27 Nisan 2007 Cuma

Soyu Tükenen Kaplumbağa Bulundu...

> Doga arastirmacilari, Vietnam’da 65 yil aradan sonra soyu tukenmekte olan bir kaplumbagayi dogal ortaminda ortaya cikardi.


The World Conservation Union (Dunya Koruma Birligi) arastirmacilari, kaplumbaganin avcilardan korunacagini ve bolgede diger turdeslerine rastlamak umuduyla incelemelerin genisletilecegini acikladi. Soyu tukenmekte olan Vietnam maplubagasi (Mauremys annamensis) yeryuzunde soyu en ciddi tehlike altinda bulunan 25 turden biri.

Kaynak: ntvmsnbc

Küresel Isınma Küresel Kıtlık Getirecek !

> Uzmanlar, iklim degisikliklerinin yukselttigi sicakliklara uyum saglayan yeni tohumlar tasarlanmazsa, uretimin dusecegi ve kitlesel acliklarin bas gosterecegini savunuyor.


Tarimsal arastirma kurumlarini bir araya getiren semsiye kurulus The Consultative Group on International Agricultural Research (CGIAR), mevcut tarim urunlerinin degisen iklime uymakta zorlanacagini ve bazi bolgelende mahsulun dusecegini one suruyor. Gelismekte olan veya fakir ulkeler bas gosterecek bir kitlik, kitlesel goce neden olacak. Ozellikle 1 milyar’dan fazla nufusu barindiran Hindistan’da bugday uretimi yari yariya dusebilir. CGIAR, arpa, bugday, cavdar, bulgur ve pirinc gibi urunlerde yeni ve daha dayanikli tohumlarin elde edilmesi uzerine arastirmalar yapiyor.

Kuresel isinmanin tarim uzerinde temel etkisi, yagmur rejiminin degismesi ve yeryuzune dusen yagmur miktarinin azalmasi olacak. Bazi bolgeler daha fazla yagmur alabilecek, ancak degisimler o bolgenin yapisini zorlayacagi icin tarimsal mahsul uzerinde olumsuz etki yaratacak.

FOTOSENTEZ YAVASLIYOR
Sicakliklarin artmasi, bitkilerin can damari fotosentez islemini yavaslatiyor. Bu durumda bitkinin buyumesi yavasliyor ve dollenme yetisi dusuyor. Arastirmalar, gece sicakliklarinda her 1 santigrat derece’lik bir artisa karsilik, pirinc mahsulunun yuzde 10 dustugunu gosteriyor.


Kuresel isinmanin gelecekte farkli bolgelerde asiri kuraklik veya asiri yagisa neden olacagi tahmin ediliyor.

Bir baska tarimsal arastirma orgutu International Maize and Wheat Improvement Center (Cimmyt) ve International Rice Research Institute (Irri), gelismekte olan ulkelerdeki milyonlarca insanin kitlesel aclik tehlikesiyle yuz yuze olacagini vurguluyor. Indo-Ganj bolgesindeki pirinc uretimi tum dunya uretiminin yuzde 15’ine tek�bul ediyor. Ancak bu bolgedeki pirinc uretimi 50 yil icinde yari yariya dusecek, doyurulmasi gereken nufus ise artacak. Piricin Hint kulturundeki yeri dusunulurse, kitlesel acligin onlenmesi icin yeni tip sicaga dayanikli tohumlarin laboratuvar ortaminda uretilmesi sart.

KUZEY BOLGELER DE TARIMA ACILACAK
Yukselen sicakliklar tropiklerde urun kaybina neden olurken, tahil uretimi icin cok soguk olan kuzey bolgeleri tarim icin elverisli hale getirecek.

Ornegin Sibirya, Kanada, hatta kimilerine gore Alaska’da artik orta kusak bitkileri yetisebilecek. Ancak bu bolgelerdeki ek tahil uretimi tropiklerde yitirilen stoklarin yerini doldurmaya yetmeyecek. Ayrica, fakir ulkeler ABD ve Kanada gibi zenginlerin yetistirdigi tahili almakta ekonomik olarak zorlanacak.

YENI TOHUMLAR SORUNU COZMEYE YETECEK MI?
Bilim insanlari en iyi cozumu, teknolojik olarak yeni sicaga dayali tohumlarin gelistirilmesi olarak goruyor. Ornegin, Guneydogu Asya’da, ornegin Filipinler’de sele birkac hafta dayanacak tohumlarin yetistirilmesi gerekiyor, zira kuresel isinma bu bolgede uzun sureli yagmurlar getirecek. Buna karsilik, sicaklasan Afrika icinse uzun sureli kurakliga dayanikli tohumlarin gelistirilmesi gerekiyor. Pirincin Gunes’le temasta fotosentezini daha verimli yapmasi icin cesitli arastirmalar yapiliyor.


Kaynak: ntvmsnbc

Dunya'nin Ilk Zamanlarinda Okyanuslar 80 ºC'mis!

>

Fransiz bilim adamlarinca yapilan bir arastirmada, Dunya'nin ilk zamanlarinda okyanuslarin sicakliginin 80 dereceyi astigi ve yasam kosullarina uygun hale gelecek kadar sogumasi icin milyonlarca yil gerektigi ortaya cikti.





Nature dergisine gore, arastirmada, simdiye dek tam olarak kanitlanmayan bu eski tez, cok yasli silisli kayalarin, Fransiz Doga Tarihi Muzesinden Francois Robert ve Petrografik ve Jeokimyasal Arastirmalar Merkezinden Marc Chaussidon tarafindan yapilan analizleriyle ispatlandi.

Iki bilim adami, en eski tortul kayalar arasinda sayilan sileks turu kayalarda, bir iyon sondasi yardimiyla yedi yil boyunca degisik silisyum izotoplarinin oranini olctu.

Francois Robbert, arastirmanin sonunda hazirlanan izotop raporunun, ayni zamanda deniz suyunun sicakligini ortaya koyan tortul bicimindeki, hizla cokelen silis oranini yansittigini belirtti.

Hava Kirliliginin %50'si Araclardan Kaynaklaniyor

>

Kent insanını tehdit eden sorunların başında gelen hava kirliliğinin yüzde 50'sinin motorlu taşıtlardan kaynaklandığı, bu oranın giderek arttığı bildirildi.




Konya İl Çevre ve Orman Müdürü Nuri Kunt, yaptığı açıklamada, hava kirliliği yüzünden her yıl AB'ye üye ülkelerde 300 bin kişinin öldüğünü belirterek, şunları kaydetti:

"Hava kirliliğinin insan ömrünü ortalama dokuz ay kısalttığı gibi çocuklarda astım hastalığını artırdığı da bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Dünyadaki hava kirliliğinin yüzde 50'si motorlu araçlardan kaynaklanmaktadır ve bu oran giderek artmaktadır. Özellikle son yıllardaki hızlı nüfus artışı, şehirleşme ve sanayileşmeye paralel olarak hava kirliliği sorunları ciddi boyutlara ulaştı."

Kunt, yapılan araştırmalara göre, 125 otomobilin taşıdığı insanı, 1 tramvayın ya da 3 otobüsün rahatlıkla taşıyabildiğina dikkati çekerek, şöyle konuştu:

"Otomobil, taşıdığı yolcuya göre otobüsten 125 kat fazla hava kirliliği yaratmaktadır. Otomobil, kilometrede taşıdığı yolcu başına otobüsten 5 kat daha fazla enerji tüketmektedir. Otomobil taşımak için yapılan yatırımlar, otobüs sistemi için yapılan yatırımdan 15 kat, metrodan 4 kat daha fazladır. Yolcuların yüzde 30'unu taşıyan otomobiller yolların yüzde 90'ını, yolcuların yüzde 70'ini taşıyan otobüsler ise yolların sadece yüzde 10'unu işgal etmektedir."

Kentlerde otomobil kullanımını özendiren ve dolayısıyla sorunları ağırlaştıran katlı kavşak, yol genişletme gibi yatırımlardan artık vazgeçilmesi gerektiğini ifade eden Kunt, şöyle dedi:

"Kent merkezi, toplu taşıma ve yaya önceliliğine göre planlanmalı, transit trafik kentin merkezi bölgelerinden geçirilmemeli, kent merkezlerinde sadece toplu taşımanın girebileceği alanlar belirlenmelidir. Kentlerde yayaların ve bisiklet kullananların can güvenliğini sağlayacak tedbirler acilen alınmalıdır."


Ölüm denizleri ele geçiriyor!

>Bilim insanlari, dunya denizlerinde kirliligin en ust duzeye ciktigi, insan, balik ve diger canli turlerinin ciddi tehlike altinda oldugu 200 ‘olu bolge’ belirledi.

Birlesmis Milletler destegiyle yapilan bir arastirma, bilim kurgu filmlerindeki olu gezegen tablolarina benzer bir sonuc ortaya koyuyor. Endustriyel kirliligin ulastigi son durumu tespit eden uzmanlar, ‘olu bolge’ olarak nitelenen, canli hayatin butunuyle yok olma sinirina ulastigi yerlerin sadece son 2 yilda yuzde 34 arttigini vurguluyor. Kirlilige bagli yayilan yosunlar, bulunduklari bolgede deniz canlilarini oksijenden mahrum birakiyor. Oksijeni azalan bolgelerdeki canlilar zaman icinde oluyor.

BM uzmanlarinin arastirma konusu yaptigi olu bolgeler onbinlerce kilometre kare’yi kapsiyor. Bilim insanlari, ozellikle tarimsal uretimde verimi artirmak icin kullanilan gubre ve diger kimyasallarin, sanayi atiklarinin su yoluyla akarak denize bosaldigini belirtiyor.

Bu tip atiklarda bulunan fosfor ve azot gibi maddeler once pitoplanktonlarin acmasina neden oluyor. Daha sonra da erken acan pitoplanktonlar tabana cokuyor ve bakterilere yem oluyor. Bu bakteriler de sudaki oksijeni emiyor. Sudaki oksijenin dusmesi de balik, deniz kabuklulari gibi canlilarin yasamini zorlastiriyor.

BM raporu 2030 yilinda yeryuzundeki irmaklarin bugune gore yuzde 14 daha fazla azotu denize bosaltacagini ongoruyor.

TURKIYE’YE EN YAKIN ‘OLU BOLGE’ YUNANISTAN’DA
Raporu hazirlayan ABD’deki College of William and Mary profesoru Robert Diaz, olum bolgelerini soyle siraliyor; Finlandiya’daki ic denizler, Gana’da Fosu lagunu, Cin’de Inci ve Changjiang irmaklari, Ingiltere’de Mersey irmagi, Yunanistan’da Elefsis Korfezi, Peru’da Paracas Korfezi, Portekiz’de Mondego nehri, Uruguay’da Montevideo korfezi ve Meksika Korfezi’nin bazi bolumleri.

kaynak:ntvmsnbc

‘Memelilerin 2.5 Milyon Yılı Kaldı’

> Hollandali arastirmacilar, Dunya’nin kendi ekseninde belli araliklarla ani kaymasinin yeryuzundeki memelilerin 2.5 milyon yil sonra sonunu getirecegini ongoruyor.

Hollanda’nin Utrecht Universitesi uzmani Jan van Dam, Ispanya’da 22 milyon yillik bir zaman araligina yayilan yuzlerce fosil uzerinde yaptigi arastirmada Dunya’nin kendi ekseninde yaptigi ani ve guclu kaymalarin kuresel iklime etkisinin memelilerin soyunu tukecek sonuclar yarattigi fikrine vardi.

Dunya’nin kendi eksenindeki ani kayma 1.2 ila 2.4 milyon yilda bir kuresel iklimde koklu degisiklikler meydana getiriyor. Bu degisim Dunya’yi asiri sogutabiliyor, ornegin, kutup buzullari guneye iniyor veya asiri yagislar meydana geliyor. Van Dam’in arastirmasinda memelilerin kuresel soguma zamanlarinda ciddi soy tukenme tehlikesiyle karsi karsiya kaldigini gosteriyor. Kuresel iklim sabitlesince de yeni turler yeniden filizlenme sansi buluyor.

Van Dam, bir sonraki ani kaymanin 2.5 milyon yil icinde gerceklesecegini ongoruyor.



Kaynak: Arastirma Ingiliz bilim dergisi Nature’da yayimlanmistir.

Not: "Utrecht" kelimesi ile arama yapilmistir...

Paleozoik Dönemin Dev Böcekleri...

> Havadaki oksijen fazlasi boceklerin buyumesine neden oluyor. Arastirmacilara gore, oksijenin bugune kiyasla yuzde 75 daha fazla oldugu 300 milyon yil once, yeyuzunde ‘dev bocek’ler geziniyordu.


Oksijen orani artirildiginda boceklerin nefes borularinin genisledigi ve buna bagli olarak da bedenlerinin buyudugu belirlendi.

Atmosferdeki oksijen orani 300 milyon yil once yuzde 35’di, bugun bu oran yuzde 21. Atmosferdeki oksijen fazlaligindan dolayi 300 milyon yil once, boceklerin bugune gore dev sayilabilecek kadar buyuk oldugu var sayiliyor. Paleozoik donemde, kanat genisligi 60 santimetre’yi bulan sineklerin yasadigi biliniyor. ABD’li Midwestern University uzmani Alexander Kaiser’in tahminlerine gore, Paleozoik donemde bocekler en az yuzde 10 daha buyuktu. Kaiser, oksijen fazlasiyla boceklerin buyumesi arasindaki iliskiyi arastirdi.

Insanlarda bir adet nefes borusu bulunurken; ancak boceklerde bircok nefes borusundan mutesekkil bir havalandirma sistemi var. Bu borular nefes alim-verimini ve oksijen dolasimini sagliyor. Bocekler insanlardan farkli olarak oksijeni kanla tasimiyor. Bocekler oksijeni deliklerinden soluyor ve birden cok nefes borusu yoluyla vucutlarinda dolastiriyor.

Bocegin ebati, nefes borularinin tasigi oksijen dogru orantili olarak buyuyor. Buyuk bir vucuda sahip bir bocegin oksijen ihtiyacini karsilamak icin nefes sistemi borulari da esneyerek genisliyor.

Yapilan deneyde, boylari 2.54 milimetre (Tribolium castaneum) ile 4 santimetre (Eleodes obscura) arasinda degisen 4 bocek turu incelendi. Deneyde, boceklerde vucutlarinda hava sirkulasyonu yapmaya yarayan nefes borularinin ne kadan esneyebilecegi sinandi.

NEFES BORULARI GENISLIYOR

Deneyde kullanilan yapay atmosferde oksijen orani artirildiginda, X-isini goruntulerinde boceklerin nefes borularinin yuzde 20 daha genisledigi belirlendi. Kaiser, boceklerin nefes sistemlerindeki bu genislemenin vucutlarinin normal sartlarda esneyebilecegi limitin otesinde oldugunu vurguluyor. Uzmanlar bu sonucu, boceklerin havadaki oksijen fazlasini tutmak icin genislemek zorunda kaldiklari seklinde yorumladi. Boceklerin nefes borusu sistemi belli bir duzeye kadar esneyebiliyor.

15 SANTIMETRE’YE KADAR BUYUYEN BOCEK TURU

Ornegin, bugunku bocekler arasinda Guney Amerika’da yasayan Titanus giganteus adli bocek turu, oksijen artisiyla maksimum 15 santimetre’ye kadar buyuyebiliyor. Kaiser’in tahminine gore, atmosfer gecmiste varsayildigi gibi yuzde 35 oraninda oksijene sahiptiyse, boceklerin nefes borulari bugunku ebatlarina esit olsa dahi, bocekler daha buyuktu.



Kaynak: Arastirma, American Physiological Society (ABD Fizyoloji Cemiyeti)’nin Virginia Beach’te yapilan toplantisinda sunuldu.

Not: "Paleozoik" kelimesi ile arama yapilmistir...

Hava Raporu Tahmini Küreselleşiyor ve Kesinleşiyor

>

Hava Raporu Tahmini Kuresellesiyor ve Kesinlesiyor


Yerkureyi uzaydan gozetleyen onlarca uydunun verileri ve butun meteorolojik olcum sonuclari, Geoss sistemiyle bir araya getiriliyor ve standartlasiyor. Butun veriler cok sayida hava ve yer olcum sonuclariyla da karsilastirilacak. Sismolojik olcumler veya tibbi bilgiler de bunlara eklenecek.



El Nino kasirgasi, Gine’de orman yangini, Karayipleri bir iki gun sonra kasip savuracak yogun bulutlar ve Burkino Faso’da toplanan dev bir cekirge surusu. Veya Marmara’de depremin yaptigi hasar... Bunlarin hepsi uzaydan izlenebiliyor. Elliyi askin cevre uydusu, yuzlerce gozlem ucagi ve balon, hava ve olcum istasyonlariyla birlikte araliksiz olarak dunyadaki iklim olaylarini takip ediyor.

Her saniye basinda milyonlarda veri geliyor. Fakat bu veriler artik yetersiz kaldigindan, tahminler her zaman dogru cikmiyor. Gozlem aginda buyuk bosluklar var. Mesela denizlerin uzerindeki buz ortusuyle ilgili veriler alinamiyor. Aslinda bu eksikleri Avrupa’nin Cryosat uydusu tamamlayacakti ama kalkisi basarili olamadi. Uydu simdi yeniden yapiliyor.

Iklim uzerinde onemli etkisi bulunan toprak nemi de uzaydan izlenememekte. Denizler uzerindeki ruzgar ve hava basinci hakkinda yirmi yil oncesine gore daha az sey biliyoruz, diyor meteorologlar.

Her veriye farkli bakis

Fakat esas problem, veri bosluklarindan cok iklim ve cevre verilerinin degerlendirilmesinden kaynaklaniyor. Verilerin bircoguna ulasmak ya da karsilastirmak mumkun degil. Cunku her gozlem sistemi kendine ozgu veri standardi ve ayarlarla isliyor.



Mesela Avrupa’daki hava uydularinda nemli hava tabakasi, seffaf saca benzer sirus stratus bulutlari olarak yorumlanirken, Japonya’da alcak stratus olarak tanimlanmakta.

Ama onumuzdeki on yil icinde cok sayida boslugun kapanmasi beklenmekte. Yuz kadar devlet ve uluslararasi organizasyon, uc yil kadar once tum gozlem verileri icin bir meta sistem kurmaya karar verdi. Geoss (Global Earth Observation System of Systems)/Dunya Gozlem Sistemleri Kuresel Sistemi uzerinde Cenevre’deki Meteoroloji Dunya Organizasyonu’ndaki (WMO) on iki kisilik bir uzman ekibi calismakta.

Muthis ekip calismasi

Ekip, uydu verilerini kuresel standarda gore ayarlayacak temel ozellikleri sundu bile. Hava modellerini ornek aldiklarini belirten WMO’nun uzay ucuslari programi muduru Donald Hinsman’in ilginc bir de saptamasi var:



Insanligin geri kalani meteorologlarin yirmi yildir birlik icinde calismalari gibi bir araya gelseydi, dunya, yasamak icin cok daha iyi bir yer olurdu diyor Amerikali bilim adami.

Ilk hava uydusunun uzaya yerlestirilmesi daha elli yil bile olmadi,

Amerikalilar 1974, Avrupalilar ise 1977 yilindan bu yana saat basi, bulutlanmayla ilgili verileri dunyaya gonderen sabit yorungeli uydulari calistiriyorlar.

Tabii artik daha geliskin uydular tum dunyayi gozlemliyor ve bu arada Rusya, Cin, Japonya ve Hindistan da artik olcumlerini WMO’nun verileriyle besliyor. Ve bunlari Arjantin, Kanada ve Guney Kore izleyecek. Geoss ile tum olcum sonuclari tek bir tabloya akacak.

Ikinci adim

Ikinci adim olarak da son kirk yilin arsiv verileri, dunya capindaki veri formatina donusturulecek.

Bu islemlerin ardindan hava raporunun daha iyi tahmin edilebilmesi ve uzun vadeli iklim arastirmalarinin mumkun olmasi beklenmekte.

Bunun icin gerekli olan muazzam bir veri kapasitesi var. Avrupa’nin en modern meteoroloji uydusu MSG-2 bile tek basina 15 dakikada bir dunyanin dortte birine ait yuksek cozunurluklu bir goruntu gondererek her gun modern bir PC’nin 60GB’lik sabit diskini dolduruyor.

Avrupa’nin meteoroloji uydularini calistiran Eumetstat, 25 yillik hava raporu oykusunu 1200 veri bandinda sakliyor. Analog olarak alinan resimler bu birikimin sadece kucuk bir parcasi. Geriye kalanlarin hepsi dijitallestirilmis ve guncel gozlemlerle karsitlastirmak icin kullanilabilmekte.

25 uydunun verileri var

Geoss, uydu verilerini bir araya toplamanin disinda, bunlari cok sayida hava ve yer olcum sonuclariyla da karsilastiracak.

Bunlara mesela sismolojik olcumler veya tibbi bilgiler de dahil.



Tamamlanmis olan ilk Geoss elementi, akintilari, sicakliklari, okyanuslardaki tuz orani ve hava basincini olcen 1250 isletme samandirasindan olusmakta.

Geoss, ote yandan iklim verileri disinda, dogal afetler, saglik problemleri, enerji elde edimi/kullanimi, su dolasimi, ekolojik sistem, tarim ve tur cesitliligiyle ilgili onemli verileri de toplayacak.

Tum bu alanlarda henuz buyuk bosluklarin bulundugunu soyleyen Volker Liebig, Avrupa’nin dunya gozlem sisteminin (Global Monitoring for Environment and Security (GMES) yapimindan sorumlu. GMES, 2012 yilindan itibaren yaklasik 25 Avrupa uydusunun verilerine sahip olacak.

TIR buyuklugunde Envisat

Su anda dogrudan dogruya hava raporu tahminiyle iliskili olmayan Avrupa dunya gozlem verileri, tek bir uyduya ait. 2002 yilinda uzaya yerlestirilen TIR buyuklugundeki Envisat, on farkli olcum enstrumaniyla iklim, atmosfer, hava kirliligi, dogal afet, okyanus ve orman arastirmalari icin ham malzeme gonderiyor.

Bilim adamlari mesela Envisat sayesinde, dunya genelindeki deniz seviyesinin yilda uc milimetre yukseldigini ve hava sicakliginin ise on yilda bir 0,13 santigrat derece yukseldigini ogrendiler.

Cin’deki hava kirliligini gosteren Envisat fotograflari da dikkat cekici. Bunlardan anlasildigi uzere son on yilda, havadaki azot oksit orani ekonomik gelismelere bagli olarak %50 artmis.

GNES programinda olcum aletleri gelecekte cok sayida kucuk uydulara bolusturulecek. Gerci bu durum farkli kameralarin ayni anda izlenmesini zorlastiracak ama buna karsin yeni sorular, yeni uydularla daha kolay yanitlanabilecek.

Guc ve para

GMES sistemiyle yapilan gozlemlerin bircogu kuresel Geoss sistemine aktarilacak, ama bunlarin hangileri olacagina henuz karar verilmedi.

Geoss sistemi, dunyayi tek bir bakista gorebiliyor ama bu herkesin hosuna gitmiyor tabii. Mesela sistemin kuruculari arasinda yer alan Hindistan, Israil ve Iran, nukleer programlariyla ilgili ipucu verebilecek verileri kendilerine sakliyorlar.

Pakistan, Suudi Arabistan, Suriye, Libya ve Kuzey Kore kuresel sisteme katilmadilar bile. Kendi verilerinin aktarimi icin gerekli teknik altyapiyi kuracak durumda degiller. Digerlerinin kendileri hakkinda topladiklari verilerden yararlanabilmek icin de gerekli uzmanlari yok.

Ve Gine’deki yanginin ya da Afrika adalarindaki olumsuz hava kosullarinin Avrupa ve Amerika’yi niye ilgilendirdiklerini soruyorlar.

Oysa bu tur bilgiler guc ve para demek. Kuresellesmis dunyada Fildisi adalarindaki kakao uretiminin basarisiz oldugunu ilk once ogrenen borsa da daha cok kazaniyor.

Enerji Bosa Gidiyor!!!

>Greenpeace, Turkiye`deki gunes enerjisi potansiyelinin degerlendirilmesiyle elde edilecek enerjinin dort nukleer santrale esit oldugunu acikladi. Greenpeace Akdeniz Enerji Kampanyasi Sorumlusu Hilal Atici, "Catilara yerlestirilecek gunes pilli (fotovoltaik) sistemle Turkiye`de potansiyelin degerlendirilmesiyle elde edilecek enerji, dort nukleer santrale esit. Ayrica, cevreye de zarar vermiyor. Cernobillerin yasanmamasi icin risk almayip cok daha avantajli bu enerji turune yatirim yapmamiz gerekir" dedi.

Yatirim yok

Turkiye`nin gerekli yatirimlar yapilmadigi icin milyarlarca kilovat gunes enerjisini kullanamadigi soyleyen Aici, Turkiye`nin gunes enerjisi potansiyelin 131 milyar kilovat saate ulastigini, fotovoltaik potansiyelin ise yillik 28.6 milyar kilovat saat oldugunun belirlendigini, ancak degerlendirilemedigi icin bunun heba edildigini belirtti.

Tuketicilerin catilarina gunes sistemleri kurup, ana dagitim sebekesi hizmeti sunan kuruma satmalarini saglayan teminat politikasinin 41 ulkede uygulandigini belirten Atici, Ispanya`da yasal duzenlemelerde zorlayici hukumler bulundugunu, ancak bu sistemin henuz Turkiye`ye getirilemedigini bildirdi.

Iki yilin ardindan kar

Atici, catilara kurulacak gunes pilleri sistemiyle tuketicilerin enerji uretebilecegini, ayrica cift tarafli sayacla evin sicak su, isinma ve elektrik ihtiyaclarinin karsilanabilecegi, harcamalari amorti eden iki yillik surenin ardindan da kar elde etmenin mumkun oldugunu soyledi.

Enerjinin kullanilmadigi saatlerde ise gunes pili sistemiyle biriken miktarin ana sebekeye aktarildigini ifade eden Atici, "Daha sonra tuketici, bunun karsiliginda enerji kullanabilecek veya ana sebeke hizmeti sunucusundan odeme talep edebilecek. Bu dunyada uygulanan bir sistem" dedi.

Kis aylarinda bile sorun yasanmaz

Bu sistem ile gunes enerjisi potansiyeli yuksek olan Turkiye`de kis aylarinda bile enerji sikintisi yasanmayacagini belirten Hilal Atici, "dogalgaz tuketiminde kisin Rusya ile yasanan sorunlar nedeniyle yapilan zorunlu tasarruflar, boylelikle ortadan kaldirilabilir`` diye konustu.

Politikalar gozden gecirilmeli

Guney bolgelerinde hemen hemen butun evlerin catisinda gunes enerjisiyle su isitma sistemlerinin bulunduguna, bu konuda Turkiye`nin dunyada ucuncu sirada yer aldigina dikkat ceken Atici, "Herhangi bir politika olmamasina karsin vatandaslarin talebiyle gelisen su isitma sistemlerinde oldugu gibi fotovoltaik enerjide de ayni basari saglanabilir. Bu konuyla ilgili enerji politikalari gozden gecirilmeli. Gunes panellerinin uretiminin Turkiye`de yapilmasi icin yatirimcilari cezbedecek bir garanti sistemi saglanmalidir" dedi.

Atici, fotovoltaik enerjinin hukumetler tarafindan da desteklenmesi gerektigini, cok sayida ulkenin fosil yakit ve nukleer yakit enerjisini kullanmaktan vazgectigini soyledi.

Turkiye`nin Japonya ve Almanya`dan daha fazla potansiyele sahip bulundugunu vurgulayan Atici, "Fotovoltaik, kuresel olcekte son yillarin hizli gelisen sektoru olmasina karsin Turkiye`de emekleme asamasina bile gecemedi" dedi.

2 milyar kisiye elektrik saglanabilir

Uluslararasi cevre orgutu Greenpeace ve Avrupa Fotovoltaik Sanayisi Dernegi`nin ortak hazirladiklari `SolarGeneration` piyasa raporuna gore, 2025`e kadar her yil 113 milyar dolarlik kuresel yatirim yapildigi takdirde gunes, 2 milyardan fazla insana elektrik ve 2 milyondan fazla kisiye de is imkani yaratabilecek.

Raporda, bu yolla 140 orta olcekli komur termik santralina es 350 milyon ton karbondioksit saliminin onlenecegi ve 2040`da gunes elektriginin kuresel talebin
yuzde 16`sini karsilayacagini belirtildi.

Raporda, ayrica, 2005 yilinda tum dunyadaki gunes fotovoltaik sistemlerinin kurulu gucunun yaklasik 10 orta buyuklukteki termik santralin urettigi degere ulastigi, kuresel olcekte sektorun cirosunun yaklasik 10 milyar dolari buldugu kaydedildi.

En Uzun Hangi Canli Yasiyor?

>

En Uzun Hangi Canli Yasiyor?



Dunyamizdaki canlilar arasinda en kisa omurlu olanlar bocekler. En uzun yasama rekoru ne bir insanda ne de baska bir memelide: Antarktik sularinda yasayan deniz sungerinin omru 10.000 yili buluyor!



Yas otuz bes yolun yarisi eder, Dante gibi ortalarindayiz omrun... Cahit Sitki Taranci’nin unlu Otuz Bes Yas siiri boyle basliyor. Sair ne kadar dogru soylemis degil mi? Gerci son 30-40 yil icinde insan omru uzadi. Ama daha uzun omurlu insanlar genelde zengin endustri ulkelerinde yasiyorlar.

Ornegin Bati Avrupalilarin ortalama yasam suresi 79, Amerikalilarin 80 iken Afrikalilar ortalama olarak 55 yil yasayabiliyorlar sadece. Boylece insanin dunya genelindeki ortalama omru 73 yil kadar oluyor ki bu durumda Taranci’nin siiri hala guncelligini koruyor demek. Dunya uzerindeki diger bazi canli turleri icin otuz bes yas henuz bebeklik yasi iken kimi canlilar bu kadar uzun omru ruyalarinda bile goremezler. Mesela Ephemoptera sineginin olgunlasma evresi bir ila dort ay kadar devam eder ama bir gunluk "evlilik ucusundan" sonra ciftlesir, yumurtalarini birakir ve olur. Toplam iki ila dort hafta kadar yasayan Ephemoptera en kisa omurlu canlilardan biridir. Cigneme mekanizmalari korelmis ve bagirsaklari da islevsiz oldugu icin sinekler beslenemezler, bu yuzden de kisa omrunu "evlilik ucusu", ciftlesme ve yumurtlama icin harciyorlar.

Arilar alti hafta

Yaz aylarinda calisan isci arilar yaklasik olarak alti hafta ya da sekiz yuz kilometre ucacak kadar yasarlar. Onlar kadar etkin olmayan kis ekibinin omru ise asagi yukari dokuz ay kadardir. Fakat yalnizca bocekler dunyasinda degil memeliler arasinda da bazi hayvanlar dunyayi cok cabuk terk etmek zorunda kaliyorlar.

Mesela cuce farenin (Soricidae) ortalama yasam suresi topu topu iki yildir, cunku biyolojik saati cok hizli calisir. Bunun bir nedeni beden agirligidir. Minik bedenine ragmen cok fazla sicaklik yayan fare, kaybolan enerjisini surekli yenilemek icin, bir gunde neredeyse kendi agirligi kadar besin alir, dolayisiyla da farenin metabolizmasi dinlenme surecinde bile mesela bir file gore cok daha etkindir. Fil dev cussesine karsin cok daha az enerji harcamakta.

Yani buradan su sonucu cikarabiliriz: kucuk bedenli olan ve cok fazla beslenmek zorunda kalan canlilar daha kisa, buyuk bedenli ve daha az enerji harcayan canlilar ise daha uzun omurlu oluyorlar. Fare yuksek enerji sarfiyati yuzunden bir dezavantaja daha sahip. "Hayat motorunun" isleyebilmesi icin genelde oksijene ihtiyac duyar.

Ama bazi oksijen molekulleri yakilmamakta ve serbest radikaller ya da reaktif oksijen turleri olarak beden hucrelerine zarar verirler. Ve fare gibi metabolizmasi hizli calisan canlilarda da bu cok sik gorulur.

Yasam suresi uzerinde ureme de etkili. Cok erken yasta ureyen cok yavrulayan canlilar genelde uzun yasamazlar. Fareler iki ila alti aylik olduklarinda uremeye yatkin hale gelirken, filler ancak on iki ila on bes yasinda yavrulamaya baslar. Farenin gebeligi dort hafta, filinki ise iki yil devam eder.

Uzun yasama rekoru sungerde

Hayvanlar dunyasinda en uzun yasayanlar dev kaplumbagalar. Galapagos kaplumbagalari (Geochelone elephantopus abingdoni) olarak bilinen bu hayvanlarin icin hayat yetmisinde yeni basliyor.

Seysel kaplumbagasindan (Geochelone gigantea) sonra en buyuk kara kaplumbagasi olan Galapagos kaplumbagasi, asagi yukari bir metrelik zirh gibi kabuguyla 250 kilo gelir.

Dev kaplumbaga 200 yillik omrunu her seyden once dusuk kalp frekansina (belli bir sure icindeki kalp atislari) borclu. Kalp ne kadar hizli atarsa yasam suresi o denli kisalir. Seksen yil kadar yasayan normal kara kaplumbagalari ve papaganlarin kalp frekansi cok yavastir mesela.

Uzun yasama alaninda rekor sahibi olan belki de Guney Kutbu denizlerinde yasayan sungerlerdir. Cok soguk sularda ve kit besinle yasamalarina ragmen Antarktik sungerleri sicak bolge sungerlerine kiyasla cok daha uzun yasarlar.

Bilim adamlari bu omurgasiz canlilarin iki metre uzunlugunda olanlarini bile buldular, oysa sicak sularda yasayan ornekleri olsa olsa 20cm’dir. Guney kutbundaki uc kosullarda metabolizma cok yavas islediginden, dev sungerler bu kadar cok buyuyebilmek icin yuzyillar boyu yasiyorlar demek.

Dunyanin en yasli canlisi gercekten de Ross Denizi’ndeki iki metre uzunlugundaki dev bir sungerdir. Bilimsel adi Rossellidae olan bu sunger tam 10.000 yasinda!

Beyin Kapasitemiz

>Beyin Kapasitemiz

Bazi saglik nedenleri ile beyinlerinin bir kismi fonksiyonlarini yerine getiremeyen insanlar vardir. Ancak normal saglikli insanlar beyinlerinin tum bolumlerini kullanirlar ama hepsini ayni anda degil. Yani bir beyin hicbir zaman yuzde yuz kapasite ile calismaz.

Insanlar belirli zamanlarda belirli isler yaparlar. Beyin hucrelerinin kontrol ettigi bir cok seyi ayni anda yapmazlar, yapamazlar. Satranc oynarken bakkaldan ne alacaklarini dusunmezler. Dolayisiyla yasamin her aninda beyin hucrelerinin yaklasik yuzde 5'i faal durumdadir.

Bu acidan bakinca belirli zamanlarda beynimizin az bir kismini kullandigimiz dogrudur ama bu, diger kisimlarin gorev kendilerine geldiginde calismayacagi anlamina gelmez.

Kisacasi saglikli bir beynin calismayan veya yedek olarak tutulan hic bir bolumu yoktur. Gorev kendisine geldiginde her bolum, her hucre calisir ve gorevini yapar.

Maymunlar ve Para

>bilim teknikte maymunlarla ilgili birsey okumustum ve merak edip arastirdim.. cok ilginc bir arastirma.. para kullanmayi ogrenen maymunlardan birisi kotu yola sapmis.. buyrun yazi..
------------------------------------------------------
Keith Chen, Yale Universitesi’nin ekonomi bolumunde gorev yapan bir profesor. Keith Chen’in arastirmasi, maymunlara, para kullanmayi ogretmek ve bunun sayesinde topladigi bilgileri, bizlerin yani insanlarin, para ile olan iliskisini karsilastirip, cesitli sonuclar cikarmak. Arastirma, Yale Universitesinin maymun laboratuvarinda basliyor. Bu laboratuvarda yedi adet Capuchin maymunu, bir ana ve bircok kucuk deney kafesinde, para kullanmayi ogreniyor. Para olarak, gumus renkli, somun kullaniliyor. Surec gayet basit. Ana kafesten bir maymun alinip, deney kafesine koyuluyor. Bu maymuna para adini verdikleri somun veriliyor. Maymun oncellikle bu somunu kokluyor, agzina goturuyor. Bu asamada bir tepsi icinde cesitli yiyecekler getiriliyor: elma, uzum ve jell-o. Amac, bu yedi maymunun her birinin sevdigi yiyecek turunu bulmak ve bu yiyecegi elde etmek icin parayi kullanmalarini saglamak. Deney kafesindeki maymun elmayi seciyor. Arastirmacilar, maymuna elmayi vermeden once, elinden parayi alip, maymuna yiyecegi veriyorlar. Bu surec haftalarca suruyor ve maymunlar birkac hafta sonra, ellerindeki somunun yani paranin gucunu anlamaya basliyorlar.

Maymunlar paranin kullanimini; arastirmacilar, en cok tercih edilen yiyecegi ogrendikten sonra, yeni bir surec basliyor: fiyatlandirma. Bu yeni surecteki amac, maymunlarin biz insanlar gibi rasyonel kararlar verip vermedigini bulabilmek. Boylece arastirmacilar, bircok maymunun tercihi olan Jell-o’nun fiyatini iki somun, elmanin fiyatini yarim somun ve uzumun fiyatini ise bir somun yapiyorlar. Bulduklari sonuc ise gercekten ilginc. Maymunlar, deney sirasinda, biz insanlar gibi para harcama konusunda cogu zaman rasyonel davraniyorlar. Parasini, en cok yiyecek alabilecegi sekilde harcamaya basliyorlar. Maymunlar, 1 somun verip, 2 dilim elma almayi, fiyati 2 somun olan bir adet jell-o’ya tercih etmeye basliyor.

Buraya kadar her sey guzel! Gunlerden bir gun, yine ana kafesten, deney kafesine alinan maymun, deney kafesindeki bir tepsi icinde bulunan 12 somunu gorup, aniden cilgina donuyor. Paralarin bulundugu tepsiyi kapip, ana kafese firlatiyor ve kendisini de ana kafese atiyor. Ana kafesteki butun maymunlar bir anda gokten para yagdigini gorup, yere dusen paralari kapismaya basliyorlar. Levitt, bunu yazisinda maymun tarihinde gerceklesen ilk "banka soygunu" (maymunun tepsiyi calmasi) ve "hapishane kacisi" (maymunun deney kafesinden, ana kafese kacisi) olarak tanimliyor.

Butun bu kaos icinde arastirmacilar, ana kafesteki maymunlardan parayi geri almaya calisiyor. Olay biraz yatistigi bir anda Keith Chen, hic gormemeyi tercih ettigini soyledigi bir olaya sahit oluyor: Erkek maymunlardan biri, disi maymunlardan birine yaklasip, ona elinde bulunan somunlardan birini veriyor ve bunun karsiliginda disi maymun, erkek maymunun seks teklifini kabul ediyor! Isin ilginc yani bu iki maymunun "isi" bittikten sonra, disi maymun "kazandigi" parayi arastirmaciya getirip, bununla uzum almaya calisiyor. Chen, bu olayi maymun tarihindeki ilk " fuhus" olarak tanimliyor.

Universitenin arastirma etik bolumu, maymunlar uzerinde yapilan para arastirmasinin, maymunlarin yasam kosulunu, degerlerini ve gundelik yasamlarini tamamen degistirdigi ve zedeledigi gerekcesiyle, arastirmayi iptal edip, maymunlara para verilmesini yasakliyor.

Doga [02.09.2006]

>

Doga


Yelkovan kusu her yil 64.000 km ucuyor!

Rekortmen kusun rotasi kuzeyde Bering Denizi’ne, guneyde ise Antarktik’e kadar devam ediyor. Guneyde ise Andlar’dan Sili’ye, batida da Japonya’ya kadar surduruyor yolculugunu...



Tum gocmen kuslari geride birakarak rekor kiran kul rengi yelkovan kusuyla (Puffinus griseus) ilgili arastirma yazisini bilim adamlari, Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayimladilar. Uluslararasi arastirma ekibi 800g’lik yelkovan kusunu elektronik araclarla takip etmis. Puffinus griseus yem arayisi icin 200 gunde Pasifik’i boydan boya ucuyor.

Rekortmen kusun rotasi kuzeyde Bering denizine, guneyde ise Antarktige kadar devam ediyor. Guneyde ise Andlar’dan Sili’ye, batida da Japonya’ya kadar surduruyor yolculugunu.



Kaliforniya Universitesi (Santa Cruz) zoologu Daniel Costa ve Yeni Zelandali meslektaslari rekortmen kusu takip ederek ucus rotasinin bir sekiz cizdigini gormusler. Arastirma ekibi kusun dalma yetisi karsisinda da saskinliga ugramis.

Kucuk deniz kusu 68,2m derinlige dalabiliyor. Kul rengi yelkovan kusu dunyada en yaygin olarak gorulen kus turu ama gunden gune azaldigi da bir gercek.

Bilim adamlari, yilda 64 bin kilometre ucarak dunyayi dolasan bu kusun, iklimsel degisimleri diger tum kus turlerinden daha iyi hissettikleri icin iklimbilimciler ve cevrebilimciler icin bir tur "gosterge" gorevini gorebilecegini dusunuyorlar.

Bitkiler, kotu deneyimlerini yeni kusaklara aktariyorlar

Stres altinda kalan bitkiler bu olumsuz deneyimlerini belleklerine kaydettikten sonra yeni ciceklerin kalitimlarina aktariyorlar. Ilginc sonuc tere bitkisini (Arabidopsis thaliana) inceleyen Isvicreli bilim adamlarina ait. Bitkiler strese daha iyi uyum saglamak icin genlerini daha hizli degistirmeye basliyorlar. Ve bu yuksek mutasyon orani yeni bitkilere de gecmekte.



Konuyla ilgili yazilarini Nature dergisinde yayimlayan Basel Universitesi bilim adamlari, bitkileri morotesi isinlarin etkisinde birakarak ya da bakteriyel proteinlerle islemden gecirerek "strese sokmuslar". Hic stres yasatmamalarina ragmen bilim adamlari, ayni degisim oranini dorduncu kusakta saptamislar. Genetik varyasyona egilim epigenetik efektlerle aktarilmis. Bu durumda gerci genetik yapitaslarinin sekanslari ayni kaliyor ama genlerin etkinlikleri degismekte. Bitkiler kotu deneyimlerini yeni bitkilere aktararak onlarin yeni cevrelerine daha iyi uyum saglamalarina neden oluyorlar diye acikliyor arastirmacilar bu durumu.

Kuresel isinmada Califorina Farki

>Califorina Valisi Schwarzenegger, partisinden ve Baskan Bush’tan gelen muhalefete karsin, eyalette sera gazlarinin saliniminin 2020 yilina kadar 1990’lardaki seviyeye cekmeyi hedefleyen tasariyi onayladi.



ISTANBUL - ABD’nin en buyuk eyaleti California kuresel isinmaya karsi cok onemli bir adim atti. atildi. Cumhuriyetci valisi eski film yildizi Arnold Schwarzenegger, kendi partisinden gelen muhalefete karsin Demokratlar’in destegiyle kuresel isinmaya neden olan sera gazlarinin salinimini yuzde 25 azaltmayi hedefleyen bir karari yururluge koydu. Bu adimin, ulkenin diger eyaletlerindeki cevreci hareketleri guclendirebilecegi belirtiliyor.


Schwarzenegger’in bu kararla kuresel isinmaya karsi cikan ABD Baskani George W. Bush ile karsi karsiya gelebilecegi belirtiliyor. Partisini ve iscevrelerini karsina alarak bir cevre mucadelesi baslatan Schwarzenegger’in de Kasim ayinda yeniden vali secilmesine kesin gozuyle bakiliyor.

CALIFORNIA VE SCHWARZENNEGGER’IN ONCU KARARI
Oncu karar, California eyalet meclisinden 31’e karsi 46 oyla gecti. ABD’nin kultur duzeyi yuksek eyaletlerinden California’nin halki ise karardan memnun. Bu kararla, ABD’de ilk kez kuresel isinmanin yarattigi sorunlar ciddiye alarak hukumet duzeyinde bir yasa cikmis oldu. Dunyanin en buyuk 12’inci sera gazi ureticisi ve ABD’nin en zengin eyaleti California’nin aldigi bu onlemler paketinin ulkenin cevre politikalarini kokten degistirebilecegi belirtiliyor.


KAYNAK=ntvmsnbc

Kuresel Isinma Yuzunden Sahilleri Denizanalari Basti

>

Kuresel Isinma Yuzunden Sahilleri Denizanalari Basti


Yeryuzunun bu en basit ve ilkel canli turleri denizleri ciddi bicimde isgal etmis durumda. Bir kismi zehirli. Bu yil 30 bin kisi denizanasi yuzunden hastanelerde tedavi gordu, kimisi bu yuzden yasamini kaybetti. Denizanalarinin kiyilara akininin nedeni ise kuresel isinma. Ve ne yazik ki bu durum giderek daha kalici hale geliyor.



Yeryuzunun en basit ve ilkel canli turleri. Derinliklerin en gizemli yaratiklari. Ne kafalari var, ne beyinleri, ne gozleri ne de kulaklari. Yuzgecleri bile yok onun yerine zehirli dokunaclara sahipler, Ustune ustluk bir de et oburlar� Gectigimiz haftalarda Cebelitarik Bogazi’ndan Akdeniz’e devasa ordular halinde akin ettiler. En basta kimse sebebini tam olarak anlayamadi. Karanlikla hafif parlayan seffaf ve yumusak dokulu kitleler deniz yuzeyini kapladilar. Tatilini Akdeniz sahillerinde geciren onbinlerce insan denizin bu birden sayilari inanilmaz sekilde artan sakinlerini karsilarinda gorunce neye ugradiklarini sasirdilar.

Bir anda tatilleri zehir oldu. Aralarinda yuzerken denizanalarina carpanlar hastanelerde tedavi oldular. Iclerinde yasamini bu yuzden kaybedenler oldu. Hemen akabinde anonslar yapilmaya baslandi. Denizleri istila eden denizanalarinin cok zehirli ve tehlikeli oldugu uyarisinda bulunan uzmanlar, olu bile olsa denizanalari ile temasta bulunulmamasini istedi.

Plajlarda alarm

Tehlike bayraklari dikildi, kimi plajlar kapatildi. Tekneler ve botlar kepcelerle denizanalarini denizden toplamaya calistilar ama bu da fazla ise yaramadi. Denizanalarindan denize dusen parcalar bile zehir sacmayi surdurdu cunku zehir bu hayvanlarina olumlerinden sonra 24 saat daha etkisini gosteriyordu.

Boylece, bugune kadar alisik olunmayan bir surecin icine girildi. Sanki bir yaratiklar belli bir komuta dahilinde denizleri isgal ediyorlardi ve insanlik bunun karsisinda caresizdi. Korku ve felaket filmi gibi degil mi? Ve ne yazik ki gercek�Bugun Ispanya, Italya, Portekiz, Fransa, Hirvatistan, Kuzey Afrika Pelagia noctiluca adi verilen bu deniz yaratiklari ile kayniyor.



Akdeniz’den Adriyatik’e kadar her yer bu sarimsi seffaf, dokundugu yeri yakan, siddetli aci veren denizanalarinin taaruzu karsisinda caresiz. Bugune kadar 30 bin insanin denizanasi carpmasi sonucu yaralanip tedavi gordugu biliniyor. Metre kare basina 10 ve denizanasi gorulmesi halinde o sahil yuzmeye kapatiliyor.

Normalde acikta yasarlar

ABD ve Uzak Dogu da deniz anasi istilasindan etkilenmis durumda. Kore’de 1 metre eninde Nemopilema nomurai adi verilen zehirli denizanalari goruluyor. Gecen ay denizanasi kitleleri yuzunden Japonya’da bir nukleer santral faaliyetine gecici bir sure ara vermek zorunda kaldi, cunku bu yaratiklar deniz icindeki sogutma sisteminin icine girmis ve sistemin calismasini durdurmustu.

Aslinda normal kosullarda bu mevsimde deniz sularinin isinmasi ile denizanasi sayisinda artis olmasi olagan. Ancak bilim dunyasi bu artisin kuresel isinma sayesinde kalici oldugu ve geriye donusun cok zor oldugu kanisinda. Normal kosullarda deniz analari kiyilardan 40 mil kadar aciklarda daha sicak sularla yasiyorlar ancak kuraklik ve nehirlerde buna bagli olarak sularin azalmasi denize akan soguk nehir suyu hacmini de azaltmis durumda.

Bu da kiyilardaki sularin gecmise kiyasla daha sicak ve daha az tuzlu olmasi anlamina geliyor. Deniz biyologlari bu yaz Akdeniz’in kuzeyinde isinin 4 derece yukseldigini belirtiyorlar. Bu da dogal olarak deniz analarinin ana besin kaynagi olan planktonlarin artmasina neden oluyor.

Iki katindan fazla

Ayni zamanda denizanalarini yiyerek beslenen kilicbaligi, tuna baligi ve deniz kaplumbagasi gibi hayvanlarin sayisindan da bir azalma soz konusu. Sonucta hassas eko denge ciddi bicimde sarsilmis durumda. Dunya genelinde balikcilar her yil ortalama 450 bin ton denizanasi topluyorlar. Bu sayi 10 yil once toplanan denizanasi sayisinin iki katindan fazla. Arastirmacilara gore larva ve yumurtalarla beslenen bu yaratiklar ilerideki donemde deniz altindaki yasamin dengesini ciddi bicimde degistirmeye hazirlaniyorlar.

Basta da belirtildigi gibi denizanalari dunyanin en ilkel yaratiklari, balik sinifina girmiyorlar. Mercan grubuna dahiller. Ancak mercanlar kayalara bagli yasayan polipler olmalarina karsin denizanalari denizce serbest halde dolasiyorlar. Hem planktonlarla besleniyorlar hem de dokungaclari ile baliklari avlayabiliyorlar.

Yuzde 91’i su

Suda suruklenerek ilerlerken yiyebilecekleri bir canliya rastlar ve onu, fiskirttiklari zehirle etkisiz hale getirip, agizdan iceri alip yerler. Hatta dev denizanalari buyuk kabuklu deniz hayvanlarini bile yutabiliyorlar.

Alicilari sudaki isiga, kokuya, yercekimine ve kimyasallara duyarli son derece basit bir sinir sistemleri bulunuyor. Solunum sistemleri yok ancak dis yuzeylerinden oksijeni alip veriyorlar. Beyinleri bulunmadigi icin bilim insanlarini gorme islemi nasil gerceklesiyor sorusunu yanitini yine denizanalarinin dis dokularinin hassasiyetinde buluyorlar.

Agizlari ayni zamanda ureme organlari. Boyutlari ve renkleri birbirinden cok farkli ozellikle gosteriyor. Bedenlerinin yuzde 91’u su, yuzde 4’u tuz ve yuzde 1’i proteinden olusuyor

Denizanalarinin korunma ve yiyeceklerini yakalamaya yarayan yakici kapsullerin icindeki zehirli hucrelere nematosist deniyor. Yakici hucreler tentakul dedigimiz dokunaclarda degil canlinin disinda yer alan ust derinin ic kisimlarinda yer aliyor. Gerektiginde nematosistlerin fiskirmasi icin dis deriye dogru hareket gerceklesiyor. Nematosistlerin fiskirmasiyla insanda gorulen etkileri ise yanma ve kasinma.

Zehirsiz denizanasi turleri de mevcut. Bu turlerde savunma amaciyla gelismis ozellik biyo luminesan adi verilen bir cesit isik verme fonksiyonu bulunuyor. Ozellikle dusmanlari olan deniz kaplumbagalarindan, deniz kuslarindan,baliklar ve balinalardan kurtulmak icin bu yolu uyguluyorlar.

Isigini durduruyor

Dusmaninin baskin cikabilecegi durumlarda denizanalari govdeden isik salinimini sonlandirir ama dokunaclar isik vermeye devam ederek govdeden ayrilir. Dusmanlarini boyle bir yolla kendisine degil de dokunaclarina yonlendiren denizanalarimiz bu durumdan faydalanip kacarlar,zira rejenerasyon yetenekleri sayesinde govdeden dokunaclari olusturmak cok da zor bir sey degildir denizanalari icin.

Denizanalarin besin olarak tuketen canlilar yalnizca deniz kaplumbagalari, deniz kuslari, baliklar, salyangozlar, sumuklu bocekler, balinalar degil, insanlar da denizanalarini yiyorlar. Cinliler, Koreliler ve Japonlari ornek olarak verebiliriz. Oyle ki salatasini ve boregi dahil olmak uzere pek cok sekilde tuketiyorlar.

Japonlar, denizanalariyla birlikte yasamayi da seviyorlar. Kedi, kopek ya da akvaryum baligi gibi denizanasi besleyenler de var. Hatta denizanasi ile yasamayi sakinlikten ve sessizlikten hoslananlara oneriyorlar;'Denizanalari ne havliyor ne de agizlarindan salyalar akitiyor. Asla sizi rahatsiz etmiyor !' diyorlar.

650 milyon yil

Denizanalari, 650 milyon yil oncesinden gunumuze kadar varliklarini devam ettirebilme ozellikleri nedeniyle de onem tasiyorlar. Cok farkli bir yasam donguleri var. Bu donguleri anlayabilmek icin uremeleri hakkinda fikir sahibi olmak gerekiyor. Cogalmalari yumurta ve sperm yoluyla oluyor ama eseysiz (bolunerek cogalma) olarak da ureyebiliyorlar. Eseyli ureme asamasi disi yumurta hucrelerinin erkegin sperm hucrelerince dollenmesi.

Govde kisminda bulunan eseysel bezlerde bulunan ureme hucreleri suya dokulur ve yumurta suda dollenir. Dollenme sonucunda yumurta, once larva sonra polip evrelerinden gecer. Yani yumurtadan cikan larvalar polip olarak gelisim gecirdikten sonra bir denizanasi haline gelebilirler. Bazen de polip olarak yasamayi surdururler.

Agaclarin Yaydigi Metan Sanildigindan Cok Daha Az

>

Agaclarin Yaydigi Metan Sanildigindan Cok Daha Az


Gezegenimizin akcigerleri olarak bilinen ormanlarin cevreye metan gazi puskurttukleri gorusuyle hic de bagdasmiyor. Oyle ki, arastirmacilarin bu yilin baslarinda canli bitkilerin cevreye buyuk miktarlarda metan yaydiklari haberini duyurmalari karsisinda sera gazi uzmanlari da dogal olarak saskina donduler.

Elde edilen bulgular ulkelerin gaz salinim duzeylerini dusurmek yerine, karbon dioksit gazini emmesi icin agac dikmelerini ongoren Kyoto sozlesmesi kurallarinin yeniden gozden gecirilmesini gerektiriyor. Iklim degisimi ve ormanlarin gelistirilmesi gibi konulari arastiran Avustralya Ulusal Universitesi’nden Miko Kirschbaum,"Bu bulgular agac dikilmesiyle ilgili tum inanclarimizi yerle bir etti," diyor.



Ne var ki, sonucta boylesine kesin bir yargiya varmak gerekmeyebilir. Cunku, biri Kirschbaum oteki Yeni Zelanda Toprak Bakim Arastirma Merkezi’nden Francis Kelliher tarafindan yapilan iki arastirma agaclarin gercekten de cevrelerine metan gazi yaydiklarini, ancak uretilen metan miktarinin sanildigi denli yogun olmadigini ortaya koyuyor. Her iki bilim adami da daha once yapilan arastirmadaki yanlisin laboratuvar degerlerinin kuresel uretim oranlarina uyarlanmasindan kaynaklandigina dikkat cekiyorlar.

Max Planck Nukleer Fizik Enstitusu’nden Frank Keppler onderligindeki ilk arastirmada korpe ve yaprakli bitkilerin yaydigi metan gazi belirlendi. Keppler ekibi metan gazi uretiminin gunes isiginin etkisiyle uc-bes kat arttigina da tanik oldu. Bu yayilimlar bitkilerin kuresel gelisme ortalamalarina gore degerlendirildiginde, bitkilerin metan uretimi yilda 62 ile 236 milyon ton arasinda bir duzeye ulasmaktaydi.

Bu da bitkileri daha onceden bilinen iki temel metan kaynagi olan gevis getiren hayvanlar ve batakliklardaki mikroplarla ozdes bir konuma oturtmaktaydi. Oysa, Kirschbaum ile Kelliher bu degerlendirmenin abartili oldugu gorusunde birlesiyorlar.

Toplam bitkisel biyolojik kutlenin yaridan fazlasi kok ve odundan olusuyor. Odunun metabolizmasi cok daha hizli olan yapraklar denli metan uretmesi soz konusu olamayacagi gibi, kokler de isikla yuz yuze gelmiyorlar.

Kuresel oranlari, toplam yaprak kutlesi ortalamalarina gore yeniden hesaplayan Kirschbaum ve arkadaslari, yillik metan gazi salinimi konusunda 36 milyon ton gibi cok daha ilimli bir degere ulastilar.

Cayir ve ormanliklardaki metan gazi uretimi sera gazi butceleriyle karsilastirildiginda, agac dikmenin yararlari da acikca gozler onune serilmekteydi. Kirschbaum,"Metan yayiliminin verecegi zarar, agaclarin karbonu depolamalarindan saglanacak yararin yaninda solda sifir kalir," diyor.

Antarktika Tufani Yineleyebilir

>

Antarktika tufani yineleyebilir


Arastirmacilar, 12 milyon yil onceki kuresel isinmanin Antarktika’daki buzul-alti gollerini eritmesinin dev bir sel yarattigini ortaya koydu. Uzmanlara gore, ayni ekolojik felaket tekrarlayabilir.


SYRACUSE - Antarktika’nin guneyindeki Victoria Bolgesi’nde 50 kilometre boyunca uzanan kanyonlari inceleyen bilim insanlari, kuresel isinmanin jeolojik etkileriyle ilgili onemli ipuclari cikardi. ABD’nin onemli universitelerinden Syracuse University uzmanlari, bolgedeki kanyonlarin 12 milyon yil once buzul-alti gollerinin eriyerek hizla cekilmesi sonucu olustugunu belirledi. Ani bir sel baskini seklinde gerceklesen bu olusum, geride kanyon formasyonu birakti. Uzmanlara gore, ayni olay bugun de yine benzer kuresel isinmanin etkisiyle gerceklesebilir.


Kayalardaki volkanik kulleri inceleyen Syracuse Universitesi jeoloji profesoru Laura Webb, 12 milyon yil once meydana gelen buzul erimesinin son derece hizli ve ani gerceklestigi sonucuna vardi. Webb bu olayin 1 aydan kisa surdugunu, muhtemelen bir iki hafta icinde gerceklestigini belirtiyor.

Geology dergisindeki makalesinde sel baskinini dunyanin en buyuk selalelerinden Niagara ile karsilastiran Webb, “Buzul cekilmesinin yarattigi sel Niagara’nin yuzlerce kati bir debiye sahipti” diye yazdi. (Niagara selalelerinin debisi 5,720 m�/s). Buzul erimesine bagli ani olusan sel, gunumuzdeki kuresel isinmanin olasi etkileriyle ilgili soru isaretlerini getiriyor.

ANTARKTIKA’NIN DIBINDE BINLERCE GOL
Labirentlere benzetilen soz konusu kanyonlar, kilometrelerce orgun bir sekilde uzayan kayalik buzsuz tepelerden olusuyor. Antarktika’yi boydan boya dolanan Transantarktik daglarinin bir parcasi olan kanyonlar, kimi yerde 500 metre derinlige ulasiyor. Uzmanlara gore, bu kanyonlari dolduracak su, ancak dev buzul kutlesi ve buzul-alti gollerinin birlikte erimesiyle mumkun olabilir.

Antarktika’da buzul-alti golleri ilk olarak 1960’larda kesfedilmisti. Simdiye dek 150 adet bilinen gollerden binlercesi oldugu tahmin ediliyor. Buzul-alti golleri arasinda en buyugu 250 km uzunluk ve 50 km genislikle Vostok Golu. Bu tip buzul-alti gollerinin bazilarinin 5 km derinde oldugu tahmin ediliyor.

BUGUN OLURSA FELAKET YARATIR
Arastirmaya katilan bir diger Syracuse Universitesi uzmani Suzanne Baldwin de, ani buzul erimesinin bugun meydana gelen kuresel isinmayla ilgili onemli ipuclari sundugunu savunuyor. Baldwin, kuresel isinmanin bugun de buzul erimesine bagli ciddi bir sel yaratabilecegini ongoruyor. Baldwin benzer bir olayin bugun gerceklesmesi halinde, buzul-alti gollerindeki suyun yer degistirmesinin Antarktika’nin dengesini bozacagini ongoruyor. Bunun sonucunda Guney Denizi’ndeki su akintilarinin da dengesi bozulacak ve kuresel yagis iklimi, hava kosullari ve sonucta ekosistem olumsuz etkilenebilecek.



KAYNAK=ntvmsnbc

Yeni tehlike elektronik cop

>

Yeni tehlike elektronik cop
Kullanilmis elektronik cihazlarin dogaya karismasi, cevreyi tehdit ediyor. Greenpeace’in hazirladigi elektronik geri donusum raporunda dev sirketler sinifta kaldi.

ISTANBUL - Kullanilmis bilgisayar, monitor, yazici ve cep telefonlari cevre icin giderek daha buyuk bir tehdit haline geliyor. Uzmanlar, dunyada yilda 20 ila 50 milyon ton ‘elektronik cop’un dogaya karistigini tahmin ediyor. E-cop’un cogunlugu gelismekte olan ulkelere gonderiliyor. Greenpeace raporunda dunyanin ucuncu buyuk ureticisi Lenovo son sirada yer alirken, Apple da kara listede yer aliyor.


Cevre orgutu Greenpeace, baslattigi bir kampanyayla sirketleri elektronik cop konusunda sikistirmayi planliyor. Greenpeace’in baslica savas actigi madde PVC. Cevre orgutunun kara listesinde ayrica alev alabilen karisimlar ve cevreye zarari henuz belli olmayan maddeler yer aliyor.

Elektronik copun tamamina yakini gelismekte olan ulkelere gonderiliyor.


Orgut hazirladigi bir raporla da elektronik sirketlerinin cevre yaklasimlarini degerlendirdi ve cevreye gosterdikleri duyarliliklarina gore listeledi. Simdilik cevreye en az zarari dokunan firma cep telefonu ureticisi Nokia gozukuyor. Nokia urunlerinde PVC kaldirildi, alev alabilen karisimlar da 2007’den itibaren kalkacak. Dunyanin en buyuk PC ureticisi Dell ise, geri donusum konusunda iyi bir performans gosterirken, PVC’yi kaldirmadigi icin olumsuz not aliyor.

APPLE KARA LISTEDE
Ancak, yenilikci imajiyla pazar payi kazanan Apple, Greenpeace’in cevre duyarliligi listesinde surpriz bir sekilde sinifta kaldi. Apple, PVC’yi cikarmis olmasina karsin, soz verdigi kimyasallari kaldirmadigi ve uretimde kullanilan zararli maddelerin listesini aciklamadigi icin Greenpeace’in kara listesinde.


Greenpeace raporu, Apple’in geri donusumunu yaptigini iddia ettigi materyelin sirketin uretim rakamlariyla ortusmedigini savunuyor. Greenpeace ayrica IBM’i satin alarak dunyanin en buyuk ucuncu ureticisi konumuna yukselen Cinli Lenovo’nun cevre konusunda yetersiz oldugunu acikladi.

Apple ve Lenovo sozculeri, Greenpeace siralamasinin gercegi yansitmadigini ve gelecekte daha guclu geri donusum programlarinin yurutulecegini acikladi.

AB E-COP YASASI CIKARDI
Avrupa Birligi e-cop’u en hizli artis gosteren atik kategorisi oldugunu ve elektronik sirketlerinin bu konuyla ilgili onlemler almasi gerektigini acikladi. Yeni cikan Restrictions of Hazardous Substances (ROHS - Zararli Maddelerin Kisitlanmasi) adli tasari, kursun, civa, kadmiyum, alev alabilen karisimlar ve benzeri zararli maddelerin kullaniminin kisitlanmasini ongoruyor. California’da da cep telefonu ureticilerinden eski cihazlari kullanicilardan alarak geri donusume gondermelerini ongoren bir yasa cikti.

Ozon tabakasinda incelme duzeliyor

>Ozon tabakasinda incelme duzeliyor

A.A.

Iklimbilimciler, Dunya'nin koruyucu ozon tabakasinda, ozellikle 1980'de baslayan incelmenin yuzyil ortasina kadar tamamen duzelebilecegini bildirdiler.


Bilim adamlari, 25 yillik gozlemlerin incelenmesi sonucu stratosferdeki ozonun tabakasinin incelmesinin 1997'de durdugu sonucuna vardilar.

Verileri inceleyen ABD'deki Georgia Teknoloji Enstitusunden bilim adamlari ekibinin baskani Eun-Su Yang, elde ettikleri sonuclarin, Montreal Protokolu'nun ve ardindan yapilan duzenlemelerin, stratosferde bulunan ozon tabakasindaki kaybin durmasini sagladigini dogruladigini belirtti.

Yang, ozon tabakasinin su anki onarim hiziyla 1980'deki duzeyine gelebilecegini, bu duzeye de 21. yuzyil ortasindaki bir zaman diliminde ulasilabilecegini kaydetti.

Bilim adamlari, ilk kez 1980'de, insan faaliyetlerinin ozellikle insan yapimi kimyasallarla ozon tabakasinda yol actigi zararli etkilere dikkat cekmisti.

Dunya'yi gunesin zararli ultraviyole isinlarindan koruyan ozon tabakasindaki incelmeden ozellikle sogutma gerecleri ve spreylerde kullanilan kloroflorokarbonlar sorumlu tutuluyor.

Bilim adamlari, ozon tabakasindaki incelmenin duzelmesinin buyuk olcude ozon tabakasina zarar veren kimyasallarin atmosfere yayilmasinin sinirlanmasini ongoren uluslararasi anlasma Motreal Protokolu'ne (1987) uyulmasina bagliyor.

Yunus Balığındaki Tasarım

>Yunus Baligindaki Tasarim

Yunuslar ve balinalar diger tum memeliler gibi cigerleri ile solunum yaparlar. Bu, onlarin su icinde iken baliklar gibi nefes alip veremeyecekleri anlamina gelir. Bu nedenle nefes almak icin duzenli olarak su yuzeyine cikarlar. Baslarinin ustunde hava alip vermelerini saglayan bir delik bulunur. Burasi oyle tasarlanmistir ki hayvan suya daldiginda delik bir kapak tarafindan otomatik olarak ortulur ve iceri su kacmasi onlenir. Su yuzeyine cikildiginda ise, kapak yine otomatik olarak acilir.



Bogulmadan Uyumayi Saglayan Sistem

Yunuslar her nefes alislarinda cigerlerinin % 80- 90'ini havayla doldururlar. Oysa cogu insan icin bu oran ancak % 15'i bulur.Yunuslar icin nefes almak insanlarda veya diger kara memelilerinde oldugu gibi bir refleks degildir, iradeli bir harekettir.

Yani biz nasil yurumeye karar veriyorsak, yunuslar da nefes almaya karar verir. Bu, hayvanin suda uyurken bogularak olmemesi icin alinmis bir tedbirdir. Yunus uykusu sirasinda beyninin sag ve sol yarim kurelerini yaklasik on bes dakika arayla nobetlese kullanir. Bir yarim kure uyurken, diger yarim kure yuzeye cikarak hayvanin nefes almasini kontrol eder.

Yunuslarin agizlarindaki gagaya benzer cikinti ise sudaki hareketlerini kolaylastiran bir baska tasarimdir. Hayvan bu yapi sayesinde suyu daha iyi yarmakta ve daha az enerji harcayarak, daha hizli yuzebilmektedir. Modern gemilerin burunlarinda da yunus agzina benzer bir cikinti vardir. Bu hidrodinamik tasarim, gemilerin hizini da aynen yunuslarinki gibi artirmaktadir.



Yunuslarin Sosyal Yasami

Yunuslar cok buyuk gruplar halinde yasar. Guvenli bir koruma icin disiler ve yavrular boyle bir grubun ortasinda yer alir. Grubun hasta uyesi yalniz birakilmaz, olene kadar grubun icinde tutulur. Bu guclu dayanisma bagi, yeni bir yavru gruba katildigi ilk gunden itibaren baslar.

Yunus yavrulari once kuyruklari disari cikacak bicimde dogarlar. Bu sayede dogum tamamlanana kadar yavrunun havasizliktan olmesi onlenmis olur. En son yunusun basi dogum kanalindan cikar cikmaz, ilk nefesini almasi icin hizla su yuzeyine cikarilir. Genellikle, yardim amaciyla anne yunusa bir baska disi yunusda eslik eder.

Anne yunus dogumdan sonra hemen yavrusunu emzirir. Sut emmek icin dudagi olmayan yavru, annesinin karnindaki bir yariktan cikan iki sut kaynagindan beslenir. Bu bolgeye ufak agiz darbeleriyle dokundugunda sut fiskirir. Yavru her gun onlarca litre sut icer. Bu sutun % 50'si yagdan meydana gelir (ineklerde ise sutun sadece % 15'i yagdir). Bu yogun kivam sayesinde, yavrunun vucut isisini dengelemek icin ihtiyac duydugu yagli deri tabakasi hizla olusur. Hizli dalislar esnasinda diger disiler yavruyu asagi dogru iterek yardimci olurlar. Ayrica, yavruya avlanmayi ve sonarini kullanmayi da ogretirler. Bu yillarca suren bir egitim safhasidir. Bazilari yillarca sevdikleri bir aile uyesinin pesinden ayrilmazlar. 30 sene boyunca bu boyle devam edebilir.



Vurgun Yemeyi Onleyen Sistem

Yunuslar insanlarla kiyaslanamayacak kadar derin sulara dalabilirler. Bu konudaki rekor Balinagillerden amber baligina aittir. Amber baligi bir nefes alisla 3000 metre derine dalis yapabilir. Gerek yunuslar gerekse balinalar bu tip dalislara uygun bir tasarimda yaratilmislardir. Palet seklindeki kuyruklar suya dalmayi ve yuzeye cikmayi oldukca kolaylastirir.

Dalis icin yaratilmis bir baska tasarim da hayvanin cigerlerinde gizlidir: Hayvan derine daldikca uzerindeki suyun agirligi, yani basinci artar. Bu basinci dengelemek icin, cigerlerinin icindeki hava basincini da giderek artirir. Ancak bu hava basinci giderek cok yuksek derecelere cikar. Ayni basinc bir insan cigerine uygulansa, ciger yirtilip parcalanacaktir. Iste bu tehlikeye karsi yunusun vucudunda cok ozel bir koruma yaratilmistir: Yunuslarin akcigerlerindeki bronslar ve hava kesecikleri, basinca karsi son derece dayanikli kikirdak halkalarla korunmustur.

Yunuslarin vucutlarindaki bir diger yaratilis ornegi ise, vurgun tehlikesine karsi alinan tedbirdir. Dalgiclar su yuzeyine hizli cikislarda basinc farkindan kaynaklanan bu tehlikeyle karsilasirlar. Vurgunun nedeni, akcigerlere cekilmis olan havanin ani bir bicimde kana karisarak damarlarin icinde hava kabarciklari olusturmasidir. Bu baloncuklar kan dolasimindaki duzeni bozarak olum tehlikesi meydana getirir. Balinalar ve yunuslar ise bizler gibi akcigerleriyle solumalarina karsin boyle bir problemle asla karsilasmazlar. Bunun nedeni, derinlere dalarken insanlar gibi dolu cigerle degil, bos cigerle hareket etmeleridir. Cigerleri hava ile dolu olmadigi icin, bu havanin basinc degisikligi nedeniyle kana karismasi ve dolayisiyla "vurgun yeme" tehlikesi ile karsi karsiya kalmazlar.

Ama asil soru burada ortaya cikar: Eger cigerlerini hava ile doldurmuyorlarsa, oksijensiz kalip bogulmaktan nasil kurtulurlar?

Bu sorunun cevabi, bu canlilarin kaslarindaki yuksek orandaki "miyoglobin" proteinidir. Bu miyoglobin proteinleri, cok yuksek miktarda oksijen molekulunu kendi uzerlerine baglar ve muhafaza ederler. Yani canli icin gereken oksijen, cigerdeki havada degil, dogrudan kaslarin icinde saklanir. Yunuslar ve balinalar bu sayede uzun sure nefes almadan yuzer ve diledikleri kadar da derine dalabilirler. Insanlarda da miyoglobin proteini vardir, ama cok daha az oranda oldugu icin, ayni yuzme serbestligini saglamamaktadir. Yunus ve balinalara ozel olan bu biyokimyasal ayarlama, elbette bilincli bir tasarimin acik delilidir. Allah, her canli gibi deniz memelilerini de icinde bulunduklari sartlara en uygun vucut yapilariyla yaratmistir.

kaynak: hayvanlar alemi.***

İklim Değişikliğinin İspatı...

>Avrupa'daki 17 ulkeden bilim adamlari, baharin 30 yil onceye kiyasla artik 6 ila 8 gun daha erken geldigini saptadilar. Isi yukselmesinin en cok goruldugu Ispanya'da, bu mevsimin 2 hafta kadar erken basladigi ortaya cikti.


Arastirma sonucu, ciceklerin ne zaman actigi ve yapraklarin ne zaman filizlendigi gibi, dogadaki rutin olaylardaki degisimleri inceleyen 125 bin arastirmaya dayandirildi. Arastirma ekibi, 1971-2000 yillari arasinda, 21 Avrupa ulkesinde 542 bitki ve 19 hayvan turu uzerinde yapilan gozleme dayali arastirmalarin sonuclarini degerlendirdi. ''Global Change Biology'' dergisinde yayinlanan arastirmada ayrica, sonbaharin da ortalama 3 gun geciktigi saptandi.

Bilim adamlari, ''bu arastirmanin, kita iklimindeki degisikliklerin mevsimlerin zamanini etkiledigini kanitladigini'' belirttiler. Arastirmada, inceleme kapsamindaki bitki, agac ve ciceklerin yuzde 78'inin erken actigi, sadece yuzde 3'unun acmasinin geciktigi belirlendi. Arastirmayi kaleme alan Dr. Tim Sparks, tum kitada yetisen at kestanesinin bu konuda iyi bir gosterge oldugunu bildirdi. Sparks, simdi de iklim degisikliklerinin birbirine bagimli bitki ve hayvanlar uzerindeki etkisinin incelenmesi gerektigini soyledi. Dr. Sparks, tirtillarin mese agaclarindan beslendigini, kuslarin da tirtillardan beslendigini hatirlatarak, turler arasindaki bu uyumdaki bir bozulmanin gida zincirinde sorunlar yaratabilecegini belirtti.


Not: "Biology" ve "Sparks" kelimeleriyle arama yapilmistir...