23 Nisan 2007 Pazartesi

Arastirma Dunyasindan (18.04.2004)

>

Arastirma Dunyasindan



Yeni bir kaynak bulundu: Nil Nehri daha uzun olabilir

Nil Nehri’nin uzunlugu 19.yy’dan bu yana tartisma konusudur. Ingiliz ve Yeni Zelandali arastirmacilar Nil nehrinde gerceklestirdikleri 80 gunluk bir kesif gezisinin ardindan, Ruanda yagmur ormanlarinda daha once bilinmeyen bir kaynak bulduklarini ve bunun Nil’in gercek kaynagi oldugunu iddia ediyorlar.



Bu konuda cok emin olan Ingiliz arastirmaci Neil McGrigor, "Tarih yeniden yazilacak" diye konustu. Yeni bulundugu soylenen kaynak, bugune kadar bilinen kaynagin da yer aldigi Nyungwe Ormani’nda bulunmus.

Macerali bir yolculuk geciren arastirmacilar uygunsuz iklim kosullari disinda timsahlarla da bogusmak zorunda kalmislar. Dahasi son 70km’yi tamamlamak icin botlarini geride birakan arastirmacilar, vahsi ormanlari yuruyerek gecmek zorunda kaldiklarini da soyluyorlar. Eger yeni bulunan kaynak gercekten de Nil’in asil kaynagi ise o zaman nehir 100m daha uzun demek.

Yuksek dozda C vitamini kanser hastalarinin yasamini uzatti

Kanserin ileri safhasinda bulunan hastalara C vitamini iyi geliyor. Bu etki yuksek dozda C vitamini verilen uc hastada kanitlandi. Daha onceki arastirmalarda agizdan verilen vitaminin etkisi kanitlanamamisti. Gerci uc hastanin tibbi verileri de vitamin terapisinin genel etkisini gostermiyor ama arastirmacilar "Canadian Medical Association Journal" dergisinde bulgunun yeni arastirmalarda kontrol edilmesini istiyorlar.

C vitamini damardan asilandiginda ise kandaki vitamin seviyesi 25 misline cikiyor diyor Amerikan Ulusal Saglik Enstitusu’nden Mark Levine. Bu yogunlukla laboratuvarda yapilan deneylerde bazi kanser hucresi tipleri zarar gorurken, saglikli hucrelere bir sey olmamis.

Tedavi edilen hastalardaki tumorlerin kuculusu, vitaminin, kanser dokusundaki toksik hidrojen peroksit uretimini arttirmasina baglanabilir diye tahmin ediyor bilim adamlari.

Yaslari 49-66 arasinda degisen hastalarda yaklasik on yil once, bobrek tumoru, mesane kanseri ve B-hucreli lenfom saptanmisti. Birkac ay devam eden vitamin terapisinden sonra tumorler iyice ufalmis. Hastalardan ikisi dokuz ila on yil sonra yasamaya devam etmisler.

Az ye, cok yasa!

Az yemek yiyenler sadece zayiflamakla kalmiyor, ayni zamanda daha uzun yasiyorlar. Ilginc sonuc, normalden dortte bir daha dusuk kaloriyle beslenen denekleri alti ay sure inceleyen Amerikali bilim adamlarina ait.

Alti aylik arastirmanin sonunda ensulin seviyesi daha dusuk ciktigi gibi beden sicakligi da biraz dusmus. Bu iki ozellik uzun yasayan insanlarda gorulur. Washington Universitesi bilim adamlari sonuclarin uzun vadeli bir arastirmayla kanitlanmasi gerektigini bildirdiler.

Dusuk kalorili beslenmenin, uzun yasam ile baglanabilecek faktorleri degistirip degistirmedigi o zaman kesin olarak belli olacak diyen John Hollszy, dusuk kalorili beslenmenin fare omrunu yaklasik olarak %30 uzattigini da hatirlatiyor.

Nikotin, kemoterapinin etkisini olduruyor

Amerikali bilim adamlarinin bir laboratuvar arastirmasina gore nikotin, kemoterapide kullanilan ilaclarin etkisini yok ediyor. Ve ilaclarin etkisiz kalmasi icin kanda cok dusuk oranda nikotinin bulunmasi bile yeterli.

Guney Florida Universitesi’nden Srikumar Chellappan ve ekibi, en sik gorulen akciger kanseri turu olan kucuk hucreli olmayan akciger karsinomunu mercek altina almislar. Laboratuvarda farkli kosullarda uretilen kanser hucreleri uzerinde, uc standart kemoterapi ilacinin etkisi kontrol edilmis.

Gemcitabin, Cisplatin ve Paclitaxel gibi kanser hucrelerini olduren kemoterapi ilaclari nikotinle etkisini yitirmisler. Bilim adamlari nikotin plasteri ve diger nikotin icerikli maddelerin, kemoterapi ilaclarini etkisiz kilabilecegini dusunuyorlar.

Sonucta bu maddelerdeki nikotin de kana karismakta. Gerci nikotinin kanser uyarici etkisi yok fakat tumorun buyumesini destekleyen biyolojik surecleri etkilemekte diyor arastirmacilar.

Yunanistan’da bes milyon yillik fil iskeleti

Amyntaion’daki komur madeninde calisan dikkatli bir kepce surucusu, yaklasik bes milyon yillik bir fil iskeletinin parcalarini buldu. Yunan basinindan yapilan aciklamalara gore kepcenin ucuna ilk basta fildisleri takilmis. Ardindan iskeletin kaburgalari ve ust bacak kemikleri ortaya cikmis.

Paleontologlar filin, asagi yukari bes milyon yil once Kuzey Yunanistan’da yasadigini tahmin ediyorlar. "O zamanlar bolgede cok daha sicak bir iklim suruyordu, dolayisiyla da tamamen farkli hayvanlar yasiyordu" diye acikliyor Yunanli paleontolog Aris Pavlianos. Bulgu, Guneydogu Avrupa’daki hayvan evrimi hakkinda yeni bilgiler sunmasi acisindan onem tasimakta.

Yunanistan’da bir zamanlar filler mi yasiyordu?

Uykusuz kalan cocuklar daha kolay sismanliyor

Cocuklar yeterli uyku almadiklarinda kilo alma hatta sismanlama olasiliklari daha yuksek. Bu risk sekiz ila on saat uyuyan cocuklarda, 12-13 saat uyuyanlara kiyasla uc bucuk misli fazla. Anne babanin kilosu, egitim durumu, bedensel hareketler, ailenin geliri, TV ve bilgisayar kullanimi gibi diger faktorler de onemli diyor Kanadali bilim adamlari "International Journal of Obesity" dergisinde.

Bilim adamlarina gore cocuklardaki sismanligi onleyecek en iyi recetenin cocuklarin bedensel hareketler ve yeterli uyku icin tesvik edilmesi oldugunu soyluyorlar. Arastirma cercevesinde yaslari bes ila on arasinda degisen 422 kiz ve erkek cocuk bes ila on yil boyu beden kitle endeksine gore normal, zayif, kilolu veya sisman olarak siniflandirilirken, ebeveynler cocuklarin uyku ve diger aliskanliklari hakkinda bilgi vermisler.

Cocuklarin %20-24’u kilolu veya sisman diyen arastirmacilar uyku ve beden agirligi arasindaki iliskiyi, beslenmeyi ayarlayan ve uretimleri uyku suresiyle ilgili olan hormonlara bagliyorlar. Uykusuzluk leptin seviyesini dusururken, kandaki grelin yogunlugunu arttirmakta.

Leptinin istahi kapatici etkisi vardir oysa grelin yeme istegini uyandirmakta. Kanada nufusu icindeki sisman sayisi 1960-2000 yillari arasinda ikiye katlanirken ayni sure icinde ortalama uyku suresi bir ila iki saat kadar azalmis. Ayrica yedi saatten az uyuyan yetiskinlerin orani da %16-37’ye cikmis.

Sinir ve kirislerdeki yaralanmalar icin kok hucre terapisi

Ozel bir kok hucre terapisi ile yakinda sinirlerde ve kirislerdeki yaralanmalar tedavi edilebilecek. Israilli ve Alman bilim adamlarindan olusan bir ekip, terapiyi farelerde basarili bir sekilde uyguladi.

Arastirmacilar farelere kemik iliginden alinan kok hucreleri, sinirlere asilayarak buyume faktoru ve sinyal molekulu "Smad8" ile uyarinca, sinir dokusu yenilenmis.

Yirtilmis kirisler normalde hastanin kendi kiris dokusu veya bagisci dokuyla yenilenmekte.

Ancak Transplantasyon sirasinda genelde bagisiklik reaksiyonlari gibi komplikasyonlar meydana geliyor. Kok hucre terapisinin de benzer komplikasyonlara neden olup olmadigi yeni arastirmalarla kontrol edilecek. Konuyla ilgili arastirma yazisi Journal of Clinical Investigation dergisinde yayimlandi.

Mars meteoridinde bakteri izleri

Amerikali bilim adamlari Mars’ta olasi yasam izleri buldular. Nakhla olarak isimlendirilen bir Mars meteoridinin uzerinde, dunyamizda kayalari kemiren bakterilerin izlerine benzeyen minik tuneller saptanmis.

Dunyamizda bugune dek Mars’tan gelen otuz meteorit incelendi. Bu cisimler kuyrukluyildiz veya asteroit carpismalariyla Mars’tan savruluyor ve gunes sisteminde dolastiktan sonra Dunyamiza dusuyorlar. Oregon Eyalet Universitesi’nden Martin Fisk, arastirmasi sirasinda ilk once collerden, daglarin zirvesinden, sulardan toplanan ve Dunyamizin mantosuna ait bazaltlari incelemis.

Bu inceleme sirasinda orneklerde milimetrenin onda biri uzunlugunda ve milimetrenin binde biri genisliginde minik tuneller saptamis. Bu tuneller buyuk bir olasilikla bakterilere ait, bu mikroorganizmalar, kayaliklardaki kimyasal enerjiyle besleniyorlar diye acikliyor Fisk.

Tum orneklerde ayrici mikroplarin DNA’lari da bulunmus. Ikinci asamada 1911 yilinda Misir’a dusen Nakhla Mars meteoridi analiz edilmis ve arastirmaci soz konusu tunelleri burada da saptamis, ancak bakterilere ait DNA izleri bulunamamis.

Volkanik Nahkla meteoridi yaklasik olarak 1,3 milyar yillik ve olasilikli 600 milyon yil oncesine kadar suyun icindeydi. Bu durum bilim adaminin neden bakteri DNA’si bulamadigini aciklamakta. DNA kalintilari tumuyle dagilmis olabilir. Fisk bununla birlikte minik tunellerin Mars’taki olasi yasam izleriyle ilgi olmayabilecegini de goz ardi etmemekte.

0 yorum: