigini saptadi. Harvard'li arastirmacilar, Nature dergisinde yayimlanan makalelerinde, bu proteinin TRIM5-alfa oldugunu belirtti, ancak proteinin HIV’e karsi nasil hareket ettiginin henuz tam olarak bilinmedigini yazdi. Yeni ilac imkani Insanlarda da TRIM5-alfa proteinin bir versiyonunun bulundugu, ancak HIV’e karsi maymunlardaki kadar etkili olmadigi belirtildi. Arastirma ekibinin baskanligini yapan Dr. Joseph Sodroski, bununla birlikte insanlardaki proteinin daha iyi calismasini saglayacak bir ilac gelistirilebilecegini soyledi. Artik bu protein faktorunu tanimladiklarini umit ettiklerini, simdi bu proteine mudahale ederek potansiyelini artirma yollarini bulacaklarini belirten Sodroski, "Boylece HIV’e karsi kendi dogal direnisimizi gelistirmeyi umuyoruz" dedi.

Buzlara saklanmis 2 yeni dinozor

>ABD'li bilim adamlari Antartika'da iki yeni dinozor turunun fosillerini buldu. Fosillerden biri 200, digeri ise 70 milyon yasinda. Amerikali bilim adamlarindan olusan iki ayri grup, Antartika'da iki dinozor fosili kesfetti. Kitanin ilik ve yagisli bir iklime sahip oldugu donemde yasadiklari sanilan dinozorlardan birinin hizli hareket eden bir etobur, digerinin dev bir otobur oldugu tahmin ediliyor.



200 milyon yillik
Antartika'da ABD'deki Ulusal Bilim Vakfi'nin destegiyle calismalarini yuruten bilim adamlari, 70 milyon yillik fosile sahip etobur dinozorun, binlerce yildir Weddell denizinin dibinde yattigini, 200 milyon yasinda ve 30 metre uzunlugundaki otoburun kalintilarinin ise bir dagin tepesinde bulundugunu kaydetti.

Iki ayakli etoburlardan
James Ross adasi aciginda bulunan ve henuz adlandirilmayan 1 metre 80 santimetre uzunlugundaki etobur dinozorun cesedinin, oldukten sonra suruklendigi Weddell denizinin sig bolumunun dibine yerlestigi belirtildi. Etoburun kemikleri ve dislerinin, dinozurun diger yirticilarin yerkurenin baska bolgelerine gocmesinden sonra uzun sure Antartika'da yasayan iki ayakli etoburlardan oldugunu gosterdigi belirtiliyor.Bilim adamlari, otobur dinozorun fosilinin, Beardmore buzulu yakininda 3 bin 900 metre yuksekligindeki Kirkpatrick daginin tepesinde bulundugunu belirtti. Bolgenin, bir zamanlar yumusak bir nehir yatagi oldugunu ifade eden arastirmacilar, dinozorun, uzun boyunlu, dort ayakli ve bitki yiyen ilkel bir ''sauropod'' oldugunu soylediler.

Kelebekler o kadar da ozgur degilmis

>Pieridae familyasina ait erkek kelebeklerin, ciftlestikleri disilere baska kelebeklerin yaklasmasini engelleyen bir koku surdugu belirlendi. Isvec'in baskenti Stockholm'deki Teknik Yuksekokul'da gorevli Johan Andersson, gorunumlerinden dolayi lahana kelebekleri olarak da adlandirilan -Pieridae- familyasina ait erkeklerin, ciftlestikten sonra eslerine metilsalisilat isimli kimyasali surdugunu soyledi. Metilsalisilat kokan disilere baska erkeklerin yaklasmadigini gozlemleyen Andersson, baska erkek kelebeklerin bu kokuyu bir saniye icinde algiladigini kaydetti.



Baska erkek yaklasmiyor
Andersson'a gore, kokunun iki olumlu yani bulunuyor: Koku sayesinde erkek kelebeklerin dollenmis disiye yaklasmiyor, ayrica disi de yumurtalarini birakana kadar rahatsiz edilmemis oluyor.

Tarima zararlari buyuk
Arastirma sonuclarinin kisa sure icinde zirai mucadelede kullanilacagini belirten uzmanlar, boylece belirli bir bolgede kelebeklerin uremesinin onune gecmeyi hedefliyor.Lahana kelebekleri familyasina ait cok sayida turun larvalari, lahana, kolza ve pancara zarar verdigi icin, tarim ilaclariyla bu turlerin yok edilmesine calisiliyor.

Antibiyotik yerine kurtcuk verelim

>Ingiltere'de doktorlar bu aydan itibaren recetelerine "kurtcuk" yazacak. Ulusal Saglik Servisi'nin kararina gore, yuzyillardir enfeksiyonlu yaralarin iyilesmesi icin kullanilan kurtcuklar sayesinde asiri antibiyotik kullaniminin yol actigi sorunlardan kacinilabilecek. Antibiyotige gore daha ucuz ve yararli tedavi sekli olarak nitelenen steril kurtcuklar yaygin olarak satisa sunulacak. Kurtcuklar, canli dokulari sindiremedikleri icin sadece enfekte olu dokulari yiyor ve iyilesmeyi engelleyen bakterileri yok ediyor.

65 milyon yillik dinozor yumurtasi

>Hindistan'in Balasinore kentinde bir santiyede temel insaati esnasinda isciler 65 milyon yillik bir dinozor yumurtasi buldular. Gri renkli 4 kilogram agirligindaki dinozor yumurtasi bilim adamlari tarafindan incelemeye alindi. Keda bolgesi yetkilileri yumurtanin bulunmasindan sonra insaati durdurarak, bolgede yeni yumurta ve kemiklerin aranmasi icin bilimadamlarini kente davet ettiler. Gectigimiz Agustos ayinda da Balasinore kentinin 20 kilometre uzakligindaki Raioli kasabasinda daha once hakkinda herhangi bir bulguya rastlanmamis bir dinozor turune ait kemikler bulunmustu. Bilim adamlarini hayrete dusuren bu olay Narmada Nehri yakinlarinda meydana geldiginden, bu dinozor turune de Rajasaurus narmadensis adi verilmisti.

Toprak Allti Hizmetcileri

>Gunumuzde toprak hakkinda yapilan arastirmalar hizla ilerlemektedir. Toprak analiz laboratuvarlari en cok basvurulan yerler arasina girmistir. Ciftciler topraklarini uzun sure kimyevi gubreyle gubreledikleri halde, gittikce fiyati artan bu madde ile umduklarini elde edememislerdir. Boylece topraktan en iyi sekilde faydalanmak icin arastirmalar baslamistir. Calismalar esnasinda topragin icinde bulunan maddelerin ve canlilarin da sayim ve dokumu yapilmaktadir. Mesel�, 1 m2 toprakta milyarlarca bakteri, milyarlarca isinli mantar, 23.000 sicrayici bocek, 18.000 uyuz bocegi, 800 bocek ve bocek larvalari, 550 cok ayakli, 320 karinca, 300 kurtcuk, 240 sinek kurdu, 230 orumcek ve en az 180 tane de solucan tesbit edilmistir. Toprak icinde farkedemedigimiz bircok kucuk canli ve bakteriler, solucan ve diger boceklerle birlikte verimi artirmakta, toprak uzerinde bir seyler yetismesini saglamaktadir. Toprak Icindeki bu yaratiklar kendi hayatlarini Idame ettirirken biz insanlara da faydali olmaktadirlar.

Toprak ici hayat, yeme, sindirme, yenme veya curume safhalarini ihtiva etmektedir. Bircok yonleriyle topraga fayda saglayan canlilardan birisi bakterilerdir. Bunlar toprakta cok muhim bir is gormektedirler. Olmus bitki ve hayvanlari bitkiler icin gida haline getirme en buyuk vazifeleridir. Boylece bin bakteri grubu azot muhtevali protein baglarini oksijen muhtevali azotlu maddelere donusturmekte ve neticede bitkiler kokleriyle bu yeni maddeyi almaktadirlar. Topraktaki muayyen isler icin yine hususi isler yapabilen bakteri ve mikroorganizmalar mevcuttur. Mesel�, bakteri ve mantarlar alemi arasinda yer alan Aktino-misetlerin selulozu, odun maddesi sayilan lignini ve boceklerin vucutlarini kaplayan kitini parcalamada rakibi yoktur. Mesela bu maddeler insan organizmasi tarafindan sindirilip parcalanamamaktadir. Aktinomisetler diger canlilar gibi bir agiza sahip olmadiklari halde, gidalari olan organik maddelere, iplikciklerden salgiladiklari enzimlerle tesir ederler. Karbonhidratlari parcalayip sekere donustururler.

Bakteriler de parcalanmis maddeleri vucut satihlariyla gida olarak alabilirler. Boylece lignin ve selulozdan da faydalanmis olurlar. Parcalanmis olan kitinin azotlu bilesiklerini bakteriler alir ve bosaltim organlari olmadigi icin bunyelerinde kalir. Bakteri ancak oldugunde azot aciga cikarak bu defa bitkilere faydali hale gecer. Eger topragi karistirdiginizda tipik bir koku duyarsaniz, iste bu aktinomisetlerin faaliyetlerini gostermektedir. Toprakalti dunyasinin daha pek cok sirlari vardir. Mesela, bakterilerin faaliyetleri hava sicakligiyla yakindan ilgilidir. Sicaklik arttikca madde alisverisi artmakta ve tabii ki, bakteriler de daha hizli olmektedir.



Sicakligin her on derece artisinda topraktaki madde degisimi iki misline cikmaktadir. Olmus bitki ve hayvan artiklarinin topragi besleyecek madde haline gelmeleri 9–15 ay surmektedir. Gunes enerjisinin de yardimiyla bitkiler organik maddeler sentez ederler. Bitkilerin bu materyali,bir gida zinciri icerisinde toprak ici canlilari tarafindan islendikten sonra geriye kalan kucuk artiklar ise bakterilere yarar. Curumus bitki artiklarini yiyen toprak ici canlilar ayrica bunlari sindirdikten sonra zengin bir gubre halinde birakirlar. Tropik bolgelerin topraginda ise Kuzey Yarimkureye nisbetle, bocekler toprakta daha az bulunurlar. Burada her turlu organik artigi hizla Isleyen bakteriler mevcuttur. Kuzey Yarimkurede de bocekler, bakteriler ve nebatlar bir gida zinciri icerisinde birbirine baglidir. Topraktaki canlilarin faydalari bunlarla da kalmaz, kendi kabiliyetleri d�hilinde topragi havalandirir acar ve islerler. Boylece topragin verimi de artmis olur. Orumcekler, solucanlar, cokayaklilar, salyangoz gibi toprak sathina yakin canlilar, hareketleriyle olmus nebati artiklari kendi gubreleriyle de birlestirerek topragi zenginlestirirler.

Bu mukavim maddeler, toprakta su tutma hususiyetini artirmaktan baska topragi erezyondan da korurlar. Ayrica toprak katmanlari arasindaki sularda yasayan kucuk canlilar, daha hic arastirilmis degildir. Yerleri az olsa da diger hayvanlara gida olmaktadirlar. Mesela b�r kum tanesinin etrafindaki nemli kesimde cesitli kurtcuklar ve kamcili mikroorganizmalar yasar.

Kendisi beslenip hayatiyetini surdururken toprak verimini artiran canlilardan birisi de solucanlardir. Bugun artik toprakta 70cm. derinlige kadar solucanlarin yuva yaptigi bilinmektedir. Bu derinlikten sonra enlemesine hareket ederler. Hareketleri sayesinde ustteki humusu derinlere ve mineral Ihtiva eden alt topragi da uste cikarirlar. Yer biyologlarindan C. A. Edward'a gore, solucanlar bu sayede yilda 2-25 ton topragi alt kesimden satha cikarmaktadirlar.




Bir noktada denilebilir ki, solucanlar kendi baslarina toprak havalandirmada rakipsizdirler. Bavyera'da yapilan bir tecrubede, actiklari deliklere kuru yapraklari ceken solucanlarin topragin erozyona ugramasini engelledikleri tesbit edilmistir. Yagan yagmur, topragi cekip goturmeyerek bu delikler vasitasiyla dengeli olarak toprak Icine gecip depolanmaktadir. Solucanlarin deliklere yerlestirdikleri kuru yapraklar da sindirildikten sonra cok faydali gubre haline gelmektedir. Fakat umumiyetle 30–40 cm. derinlikte yapilan mek�nize ziraat, solucanlara cok zarar vermektedir. Solucan yonunden zengin olan yerlerde topragin sadece ustten 5 – 10 cm. kadarlik bolumunun havalandirilmasi yeterli olacaktir. Sayet, daha derin havalandirma yapilirsa zengin humus tabakasi cok altlara ve verimsiz toprak da uste cikacagindan, il�ve olarak kuvvetli gubreleme gerekir. Fakat, kimyevi gubreler de solucanlar uzerine menfi bir tesir yapmakta ve bu canlilarin sayilarinin azalmasina sebeb olmaktadir.

Tarik CELIK



Hayvanlarda sayi yetenegi de var

>Insanlari hayvanlardan ayiran temel ozelliklerden biri oldugu ileri surulen ‘matematik yetenegi’ teorisi de coktu. Cunku, hayvanlarda da dogustan sayi yetenegi oldugu gorusu giderek yayginlik kazandi. Gri papagan Alex’in yetenekleri uzerinde yillardir calismalar yapan Irene Pepperberg diyor ki: ‘Ne zaman insanlar hayvanlar icin X seyi yapamiyor deseler; yanit aslinda ‘evet’ yapabiliyorlar oluyor; hatta X+1’i yapabildikleri ortaya cikiyor’. Matematikle basa cikma yeteneginin, tipki dil yetenegi gibi bizi ‘hayvanlar’dan ayiran ozelliklerin basinda geldigi kabul edilir. Ama hayvanlar her defasinda bizim yanlis oldugumuzu ortaya cikariyor. Afrika turu gri papagan Alex’in yetenekleri uzerinde yillardir calismalar yapan Irene Pepperberg, ‘Ne zaman insanlar hayvanlar icin X seyi yapamiyor deseler; yanit aslinda ‘evet’ yapabiliyorlar oluyor; hatta X+1’i yapabildikleri ortaya cikiyor’ diyor. Sayi sayan kuslara, toplama yapabilen sempanzelere ve hatta ‘2’ ile ‘3’un arasindaki farki anlayabilen salamanderlere bakinca, dogustan gelen sayi yetisinin dogadaki en yaygin bilissel yeteneklerden biri oldugu akla geliyor. Bircok arastirma hayvanlarin ve insanlarin sayilarla benzer yontemlerle basa ciktigini gosteriyor. Farkli turler uzerindeki arastirmalarin sonuclari geldikce, arastirmacilar beynin sayilarla nasil ilgilendigini anlamaya yaklastiklarini dusunuyor. Matematik yeteneginde dogada genel gecerli ogelerin bulunmasi daha iyi ogretme stratejileri saglayabilir. Sayilari degerlendirme yetisiyle ilgili ipuclari elde etmek sizofreni ve otizm gibi rahatsizliklarla da cozum olabilir.

Canli Mimarisinde Basinc Farki

>Bir akiskanin sahip oldugu toplam enerji, akiskanin hizi arttiginda kinetik enerjiye donusur. Bunun neticesinde, akiskanin toplam enerjisinin azalmasina paralel olarak, meydana getirebilecegi basinc da duser. K�inatin Mutasarrifi'nin koydugu bu kanun, 18. yuzyilda yasamis olan Isvicreli bilim adami Daniel Bernoulli tarafindan dile getirilmis ve daha sonralari onun adiyla anilir olmustur. Yaratildigindan beri B�nisini (bina eden) tesbih eden arz ve sem�nin, O'ndan gelen emirlere uymasini ifade eden kanunlardan sadece biri olan bu prensip, k�inatta nice canli uzerinde kendini gosteren rahmetin tezahurune vesile olmustur. Bu prensibin, nasil bir rahmet tezahuru oldugunu birkac misalle gostermeye calisalim.

Kuslarin kemiklerinin icinin havayla dolu olmasi, onlarin ucabilmelerindaki vesilelerden sadece biridir. Kuslari yaratan Musavvir (s�ret veren), kuslar farkinda olmasalar da, adina Bernoulli prensibi denilen, sonsuz irade ve kudretinin bir tecellisiyle onlari havada tutar. Dikkat edilirse, kuslarin kanatlarinin ust kisimlari, alt kisimlarina gore daha kavislidir. Hava akisi kanadin ust ve alt kisimlarinda ayni surede gerceklesir; fakat ust kisimda katedilecek mesafe daha fazla oldugundan, buradaki havanin hizi, alt kisma gore daha fazladir. Bu da ust kisimdaki basincin kanadin altindaki basinctan daha az olmasini saglar. Boylece yukariya dogru olusan itme kuvveti, kanadin, dolayisiyla kusun havada kalmasinda esas faktor olarak rol alir. Hayvanlardaki bazi ozellikleri taklit ederek ucma teknolojisini gelistiren insanoglu, ucak kanatlarini tasarlarken kuslara bahsedilen bu mukemmel ozelligi dikkate almistir.

Yunus ve balinalara dikkat edildiginde, bu hayvanlarin bas kisimlarinin buyukce oldugu ve yukariya dogru kavis yaptigi gorulur. Bu durum, yunus ve balinalarin su ustunde kalmalarina yardimci olur. Kuslarla aradaki tek fark, burada hava akiminin yerini, denizlerdeki su akintisinin almasidir.

Sevk-i Il�h� ile bu kanunun tecellisine mazhar olan hayvanlardan biri de cayir kopegidir (Cynomys ludovicianus). Cayir kopekleri, daha cok sincaplara benzemelerine ragmen, cikardiklari sesler, kopek havlamasini andirdigi icin bu isimle anilir. Cayir kopekleri, genellikle Kuzey Amerika'nin kuzeyinde ve yuksek kirlarda yasar. Ayrica bu hayvanlar kis uykusuna da yatar.

Bu hayvanlarin dikkat cekici ozelliklerinden biri, yuvalarini yaparken kullandiklari mimaridir. Varliklara kendilerine l�zim seyleri ilham eden, ogreten m�n�sina gelen "Mulakkin" ismiyle kendini bildiren Yuce Yaratici; bu hayvanlara yuvalarina tuvalet, kuru yaprak ve cimenlerden olusan uyku odasi ve yavrulari icin ayri bir oda yapmalarini ilham etmistir.

Cayir kopeklerinin yuvalarina dikkat edildiginde ilginc bir seyle karsilariz. Yuvalari icin yaptiklari tepecik seklindeki girislerden biri yuksek, digeri ise alcaktir.

Bu yukseklik farki tesaduf� degildir. Bu farktan dolayi hava basinci, alcak tepecikte daha fazladir. Bu fark sayesinde yuvanin icinde yuksek tepecige dogru bir hava akimi olusur. Bu hava akimi, cayir kopeklerinin yuvalarinin havalandirilmasina vesile olur. Elbette suursuz bu hayvanlara yuvalarini yaptiran akillari degil, onlari gozeten Rahman bir Zat'in sevkidir.

Bu kanunun musahede edildigi yapilardan biri de, bitki yapraklaridir. Yapraklarin alt tarafina yerlestirilmis gozenekler uzerinden bitkiye gaz alisverisi yaptirilir. Bilhassa su bitkilerinde bu gozenekler, yapragin ic kismina hava kanallari ile baglidir. Ruzg�r estiginde, yapragin seklinden dolayi ust kisminda ruzg�rin hizi, alt kisminda ise hava basinci daha fazla olur. Boylece yukari dogru meydana gelen kuvvetle birlikte hava, yapragin alt kismindan girip ust kismindan cikar.







Ahmet ESER

Sinekkapan Bitkisinin Hizli Hareketi

>

Bitkiler icin hareket ve surat pek soz konusu degildir. Yapraklari hidrolik bir sistemle hareket ettirilen mimoza bitkisi, benzer bir sistem kullandirilan ve suyu aldiginda acilip dirilen bitkiler adiyla meshur col bitkileri ve tohumlarini 50 km/saat hizla 120 metre oteye firlatabilen aci kavun bitkisi, bitkiler �lemindeki hareket ve hizliliga guzel orneklerdir.1 Diger guzel bir ornek ise, sinekkapan bitkisidir.

Sinekkapan bitkisi, cevikligi ve manevra kabiliyeti yuksek olan sinek ve bocekleri yakalayabilecek harika bir sistemle donatilmistir. Kaslari olmadigi h�lde, goz kirpmadan daha kisa sayilabilecek, saniyenin onda birlik bir zaman diliminde yapraklarini kapatarak sinegi hapseden bu bitkilerin hizliligi arastirmacilarin dikkatini cekmistir. Bu hizliligin bitkinin yaprak geometrisi ile ilgili oldugu ve yay hareketine benzer bir tesirin neticesinde meydana geldigi son zamanlarda ileri surulmustur.2,3 Bitki hareketleri genelde yavastir ve bircok hareket, bitkinin ic sisteminin, suyu hucreler arasinda yavasca dagitmasi ile meydana gelmektedir. Sinekkapanin hareketi ise, bu tip bir hareketin yaklasik 10 kati hiza sahiptir.

Arastirmacilar bu hizli hareketi takip edebilmek icin bitkinin yapraklari uzerine isikli referans noktalari yerlestirdiler ve hizli video kameralar ile hareketi kaydettiler. Ayrica yapraklardaki uzamayi hassas bir sekilde olcebilmek icin mikroskop kullandilar. Video goruntulerinin incelenmesinden yapraklarin egriliginin, kapanma esnasinda, disbukeyden aniden icbukeye dondugunu fark ettiler. Bu h�dise muhendislikte burkulma terminolojisi ile ifade edilir. Arastirmacilar bu yaprak hareketine ait matematik modeli de gelistirdiler.
Duz ve narin bir cubugu uzunluk yonunde iki uctan sikistirirsaniz, cubuk aniden orta kismindan bukulerek bir yay seklini alacaktir. Bu yay sekli, disbukey veya icbukey iki farkli kararli sekilden birisidir. Cubuk belli sartlar altinda bir kararli sekilden digerine cok hizli bir sekilde gecis yapabilir. Iste bitki yapraklarinda bu muhendislik mekanizmasi ustaca kullanilarak kapanma hizi artiriliyordu. Kismen icine cokmus tenis topunun sikistirilmasi neticesinde aniden eski duzgun sekline donmesi de bu bitkidekine benzer bir mekanizmayla olmaktaydi. Bu hareket sirasinda acaba mikro olcekte ne gibi degisiklikler olmaktaydi?
Yapilan incelemelerde, kapana konan sinegin yaprak ustundeki tuycukleri uyardigi ve bu uyarinin dis hucrelere su pompalamayi tetikledigi gorulmustur. Yapraklarin dis yuzeyindeki hucreler uzarken ic kisimdaki hucreler ayni kalmaktadir. Uzamalardaki bu farklilik mekanik bir basinca donuserek bitkinin distan ice dogru aniden kavislenmesi saglanmaktadir. Bu ani hareketin oncesinde bir saniyelik bir hazirlik suresi gecmektedir.
Bitkiye yerlestirilen bu harika sistemin alici �letlere ve mikroakiskanlarda valf mekanizmalarina uygulanmasi dusunulmektedir.


Prof.Dr. M.Sami POLATOZ

561 Canli Turu Tehlikede...

> 561 canli turu tum dunyada sadece Turkiye’de bir tek noktada yasiyor ve en kucuk bir tehdit sonucunda yok olabilir.


Doga Dernegi ve birlikte calistigi bilim insanlari tarafindan 561 canli turunun tum dunyada sadece Turkiye’de tek bir noktada yasadigi ve orada da yok olma noktasina geldigi ortaya kondu. Doga Dernegi, dunyadan tumuyle silinmesinden korkulan canlilarin korunmasi icin 51 uluslararasi kurulusla ve Atlas dergisiyle iki yildir isbirligi icinde calismaktaydi. Bu kapsamda yapilan calismalar sonucunda tum dunyada ve Turkiye’de en fazla yok olma tehlikesi ile karsi karsiya olan turlerin tam olarak nerede yasadiklari belirlendi.

Bu canlilarin arasinda 550 bitki, 8 balik, 1 kurbaga, 1 memeli ve bir 1 kelebek turu bulunmakta ve bu turler Turkiye’deki dogal alanlarin asiri kullanimi veya yok edilmesi sonucunda yeryuzunden tumuyle silinmek uzereler.


561 turun onemli bir kismi Akdeniz bolgesinde yasiyor. Antalya, tek noktaya sikismis turlerin en zengin oldugu ilimiz. Dogu Karadeniz Bolgesi ve Dogu Anadolu ise yok olan turlerin yogunlastigi diger bolgelerimiz. Tamami Goller Bolgesi ve Orta Anadolu’da olmak uzere sekiz balik turu bu canlilar arasinda yer aliyor. Ote yandan, Turkiye’nin en nadir kurbagasi Toros kurbagasi (Rana holtzi) Nigde’de, memeli turu Silifke kirpifaresi (Acomys cilicicus) Mersin’de, kelebek turu ise Malatya kelebegi (Polyommatus dama) Malatya’da bir tek noktada yasiyor. Yok olan bitki turleri arasinda en cok dikkat ceken turlerden biri olan Likya orkidesinden (Ophrys lycia) tum dunyada sadece 40-200 birey kaldigi ve bu bireylerin de bir mezarlikta yasadigi biliniyor. Likya orkidesinin yok olmasinin nedeni koklerinin salep ve dondurma uretimi amaciyla toplanmasi. Ancak diger turlerin buyuk kismi plansiz yapilasma, baraj insaatlari ve sulama projeleri nedeniyle yok oluyor ve cok az sayida tur kanunen korunan alanlarin icinde yer aliyor.

Doga Dernegi’nin de dahil oldugu “Sifir Yok Olus Ittifaki” tarafindan yurutulen kuresel calismada da benzer sonuclar elde edildi. Kuresel calismaya henuz cicekli bitki ve balik turleri dahil edilemedigi icin nispeten az sayida alan belirlendi. Kuresel calismaya gore toplam 794 memeli, kus, amfibi, surungen ve kozalikli agac turu yeryuzunde tek bir noktada yasiyor ve orada yok olmak uzere. Bu turler arasinda maymun-suratli yarasalar, zehirli kurbagalar, bir penguen, timsahlar, maymunlar ve bir de gergedan turu bulunmakta.


Turlerin yok olmasi dogal bir surec olmakla beraber, uzmanlar bugunku insan kaynakli yok olus surecinin dogal sureclere gore 100-1,000 kere daha yuksek oldugunu belirtiyorlar. Yakin tarihte, cogu turun yok olusu kedi ve fareler gibi istilaci yirtici hayvanlarin issiz adalarda yerlestirilmesiyle meydana gelmisti. Bu son calismalar ise, yok olus krizinin simdi genisleyerek dunyanin ana kara kutlelerine de buyuk bir hizla yayildigini ve risk altindaki turlerin cogunlukla ana karalardaki daglarda ve alcak arazilerde bulundugunu gostermekte.

Konu hakkinda aciklama yapan Doga Dernegi Genel Muduru Guven Eken, “Cok sayida bilim insani ile yaptigimiz calisma sonucunda Turkiye’nin dogal acidan dunya olceginde onemli bir cografya oldugunu bir kez daha ortaya koyduk. Kaybolan 561 turle sadece dogal mirasimiz degil, yuzlerce hastaligin ilaci, Turkiye’nin doga turizmi potansiyeli, gelecegin besin kaynaklari, temiz hava, su ve topragimiz yok oluyor. Yok olus caginda yasamak Turkiye’de yasayan tum insanlara ayri bir sorumluluk yukluyor. Bu nedenle ulusal ve yerel karar vericilerin ve yatirimcilarin Turkiye’nin yakin gelecegiyle ilgili planlari yaparken bu turleri ulkemizin en degerli ve en benzersiz kaynaklari olarak gormesini bekliyoruz” dedi.


Kaynak: Doga Dernegi Genel Muduru Guven Eken

Killerle Temizleniyor…

> Su ve Topaga Karisan Antibiyotikler de Killerle Temizleniyor...

Son zamanlarda antibiyotik tuketiminin artmasiyla antibiyotikler ve bozunma urunleri, cesitli ekolojik akimlarla su ve topraga karismis durumda. Bu durum sucul yasami ve topraktaki mikrobiyal sureci etkileyerek cevre kirliligine neden olmakta. Kirliligin onlenmesi amaciyla ilaclarin ve bozunma urunlerinin killer uzerine tutunmasi saglanip antibiyotik kirliligi onlenmeye calisiliyor. Bu tur kirliliklerin geldigi noktayla ilgili kesin bilgiler olmadigi gibi, bu konuda yapilmis fazla arastirma da yok. Ancak Almanya'daki tarim alanlarinda ve bazi gol sularinda, Hollanda'daki atik su akintilarinda ve Isvec'teki hastane lagim sularinda yapilan arastirmalarda, bir antibiyotik turu olan Trimethoprim'e rastlanmis. Gelecekte bu tur kirliliklerin daha buyuk boyutlara ulasmasi bekleniyor. Trimethoprim'in sudan uzaklastirilmasiyla ilgili olarak yapilan calismalarda, kilin, Trimethoprim tutma kapasitesinin yuksek oldugu ortaya cikarilmis durumda. Ucuz ve bol bulunmalari da killeri bu konuda rakiplerinin arasinda cazip hale getiriyor.


Ozellikle cok dusuk dozlari bile zehirli olabilen kursun ve kadmiyum gibi agir metal kirliliklerinin azaltilmasinda, killerin yuksek tutma kapasitesinin rolu oldugu biliniyor. Ayrica boyar maddelerle de ilgili onemli bir kullanim alanlari var. Yun, ipek, deri ve pamuk gibi tekstil urunlerinin boyanmasinda kullanilan bazi boyalar, kanserojen etkiye sahip. Bu tur ozelliklerinden dolayi, ozellikle balik ciftliklerinde mantar oldurucu olarak kullaniliyorlar. Boyar maddelerin kontrolu, tuketimlerinin yuksek olmasi ve tasidiklari saglik risklerinden dolayi onemli bir sorun. Cevre ve canli sagligi icin ozellikle su kaynaklarindan uzaklastirilmalarinda etkili, ucuz ve bol bulunan kaynak olarak, karsimiza yine killer cikiyor. Benzer sekilde, tarim ilaci olarak kullanilan ve kanserojen ozellikleri yanisira bozunma sureleri de uzun olan cesitli bitki ve bocek olduruculerinin etkilerinin azaltilmasinda, yine killer kullaniliyor. Tarim ilaclarinin killerle karistirilarak kullanilmasi, ilaclarin killer uzerinden daha uzun surede salinim yapmasini sagliyor. Boylelikle hem daha az ilac kullaniliyor, hem de ilaclarin dogaya dogrudan zarar vermesi onlenmis oluyor. Kullanilan tarim ilaci su kaynaklarina karismis olsa bile, suyun zehirlerinden arindirilmasi yine killerle mumkun olabiliyor.

Killerin tutma kapasitelerinin yuksek olusunda, genel olarak kil yuzeylerinin negatif yuklu olmasi, killerin sodyum, potasyum gibi degistirilebilir metal katyonlarini icermeleri ve tabakalar arasi bosluklarin etkisi oldugu soylenebilir. Pozitif yuklu bir madde, negatif yuklu yuzeyler tarafindan cekileceginden killerin bu tur maddeleri tutma kapasitesi daha yuksek. Negatif yuklu maddelerse kil yuzeyleri tarafindan itildiklerinden, tutma kapasiteleri gorece dusuk. Ancak bu zafiyet, sisebilen killerin cesitli uzun zincirli amin tuzlariyla degisime ugratilmasi yoluyla ortadan kaldirilabiliyor. Bu islemin gerceklesmesinde Killerde bulunan sodyum ve potasyum iyonlarinin etkisi var. Islemin sonunda, uzun zincirli amin katyonlari killerin tabakalari arasina girerek, tabakalararasi mesafenin artmasina yol acabiliyorlar. Boylelikle su-sever yapidaki kilin bu ozelligi azaltilarak, farkli bir ozellige sahip olmasi saglaniyor. Bu da killer icin yeni kullanim alanlari demek.



Aras. Gor. Yoldas Seki
Dokuz Eylul Universitesi Fen Edebiyat
Fakultesi Kimya Bolumu

Sevimli Tehlikeler… | Deniz Analari Ve Hidroidler |

> Dogada cok cesitli canlilarin yasadigi, her canlinin kendine ozgu bir yapisi, sekli oldugu, bilinen bir gercek. Cesitlilik, biyolojik sistemlerin en onemli ozelliklerinden biri. Bugun dunyada 380 bin bitki turu, 1,5 milyon civarinda hayvan turu, bilimsel olarak tanimlanip isimlendirilmis durumda. Bircogu da h�l� kesfedilmeyi beklemekte.



Insanoglu dogadaki canlilardan cesitli sekillerde yararlaniyor. Ancak, insana zararli ve zehirli olan turler de yok degil. Bu nedenle insanin, bulundugu cevredeki zararli ve zehirli canlilari da tanimasinda yarar var. Bitkilerde zehirli olan turlere baktigimizda duguncicegi, yilanyastigi, golevez (fil kulagi) gibi bircok zehirli bitki goruyoruz. Bu bitkilerden bazilarinin yapraklari, bazilarinin kokleri zehirli. Bazilarinin (golevez) zehir etkisi, pisirildiginde kayboluyor. Bazilarininsa hicbir sekilde yenmemesi gerekiyor. Zehirli hayvanlar denince de akla ilk gelenler yilan, akrep ve bocekler. Bunlarin yol actigi zehirlenmeler, hayvanin kendisini korumak icin saldirmasiyla gerceklesir.

Zehiri kisaca, organizmaya girince kimyasal etkide bulunarak fizyolojik gorevleri bozan (genelde kan hucrelerinden eritrositleri patlatarak oksijen tasinmasini engeller ve doku oksijensiz kalir) ve miktara bagli olarak canliyi oldurebilen madde olarak tanimlayabiliriz.

Bugun ulkemizde yasayan ve denizle iliskisi olan herkesin potansiyel olarak zehirli bir deniz canlisi tarafindan sokulma olasiligi var. Bilincsizlik, merak, dikkatsizlik bu olasiligi arttiran etkenler. Ama tedbirli davranarak bu istenmeyen durumlari kolayca onlemek mumkun.

Canlilarin, gecirdikleri milyonlarca yillik evrim sirasinda karsilastiklari sorunlara bulduklari cozumler ve kazandiklari deneyimler, gen olarak kodlanip depolanir. Cozumlerden biri de zehir uretimi.

Deniz canlilari bilindigi gibi birbirleriyle bir yaris ve mucadele icindeler. Her tur, bu mucadelede diger turlere karsi ustunluk ve avantaj saglamak amaciyla cesitli uyum surecleri ve evrimsel degisiklikler gecirmis durumda. Canlilar arasindaki iliskilerin en onemlilerinden biri de av-avci iliskisi. Avci tur, besinini olusturacak avi yakalama ve yeme yonunde uyum gelistirirken, av olan tur de avci ture karsi kendini koruyabilmek icin birtakim mekanizmalar gelistirir.
Iste zehir uretimi, korunma amaciyla gelistirilen bu mekanizmalardan biri.

Denizanalari ve Hidroidler

Ulkemiz denizlerinde zehirli omurgasiz hayvanlar grubuna giren canli turlerinin sayisi oldukca az. Bazilarinin zehir etkisi hafifken, az bulunan birkac tur ciddi zehirlenmelere yol acabilir; fakat oldurucu zehir etkisine sahip canlilar ulkemiz kiyilarinda yasamaz. Ulkemizde en sik gorulen zehirli omurgasiz hayvan, denizanasi (Aurella aurita). Bunun yaninda dalis yapanlarin en sik rastladigi tur de deniz ciyani (Hermodice carungulata).

Denizanalarinin, hidroidlerin ve mercanlarin icinde bulundugu subeye Cnidaria (Knidliler) denir. Subenin bu adi almasinin nedeni, vucut uzerinde cesitli yerlerde bulunan ve "knidoblast" denen zehir hucreleri. Kapsul bicimindeki bu hucrelerin icinde "nematosist" denen ve kivrilmis tup seklinde yakici bir yapi bulunur. Herhangi bir uyariyla (ornegin bir canlinin temasi) hucre patlar ve zehir temas eden canliya gecer. Bir denizanasinda bu zehirli hucrelerden binlercesi bulunur. Zehirlenmenin etkisiyse dokuya temas eden nematosistlerin miktarina baglidir. Arastirmalara gore temas sonucunda nematosistlerin %25'i patlar.

Bazi hidroid turleri zemine yapisik yasarlar ve bitkiye cok benzerler. Bircok dalgic tarafindan bitki zannedilen ve zehirli oldugu pek bilinmeyen bu hayvanlara temas sonucunda zehir, temas eden kisinin vucuduna aktarilir. Zehirin etkisi turlere gore degismekle birlikte genelde insanlar icin buyuk tehlike yaratmaz. Ilk temastan hemen sonra igne batiyormus gibi bir aci hissedilir, ardindan kasinmalar baslar. Zamanla agrinin etkisi gecer.

Denizanalari turleriyse denizlerde zemine bagli olmadan suda hareket halinde yasarlar. Hareketleri daha cok akintilara, gel-git hareketlerine baglidir. Vucut yapilari semsiye seklindedir. Semsiyelerinin ucunda cok sayida nematosistin bulundugu uzantilar vardir. Ana besinlerini planktonlar olusturur. Bunun yaninda buyuk turler, kucuk baliklari avlayarak beslenirler. Genel olarak saydam olan bu hayvanlar bazen kirli-beyaz, mavi-beyaz olarak da gorulurler.
Turkiye denizlerinde en sik rastlanan denizanasi turu olan Aurella aurita, denizle iliskisi olan herkesin bildigi bir tur. Ortalama 25-30 cm olan vucut caplari en fazla 50 cm'yi bulur. Ureme donemlerinde ureme organlarinin rengi, mor-menekse rengini alir. Tum denizlerimizde bulunurlar. Bu turun yol actigi zehirlenmeler, genelde hafif kasintilar ve kizariklarla atlatilir.

Kiyilarimizda rastlanan diger bir denizanasi turu Rhisostoma pulmo'nun vucut yapisi da can seklindedir. Bu turde uzantilar bulunmaz. Nematosistler agiz kollari uzerinde ve semsiyenin cevresinde bulunurlar. Denizlerimizde yasayan en buyuk denizanalarindan biridir. Vucut capi 70 cm'yi bulabilir. Planktonlarla beslenirler.

Rhopilema nomadica ise kiyilarimiz icin yeni bir denizanasi turu. Dis gorunusu Rhisostoma pulmo'ya cok benzeyen bu tur Mersin - Tasucu'nun dogusunda, ozellikle yaz aylarinda daha fazla gorulur ve yuzuculer, balikcilar ve dalgiclar icin potansiyel tehlike olusturur.

Denizanasi ve Hidroidlerin Yol Actigi Zehirlenmeler
Belirtiler: Turlere, mevsime, nematosistlerin nufuz ettikleri bolgeye, deriye nufuz eden nematosist miktarina, zehirleyen turun buyuklugune, bireyin bagisiklik sistemine ve yasina (cok yaslilar ve cok gencler daha hassastir) gore degisiklik gosterir. Genel olarak hidroid kaynakli zehirlenmeler lokal deri tahrikleriyle kendilerini gosterir. Ilk anda ortaya cikan kasinti hissi birkac saat icinde sona erer. Knidlilerin uzantilarina temas eden bolge kizarir; su toplanmasi veya hafif bir kanama da gorulebilir.

Ciddi zehirlenmeler kas kramplari, karinda sertlik, dokunma hissinde ve sicakligin algilanmasinda azalma, mide bulantisi, kusma, ciddi sirt agrisi, konusma zorlugu, istemsiz kas kasilmalari ve nefes alma zorluguna neden olabilir. Olum olaylarina ender olarak rastlanir, fakat Akdeniz'de yasayan turler cok kuvvetli toksinler icermediklerinden boyle bir tehlikenin olmadigi varsayilir.

Tedavi Yontemleri: Tedavi yontemleri uygulanirken acinin hafifletilmesi ve zehir etkisinin azaltilmasi yonunde hedefler gozetilmelidir. Dunyanin pek cok bolgesinde Knidlilerin neden olduktan zehirlenme olaylarindaki en yaygin tedavi, lokal olarak amonyak ve sirke uygulanmasindan ibarettir. Ama genel olarak yapilmasi gereken islemler soyle:
1. Deri hemen deniz suyuyla hafifce yikanmalidir. Kesinlikle tatli su veya buz kullanilmamali ve deri asla ovusturulmamalidir. (Tatli su kullanimi derideki patlamamis zehir hucrelerinin patlamasina neden olabilir).
2. Aci veya kasinti sona erene kadar sirke, % 40-70'lik alkol veya amonyak uygulanmalidir. Tavsiye edilen bu cozeltilerin bulunamamasi durumunda idrar da kullanilabilir.
3. Eger deride gozle gorulebilen uzantilar, iplikcikler vs. varsa ciplak elle dokunmadan bir cimbiz yardimiyla deriden uzaklastirilmalidir. Bu uzantilarin alinmasi sirasinda mumkunse bir eldiven giyilmelidir. Uzantilar alinirken tahris olan bolgeye kuru kum serpilerek bolgenin daha sonra bir havlu yardimiyla cok bastirmadan silinmesi de yararli olabilir.
4. Tahris olan bolgeye tekrar sirke uygulanmalidir (15 dakika boyunca). Agizdan alinacak antihistaminik bir ilac ve tahris olan bolgeye uygulanacak topikal bir krem yararli olabilir.
5. Eger uzantilar gozle temas ettiyse, gozler en azindan 1-2 litre tatli suyla yikanmalidir.

Denizanasi (Rhisostoma Pulmo)

Korunma Yollari: Knidliler arasinda bir dalgic veya bir yuzucu icin en fazla tehlike olusturan canlilar kuskusuz denizanalari. Ozellikle firtinali havalardan sonra veya sicak yaz aylarinda populasyonlari artan denizanalarina ait bazi turlerin, bazen metrelerce uzunluktaki uzantilara sahip olabildikleri goz onune alinirsa, hayvana yakin bir yerde olmanin zehirlenmek icin yeterli oldugu gorulur. Aslinda dalislar sirasinda giyilen dalis kiyafetleri bu tur bir tehlikenin onune kolaylikla gecebilir, ancak yuzuculerin boyle bir sanslari olmadigindan denizanalarinin bulundugu bir ortamda denize girmekten cekinilmelidir.

Ureme donemlerini geride birakip kumsallara vuran denizanasi oluleriyse baska bir tehlike; cunku zehir hucrelerinin buyuk bir kismi halen etkin durumdadir ve herhangi bir temas sonucunda zehirlenmek mumkun olabilir. Denizanalarinin buyuk miktarlarda bulunduktan ortamlarda vucutlarindan kopan uzantilar ve iplikcikler de potansiyel bir tehlike olusturabilir; dalis kiyafeti giyilmesine ragmen acikta kalan el ve yuzun bu kopan parcalara temasi hafif ve orta siddetli adlara neden olabilir.

Hidroidler iskele ayaklarinda, teknelerin altinda, midye kabuklarinin uzerinde ve buna benzer ortamlarda yasayabildiklerinden ve nispeten kucuk boylu canlilar olduklarindan dikkatsizlik sonucunda zehirlenmeler meydana gelebilir.


Kaynak: Bilim ve Teknik Dergisi

Antarktika’nin alti su kanallari dolu

>

Ingiliz bilim insanlari, Beyaz Kita Antarktika’da birbirlerine yeralti irmaklariyla baglanmis bir ‘buzul-alti’ gol sistemi tespit etti.

Bilim insanlari, Beyaz Kita’daki yeralti irmak sisteminin milyonlarca yil once meydana geldigini dusunuyor. Antarktika’nin yeralti irmak ve gol sistemi kita donmadan onceki halini bir anlamda bugune tasimis oluyor. Simdiye dek buzul-alti goletlerinin birbirlerinden bagimsiz olarak olustugu dusunuluyordu. Ancak, ortaya cikan sistem birbirlerine genis irmaklarla bagli bir su sistemi.

Uzmanlar, simdi buzullari delerek yeralti su sistemine ulasmak ve arastirmalarini derinlestirmek istiyor. Ancak, bir noktadan yapilan delme isleminin, sistemin diger unsurlarina da zarar verme riski tasiyor. Arastirmayi yuruten University College London profesoru Duncan Wingham, yeralti sisteminin delme islemi esnasinda kirlenebilecegi, bunun da tum sistemin dengesini bozabilecegini belirtiyor.

JUPITER’IN UYDUSUYLA PARALELLIK
Bu yeralti veya ‘buzul-alti’ su sistemi, bircok canlinin da gelisimine olanak saglamis olabilir. NASA daha once, uzay arastirmalarina ornek teskil eden buzul-alti goletlerini arastiracagini aciklamisti.

Ingiliz arastirmacilar da kendilerine kitanin batisindaki Ellsworth Golu’nu secti. Bilim insanlari, bu sistem icinde bulunacak herhangi bir canlinin, yasam formlarinin olaganustu kosullarda gelismesine ornek olacagini, Jupiter’in buzla kapli uydusu Europa ile ilgili onemli ipuclari saglayacagini vurguluyor.

Calismaya katilan bir diger bilim insani Bristol Universitesi’nden Martin Siegert, bulgunun mikrobiyolojik yasam formlari ve surecleriyle ilgili simdiye dek bilinmeyen yeni bir oyku sundugunu dile getiriyor.

YERALTINDA DEVASA GOL
1960’lara kadar Antarktika’nin suyun sivi halde kalmasi icin fazla soguk oldugu varsayiliyordu. Ancak 1960’li yillardan itibaren gelisen uydu ve radar gozlem yontemleriyle Beyaz Kita’nin altinda gollerin bulundugu ortaya cikmisti. Simdiye dek 150 olarak bilinen buzul-alti gollerinin gercek sayisi binlerle ifade ediliyor. Bilim insanlari buzul-alti goletler arasinda genis irmaklar oldugunu ve bunlarin surekli su akisi icinde oldugunu tahmin ediyor.

Antarktika’da en buyuk buzul-alti su kutlesi 250 km uzunluk ve 40 km genisligindeki Vostok Golu, golun derinligi ise 400 metre’ye ulasiyor. Bu golun Londra gibi bir buyuk kentin su ihtiyacini 5 bin yil boyunca karsilayabilecegi one suruluyor.

Farkli Model ''FARELER''

>Honorable Mention - Sony VN-CX1 Mouse Phone


Mouse Phone


AMG Helmet Optical Mouse


Powerglove Mouse


Foot Mouse

Kuresel Isinma Olduruyor (19.04.06)

>

Kuresel isinma sadece iklim degisikliklerine yol acmiyor. Bu yuzden kutup ayilari gibi bazi hayvan turleri yok olma tehlikesiyle karsi karsiya. Iklim degisikligi ve kuresel isinmanin yarattigi etkiler nedeniyle Alaska'da buz kutleleri parcalaniyor ve inceliyor. Bolgedeki kutup ayilari bu buzullar arasinda boguluyor, hayatta kalabilenler ise giderek zayifliyor. Kutup ayilarinin bogulmaya baslamasi haberlerini saskinlikla karsilayan uzmanlar, "bugune kadar kutup ayilarinin bogulduguna pek rastlanmadi" diyor.



Guclukle yemek buluyorlar

Giderek zayiflayan hatta bogulmaya baslayan kutup ayilari, iklim degisikligi ve kuresel isinmanin cevre uzerindeki olumsuz etkilerine sadece kucuk bir ornek.Kutup ayilarinin ana beslenme kaynagi foklar. Foklari koklayarak bulan ve sessizce avina yaklasip su altindan cikmasini bekleyen kutup ayilari, kirilan buz parcalari yuzunden artik bu ana beslenme kaynagina guclukle ulasiyor.

Tehlikede olanlara dikkat

Ayilar, yemek umidiyle kirilan bir buz kutlesine ulasabilmek icin bazen 100 kilometre yuzmek zorunda kaliyor. Bu kadar uzun mesafeyi yuzmekte zorlandiklari icin de bogularak oluyorlar.Uzmanlar, kuresel isinmanin dogal hayat uzerinde buna benzer pek cok soruna yol actigini belirterek, nesli tukenmek uzere olan hayvanlara dikkat cekiyor.

Simetri ve Guzellik

>
Kuantum Mekanigi'nin kurucularindan unlu fizikci Paul Dirac'tan, Moskova Universitesi'ni ziyaret ettigi sirada, gelecek nesillere aktarilmak uzere seref defterine bir seyler yazmasi istenir. Bu teklifin sadece buyuk bilim adamlarina yapildigini bilen Dirac, biraz dusunme ihtiyaci hisseder. Cunku yazacagi sey gelecek nesillere aktarilacagindan hem cok m�n�li olmali, hem de nesiller boyu gecerliligini muhafaza etmelidir. Eline kalemi alan Dirac, su veciz mesaji yazar: "Bir fizik kanunu, matematik (riyaz�) guzellige sahip olmak zorundadir." Aslinda Dirac, yaratilmis butun varliklarda guclu matematik hesaplar oldugunu biliyor ve bunu da acikca belirtiyordu. Yukaridaki soze bu acidan bakildiginda, onun ne demek istedigini daha iyi anliyoruz.
Varliklarin fizik� ve kimyev� pek cok ozelligi matematik kanunlarina t�bi oldugu gibi, gorunen yuzleri de, matematik prensiplerine baglidir. Varliga bu gozle baktigimizda, yapisindaki mukemmelligin yani sira, cehresindeki goz alici guzelligin de farkina variriz. 'Cemil', 'B�ri', 'S�ni' ve 'Musavvir' gibi isimlerin tecellisi olarak yaratilan varliklarin dis gorunuslerindeki bu guzellik, birden fazla faktorun ayni anda birlikte bulunmasina baglidir. Bu faktorler icinde en onemli olani, 'parcalar arasindaki olcu ve �henkteki guzellik' olarak tarif edilen 'simetri'dir. Varliklar, cok cesitli simetrik ozelliklerde, buyuk bir san'atla yaratilmistir.
Simetrinin en yaygin cesidi, sag-sol (ayna) simetrisidir. Bir cismin kendisiyle aynadaki goruntusu tam bir simetri teskil eder. Bundan hic de geri kalmayan bir simetri, insan vucudundaki simetridir. Vucudumuzun sag ve sol tarafi goruntu olarak, birbirinin simetrigidir. Alin, burun, cene ve gogsun tam ortasindan gecen ve vucudu ikiye ayiran bir cizgiye gore bu iki parca simetriktir. Bu parcalardan birini alip tam kestigimiz yerden bir aynaya yaslarsak, aynadaki goruntuyle tam bir vucut goruntusu meydana gelir. Boyle olmasinin sebebi; kollar, bacaklar, gozler, kulaklar, burun ve dudaklar gibi organlarin, bahsettigimiz cizgiye gore simetrik yaratilmis olmasidir. Ayni simetrik yapi, canlilarin buyuk cogunlugunda da vardir. Butun memeliler, surungenler ve kuslar bu simetrik yapida yaratilmistir.



Acaba su soruyu hic dusunduk mu? ‘Aynaya baktigimizda nicin sag tarafimizi sol, sol tarafimizi sag olarak goruyoruz da, alt tarafimizi ust, ust tarafimizi alt olarak gormuyoruz?’ Cok mantiksiz gorunmekle beraber, oldukca mantikli bir soru. Cunku aynaya gore sag-sol munasebeti ile alt-ust munasebeti arasinda bir fark yok. Bunun sebebi, bizim vucudumuzla ilgili olmali. Yaninizda, sol tarafi uzerine yuzu aynaya donuk yatan birinin oldugunu dusunun. Onu aynada, sag tarafi uzerine yatan biri olarak goreceksiniz. Bu durumda ayna, yerde yatan adamin sag ve sol taraflarini degistirmeyip, alt ve ust taraflarini degistirmis oldu. Bunun sebebi, vucudumuzun sag ve solunun simetrik olmasidir. Eger vucudumuz simetrik olmasaydi, aynadaki goruntumuz bize benzemeyecekti.
Simetrinin bir diger cesidi ise, donme simetrisidir. Kum ustune birakilmis eskenar ucgen seklinde metal bir levha dusunelim. Bu levhayi, merkezinden gecen eksen etrafinda 120 derece dondurursek, ucgenin yeni konumu, eski konumunun kum uzerinde biraktigi ize tam olarak oturacaktir. Bunun sebebi, eskenar ucgende 120 derecelik donme simetrisinin olmasidir. Ayni sekilde karede 90 derecelik, duzgun cokgende (n sayida kenari olan) ise, 360/n derecelik donme simetrisi vardir.



Kar kristallerinin duzgun altigen simetrisi de, insanlarin ilgisini en cok ceken goruntulerden biridir.
Bir de, uc boyutlu donme simetrisine sahip olan sekiller vardir. Bunlarin en onemlileri duzgun cok yuzlulerdir. Bunlarin sayilarinin sadece bes oldugu, Eflatun'dan beri bilinmektedir. Bu cok yuzlulere bir ornek, kristal yapisi kup seklinde olan tuz kristalleridir. Yakin zamana kadar, k�inatta yapisi duzgun yirmi yuzlu olan bir varligin olup olmadigi bilinmiyordu. Ancak kopeklerde karaciger hastaligi ve enfeksiyona yol acan adenovirus'un seklinin tespit edilmesiyle, duzgun yirmi yuzlu bir varligin da mevcut oldugu ortaya cikmis oldu.
Donme simetrisinin normo �lemdeki en guzel ornegi ise, papatya gibi ciceklerde gorulebilir.
Simetrik yapilari sadece normo ve mikro �lemde degil, makro �lemde de gormek mumkundur. Semanin derinliklerinde gordugumuz o muthis buyuklukleri kucultup goz onune getirdigimizde, gezegenlerin Gunes etrafindaki simetrik hareketlerinden galaksilerin spiral simetrisine kadar cesitli simetriler musahede edebiliriz.
Ilginc olan bir husus da, gozle gorulebilen canlilardaki simetrik yapinin, canlilarin ic organlarindan ziyade dis gorunuslerinde olmasidir. Mesel�, insan vucudunun ic organlarindan akciger, karaciger, mide ve bagirsaklar simetrik olmadigi gibi, vucudun sol tarafinda kalb, sag tarafinda yoktur. Ayrica beyin yarim kureleri de ayni degildir. Buna ragmen insan vucudundaki metabolik faaliyetler mukemmel islemektedir

matematik guzellik, sadece estetik icin mi verilmistir? Allah her seyi tek maksat veya g�yeye muteveccih degil, aksine bir cok hikmet ve fonksiyon-yapi munasebeti icinde yaratmaktadir. Mesel�; gozlerimiz cift ve simetrik olarak yerlestirilmeseydi, cisimleri uc boyutlu, yani derinlikli goremezdik. Ayni sekilde, kulaklarimiz da simetrik yaratilmasaydi, seslerin yonunu ve mesafesini tayin etmede zorlanirdik. Ayaklarimiz simetrik olmasaydi dengeli yuruyemez, kollarimiz simetrik olmasaydi yururken vucudumuzun agirlik merkezini koruyamazdik. Kuslarin kanadi simetrik olmasaydi ucamaz, baliklarin yuzgeci simetrik olmasaydi dengeli yuzemezlerdi. Butun bunlar gosteriyor ki, varliklara konulmus simetride, ogrenilecek pek cok hikmetli yon ve guzellik vardir.




Bayram YERLIKAYA

Deniz Kirliligi...

>Deniz Kirliligi...



"DENIZ KIRLILIGI"
Yasadigimiz Dunya'nin 3/4'unun sularla kapli oldugu ve insan vucudunun %25'inin su ihtiva ettigi dikkate alinirsa, suyun insan hayatindaki onemini anlamakmumkun olacaktir.
Evrende bulunan diger gezegenlerde su olmus olsaydi kuskusuz bu gezegenlerde hayat da olurdu ve insanoglu Dunya'yi terkedip, derhal diger gezegenlere tasinirdi... Savaslardan sonra, ozellikle denizlerde ulasim aginin, su urunleri uretimi ve madensel kaynaklarin kesfi ile bu onem daha da artmis, insanoglu denizlere ve ic sulara gelecegin guvencesi olarak bakmayi ogrenmistir. Bununla birlikte Dunya Ulkeleri denizlerin buyuk bir bolumunu insanligin ortak mali olarak gorurken, bir bolumu de kendi sularini ilan edip sahiplenmislerdir. Bunu sabitlestirmek icin de yeni hukuk kurallari koyup, geleceklerini daha da saglama almislardir.
Buyuk Dunya Savaslarini yasayan ve savas sonrasi aclik tehlikesi ile karsi karsiya kalan insanlik, bir taraftan artan dunya nufusu ve gelisen teknoloji ile birlikte yeni sorunlarin sahibi olurken diger taraftan da icinde bulunduklari gaflet uykusu ile denizlerin ve ic sularin kirlenmesini, bunlarin dogurdugu sorunlarin buyumesini gormezlikten gelmislerdir. Bu vurdumduymazlik ve gaflet uykusu yuzunden denizlerde 15-20 yil once baslayan hizli kirlenme sebebiyle elde edilen su urunleri miktari, buyuyen dunya nufusuna orantili olarak buyuk azalma gostermistir.
Ulkelerin biraz daha fazla su urunu elde edebilmeleri icin asiri ve bilincsiz avciliklarinin yani sira birbirlerinin sularini ihlal eder duruma gelmeleri ve hatta bu konuda ulkelerarasi soguk savaslarin baslamasi asamasina vardiklari gozlenmektedir. Oysa denizler insanligin ortak mali olmalidir ve su urunleri de ulkeler arasinda ayni oranda paylasilmalidir. Ancak 1940 ve 1950'lerden sonra olusturulan Milletlerarasi Deniz Hukuku ile Milletlerarasi ilan edilen sahalarin disinda bu konunun uygulanmadigi acikca gorulmektedir.
Ulkemize gelince; Diger ulkelerde oldugu gibi sularimizin kirlenmesi, artan nufus, gelisen teknoloji, bilincsiz ve asiri avlanmanin etkisiyle surerken; Yurdumuzdan decen akarsularin dogdugu ulkeler ve denizlerimize komsu ulkelerin de kirletmeye katilmalari ile sularimiza yansiyan kirlilik daha fazla artarak surmektedir. 15 - 20 yil once tum Dunya denizlerinin kirlenmesiyle baslayan Ulkemiz denizlerinin kirlenmesi yukarida sozunu ettigim nedenlerden dolayi ve komsu ulkelerin de olumsuz etkileri ile daha da hizlanmis ve artmistir. Sahip oldugumuz denizlerin kapali ozellik tasimasi da kirlenmeyi had safhaya vardirmaktadir.
Ulkemizde su ve deniz kirlenmesini arttiran birkac ayrinti vermek gerekirse:
* Karadeniz'e kiyisi olan ulkelerin buyuk nehirler kanaliyla atiklarini bosaltmasi, akintilar nedeniyle diger denizlerin de kirlenmesi kacinilmaz hale gelmistir.
* Son derece verimsiz ve deniz kiyilarinda bulunan maden sahalarinin yarattigi jeolojik, biyolojik sorunlar nedeniyle su urunleri avlanma sahalarinin yok olmasi dogal dengelerin bozulmasina sebep olmaktadir.
* Su havzalarina kacak insaa edilen konutlarin yarattigi kirlilik (Kucukcekmece golu ornegi).
* Kiyi kentlerinin yarattigievsel atiklarin biyolojik aritma yapmadan denizlere bosaltilmasi.
* Yilda 60.000'den fazla geminin gectigi Karadeniz, Bogazlar ve Ege Denizi Balans sulari, sintine sularinin yani sira cesitli turde gemi atiklari bu denizlere bosaltilmaktadir.
* Halic'in temizlenmesi calismalarinin Marmara Denizine karismasi kirliligi arttirmaktadir.
* Kamuya ait pek cok sanayi kurulusu, gemi vs. gibi tesislerin kirlilige katkisi.
* Deniz'e kiyisi olan Belediyelerin coplerini denizlere bosaltmasi (Trabzon ornegi).
Bugun Akdeniz icin tehlike canlari calmakta iken, Marmara ve Ege Denizleri icin hayat bitmek uzeredir. Akdeniz'den gelip dip akintisinin getirdigi kirlilik gizli bir sekilde surmektedir. Ic Sularimizda da durum pek farkli degildir.
Deniz kirliligi ve ic su kirliligine sebep olan etkenleri daha da arttirabiliriz:
- Keban Golu'ne Ergani Bakir isletmelerinin akittigi zehirli atiklari,
- Van Golu'ne kanalizasyonlarin bosaltilmasi,
- Son yillarda gollerimizde ve nehirlerde artan vasita sayisi,
- Nehir ve dere sularina verilen sanayi ve kent atiklari,
- Kursuyu balik kokuttun diye soylenen, sonra da ne oldu bu baliklara yahu diyen sayin milletvekillerini belirtmek ilk akla gelen carpici orneklerden bazilaridir.
Yine silahli kuvvetler ve Nato Gucu'nun Ulkemiz sularinda gercek mermi ve silahlarla tatbikat yapmasi ve ozellikle ulkemizin secilmesi dusundurucudur. Gectigimiz yillarda Kuzey Denizinde 3 balinayi kurtarmak icin seferber olan Birlesmis Milletler ve Nato Ulkeleri her nedense Saroz Korfezinde yapilan tatbikatlarda gercek mermiler kullanarak bu bolgelerde binlerce kilogram esitli turde su urunlerinin yok olmasina sebep olmakta, tatbikat sirasinda patlayan mermiler ise balikcilarimizin agalarina cakilip gerek cana gerek mala zarar verebilmektedir.
Kullanilan mermilerden oturu meydana gelen gizli balik katliami ureticiye yansimadan yok olup gitmekte, tatbikat sonrasi buralarda avlanan balikcilarimiz av sirasinda yuzlerce olu baliga rastlamaktadir. Evet balikcilarimizin bilincsizce avlanmalari ve cevre kirliliginin denizlere yansimasi kacinilmazdir. Ancak kamuoyunun gozunden kacan bir baska gercek de yukarida ifade etmeye calistigim soz konusu tatbikatlardir. Bu yuzden gerek balikciligimizin denetim ve ogretimi gerekse deniz kirliligi icin alinmasi gereken onlemler kadar da tatbikatlarda yapay mermi kullanilmasi da o kadar onemli olacaktir.
Insanoglunun geleceginin guvencesi olarak gordugu ve gene kendi elleriyle tahrip ettigi denizler ve sularda tabii olarak dogal kosullarda ureyebilen su urunleri miktarindaki acikli durum ortadadir. Yurdumuz 1970'li yillarda dunya siralamasinda 161 ulke icinde 2. Sirada iken bugun 161 ulke icinde 27. Sirada yer almaktadir. Deniz kirliligi kuskusuz cagimizin onemli sorunlarinin arasinda yer almaktadir. Insanoglu nasil pis bir ortamda yasamayi kabullenemiyorsa ve yattigi yatagi kirlettiginde nasilsa bir gun bu yatakta kogulmasi kacinilmaz ise denizlerdeki canlilar da ayni bicimde kirli ortamda yasayamamaktadir. Su urunleri turleri kitleler halinde olup ureticiye yansimadan yok olup gitmekte ya da daha temiz denizlere goc etmektedir (tabii temiz deniz kaldiysa).
Deniz kirliliginin yanisira ilkel balikcilik sistemleri, gelisen balikcilik teknolojisinin yanlis uygulamalari, asiri su alti dalislari ile tahriplerin yapilmasi, rastgele yerlerden kum cikarilarak jeolojik yapinin bozulmasi, trol vb. yasak avlanma araclarinin fazla kar amaci ile yaygin ve kacak olarak kullanilmasi, hizli kentlesme ve sanayinin beraberinde getirdigi diger sorunlar da su urunlerinin yok olmasina neden teskil etmektedir. (Marmara'da denetim boslugu nedeniyle 900 olmustur).
Yurdumuz su urunlerinin arttirilmasi, bunlardan en iyi sekilde yararlanilmasi, ayrica bu kaynaklarin devamliliginin saglanmasi yasadigimiz yuzyilin en onemli konularindan birini teskil etmektedir. Bu sebeple gerek denizlerin kirlenmesi gerekse su urunlerinin korunmasi ve bu konuda her turlu uygulamanin yapilabilmesi icin ulkemizde "DENIZCILIK VE SU URUNLERI VEYA SU URUNLERI, DENIZCILIK VE BALIKCILIK" gibi bakanliklarin kurulmasi kacinilmaz hale gelmistir. Dunyada denizlere kiyisi olmayan ulkelerde bile buna benzer bakanliklar kurulmusken ve ulkeler bu konudaki politikalarini olusturmusken, yurdumuzda hala bu eksikligin surmesi oldukca uzucudur.
1970'li yillara kadar Osmanlilar doneminden kalma mevzuatla idare olunan ve korunmaya calisilan sularimiz ve su urunlerimiz, 22.03.1971'de Naim Talu hukumeti doneminde getirilen 1380 sayili Su Urunleri Kanunu ile daha cagdas bir kaliba sokulmusken, mevcut kanunu ve buna bagli teskilati yonetecek yetismis elemenin olmayisi, Tarim bakanligi bunyesine alindigi icin Ziraat Muhendislerinin teskilara hakim olmalari, 1380 sayili kanunun gelismesini onlemistir.
"Tarim Orman ve Koyisleri Bakanligi'na bagli Su Urunleri Daire Baskanliginin oldukca genis yetkilerine karsin; altyapi, yeterli teknik eleman, mali olanaklar vs. gibi konularda yeni bir kurulus olmasi nedeniyle etkinligini ortaya koyamamasi, seri olarak devreye girebilmesinin ilk asamalarda zor olmasi kacinilmazdir. Soz konusu yasadaki olasi bosluklar da yasanin 33. Maddesi ile giderilmeye calisilmaktadir. Tarim ve Ticaret Bakanliklari teskilatinda ve bakanliga bagli su urunleriyle ilgili tesekkullerde su urunlerinin, deniz ve ic sularinin muhafaza ve murakabesi ile vazifelendirilen memur ve hizmetliler ile emniyet ve jandarma kuvvetleri bu kanunla ve kanuna istinaden konulan yasaklardan dolayi bu kanun sumulune giren sonuclar hakkinda zabit varakasi tutmak, sucta kullanilan istihsal vasitalarini zaptetmek ve bunlari 34. Madde hukmu mahfuz kalmak sarti ile adli mercilere teslim etmekle vazifeli ve yetkilidirler.
Gumruk, sahil ve orman muhafaza teskilati mensuplari, belediye zabitasi amir ve mensuplari, kamu tuzel kisilerine bagli muhafiz, bekci ve korucular ile gumruk, belediye ve hukumet veteriner ve doktorlari, ticaret ve tarim bakanliklari mensuplari ile emniyet ve jandarma teskilatinin bulunmadigi yerlerde koy muhtari ve ihtiyar heyetleri uyeleri yukaridaki gorevleri yapmakla mukelleftirler" denilmektedir.
Boylelikle kanun genisligine uygun olan bu yetki ile kaynaklarin kontrol altina tutulabilmesi hedef olarak benimsenmisse bile bu uygulamalar sirasinda bir yigin cesitli sorun ile karsi karsiya kalinmakta, yetismis eleman olmadigindan verilen kamu mensuplari ise soz konusu yasa ve buna bagli maddeyi kendi anlayis ve bicimlendirmeleri seklinde degerlendirebilmektedir. Butun bu olusumlarin yani sira en son 09.07.1983 tarihinde 2692 sayili "Sahil Guvenlik Komutanligi Kanunu" yururluge girmis olup, kanunun amaci 1. Maddeyle net olarak ortaya konmustur.
Butun sahillerimiz, karasularimiz, ic sularimiz (Marmara Denizi, Istanbul ve Canakkale Bogazlari), liman ve korfezlerinin korunmasi, guvenliginin saglanmasi, ulusal ve uluslararasi hukuk kurallari uyarinca hukumranlik haklarina sahip oldugumuz denizlerde bu hak ve yetkilerin deniz Kuvvetleri Komutanliginin genel sorumlulugu disinda kalanlarin kullanilmasi ve deniz yoluyla yapilan kacakciligin onlenmesi, izlenmesi ve suclular hakkinda gerekli islemlerin yapilmasiyla ilgili esas ve yontemleri duzeltme ve 4. Maddede belirtilen liman disindaki gorevleri kapsayan c bolumunun 7. Sirasinda 22.03.1971 tarih ve 1380 sayili Su Urunleri Kanununa aykiri eylemleri onlemek, izlemek, suclulari yakalamak, gerekli islemleri yapmak, yakalanan kisi ve suc vasitalarini yetkili makamlara teslim etmek gibi gorevler 2692 sayili kanuna devredilerek 1380 sayili kanun uzerindeki agirlik hafifletilmek istenmis, su urunleri teskilati ise dagitilarak Koruma Kontrol adi altinda yeni ve ufak bir birim haline donusturulmustur.
Gerek 1380 sayili kanun gerekse 1892 sayili kanun teorik olarak guzel; ancak pratige donusturuldugunde bir yigin celiski ve sorunun ciktigi kuskusuzdur. Cunku denizlerimizi, ic sularimizi, su urunlerimizi korumak, buna iliskin onlemler almak gibi konular dusunulurken, denizlerden ve ic sularimizdan gecimini temin eden su urunleri ureticileri (balikcilar icin buralari korumaya yonelik sosyal, kulturel, ekonomik, politik hicbir kanun yapilmamis ve halen yapilmamaktadir. Avlanma yasaklarinin baslamasi ile Turk balikcisinin elinde bulunan filo bakima cekilerek bu sure icinde uretkenligine kaybetmektedir. Oysa devlet sinirlari korumak icin koruyuculara maas ve silah verirken yaz boyunca Turk balikci filosuna da yakit saglandiginda denizlerin ve yasaklarin denetimi icin arac sikintisina cozum icin bu yoldan kolayca otokontrol sistemi kurulabilecektir. Bu ise evet diyebilecek yuzlerce balikci reisi arkadas yetkili makamlarin uyanmasini beklemektedir. Konu oldukca genis boyutludur. Bu nedenle, kanunun ilk planda onemli sayilabilecek teknik yanlarini cozmek gerekmektedir.
Ister askeri personel olsun, ister sivil personel olsun bu sorunun yaniti 2692 ile 1380 sayili kanunun yapicilari ve uygulayicilari tarafindan ele alinmali ve kalici yaklasimsaglanmalidir.
Uzulerek soylemek gerekirse yurdumuzda su urunu ve su urunleri yoneticileri balikcilarimiz daire arka plana birakilmis uygulamada belirgin bir su urunleri politikamiz olmamistir. Sadece yurdumuzun uc tarafinin sularla cevrilmis olmasi ve denizlerimizin sonsuz su urunleri kaynaklari oldugu varsayimi ile toplumumuz gercekdisi, gereksiz fakat halkin kulagina hos gelen sozlerle ilgili veya ilgisiz haliyle su urunleri biliminden yoksun kisilerin sozleriyle gerek devlet mekanizmasi, gerekse toplum avutulur hale gelmistir. Tabii bu durumda su urunleri ureticileri yanibalikcilarimiz da cok kazanan kisiler olarak gosterilmis, su urunlerinin azalmasinda bas sorumlu tutulmak istanmistir. Burada "yiyen doymasin, tutan bulmasin, satan pulu kadar para kazansin" sozleri gercegi aynen yansitmaktadir. Gectigimiz aylarda Istanbul'da yasanan hamsi baligi (histamin) zehirlenmelerinin faturasi da bilincsizce balikcilarimiza cikarilmistir.
Yurdumuz bir yarimada seklinde olmasina ragmen nedense su urunleri ureticilerimize ve su urunlerimize gereken onem verilmemis, bu konuda bugune kadar yapilan calismalar hep kisa vadede kalmistir. Deginilen kunular da cogu kez gostermelik olmustur. 1954 yilinda kurulan ve 1960 yilinda kapatilan Et Balik Kurumu bunyesindeki Balikcilik Arastirma Merkezi alti yil gibi kisa sure hizmet vermis ancak devlet mekanizmasinda bazi yetki sahibi ve kilit noktalarini teskil eden kisilerin su urunleriyle ilgili temel bilgi ve goruslerden yoksun olmalarinin getirdigi bilgisizlik ile bu yarali calisma sona erdirilmistir. Yine 1969 yilinda Et Balik Kurumu su urunleriyle ilgili calismalarina herseye ragmen kucuk capta da olsa 1973 yilina kadar devam etmistir. Bu kez de elde bulunan arastirma aletleri satilarak su urunleri ve ureticileri icin yapilmasi dusunulen kisa vadeli calismalar her ne hikmetse resmen engellenmistir.
Bugun halkimiz denizci dendigi zaman resmi giysili Deniz Harp Okulu mensuplari ve Deniz Yollari'nda calisanlari animsamakta, su urunleri ureticilerini ise deniz ve denizcilikten ayri soyut gormektedir. Oysa gercek denizciler balikcilardir. Deniz kirliliginden en cok etkilenen de onlardir. Basta soyledigim gibi bu kavram kargasasinin baslica nedeni belirli bir su urunleri politikamizin olmayisidir.
1978-1986 yillari arasinda yurdumuz su urunleri yatirimlarindan %80'i balikci barinaklarina ve cekek yerleri insaatina kullanilmistir. Ancak bu yatirimlardan su urunleri ureticilerine krediler disinda bir pay ayrilmamistir.
Oysa su urunleri ureticilerinin egitimi ve iyi kosuillarda calismalarinin temini icin sosyal tesislerin olusturulmasi mumkun olabilirdi.
Yurdumuzda denizlerimiz ve ic sularimizla ilgilenen kurum ve kuruluslarimizin sayisi 16 ile 18 arasindadir. Ancak bu kurumlar degil sorunlari cozmek bir araya gelerek ortak bir calisma egiliminde bile degillerdir. Bu kurum ve kurulislarda birtakim politik hesaplar yapilabilirken diger taraftan da birbirlerinin kuyularini kazarak "bu isi ben daha iyi bilirim" cekismeleri surmektedir.
Bu kavram kargasalari ile bir yere varilmaz. Bugune kadar su urunleri ve denizlerimiz icin sayisiz calisma yapildi, eserler ve tasarilar olusturuldu ama sonuc olarak hicbirsey yok. AET'ye girme cabalarimiz surdugu su gunlerde "sizin su urunleri politikaniz nedir?" diye sormazlar mi? Bu konudaki politikamizi olusturmadan ulkemizi AET'ye kabul edeceklerini dusunebilir miyiz? Bu noktalari goz onune bulundurarak ilk elden ve acilen su urunleri ve denizcilik politikamizi tayin edip bir an once denizlerimizin, su urunlerimizin ve balikcilarimizin kurtarilmasi calismalarina baslanmalidir.
Yillardir yayinlanan eserleri ve pratik sahibi su urunleri ureticilerinin (yani balikcilarin) genel olarak isledikleri konularla ele alinarak Turk su urunleri politikasinin tayin anahtari olarak calismalar bir an once baslatilmalidir. Aksi halde su urunleri uretimi de dusecek ve denizlerdeki protein kaynaginin halka ulasmasi olanigi ortadan kalkacaktir.
Yetisen yeni nesil bu 5-10 cesidin disindaki su urunlerini artik kitaplarda okumakta veya muzelerde seyretmektedir. Meselenin ozunde su urunleri ureticilerinin problemleri yatmaktadir. Cunku deniz onun herseyidir. Artik bilinmeli ve kabul edilmelidir ki, bu problemlerin cozumu de sadece su urunleri ureticiligini tesvik edecek kredi ile mumkun degildir. Konuya derinlemesine inilmelidir. Balikcilarin belirli politikalarinin olmayisinin yanisira en buyuk sorunu deniz kirliligidir. 2000'li yillara yaklasirken boylesine onemli bir konunun yurdumuz icin 40 yili askin bir suredir hala cozumlenmemis olmasi, yeni cagda sadece ithal su urunlerine agirlik verecegimizi haber vermektedir.
Bugun Japonya bir yanda su urunleri ureticilerini korurken, diger yandan uretimini de arttirmakta ve dunyada 1.Sirada olmasina ragmen 20 yillik su urunleri stokunu da hazir bulunmaktadir. Yine Iskandinav Ulkeleri ile Orta Avrupa ayni sekilde 2000'li yillara hatta daha otesine hazirlik yapmaktadir. Bunun icin Italya'da 120 yillik Su Urunleri Politikasi yeni mevzuat ve uygulamalarda su urunleri ureticilerine daha fazla hak taniyan kararlar almaya baslamistir. Netice olarak Yurdumuzda su urunleri kaynaklarinin korunumu ve istihsalinde calisan su urunleri ureticilerinin en iyi sekilde devamliliklarinin saglanmasi icin devletin, -bilimsel verilerin isigi altinda - gerekli onlemleri almasi mutlak bir zorunluluk tasimaktadir. Bu konuda yapilmasi gerekenler icin bir hayli gec kalinmasina karsin, 2000'li yillara varirken diger dunya ulkeleri ile aramizdaki acigi kapamaya sinirli zamanimiz olmasina ragmen Turk Su Urunleri Politikasini olusturmali ve buna bagli olarak da gerekli bakanligin kurulmasini gelecek kusaklar icin bir an evvel gerceklestirmeliyiz.
Son yillarda ulkemizde yapilan ulkemizde yapilan cevrecilik hareketi guzel olmasina karsin daha cok yesil anlamda anlasildigindan denizler gene sahipsiz konumdadir. Bu yuzden Turk Balikciligina hizmet vermis ve koselerine cekilmis kisilerin tekrar yerlerini alarak bu hareketin basina gecmeleri ve yol gostermeleri, insanlarimizi bilgilendirmeleri gerekmektedir. Cevrecilik fikri sagduyulu birkac kisinin cabasi ile ortaya atilmasina karsin soz konusu hareket sadece bu insanlara maledilemez; bu tum ulusun sorunudur. Bir hareketin temsilciligini yaparak liderligini koruyabilmek amaci ile verilen cikar savaslari bizlere ve gelisen cevrecilik anlayisina birsey kazandirmaz. Bu yuzden devletin temsilcisi hukumetlerden bekledigimiz hizmetleri buyuk oranda kendimiz gerceklestirmek zorundayiz. Eger boyle olursa hicbir politik gorus bu olayi kendine maledemez. Ancak alinan kararlarin kisa surede gerceklestirilmesi gerekir. Denizler elden gittikten ve balik ithal edilmeye basladiktan sonra verilen cabalarin hicbir anlamini kalmaz. Cok gec kalinmadan yapilmasi gerekenler gerceklestirilmelidir. Gelecek yillarda degil deniz urunleri yiyebilmek, denize girebilmek bile insanlarimiz icin bir luks, bir hayal olacaktir.
DENIZ KIRLENMESI ve MESLEKI COZUMLER:

1. Deniz kirlenmesinden en cok etkilenen kuskusuz baliklardir, bu yuzden Turk Balikcisi bu yonde acilen egitilmelidir.


2. Avlanma yasaklari suresince 5 ay yatmakta olan vasitalara islerlik kazandirilarak, saglanacak devlet destegi ile denetim ve oto-kontrol yapilmalidir.
3. Tum Turkiye'de Uluslararasi sualti yarislari dahil 5 yil yasaklanmalidir.
4. Yilda 60 bin geminin gecis yaptigi Bogazlar ve Marmara radar sisteminin yani sira havadan surekli kontrol edilmelidir.
5. Orta ve Lise duzeyi okullara deniz kirliligini onlemek amaciyla Denizcilik kollari konmali ve egitim verilmelidir.
6. Yasaklar boyunca tum balik hali kapanmalidir.
7. Bogaz, Marmara ve Saroz gerek avcilik gerek askeri tatbikatlara en az 5 yil kapatilmalidir.
8. Turkiye'nin denizler ile ic sularinda kolluk gucleri ile ortak calisacak cok sayida istasyon kurulmalidir.
9. Deniz sahillerinde enerji santralleri, fabrikalar ve tesislerin kurulmasina kesinlikle izin verilmemeli, bu gibi yatirimlar ic kentlere kaydirilmalidir.
10. Tum denizlerde balikcilarimizin kullandigi okyanus kokenli av araclari yasaklanmalidir.
11. Marmara'da trol, algarna ve midyecilik suresiz yasak olup, caydirici cezalar konmalidir.
12. Balikcilik Bakanligi kesinlikle kurulmalidir.
13. Turkiye'de kurulu bulunan 300 kadar balikci kooperatifi, 400 civarinda balikci dernegi ile ilgili denizcilik kuruluslariyla Ulusal Balikcilik Konseyi kurulmalidir.
14. Kentsel ve evsel atiklarin mutlak bicimde biyolojik aritmadan gectikten sonra desarji saglanmalidir.
15. Tum Turkiye'de balik halleri modern hale getirilmeli, su urunleri giris - cikislari mutlak bicimde kontrol edilip rapor tutulmalidir.
16. Uluslararasi kirleticilerin denizlerimizi kirletmesini engellemek amaciyla (zehirli variller vb.) uydular araciligiyla kontrol saglamanin yani sira Ulusal Balikcilik Konseyine kanunlar cercevesinde yetkiler verilmelidir.