>Dunya’nin en yuksek tepesi Everest’i de barindiran Himalaya Daglari’nda yapilan bir doga arastirmasi simdiye dek bilinmeyen yeni ve egzotik hayvan turlerini ortaya cikardi. Bilim insanlari Himalayalar’in golgesindeki ormanlarin Dunya’nin biyo-cesitliligi en yuksek nadir bolgelerinden biri oldugunu biliyordu. Ancak hayvan turlerinin arastirilip kesfedilmesi ve degerlendirilerek tasniflenmesi uzun ve ugrasli bir is. Conservation International adli bilim orgutu ve Walt Disney’in Animal Kingdom adli projesi yalcin Himalayalar’in arasinda kalan yesil vadilerde yepyeni hayvan turlerinin buldu. Himalayalar’da bulunan hayvan turlerinden bazilari; |
23 Nisan 2007 Pazartesi
Himalayalar’da Gizemli Bir Dunya
Kara Delikler Super Cevreci Cikti
>Kara deliklerin enerji tuketimini inceleyen bir gozleme gore, isigi dahi yutan bu varliklar otomobil olsalardi, 1 litre benzinle 400 milyon km yol alabilirlerdi. Kara deliklerin evrendeki en verimli enerji tuketicisi varliklar oldugu ortaya cikti. Stanford Universitesi astronomu Steve Allen, kara deliklerin son derece dusuk enerji tuketimiyle buyuk enerji uretimi sagladiklarini vurguluyor. Allen, bunu “Kara delikleri otomobile benzetirsek 1 litre benzinle 1.6 milyar km alabilirlerdi” sozleriyle niteliyor ve ekliyor, “Bu verim en siki cevreciye gore bile oldukca cevreci bir sistem.” NASA’nin Chandra X-Isini Gozlemevi’nde yapilan gozlemde kara deliklerin enerji uretim surecleri incelendi. Gozlemde, eliptik galaksilerin merkezindeki her biri Gunes’in 1 milyar daha kutleli olan 9 buyuk kara delik gozlemlendi. Incelenen kara delikler, Samanyolu Galaksisi’nden 50 ila 400 milyon isik yili uzakliktaki, nispeten daha az guclu olanlardan secildi. Kara deliklerin aciga cikardigi enerji, isik yaymadan saliniyor, bilim insanlari bunun nedenini henuz belirleyemedi. Aciga cikan enerji, radyo dalgasi olarak saliniyor; 9 kara delikten birinde ise enerji X-isini olarak saliniyor. Bilim insanlari bu enerji balonlarindan kara deliklerin urettigi asli enerjiyi hesapladi. Chandra Teleskobu’ndan gelen goruntulerden, kara deliklerin saldigi enerji ve daha sonra da bunu uretmek icin gerek enerji gereksinimi hesaplandi. |
Depremi Tetikleyen Doga Olayi...
> Gunes Tutulmasi; Deniz Dibi Yer Kaymasi, Yer Sismesi ve Gelgitleri Tetikliyor… |
Cernobilin Getirdigi Felaket!
>Yirmi yil once bu ay Pripyat'ta yasam urpertici bir bicimde son buldu. 26 Nisan 1986'da henuz gun agarmadan, o donemde nufusu 50 bini bulan Pripyat'in 3 kilometre kadar guneyindeki Cernobil Nukleer Santrali'nin dort numarali reaktorunde patlama oldu. Bu patlamada 2 kisi yasamini yitirdi. Radyasyon zehirlenmesinden 28 kisi daha yasamini yitirecek ve kisa sure icinde olu sayisi 30'a yukselecekti. Binanin hurdaya donen iskeleti on gun boyunca yandi ve kuzey Ukrayna'da, guney Belarus'ta ve Rusya'nin Bryansk bolgesinde 142.000 kilometre karelik bir alana radyasyon yaydi. Bu, dunyanin yasadigi en korkunc nukleer kazaydi. |
Dunyanin En Garip Yanardagi
>Tanzanya'nin ucra bir kosesinde inanilmaz bir dag yukselir: Puskuren lavlarin havada katilasip ardindan cam gibi sangirdayarak parcalandigi Ol Doinyo Lengai |
Hawaii Yanardaglari
>Hawaii Yanardaglari Ulusal Parki icin de gecerli bir yorum bu. Kalkani andiran bu aktif yanardag yukseltilerini ilk bakista bir seye benzetmek zor –“agizlarindan alevler sacan ejderhalar” gibi gorunmuyorlar. Daha onceki donemlerde yasanan patlamalar sonucu olusan ve bolgeyi cicekbozugu gibi delik desik eden kraterler, guzel olarak degerlendirilmekten uzak ve kendilerine kucak acan bir doga tutkununun kollarina sigamayacak kadar da buyuk. Ilk goruntu boyle... |
Kuresel Isinmanin Sonuclari
> |
Colde Sirri Cozulemeyen Dev Cizimler…
> Dunyanin en kusursuz ve esrarengiz sekilleri... ![]() Bulundugu yer geregi bu sekillere Nasca cizimleri deniyor. Nasca cizimleri, antik donem uygarligina dair en harika ve gizemini en kusursuz sekilde koruyan buluntu olma ozelligini tasiyor. Bu cizimler antik donem uygarliginin gunumuz uygarligindan cok baska oldugunun kaniti olarak da kabul ediliyor. Pek cok bilimadami tarafindan maksimum ozenle kopya edilen bu cizimler, insanlik tarihinin aydinlanmamis bolumunu de temsil ediyorlar. Bu kusursuz cizimler, 1927 yilinda Peru semalarinda ilk ucak uctugu zaman kesfedilmisti. Daha sonralari 1939 yilinda, unlu Amerikali profesor Paul Cosock, Rio Grande vadisinde colun ustunde ucarken bu dev cizimlerden gormus ve de gozlerine inanamamisti. Asagida, colun orta yerinde kocaman bir kus figuru, kusursuz bir bicimde cizilmis olarak duruyordu. Kusun karsisindaki duz cizgi inanilmayacak sekilde kusursuz gorunuyordu. Duz hat kus figurunun icinden ufka dogru uzaniyordu. Daha sonralari colde baska cizimler de bulundu. Kimileri paralel motifler halindeydi, digerleri geometrik sekillerdi, bazilari cesitli hayvan figurleriydi, altmisa iki yuz elli metre ebadinda daha pek cok cizim vardi. Ucakla col ustunde ucanlar dev orumcekler, spiral kuyruklu maymunlar, bir balina ya da kopek gorebiliyorlardi. En cok ilgi ceken cizimse bir dagin eteklerine dogru cizilmis olan sekildi. Bu cizimde dev ebatta bir adam, ayaginda agir botlari, kocaman kafasi ve baykus gozleriyle resmedilmisti. Kollari selam verir gibi yukari kalkikti. Bu fenomeni cozmek icin yillarca calisildi. Bu siradisi cizimler pek cok insani kendine cekti. Eksantrik kitaplarin yazari Erich Von Daniken, Nasca cizimlerinin bulundugu bolgenin, gezegenler arasi gezilerde kullanilan yakit ikmal merkezi oldugunu iddia etmisti. Balon tutkunu Jim Woodman, antik Perulularin balonla ucabildiklerini, bu cizimleri de ucarken yaptiklarini iddia ediyordu. Bunu kanitlamaya calisirken yaptigi bir ucus sirasinda da oldu. Matematik uzmani Maria Reiha ise Nasca colunun en dikkat cekici sembolu oldu. Elinde basit bir fircayla yillarca colde calisti. Bu coldeki kizil kumlarin gizemini cozebilmek icin binlerce metrekup kumu fircaladi, inceledi. Bu gizemi cozmek onun tek amaci haline gelmisti. Reiha aslinda cole bu gizemi cozmek uzere degil unlu arastirmaci Paul Cosock'un tercumani olarak gelmisti. Ancak arastirmaci Amerika'ya dondukten sonra da Reiha colde kaldi. Maria Reiha kendini bu gizemli cizimlerin sirrini cozmeye adadi. Butun gun tek bir kurus para kazanmadan colde calisti. Minik ucaklarin onune, kendini iple baglayarak saatlerce dev cizimlerin fotograflarini cekti, cizimlerini kopyaladi. Bunlari yaparken de hayatini tehlikeye atti. Onun bu cizimlere karsi bitip tukenmeye ilgisi nihayet Peru hukumetini de harekete gecirdi ve bu cizimler koruma altina alindi. Onun antik kulture ait yaptigi calismalar pek cok arastirmaciya yol gosterdi. Perulular sonunda ona "colun annesi" adini verdiler. Ancak col en atesli hayranina bile gizeminin ipucunu vermedi... Kaynak: Hurriyet-Agora |
Doganin Butun Gizleri Henuz Bilinmiyor
> Doganin Butun Gizleri Henuz Bilinmiyor Dogada h�l� arastirilmamis gizler var. Bilim adamlari bu yuzden durmadan yeni bocek veya orumcek turleri kesfediyorlar. Ama bazen hic kimsenin gormedigi daha buyuk tuhaf canlilar da bulunuyor. Bir tahmine gore dunyada 30 milyon hayvan turu yasamakta. Bunlardan bircogu uzun sure gizli kalmistir. ![]() Aslinda bu pek de sasirtici degildir. Cunku kiyida kosede gizli kalmis hayvanlar genelde omurgasizlardir. Yani bocekler, kurtcuklar ve orumcekler gibi hem kucuk olan hem de "gizli dunyalarinda" yasayan hayvanlardir. Ustelik bu hayvanlar kendi siniflari icinde birbirlerine benzerler. Buyuk hayvanlar daha dikkat cekici olduklari ve saklanamadiklari icin genelde daha iyi bilinirler. Bu yuzden buyuk bir hayvan turunun kesfedilmesi daha onemlidir bilim insanlari icin. Ozellikle de yeni kesfedilen hayvan bilinenlerden cok farkli bir gorunumdeyse, cok buyuk bir ilgi uyandirir. Bilim adamlari gectigimiz yuzyilda son doga cennetlerini iyice arastirarak, bugun artik bize pek de olaganustu gorunmeyen yeni turler buldular. Oysa ayni kesifler yuz yil once buyuk sansasyonlar yaratabilirdi. Ne zebra ne zurafa 20.yy’in baslarinda Afrika’nin ilkel ormanlarinda Okapi, dag gorili ve cuce suaygiri bulunmustu. Kongo’da yasayan Okapi (Okapia johnstoni) arkasindaki ve bacaklarindaki cizgiler nedeniyle ilk once zebraya benzetilmisti ama daha sonra zurafayla akraba oldugu anlasildi. Bonobo maymunlarinin sempanze degil basli basina bir maymun turu oldugunu bilim 1929 yilinda ogrendi. Tum bu hayvanlari televizyondan, kitaplardan belki de hayvanat bahcesinden taniyorsunuzdur. Ancak bazilari henuz birkac yil once bulundu. Mesela dunyanin tek zehirli kusu olan Pitohui. Bilim adamlari 1992 yilinda, bu kusun dusmanlarindan, tipki Kolombiya’da yasayan oklu kurbagalar gibi ayni zehirle korundugunu buldular. Fakat doga gizini sadece karada degil, denizde de korumaya devam ediyor. Arastirmacilar ozel denizalti araclariyla git gide daha derine iniyorlar. Bu su alti gezileri sirasinda yedi gagali balina turu, dev agizli kopekbaligi (Megachasma pelagios) ve cok sayida Antarktik baligi buluntu. Bundan daha birkac ay once ise govdesi tuylu bir yengec turu kesfedilmisti. Mavi balik Gecen yuzyilda doga bilimi alaninda en buyuk sansasyon yaratan yeni hayvan turu "mavi balik" (Coelacanthimorpha) idi. Kara omurgalilarin atasi (yani insanlarin da) olan bu balik bundan 350 milyon yil once Devon doneminde bile dunya denizlerinde yasiyordu. Bilim insanlari bu hayvanin, dinozorlarla birlikte tebesir doneminin sonunda yaklasik olarak 70 milyon yil once tamamen tukendigini saniyorlardi. Ama bu tahmin dogru cikmadi. 1983 yilinda Guney Afrika sahillerine avlanan balikcilarin agina takilan mavi balik, bilim dunyasini hayretler icine dusurdu. Ve iki yil kadar once yine en az bunun kadar ilginc iki canli daha bulundu. Soyu tukendigi dusunulen mor kurbaga ve 11 milyon yil once dunya sahnesinden silindigi tahmin edilen bir kemirgen turu ! Bu tur canlilara arastirmacilar "yasayan fosiller" diyorlar. Bu konuyu da onumuzdeki hafta isleyecegiz. |
Okyanuslarda Kopekbaliklari Devriye Gezecek
> Okyanuslarda Kopekbaliklari Devriye Gezecek Okyanusta sinsice dolanan, belli belirsiz elektrik sinyallerini algilayip en ufak bir koku aldiginda hicbir ozelligi olmayan derinliklerde saatlerce dolanan bir kopekbaliginin kafasindan gecenleri okuyabildiginizi dusunebiliyor musunuz? ![]() Kopekbaliginin beynine yerlestirilen elektronik aygitlar sayesinde boylesine akilalmaz bir dus cok yakinda gercek olabilir. Pentagon tarafindan desteklenen bir proje kapsaminda, bilim insanlari kopekbaliginin beynindeki sinyalleri uzaktan kumanda sistemiyle devinime geciren, bir olasilikla da duygularini ele verecek sinirsel bir aygit gelistirdiler. Arastirmacilar bu yontemle hayvanlarin davranis bicimlerini etkileyebilecek ve denetleyebileceklerine inaniyorlar. Subat ayinin sonlarinda Honolulu’da yapilan Okyanus Bilimleri Konferansi kapsaminda sunulan projenin daha da tartismali ozelligiyse, yontemin kopekbaliklarinin okyanuslari gizlice tarayip, elektrik sinyallerini ve kimyasal izleri belirlemesini saglamak amaciyla kullanilmasi. Arastirmacilar kopekbaliklarinin devinimlerini uzaktan kumandayla yonlendirmek suretiyle hayvanlari gemilerin izini suren casuslara donusturmeyi tasarliyorlar. Hayalet koku Sinirsel protezler hayvanin beynine yerlestirilen ve belli islevsel bolgeleri devinime geciren bir dizi elektroddan olusuyor. Boston Universitesi dirimbilimcilerinden Jelle Atema ve ogrencileri bu aygitlari havuzdaki kopekbaligini hayalet bir koku araciligiyla "yonlendirmek" amaciyla kullaniyorlar. Kopekbaligi suda dolanirken, arastirmacilar bilgisayardan baliga ilistirilen antene bir radyo dalgasi gonderiyorlar. Bunun uzerine elektrotlar beynin koku alma bolgesinin sagini ya da solunu devinime geciriyor. Kopekbaligi, ilginc bir koku almiscasina, sinyale tepki olarak devinime gecen yone hafif bir fiske atiyor. Sinyal ne denli gucluyse, fiske de o denli sert oluyor. Hayvanlari bu yolla denetlemeye calisan yalnizca Atema ekibi degil. New York Universitesi Saglik Merkezi’nden John Chapin de fareleri yonlendirmek amaciyla benzer bir yontemden yararlandi. Farelerde denendi Chapin’in protezleri farelerin beynindeki biyiklarla baglantili bolgeyi devinime geciriyor. Boylece, fareler gidiklandiklari yana donup onlara dokunanin ne oldugunu anlamaya calisiyorlar. Chapin farelerin beynindeki haz merkezini uyararak onlari odullendiriyor. Bu odul surecinden yararlanarak onlari, soz gelimi plastik bomba bilesimi olan RDX gibi bir kimyasalin kokusunu aldiklarinda 10 saniye durmalarini saglayacak bicimde egitiyor. Atema ise aygitlari kopekbaliklarinin kimyasallarin izini nasil surduklerini arastirmak amaciyla kullaniyor. Kopekbaliklarinin koku alma duyularinin son derece guclu oldugu coktandir bilinmekle birlikte, onlarin bu yetenekten nasil yararlandiklari konusuna kesin bir aciklama getirilemiyor. Atema kopekbaligini uyusturmak yerine, onu denizde yuzerken incelemenin cok daha yararli bilgiler saglayacagina inaniyor. Beyne mikrocip Hayvan davranislarini inceleyen baska arastirmacilar da deneklerini laboratuvar ortaminin disina cikartiyorlar. Maymunlarin beyin sinyallerini belirleyen bir aygit gelistiren Washington Universitesi arastirmacilarindan Jaideep Mavoori takla atan bir maymunun sinirsel etkinligini ilk kez kendi ekibinin kayda gecirdigine inaniyor. Mavoori’nin gelistirdigi aygit beynin bir bolgesindeki devinime tepki olarak oteki bolgesinde de bir uyari yaratabiliyor. Aygit sinirsel sinyalleri yorumlayabilen ve buna bagli olarak beynin bir baska bolgesine ya da kasa ileti gonderebilen bir mikrocip de iceriyor. Arastirmacilar bu deneyler sirasinda ozellikle kopekbaliklarinin sagligiyla ilgileniyorlar. Yabanil olmalari nedeniyle bu canlilarin kolayca yorulabileceklerine, bu yuzden onlari yormamak icin arastirma surelerini kisaltmak zorunda kalabileceklerine dikkat cekiyorlar. Ne var ki, bu kisitlamaya karsin, uzaktan kumandali kopekbaliklarinin sondaj aygitlarina kiyasla cok daha ustun ozelliklere sahip olduklari belirtiliyor. |
Bocekler 434 milyon yasinda
>Yaklasik 80 yildir hasiralti edilen bir fosili inceleyen uzmanlar, kalintinin bilinen en eski bocege ait oldugunu saptadi. Bu kanit sayesinde, boceklerin daha once kabul edilenden 20 milyon yil once ortaya ciktigi ispatlanmis oluyor. New York Amerikan Dogal Hayat Muzesi bocekbilim bolumu baskani David A. Grimaldi ve Kansas Universitesi ogretim uyelerinden Michael S. Engel'in Nature dergisinde yer alan arastirmalarinda, 400 milyon yasindaki fosilin muhtemelen kanatli bir bocek oldugu ifade ediliyor. Bu kanit baglaminda, boceklerin daha once kabul edilenden yaklasik 20 milyon yil once ortaya ciktigi ispatlanmis oluyor. Grimaldi, seffaf bir kayaya gomulu olan 0.8 cm2 buyuklugundeki fosildeki bocegin, ucgen biciminde cenelerden olusan bir agzi oldugunu ve bu cene yapisinin sadece kanatli boceklerde gorulenlere sasirtici derecede benzedigini soyledi. Fosilde sadece basi ve govdesi bulunan bocek, bilimsel tahminlere gore 0.6 cm uzunlugunda ve Mayis bocegini andiriyor. Bocegin, tropikal bitkiler arasinda uctugu ve bitki sporlariyla beslendigi tahmin ediliyor. |
Cernobil Felaketi
>ALINTIDIR. |
coplerin Dogada Kalma Sureleri
>Insanoglu gunumuzde tam bir tuketici .Dunde tuketici idi,ama simdi kullanilip atilan maddelerin fazlalasmasi ile dunyamiz yavas yavas copluge donmekte. Atilan maddelerin bizim icin fonksiyonu bitiyor. Ama onlar icin yeni bir surec basliyor. Zaman icersinde isi ,nem,bakteriler,isik,yagmur,soguk,sicak gibi faktorlerin yardimiyla coplerimiz bir takim kimyasal reaksiyon sonucu curuyerek yeniden dogaya donmektedirler.Atilan coplerin hepsinin dayanikliliklari farkli farklidir. Kimisi uc bes gun icerisinde dogaya karisirken kimi de asirlarca hic bozunmadan kaliyor. Kullanip ta attigimiz maddelerin curume surecleri hakkinda bir fikir sahibi olursak,cevre sagligimizi daha fazla dusunuruz. |
Avrupa'nin en buyuk dinozoru Ispanya'da
>Ispanyol bilim adamlari, Avrupa'nin en buyuk dinozorunun kemiklerini bulduklarini acikladilar. Ispanyol basin ve yayin organlarindaki habere gore, turu henuz tam olarak belirlenemeyen dinozorun buyuklugu yaklasik 35 metre ve agirligi 50 tondan fazla. Fosillesmis kemik kalintilari ulkenin dogusundaki Teruel kenti yakinlarinda bulundu. Teruel Paleontoloji Vakfi Baskani Luis Alcala, dinozorun on uyluk kemiginin 1,78 metre olarak olculdugunu belirterek, ayrica 30 santimetre uzunlugunda bir pencenin bulundugunu soyledi. Bulunan dinozor turunun 110 ve 130 milyon yil once Misir'da yasamis bir ture benzedigini belirten Alcala, turun henuz tam olarak belirlenemedigini, fakat bu dinozorun bitki yiyen turden oldugunun kesinlestigini kaydetti. |
AIDS'e direncli maymunlarin sirri
>Bilim adamlari, bazi maymunlarin AIDS hastaligina yol acan viruse HIV virusune nasil direndigini saptadi. Kesfin, hastaligin insanlarda tedavisinin bulunmasina yardimci olabilecegi belirtiliyor. Bilim adamlari, HIV maymunlarin vucut hacrelerine girdiginde, burada virusun cogalma girisimlerini engelleyen bir proteinle karsilastigini saptadi. Harvard'li arastirmacilar, Nature dergisinde yayimlanan makalelerinde, bu proteinin TRIM5-alfa oldugunu belirtti, ancak proteinin HIV’e karsi nasil hareket ettiginin henuz tam olarak bilinmedigini yazdi. Yeni ilac imkani Insanlarda da TRIM5-alfa proteinin bir versiyonunun bulundugu, ancak HIV’e karsi maymunlardaki kadar etkili olmadigi belirtildi. Arastirma ekibinin baskanligini yapan Dr. Joseph Sodroski, bununla birlikte insanlardaki proteinin daha iyi calismasini saglayacak bir ilac gelistirilebilecegini soyledi. Artik bu protein faktorunu tanimladiklarini umit ettiklerini, simdi bu proteine mudahale ederek potansiyelini artirma yollarini bulacaklarini belirten Sodroski, "Boylece HIV’e karsi kendi dogal direnisimizi gelistirmeyi umuyoruz" dedi. |
Buzlara saklanmis 2 yeni dinozor
>ABD'li bilim adamlari Antartika'da iki yeni dinozor turunun fosillerini buldu. Fosillerden biri 200, digeri ise 70 milyon yasinda. Amerikali bilim adamlarindan olusan iki ayri grup, Antartika'da iki dinozor fosili kesfetti. Kitanin ilik ve yagisli bir iklime sahip oldugu donemde yasadiklari sanilan dinozorlardan birinin hizli hareket eden bir etobur, digerinin dev bir otobur oldugu tahmin ediliyor. |
Kelebekler o kadar da ozgur degilmis
>Pieridae familyasina ait erkek kelebeklerin, ciftlestikleri disilere baska kelebeklerin yaklasmasini engelleyen bir koku surdugu belirlendi. Isvec'in baskenti Stockholm'deki Teknik Yuksekokul'da gorevli Johan Andersson, gorunumlerinden dolayi lahana kelebekleri olarak da adlandirilan -Pieridae- familyasina ait erkeklerin, ciftlestikten sonra eslerine metilsalisilat isimli kimyasali surdugunu soyledi. Metilsalisilat kokan disilere baska erkeklerin yaklasmadigini gozlemleyen Andersson, baska erkek kelebeklerin bu kokuyu bir saniye icinde algiladigini kaydetti. |
Antibiyotik yerine kurtcuk verelim
>Ingiltere'de doktorlar bu aydan itibaren recetelerine "kurtcuk" yazacak. Ulusal Saglik Servisi'nin kararina gore, yuzyillardir enfeksiyonlu yaralarin iyilesmesi icin kullanilan kurtcuklar sayesinde asiri antibiyotik kullaniminin yol actigi sorunlardan kacinilabilecek. Antibiyotige gore daha ucuz ve yararli tedavi sekli olarak nitelenen steril kurtcuklar yaygin olarak satisa sunulacak. Kurtcuklar, canli dokulari sindiremedikleri icin sadece enfekte olu dokulari yiyor ve iyilesmeyi engelleyen bakterileri yok ediyor. |
65 milyon yillik dinozor yumurtasi
>Hindistan'in Balasinore kentinde bir santiyede temel insaati esnasinda isciler 65 milyon yillik bir dinozor yumurtasi buldular. Gri renkli 4 kilogram agirligindaki dinozor yumurtasi bilim adamlari tarafindan incelemeye alindi. Keda bolgesi yetkilileri yumurtanin bulunmasindan sonra insaati durdurarak, bolgede yeni yumurta ve kemiklerin aranmasi icin bilimadamlarini kente davet ettiler. Gectigimiz Agustos ayinda da Balasinore kentinin 20 kilometre uzakligindaki Raioli kasabasinda daha once hakkinda herhangi bir bulguya rastlanmamis bir dinozor turune ait kemikler bulunmustu. Bilim adamlarini hayrete dusuren bu olay Narmada Nehri yakinlarinda meydana geldiginden, bu dinozor turune de Rajasaurus narmadensis adi verilmisti. |
Toprak Allti Hizmetcileri
Hayvanlarda sayi yetenegi de var
>Insanlari hayvanlardan ayiran temel ozelliklerden biri oldugu ileri surulen ‘matematik yetenegi’ teorisi de coktu. Cunku, hayvanlarda da dogustan sayi yetenegi oldugu gorusu giderek yayginlik kazandi. Gri papagan Alex’in yetenekleri uzerinde yillardir calismalar yapan Irene Pepperberg diyor ki: ‘Ne zaman insanlar hayvanlar icin X seyi yapamiyor deseler; yanit aslinda ‘evet’ yapabiliyorlar oluyor; hatta X+1’i yapabildikleri ortaya cikiyor’. Matematikle basa cikma yeteneginin, tipki dil yetenegi gibi bizi ‘hayvanlar’dan ayiran ozelliklerin basinda geldigi kabul edilir. Ama hayvanlar her defasinda bizim yanlis oldugumuzu ortaya cikariyor. Afrika turu gri papagan Alex’in yetenekleri uzerinde yillardir calismalar yapan Irene Pepperberg, ‘Ne zaman insanlar hayvanlar icin X seyi yapamiyor deseler; yanit aslinda ‘evet’ yapabiliyorlar oluyor; hatta X+1’i yapabildikleri ortaya cikiyor’ diyor. Sayi sayan kuslara, toplama yapabilen sempanzelere ve hatta ‘2’ ile ‘3’un arasindaki farki anlayabilen salamanderlere bakinca, dogustan gelen sayi yetisinin dogadaki en yaygin bilissel yeteneklerden biri oldugu akla geliyor. Bircok arastirma hayvanlarin ve insanlarin sayilarla benzer yontemlerle basa ciktigini gosteriyor. Farkli turler uzerindeki arastirmalarin sonuclari geldikce, arastirmacilar beynin sayilarla nasil ilgilendigini anlamaya yaklastiklarini dusunuyor. Matematik yeteneginde dogada genel gecerli ogelerin bulunmasi daha iyi ogretme stratejileri saglayabilir. Sayilari degerlendirme yetisiyle ilgili ipuclari elde etmek sizofreni ve otizm gibi rahatsizliklarla da cozum olabilir. |
Canli Mimarisinde Basinc Farki
Sinekkapan Bitkisinin Hizli Hareketi
561 Canli Turu Tehlikede...
> 561 canli turu tum dunyada sadece Turkiye’de bir tek noktada yasiyor ve en kucuk bir tehdit sonucunda yok olabilir. ![]() Doga Dernegi ve birlikte calistigi bilim insanlari tarafindan 561 canli turunun tum dunyada sadece Turkiye’de tek bir noktada yasadigi ve orada da yok olma noktasina geldigi ortaya kondu. Doga Dernegi, dunyadan tumuyle silinmesinden korkulan canlilarin korunmasi icin 51 uluslararasi kurulusla ve Atlas dergisiyle iki yildir isbirligi icinde calismaktaydi. Bu kapsamda yapilan calismalar sonucunda tum dunyada ve Turkiye’de en fazla yok olma tehlikesi ile karsi karsiya olan turlerin tam olarak nerede yasadiklari belirlendi. Bu canlilarin arasinda 550 bitki, 8 balik, 1 kurbaga, 1 memeli ve bir 1 kelebek turu bulunmakta ve bu turler Turkiye’deki dogal alanlarin asiri kullanimi veya yok edilmesi sonucunda yeryuzunden tumuyle silinmek uzereler. ![]() 561 turun onemli bir kismi Akdeniz bolgesinde yasiyor. Antalya, tek noktaya sikismis turlerin en zengin oldugu ilimiz. Dogu Karadeniz Bolgesi ve Dogu Anadolu ise yok olan turlerin yogunlastigi diger bolgelerimiz. Tamami Goller Bolgesi ve Orta Anadolu’da olmak uzere sekiz balik turu bu canlilar arasinda yer aliyor. Ote yandan, Turkiye’nin en nadir kurbagasi Toros kurbagasi (Rana holtzi) Nigde’de, memeli turu Silifke kirpifaresi (Acomys cilicicus) Mersin’de, kelebek turu ise Malatya kelebegi (Polyommatus dama) Malatya’da bir tek noktada yasiyor. Yok olan bitki turleri arasinda en cok dikkat ceken turlerden biri olan Likya orkidesinden (Ophrys lycia) tum dunyada sadece 40-200 birey kaldigi ve bu bireylerin de bir mezarlikta yasadigi biliniyor. Likya orkidesinin yok olmasinin nedeni koklerinin salep ve dondurma uretimi amaciyla toplanmasi. Ancak diger turlerin buyuk kismi plansiz yapilasma, baraj insaatlari ve sulama projeleri nedeniyle yok oluyor ve cok az sayida tur kanunen korunan alanlarin icinde yer aliyor. Doga Dernegi’nin de dahil oldugu “Sifir Yok Olus Ittifaki” tarafindan yurutulen kuresel calismada da benzer sonuclar elde edildi. Kuresel calismaya henuz cicekli bitki ve balik turleri dahil edilemedigi icin nispeten az sayida alan belirlendi. Kuresel calismaya gore toplam 794 memeli, kus, amfibi, surungen ve kozalikli agac turu yeryuzunde tek bir noktada yasiyor ve orada yok olmak uzere. Bu turler arasinda maymun-suratli yarasalar, zehirli kurbagalar, bir penguen, timsahlar, maymunlar ve bir de gergedan turu bulunmakta. ![]() Turlerin yok olmasi dogal bir surec olmakla beraber, uzmanlar bugunku insan kaynakli yok olus surecinin dogal sureclere gore 100-1,000 kere daha yuksek oldugunu belirtiyorlar. Yakin tarihte, cogu turun yok olusu kedi ve fareler gibi istilaci yirtici hayvanlarin issiz adalarda yerlestirilmesiyle meydana gelmisti. Bu son calismalar ise, yok olus krizinin simdi genisleyerek dunyanin ana kara kutlelerine de buyuk bir hizla yayildigini ve risk altindaki turlerin cogunlukla ana karalardaki daglarda ve alcak arazilerde bulundugunu gostermekte. Konu hakkinda aciklama yapan Doga Dernegi Genel Muduru Guven Eken, “Cok sayida bilim insani ile yaptigimiz calisma sonucunda Turkiye’nin dogal acidan dunya olceginde onemli bir cografya oldugunu bir kez daha ortaya koyduk. Kaybolan 561 turle sadece dogal mirasimiz degil, yuzlerce hastaligin ilaci, Turkiye’nin doga turizmi potansiyeli, gelecegin besin kaynaklari, temiz hava, su ve topragimiz yok oluyor. Yok olus caginda yasamak Turkiye’de yasayan tum insanlara ayri bir sorumluluk yukluyor. Bu nedenle ulusal ve yerel karar vericilerin ve yatirimcilarin Turkiye’nin yakin gelecegiyle ilgili planlari yaparken bu turleri ulkemizin en degerli ve en benzersiz kaynaklari olarak gormesini bekliyoruz” dedi. Kaynak: Doga Dernegi Genel Muduru Guven Eken |
Killerle Temizleniyor…
> Su ve Topaga Karisan Antibiyotikler de Killerle Temizleniyor... ![]() Ozellikle cok dusuk dozlari bile zehirli olabilen kursun ve kadmiyum gibi agir metal kirliliklerinin azaltilmasinda, killerin yuksek tutma kapasitesinin rolu oldugu biliniyor. Ayrica boyar maddelerle de ilgili onemli bir kullanim alanlari var. Yun, ipek, deri ve pamuk gibi tekstil urunlerinin boyanmasinda kullanilan bazi boyalar, kanserojen etkiye sahip. Bu tur ozelliklerinden dolayi, ozellikle balik ciftliklerinde mantar oldurucu olarak kullaniliyorlar. Boyar maddelerin kontrolu, tuketimlerinin yuksek olmasi ve tasidiklari saglik risklerinden dolayi onemli bir sorun. Cevre ve canli sagligi icin ozellikle su kaynaklarindan uzaklastirilmalarinda etkili, ucuz ve bol bulunan kaynak olarak, karsimiza yine killer cikiyor. Benzer sekilde, tarim ilaci olarak kullanilan ve kanserojen ozellikleri yanisira bozunma sureleri de uzun olan cesitli bitki ve bocek olduruculerinin etkilerinin azaltilmasinda, yine killer kullaniliyor. Tarim ilaclarinin killerle karistirilarak kullanilmasi, ilaclarin killer uzerinden daha uzun surede salinim yapmasini sagliyor. Boylelikle hem daha az ilac kullaniliyor, hem de ilaclarin dogaya dogrudan zarar vermesi onlenmis oluyor. Kullanilan tarim ilaci su kaynaklarina karismis olsa bile, suyun zehirlerinden arindirilmasi yine killerle mumkun olabiliyor. Killerin tutma kapasitelerinin yuksek olusunda, genel olarak kil yuzeylerinin negatif yuklu olmasi, killerin sodyum, potasyum gibi degistirilebilir metal katyonlarini icermeleri ve tabakalar arasi bosluklarin etkisi oldugu soylenebilir. Pozitif yuklu bir madde, negatif yuklu yuzeyler tarafindan cekileceginden killerin bu tur maddeleri tutma kapasitesi daha yuksek. Negatif yuklu maddelerse kil yuzeyleri tarafindan itildiklerinden, tutma kapasiteleri gorece dusuk. Ancak bu zafiyet, sisebilen killerin cesitli uzun zincirli amin tuzlariyla degisime ugratilmasi yoluyla ortadan kaldirilabiliyor. Bu islemin gerceklesmesinde Killerde bulunan sodyum ve potasyum iyonlarinin etkisi var. Islemin sonunda, uzun zincirli amin katyonlari killerin tabakalari arasina girerek, tabakalararasi mesafenin artmasina yol acabiliyorlar. Boylelikle su-sever yapidaki kilin bu ozelligi azaltilarak, farkli bir ozellige sahip olmasi saglaniyor. Bu da killer icin yeni kullanim alanlari demek. Aras. Gor. Yoldas Seki Dokuz Eylul Universitesi Fen Edebiyat Fakultesi Kimya Bolumu |
Sevimli Tehlikeler… | Deniz Analari Ve Hidroidler |
> Dogada cok cesitli canlilarin yasadigi, her canlinin kendine ozgu bir yapisi, sekli oldugu, bilinen bir gercek. Cesitlilik, biyolojik sistemlerin en onemli ozelliklerinden biri. Bugun dunyada 380 bin bitki turu, 1,5 milyon civarinda hayvan turu, bilimsel olarak tanimlanip isimlendirilmis durumda. Bircogu da h�l� kesfedilmeyi beklemekte. |
Antarktika’nin alti su kanallari dolu
> Ingiliz bilim insanlari, Beyaz Kita Antarktika’da birbirlerine yeralti irmaklariyla baglanmis bir ‘buzul-alti’ gol sistemi tespit etti. Bilim insanlari, Beyaz Kita’daki yeralti irmak sisteminin milyonlarca yil once meydana geldigini dusunuyor. Antarktika’nin yeralti irmak ve gol sistemi kita donmadan onceki halini bir anlamda bugune tasimis oluyor. Simdiye dek buzul-alti goletlerinin birbirlerinden bagimsiz olarak olustugu dusunuluyordu. Ancak, ortaya cikan sistem birbirlerine genis irmaklarla bagli bir su sistemi. Uzmanlar, simdi buzullari delerek yeralti su sistemine ulasmak ve arastirmalarini derinlestirmek istiyor. Ancak, bir noktadan yapilan delme isleminin, sistemin diger unsurlarina da zarar verme riski tasiyor. Arastirmayi yuruten University College London profesoru Duncan Wingham, yeralti sisteminin delme islemi esnasinda kirlenebilecegi, bunun da tum sistemin dengesini bozabilecegini belirtiyor. JUPITER’IN UYDUSUYLA PARALELLIK Bu yeralti veya ‘buzul-alti’ su sistemi, bircok canlinin da gelisimine olanak saglamis olabilir. NASA daha once, uzay arastirmalarina ornek teskil eden buzul-alti goletlerini arastiracagini aciklamisti. Ingiliz arastirmacilar da kendilerine kitanin batisindaki Ellsworth Golu’nu secti. Bilim insanlari, bu sistem icinde bulunacak herhangi bir canlinin, yasam formlarinin olaganustu kosullarda gelismesine ornek olacagini, Jupiter’in buzla kapli uydusu Europa ile ilgili onemli ipuclari saglayacagini vurguluyor. Calismaya katilan bir diger bilim insani Bristol Universitesi’nden Martin Siegert, bulgunun mikrobiyolojik yasam formlari ve surecleriyle ilgili simdiye dek bilinmeyen yeni bir oyku sundugunu dile getiriyor. YERALTINDA DEVASA GOL 1960’lara kadar Antarktika’nin suyun sivi halde kalmasi icin fazla soguk oldugu varsayiliyordu. Ancak 1960’li yillardan itibaren gelisen uydu ve radar gozlem yontemleriyle Beyaz Kita’nin altinda gollerin bulundugu ortaya cikmisti. Simdiye dek 150 olarak bilinen buzul-alti gollerinin gercek sayisi binlerle ifade ediliyor. Bilim insanlari buzul-alti goletler arasinda genis irmaklar oldugunu ve bunlarin surekli su akisi icinde oldugunu tahmin ediyor. Antarktika’da en buyuk buzul-alti su kutlesi 250 km uzunluk ve 40 km genisligindeki Vostok Golu, golun derinligi ise 400 metre’ye ulasiyor. Bu golun Londra gibi bir buyuk kentin su ihtiyacini 5 bin yil boyunca karsilayabilecegi one suruluyor. |
Farkli Model ''FARELER''
Kuresel Isinma Olduruyor (19.04.06)
> |
Simetri ve Guzellik
Deniz Kirliligi...
>Deniz Kirliligi... "DENIZ KIRLILIGI" Evrende bulunan diger gezegenlerde su olmus olsaydi kuskusuz bu gezegenlerde hayat da olurdu ve insanoglu Dunya'yi terkedip, derhal diger gezegenlere tasinirdi... Savaslardan sonra, ozellikle denizlerde ulasim aginin, su urunleri uretimi ve madensel kaynaklarin kesfi ile bu onem daha da artmis, insanoglu denizlere ve ic sulara gelecegin guvencesi olarak bakmayi ogrenmistir. Bununla birlikte Dunya Ulkeleri denizlerin buyuk bir bolumunu insanligin ortak mali olarak gorurken, bir bolumu de kendi sularini ilan edip sahiplenmislerdir. Bunu sabitlestirmek icin de yeni hukuk kurallari koyup, geleceklerini daha da saglama almislardir. Buyuk Dunya Savaslarini yasayan ve savas sonrasi aclik tehlikesi ile karsi karsiya kalan insanlik, bir taraftan artan dunya nufusu ve gelisen teknoloji ile birlikte yeni sorunlarin sahibi olurken diger taraftan da icinde bulunduklari gaflet uykusu ile denizlerin ve ic sularin kirlenmesini, bunlarin dogurdugu sorunlarin buyumesini gormezlikten gelmislerdir. Bu vurdumduymazlik ve gaflet uykusu yuzunden denizlerde 15-20 yil once baslayan hizli kirlenme sebebiyle elde edilen su urunleri miktari, buyuyen dunya nufusuna orantili olarak buyuk azalma gostermistir. Ulkelerin biraz daha fazla su urunu elde edebilmeleri icin asiri ve bilincsiz avciliklarinin yani sira birbirlerinin sularini ihlal eder duruma gelmeleri ve hatta bu konuda ulkelerarasi soguk savaslarin baslamasi asamasina vardiklari gozlenmektedir. Oysa denizler insanligin ortak mali olmalidir ve su urunleri de ulkeler arasinda ayni oranda paylasilmalidir. Ancak 1940 ve 1950'lerden sonra olusturulan Milletlerarasi Deniz Hukuku ile Milletlerarasi ilan edilen sahalarin disinda bu konunun uygulanmadigi acikca gorulmektedir. Ulkemize gelince; Diger ulkelerde oldugu gibi sularimizin kirlenmesi, artan nufus, gelisen teknoloji, bilincsiz ve asiri avlanmanin etkisiyle surerken; Yurdumuzdan decen akarsularin dogdugu ulkeler ve denizlerimize komsu ulkelerin de kirletmeye katilmalari ile sularimiza yansiyan kirlilik daha fazla artarak surmektedir. 15 - 20 yil once tum Dunya denizlerinin kirlenmesiyle baslayan Ulkemiz denizlerinin kirlenmesi yukarida sozunu ettigim nedenlerden dolayi ve komsu ulkelerin de olumsuz etkileri ile daha da hizlanmis ve artmistir. Sahip oldugumuz denizlerin kapali ozellik tasimasi da kirlenmeyi had safhaya vardirmaktadir. Ulkemizde su ve deniz kirlenmesini arttiran birkac ayrinti vermek gerekirse: * Karadeniz'e kiyisi olan ulkelerin buyuk nehirler kanaliyla atiklarini bosaltmasi, akintilar nedeniyle diger denizlerin de kirlenmesi kacinilmaz hale gelmistir. * Son derece verimsiz ve deniz kiyilarinda bulunan maden sahalarinin yarattigi jeolojik, biyolojik sorunlar nedeniyle su urunleri avlanma sahalarinin yok olmasi dogal dengelerin bozulmasina sebep olmaktadir. * Su havzalarina kacak insaa edilen konutlarin yarattigi kirlilik (Kucukcekmece golu ornegi). * Kiyi kentlerinin yarattigievsel atiklarin biyolojik aritma yapmadan denizlere bosaltilmasi. * Yilda 60.000'den fazla geminin gectigi Karadeniz, Bogazlar ve Ege Denizi Balans sulari, sintine sularinin yani sira cesitli turde gemi atiklari bu denizlere bosaltilmaktadir. * Halic'in temizlenmesi calismalarinin Marmara Denizine karismasi kirliligi arttirmaktadir. * Kamuya ait pek cok sanayi kurulusu, gemi vs. gibi tesislerin kirlilige katkisi. * Deniz'e kiyisi olan Belediyelerin coplerini denizlere bosaltmasi (Trabzon ornegi). Bugun Akdeniz icin tehlike canlari calmakta iken, Marmara ve Ege Denizleri icin hayat bitmek uzeredir. Akdeniz'den gelip dip akintisinin getirdigi kirlilik gizli bir sekilde surmektedir. Ic Sularimizda da durum pek farkli degildir. Deniz kirliligi ve ic su kirliligine sebep olan etkenleri daha da arttirabiliriz: - Keban Golu'ne Ergani Bakir isletmelerinin akittigi zehirli atiklari, - Van Golu'ne kanalizasyonlarin bosaltilmasi, - Son yillarda gollerimizde ve nehirlerde artan vasita sayisi, - Nehir ve dere sularina verilen sanayi ve kent atiklari, - Kursuyu balik kokuttun diye soylenen, sonra da ne oldu bu baliklara yahu diyen sayin milletvekillerini belirtmek ilk akla gelen carpici orneklerden bazilaridir. Yine silahli kuvvetler ve Nato Gucu'nun Ulkemiz sularinda gercek mermi ve silahlarla tatbikat yapmasi ve ozellikle ulkemizin secilmesi dusundurucudur. Gectigimiz yillarda Kuzey Denizinde 3 balinayi kurtarmak icin seferber olan Birlesmis Milletler ve Nato Ulkeleri her nedense Saroz Korfezinde yapilan tatbikatlarda gercek mermiler kullanarak bu bolgelerde binlerce kilogram esitli turde su urunlerinin yok olmasina sebep olmakta, tatbikat sirasinda patlayan mermiler ise balikcilarimizin agalarina cakilip gerek cana gerek mala zarar verebilmektedir. Kullanilan mermilerden oturu meydana gelen gizli balik katliami ureticiye yansimadan yok olup gitmekte, tatbikat sonrasi buralarda avlanan balikcilarimiz av sirasinda yuzlerce olu baliga rastlamaktadir. Evet balikcilarimizin bilincsizce avlanmalari ve cevre kirliliginin denizlere yansimasi kacinilmazdir. Ancak kamuoyunun gozunden kacan bir baska gercek de yukarida ifade etmeye calistigim soz konusu tatbikatlardir. Bu yuzden gerek balikciligimizin denetim ve ogretimi gerekse deniz kirliligi icin alinmasi gereken onlemler kadar da tatbikatlarda yapay mermi kullanilmasi da o kadar onemli olacaktir. Insanoglunun geleceginin guvencesi olarak gordugu ve gene kendi elleriyle tahrip ettigi denizler ve sularda tabii olarak dogal kosullarda ureyebilen su urunleri miktarindaki acikli durum ortadadir. Yurdumuz 1970'li yillarda dunya siralamasinda 161 ulke icinde 2. Sirada iken bugun 161 ulke icinde 27. Sirada yer almaktadir. Deniz kirliligi kuskusuz cagimizin onemli sorunlarinin arasinda yer almaktadir. Insanoglu nasil pis bir ortamda yasamayi kabullenemiyorsa ve yattigi yatagi kirlettiginde nasilsa bir gun bu yatakta kogulmasi kacinilmaz ise denizlerdeki canlilar da ayni bicimde kirli ortamda yasayamamaktadir. Su urunleri turleri kitleler halinde olup ureticiye yansimadan yok olup gitmekte ya da daha temiz denizlere goc etmektedir (tabii temiz deniz kaldiysa). Deniz kirliliginin yanisira ilkel balikcilik sistemleri, gelisen balikcilik teknolojisinin yanlis uygulamalari, asiri su alti dalislari ile tahriplerin yapilmasi, rastgele yerlerden kum cikarilarak jeolojik yapinin bozulmasi, trol vb. yasak avlanma araclarinin fazla kar amaci ile yaygin ve kacak olarak kullanilmasi, hizli kentlesme ve sanayinin beraberinde getirdigi diger sorunlar da su urunlerinin yok olmasina neden teskil etmektedir. (Marmara'da denetim boslugu nedeniyle 900 olmustur). Yurdumuz su urunlerinin arttirilmasi, bunlardan en iyi sekilde yararlanilmasi, ayrica bu kaynaklarin devamliliginin saglanmasi yasadigimiz yuzyilin en onemli konularindan birini teskil etmektedir. Bu sebeple gerek denizlerin kirlenmesi gerekse su urunlerinin korunmasi ve bu konuda her turlu uygulamanin yapilabilmesi icin ulkemizde "DENIZCILIK VE SU URUNLERI VEYA SU URUNLERI, DENIZCILIK VE BALIKCILIK" gibi bakanliklarin kurulmasi kacinilmaz hale gelmistir. Dunyada denizlere kiyisi olmayan ulkelerde bile buna benzer bakanliklar kurulmusken ve ulkeler bu konudaki politikalarini olusturmusken, yurdumuzda hala bu eksikligin surmesi oldukca uzucudur. 1970'li yillara kadar Osmanlilar doneminden kalma mevzuatla idare olunan ve korunmaya calisilan sularimiz ve su urunlerimiz, 22.03.1971'de Naim Talu hukumeti doneminde getirilen 1380 sayili Su Urunleri Kanunu ile daha cagdas bir kaliba sokulmusken, mevcut kanunu ve buna bagli teskilati yonetecek yetismis elemenin olmayisi, Tarim bakanligi bunyesine alindigi icin Ziraat Muhendislerinin teskilara hakim olmalari, 1380 sayili kanunun gelismesini onlemistir. "Tarim Orman ve Koyisleri Bakanligi'na bagli Su Urunleri Daire Baskanliginin oldukca genis yetkilerine karsin; altyapi, yeterli teknik eleman, mali olanaklar vs. gibi konularda yeni bir kurulus olmasi nedeniyle etkinligini ortaya koyamamasi, seri olarak devreye girebilmesinin ilk asamalarda zor olmasi kacinilmazdir. Soz konusu yasadaki olasi bosluklar da yasanin 33. Maddesi ile giderilmeye calisilmaktadir. Tarim ve Ticaret Bakanliklari teskilatinda ve bakanliga bagli su urunleriyle ilgili tesekkullerde su urunlerinin, deniz ve ic sularinin muhafaza ve murakabesi ile vazifelendirilen memur ve hizmetliler ile emniyet ve jandarma kuvvetleri bu kanunla ve kanuna istinaden konulan yasaklardan dolayi bu kanun sumulune giren sonuclar hakkinda zabit varakasi tutmak, sucta kullanilan istihsal vasitalarini zaptetmek ve bunlari 34. Madde hukmu mahfuz kalmak sarti ile adli mercilere teslim etmekle vazifeli ve yetkilidirler. Gumruk, sahil ve orman muhafaza teskilati mensuplari, belediye zabitasi amir ve mensuplari, kamu tuzel kisilerine bagli muhafiz, bekci ve korucular ile gumruk, belediye ve hukumet veteriner ve doktorlari, ticaret ve tarim bakanliklari mensuplari ile emniyet ve jandarma teskilatinin bulunmadigi yerlerde koy muhtari ve ihtiyar heyetleri uyeleri yukaridaki gorevleri yapmakla mukelleftirler" denilmektedir. Boylelikle kanun genisligine uygun olan bu yetki ile kaynaklarin kontrol altina tutulabilmesi hedef olarak benimsenmisse bile bu uygulamalar sirasinda bir yigin cesitli sorun ile karsi karsiya kalinmakta, yetismis eleman olmadigindan verilen kamu mensuplari ise soz konusu yasa ve buna bagli maddeyi kendi anlayis ve bicimlendirmeleri seklinde degerlendirebilmektedir. Butun bu olusumlarin yani sira en son 09.07.1983 tarihinde 2692 sayili "Sahil Guvenlik Komutanligi Kanunu" yururluge girmis olup, kanunun amaci 1. Maddeyle net olarak ortaya konmustur. Butun sahillerimiz, karasularimiz, ic sularimiz (Marmara Denizi, Istanbul ve Canakkale Bogazlari), liman ve korfezlerinin korunmasi, guvenliginin saglanmasi, ulusal ve uluslararasi hukuk kurallari uyarinca hukumranlik haklarina sahip oldugumuz denizlerde bu hak ve yetkilerin deniz Kuvvetleri Komutanliginin genel sorumlulugu disinda kalanlarin kullanilmasi ve deniz yoluyla yapilan kacakciligin onlenmesi, izlenmesi ve suclular hakkinda gerekli islemlerin yapilmasiyla ilgili esas ve yontemleri duzeltme ve 4. Maddede belirtilen liman disindaki gorevleri kapsayan c bolumunun 7. Sirasinda 22.03.1971 tarih ve 1380 sayili Su Urunleri Kanununa aykiri eylemleri onlemek, izlemek, suclulari yakalamak, gerekli islemleri yapmak, yakalanan kisi ve suc vasitalarini yetkili makamlara teslim etmek gibi gorevler 2692 sayili kanuna devredilerek 1380 sayili kanun uzerindeki agirlik hafifletilmek istenmis, su urunleri teskilati ise dagitilarak Koruma Kontrol adi altinda yeni ve ufak bir birim haline donusturulmustur. Gerek 1380 sayili kanun gerekse 1892 sayili kanun teorik olarak guzel; ancak pratige donusturuldugunde bir yigin celiski ve sorunun ciktigi kuskusuzdur. Cunku denizlerimizi, ic sularimizi, su urunlerimizi korumak, buna iliskin onlemler almak gibi konular dusunulurken, denizlerden ve ic sularimizdan gecimini temin eden su urunleri ureticileri (balikcilar icin buralari korumaya yonelik sosyal, kulturel, ekonomik, politik hicbir kanun yapilmamis ve halen yapilmamaktadir. Avlanma yasaklarinin baslamasi ile Turk balikcisinin elinde bulunan filo bakima cekilerek bu sure icinde uretkenligine kaybetmektedir. Oysa devlet sinirlari korumak icin koruyuculara maas ve silah verirken yaz boyunca Turk balikci filosuna da yakit saglandiginda denizlerin ve yasaklarin denetimi icin arac sikintisina cozum icin bu yoldan kolayca otokontrol sistemi kurulabilecektir. Bu ise evet diyebilecek yuzlerce balikci reisi arkadas yetkili makamlarin uyanmasini beklemektedir. Konu oldukca genis boyutludur. Bu nedenle, kanunun ilk planda onemli sayilabilecek teknik yanlarini cozmek gerekmektedir. Ister askeri personel olsun, ister sivil personel olsun bu sorunun yaniti 2692 ile 1380 sayili kanunun yapicilari ve uygulayicilari tarafindan ele alinmali ve kalici yaklasimsaglanmalidir. Uzulerek soylemek gerekirse yurdumuzda su urunu ve su urunleri yoneticileri balikcilarimiz daire arka plana birakilmis uygulamada belirgin bir su urunleri politikamiz olmamistir. Sadece yurdumuzun uc tarafinin sularla cevrilmis olmasi ve denizlerimizin sonsuz su urunleri kaynaklari oldugu varsayimi ile toplumumuz gercekdisi, gereksiz fakat halkin kulagina hos gelen sozlerle ilgili veya ilgisiz haliyle su urunleri biliminden yoksun kisilerin sozleriyle gerek devlet mekanizmasi, gerekse toplum avutulur hale gelmistir. Tabii bu durumda su urunleri ureticileri yanibalikcilarimiz da cok kazanan kisiler olarak gosterilmis, su urunlerinin azalmasinda bas sorumlu tutulmak istanmistir. Burada "yiyen doymasin, tutan bulmasin, satan pulu kadar para kazansin" sozleri gercegi aynen yansitmaktadir. Gectigimiz aylarda Istanbul'da yasanan hamsi baligi (histamin) zehirlenmelerinin faturasi da bilincsizce balikcilarimiza cikarilmistir. Yurdumuz bir yarimada seklinde olmasina ragmen nedense su urunleri ureticilerimize ve su urunlerimize gereken onem verilmemis, bu konuda bugune kadar yapilan calismalar hep kisa vadede kalmistir. Deginilen kunular da cogu kez gostermelik olmustur. 1954 yilinda kurulan ve 1960 yilinda kapatilan Et Balik Kurumu bunyesindeki Balikcilik Arastirma Merkezi alti yil gibi kisa sure hizmet vermis ancak devlet mekanizmasinda bazi yetki sahibi ve kilit noktalarini teskil eden kisilerin su urunleriyle ilgili temel bilgi ve goruslerden yoksun olmalarinin getirdigi bilgisizlik ile bu yarali calisma sona erdirilmistir. Yine 1969 yilinda Et Balik Kurumu su urunleriyle ilgili calismalarina herseye ragmen kucuk capta da olsa 1973 yilina kadar devam etmistir. Bu kez de elde bulunan arastirma aletleri satilarak su urunleri ve ureticileri icin yapilmasi dusunulen kisa vadeli calismalar her ne hikmetse resmen engellenmistir. Bugun halkimiz denizci dendigi zaman resmi giysili Deniz Harp Okulu mensuplari ve Deniz Yollari'nda calisanlari animsamakta, su urunleri ureticilerini ise deniz ve denizcilikten ayri soyut gormektedir. Oysa gercek denizciler balikcilardir. Deniz kirliliginden en cok etkilenen de onlardir. Basta soyledigim gibi bu kavram kargasasinin baslica nedeni belirli bir su urunleri politikamizin olmayisidir. 1978-1986 yillari arasinda yurdumuz su urunleri yatirimlarindan %80'i balikci barinaklarina ve cekek yerleri insaatina kullanilmistir. Ancak bu yatirimlardan su urunleri ureticilerine krediler disinda bir pay ayrilmamistir. Oysa su urunleri ureticilerinin egitimi ve iyi kosuillarda calismalarinin temini icin sosyal tesislerin olusturulmasi mumkun olabilirdi. Yurdumuzda denizlerimiz ve ic sularimizla ilgilenen kurum ve kuruluslarimizin sayisi 16 ile 18 arasindadir. Ancak bu kurumlar degil sorunlari cozmek bir araya gelerek ortak bir calisma egiliminde bile degillerdir. Bu kurum ve kurulislarda birtakim politik hesaplar yapilabilirken diger taraftan da birbirlerinin kuyularini kazarak "bu isi ben daha iyi bilirim" cekismeleri surmektedir. Bu kavram kargasalari ile bir yere varilmaz. Bugune kadar su urunleri ve denizlerimiz icin sayisiz calisma yapildi, eserler ve tasarilar olusturuldu ama sonuc olarak hicbirsey yok. AET'ye girme cabalarimiz surdugu su gunlerde "sizin su urunleri politikaniz nedir?" diye sormazlar mi? Bu konudaki politikamizi olusturmadan ulkemizi AET'ye kabul edeceklerini dusunebilir miyiz? Bu noktalari goz onune bulundurarak ilk elden ve acilen su urunleri ve denizcilik politikamizi tayin edip bir an once denizlerimizin, su urunlerimizin ve balikcilarimizin kurtarilmasi calismalarina baslanmalidir. Yillardir yayinlanan eserleri ve pratik sahibi su urunleri ureticilerinin (yani balikcilarin) genel olarak isledikleri konularla ele alinarak Turk su urunleri politikasinin tayin anahtari olarak calismalar bir an once baslatilmalidir. Aksi halde su urunleri uretimi de dusecek ve denizlerdeki protein kaynaginin halka ulasmasi olanigi ortadan kalkacaktir. Yetisen yeni nesil bu 5-10 cesidin disindaki su urunlerini artik kitaplarda okumakta veya muzelerde seyretmektedir. Meselenin ozunde su urunleri ureticilerinin problemleri yatmaktadir. Cunku deniz onun herseyidir. Artik bilinmeli ve kabul edilmelidir ki, bu problemlerin cozumu de sadece su urunleri ureticiligini tesvik edecek kredi ile mumkun degildir. Konuya derinlemesine inilmelidir. Balikcilarin belirli politikalarinin olmayisinin yanisira en buyuk sorunu deniz kirliligidir. 2000'li yillara yaklasirken boylesine onemli bir konunun yurdumuz icin 40 yili askin bir suredir hala cozumlenmemis olmasi, yeni cagda sadece ithal su urunlerine agirlik verecegimizi haber vermektedir. Bugun Japonya bir yanda su urunleri ureticilerini korurken, diger yandan uretimini de arttirmakta ve dunyada 1.Sirada olmasina ragmen 20 yillik su urunleri stokunu da hazir bulunmaktadir. Yine Iskandinav Ulkeleri ile Orta Avrupa ayni sekilde 2000'li yillara hatta daha otesine hazirlik yapmaktadir. Bunun icin Italya'da 120 yillik Su Urunleri Politikasi yeni mevzuat ve uygulamalarda su urunleri ureticilerine daha fazla hak taniyan kararlar almaya baslamistir. Netice olarak Yurdumuzda su urunleri kaynaklarinin korunumu ve istihsalinde calisan su urunleri ureticilerinin en iyi sekilde devamliliklarinin saglanmasi icin devletin, -bilimsel verilerin isigi altinda - gerekli onlemleri almasi mutlak bir zorunluluk tasimaktadir. Bu konuda yapilmasi gerekenler icin bir hayli gec kalinmasina karsin, 2000'li yillara varirken diger dunya ulkeleri ile aramizdaki acigi kapamaya sinirli zamanimiz olmasina ragmen Turk Su Urunleri Politikasini olusturmali ve buna bagli olarak da gerekli bakanligin kurulmasini gelecek kusaklar icin bir an evvel gerceklestirmeliyiz. Son yillarda ulkemizde yapilan ulkemizde yapilan cevrecilik hareketi guzel olmasina karsin daha cok yesil anlamda anlasildigindan denizler gene sahipsiz konumdadir. Bu yuzden Turk Balikciligina hizmet vermis ve koselerine cekilmis kisilerin tekrar yerlerini alarak bu hareketin basina gecmeleri ve yol gostermeleri, insanlarimizi bilgilendirmeleri gerekmektedir. Cevrecilik fikri sagduyulu birkac kisinin cabasi ile ortaya atilmasina karsin soz konusu hareket sadece bu insanlara maledilemez; bu tum ulusun sorunudur. Bir hareketin temsilciligini yaparak liderligini koruyabilmek amaci ile verilen cikar savaslari bizlere ve gelisen cevrecilik anlayisina birsey kazandirmaz. Bu yuzden devletin temsilcisi hukumetlerden bekledigimiz hizmetleri buyuk oranda kendimiz gerceklestirmek zorundayiz. Eger boyle olursa hicbir politik gorus bu olayi kendine maledemez. Ancak alinan kararlarin kisa surede gerceklestirilmesi gerekir. Denizler elden gittikten ve balik ithal edilmeye basladiktan sonra verilen cabalarin hicbir anlamini kalmaz. Cok gec kalinmadan yapilmasi gerekenler gerceklestirilmelidir. Gelecek yillarda degil deniz urunleri yiyebilmek, denize girebilmek bile insanlarimiz icin bir luks, bir hayal olacaktir. DENIZ KIRLENMESI ve MESLEKI COZUMLER: 1. Deniz kirlenmesinden en cok etkilenen kuskusuz baliklardir, bu yuzden Turk Balikcisi bu yonde acilen egitilmelidir. 2. Avlanma yasaklari suresince 5 ay yatmakta olan vasitalara islerlik kazandirilarak, saglanacak devlet destegi ile denetim ve oto-kontrol yapilmalidir. 3. Tum Turkiye'de Uluslararasi sualti yarislari dahil 5 yil yasaklanmalidir. 4. Yilda 60 bin geminin gecis yaptigi Bogazlar ve Marmara radar sisteminin yani sira havadan surekli kontrol edilmelidir. 5. Orta ve Lise duzeyi okullara deniz kirliligini onlemek amaciyla Denizcilik kollari konmali ve egitim verilmelidir. 6. Yasaklar boyunca tum balik hali kapanmalidir. 7. Bogaz, Marmara ve Saroz gerek avcilik gerek askeri tatbikatlara en az 5 yil kapatilmalidir. 8. Turkiye'nin denizler ile ic sularinda kolluk gucleri ile ortak calisacak cok sayida istasyon kurulmalidir. 9. Deniz sahillerinde enerji santralleri, fabrikalar ve tesislerin kurulmasina kesinlikle izin verilmemeli, bu gibi yatirimlar ic kentlere kaydirilmalidir. 10. Tum denizlerde balikcilarimizin kullandigi okyanus kokenli av araclari yasaklanmalidir. 11. Marmara'da trol, algarna ve midyecilik suresiz yasak olup, caydirici cezalar konmalidir. 12. Balikcilik Bakanligi kesinlikle kurulmalidir. 13. Turkiye'de kurulu bulunan 300 kadar balikci kooperatifi, 400 civarinda balikci dernegi ile ilgili denizcilik kuruluslariyla Ulusal Balikcilik Konseyi kurulmalidir. 14. Kentsel ve evsel atiklarin mutlak bicimde biyolojik aritmadan gectikten sonra desarji saglanmalidir. 15. Tum Turkiye'de balik halleri modern hale getirilmeli, su urunleri giris - cikislari mutlak bicimde kontrol edilip rapor tutulmalidir. 16. Uluslararasi kirleticilerin denizlerimizi kirletmesini engellemek amaciyla (zehirli variller vb.) uydular araciligiyla kontrol saglamanin yani sira Ulusal Balikcilik Konseyine kanunlar cercevesinde yetkiler verilmelidir. |