>Hepimizin bildigi gibi 80'li yillardaki en buuyk felaketlerden biri olan Cernobil Nukleer Atom Santralinin bir sizinti sonucu patlmasi we atmosfere,suya we topraga radyoaktif serpintiler birakmasi. |
22 Nisan 2007 Pazar
Cernobil Kazasindaki Agaclarin Kalitimlari Degisti!
‘Beni Kemirin Yavrularim...’
>Kenya’da hem karada hem de suda yasayabilen bir turun disileri, yavrularini kendi derisiyle besliyor. ![]() PARIS - Nature dergisinin son sayisinda yayimlanan arastirmaya gore, “Boulengerula taitanus” adi verilen tropikal etobur turun disileri, kendi ayaklari ustunde durabilecek hale gelene kadar yavrularina kendiderilerini “ikram ediyor.” Bunun, hayvanlar aleminde simdiye kadar hic gozlenmemis oldugu belirtildi. 20-30 santimetre boyundaki turun yavrulari, annelerinin dis deri hucrelerini kemirmeye elverisli ozel dislerle dunyaya geliyor. Londra’daki Tabiat Tarihi Muzesi’nden Mark Wilkinson baskanligindaki arastirma ekibi, kemirilen “epitel” dokunun lipide (yag) donustugunu tespit etti. Yag hucreleri, minik yavrularin hizla buyumesini sagliyor. Laboratuvar sartlarinda yapilan gozlemlere gore, yavrular bir hafta icinde yuzde 11 buyurken annenin vucut kutlesi yuzde 14 azaldi. Yavrularin midesinde neler oldugunu da inceleyen arastirmacilar, anne derisinin yavrularin tek besin kaynagi oldugu sonucuna vardi. Kaynak:ntvmsnbc |
Dunyanin Suyu Cikacak
>Birlesmis Milletler'in arastirmasina gore 2050 yilinda 2 milyar insan, sel tehdidi altinda yasayacak. BM Universitesi'nin (UNU) arastirmasina gore iklim degisiklikleri, deniz seviyesinin yukselmesi, ormanlarin yok olmasi ve halkin yagis alan bolgelere yonelmesi sonucu, sel tehdidi altindaki alanlar artiyor. En fazla tehlike altindaki bolge ise Asya. 1987-1997 arasinda dunyadaki sellerin yuzde 44'u Asya'da meydana geldi. Bu sellerde 228 bin kisi oldu. 113 milyar euro'luk hasar meydana geldi. Arastirma, ABD'nin sanayi kuruluslarindan hangilerinin risk altindaki bolgelerde oldugunu ogrenmesini saglayacak. |
Dunyanin Suyu Cikacak
>Birlesmis Milletler'in arastirmasina gore 2050 yilinda 2 milyar insan, sel tehdidi altinda yasayacak. BM Universitesi'nin (UNU) arastirmasina gore iklim degisiklikleri, deniz seviyesinin yukselmesi, ormanlarin yok olmasi ve halkin yagis alan bolgelere yonelmesi sonucu, sel tehdidi altindaki alanlar artiyor. En fazla tehlike altindaki bolge ise Asya. 1987-1997 arasinda dunyadaki sellerin yuzde 44'u Asya'da meydana geldi. Bu sellerde 228 bin kisi oldu. 113 milyar euro'luk hasar meydana geldi. Arastirma, ABD'nin sanayi kuruluslarindan hangilerinin risk altindaki bolgelerde oldugunu ogrenmesini saglayacak. |
Arka Bahcenizde Yeni Bir Tur Canli Bulabilirsiniz!
> Dunyamiz kac ture ev sahipligi yapiyor? ![]() World Conservation Union'dan Jeff McNeely, "bocekleri arastiran bazi bilim adamlari 100 milyondan fazla tur olabilecegini soyluyor... "Ama biyologlara sorarsaniz en fazla 15 milyon bocek turu oldugunu soylerler" diyor. McNeely, "kac tur oldugunu bilmedigimiz icin 2010'a kadar yapacagimiz mucadelenin nasil olacagini da bilmiyoruz. Simdiye kadar sadece 1.7 milyon bitki ve hayvan turu siniflandirildi ve adlandirildi" diyor. Savastan sonra yeni turler Dunyada hala yeni memeli turleri bulunabilir. Mesela ABD ile savas sirasinda agir sekilde bombalanmasina karsin Vietnam'da 1990'li yillarin basinda yeni geyik ve vahsi domuz turleri bulundu. Afrika'nin guneyinde orumcekler uzerine arastirma yapan John Leroy, yeni turlerin her yerde olabilecegini soyluyor: "Burada Johannesburg'da, ne aradiginizi biliyorsaniz arka bahcenizde bile kolaylikla yeni bir tur bulabilirsiniz." Bilim adamlari gunumuzde turlerin yok olma oranlarinin, kirlenme, yasam alanlarinin yok edilmesi ve iklim degisikligi gibi insan faaliyetleri yuzunden normalden yuksek oldugu konusunda hemfikir. |
Kanatlardaki Sanat...
> KUSLAR... ![]() Bu zincirleme hareket, kucuk bir sercegil olan kizil kuyrugun ucusundaki farkli safhalari gosteriyor: Havalanma, kisa bir ucus ve konma. ![]() Albatros uzun ve dar kanatlari sayesinde okyanuslarin uzerinde ucabilir. Dogan ise genis kanatlari sayesinde sicak hava akimlarindan kolaylikla yararlanabilir. Bunun yaninda kecisagan kusunun dalgali kanatlari onun cok hizli ucmasini saglar. Ucucu kuslarin uzun sure havada kalabilmelerini saglayan sey, kanatlarindaki dalgali yapidir. Uzun kuyruklu parlak tuylu Amerikan papaganinin telegi. ![]() Tuylerin islevleri cok cesitlidir. Kanatlarda bulunan telekler, hayvanin ucmasina yarar. Kuyrugu olusturan kuyruk telegi ise, bir dumen gorevi gorur ve kusun yere konarken fren yapmasini kolaylastirir. ![]() Kuslarin tuyleri bozulmaya ugradiginda, eski tuylerle yeni tuyler, turlere gore farkli bir ritimle yer degistirir. Bu olaya "tuy degistirme" denir ve genellikle goc oncesi yasanir. ![]() Bas, govde ve kanatlar uzerindeki tuyler kuslari suya ve soguga karsi korur. Ayrica kusun havanin icinde suzulmesini de kolaylastirir; Yan taraftaki tuyler, ait olduklari kusun yumusak tenini orter. Bu da vucut sicakliginin korunmasini saglar. ![]() Kanattaki kivrim yuzunden, hava tarafindan uygulanan basinc ust yuzeyde daha zayiftir, bu da kusun yukselmesini saglar (sol altta). Eger kanat fazla egimli ise, hava akiminin ust kisma uyguladigi artan basinc, asagiya dogru bir guc olusturur. Boylece kus irtifa kaybeder. (sag altta). |
Kanatlardaki Sanat...
> KUSLAR... ![]() Bu zincirleme hareket, kucuk bir sercegil olan kizil kuyrugun ucusundaki farkli safhalari gosteriyor: Havalanma, kisa bir ucus ve konma. ![]() Albatros uzun ve dar kanatlari sayesinde okyanuslarin uzerinde ucabilir. Dogan ise genis kanatlari sayesinde sicak hava akimlarindan kolaylikla yararlanabilir. Bunun yaninda kecisagan kusunun dalgali kanatlari onun cok hizli ucmasini saglar. Ucucu kuslarin uzun sure havada kalabilmelerini saglayan sey, kanatlarindaki dalgali yapidir. Uzun kuyruklu parlak tuylu Amerikan papaganinin telegi. ![]() Tuylerin islevleri cok cesitlidir. Kanatlarda bulunan telekler, hayvanin ucmasina yarar. Kuyrugu olusturan kuyruk telegi ise, bir dumen gorevi gorur ve kusun yere konarken fren yapmasini kolaylastirir. ![]() Kuslarin tuyleri bozulmaya ugradiginda, eski tuylerle yeni tuyler, turlere gore farkli bir ritimle yer degistirir. Bu olaya "tuy degistirme" denir ve genellikle goc oncesi yasanir. ![]() Bas, govde ve kanatlar uzerindeki tuyler kuslari suya ve soguga karsi korur. Ayrica kusun havanin icinde suzulmesini de kolaylastirir; Yan taraftaki tuyler, ait olduklari kusun yumusak tenini orter. Bu da vucut sicakliginin korunmasini saglar. ![]() Kanattaki kivrim yuzunden, hava tarafindan uygulanan basinc ust yuzeyde daha zayiftir, bu da kusun yukselmesini saglar (sol altta). Eger kanat fazla egimli ise, hava akiminin ust kisma uyguladigi artan basinc, asagiya dogru bir guc olusturur. Boylece kus irtifa kaybeder. (sag altta). |
Doga Koruma Kilavuzu
>1-Sulakalanlar |
Inanilmaz ama gercek: Denizatlarinda erkekler hamile kaliyor.
>Efsaneleri cagristiran zarafet: denizati... ![]() Denizati, Eskicaglardan beri dunyanin en cok taninan ve sevilen hayvanlarindan biri olmakla birlikte, bilim dunyasinin karsisina surekli yeni bilinmeyenlerle cikiyor. Bu canlilar, binlerce yildir masallarda, batil inanclarda, tipta ve ekonomide onemli roller oynadi. Ama simdi, tam da bu harika hayvanlarin gelecegi tehlikeye girdigi anda, Kanadali biyolog Amanda Vincent gibi arastirmacilar bu canliyla ilgili yeni bilgiler elde ettiler. Vincent, Ingiliz calisma arkadasi Heather J. Hall ile birlikte kisa sure once, bilimsel literaturde "hippocampus" olarak gecen denizati hakkinda, dunya capinda ilgi goren bir arastirma yayimladi. Bu iki uzmanin, hippocampus'larin (anlami at tirtili) yasami ve asklari uzerine yaptiklari aciklamalar, "Alice Harikalar Diyarinda" masalindaki kadar inanilmaz ve sasirtici... Dev okyanuslarda yasayan yirtici baliklar ve tehlikeli canavarlar arasinda vitrininden cikmis sevimli bir oyuncak gibi gorunuyor. Deniz omurgalilari arasinda tek dik durani... Basini oyle onune egmis ki, ona butun cekiciligini veren o unlu at basi sekli cikmis ortaya. Govdesi, pullarla degil, kemiksi dugmeciklerle kapli. Ancak, bu agir zirhin altinda bile bir peri kadar hafif ve zarif suzuluyor. Renkleri canli turuncudan turkuvaz mavisine, parlak saridan koyu kirmiziya kadar genis bir yelpazeye dagiliyor. Bazen de siyah, gri ya da haki yesil de olabiliyor. Bu agir zirhin altinda, bazen tirnak buyuklugunde, bazen de 30 santimetre boyunda gosterisli bir denizati bulunabiliyor. ![]() Ama ister kucuk ister buyuk olsun, dugme gozler, genellikle boynuzlarla taclandirilmis bas, karna dogru ice kivrilmis kuyruklar ve o kendilerine ozgu agiz yapisi, hepsinin ortak ozellikleri. Zoolojik olarak en yakin akrabalari olan yirtmacli balik (Phyllopteryx eques) ve yilanignesi, baliga daha cok benziyor. Zoologlar, denizlerde kac tur denizati yasadigini tam olarak bilmiyorlar. Bu canlilarin daha cok, akintilarin az oldugu kiyiya yakin sularda; tropik ve subtropik denizlerde, Akdeniz'de ve hatta soguk Kuzey Denizi'nde bile yasadigi gozleniyor. Yasayan 32 turunun oldugu saniliyor. Amanda Vincent 14 yil once Montreal'deki McGill Universitesi'nde "Denizatlarinin Cinsel Yasamlari" konulu arastirma projesine baslarken buyuk bir hayal kirikligina ugradigini belirtiyor. ![]() Kendisini tehlikede hisseden denizati yanindaki mercanin rengini taklit etmis Arastirmaci, gozlem yapmak amaciyla pesine dustugu hayvanlari bir turlu bulamiyordu. Denizati gercek bir kamuflaj ustasiydi. Kuskulandigi ya da kendisini tehlikede hissettigi anda, hemen cevrenin rengine burunuyor ve bakildigi zaman deniz cayiri ya da yosunlara benziyor. Hatta Pigme denizati gibi bircogu, govde seklini de degistirerek, kucuk cikintilar, dugmecikler uretip neredeyse bir mercana donusuyor. Ancak denizati, bu kamuflaj sanatini sadece gizlenmek amaciyla degil, ask yasaminda da kullaniyor. Erkek denizati, asik oldugu disiye kur yaparken, neredeyse noktasina kadar ayni rengi ve deseni alabiliyor. ![]() Denizati, kamuflaj teknigini disisini etkilemek amaciyla da kullaniyor. Denizatlarini flort ederken gormek isteyen, gunun erken saatlerinde denize dalis yapmali. Gun agarirken ya da gunes batarken, disi ve erkek denizati bulusarak, deniz cayirlari arasinda yuruyuse cikiyorlar. Once baslariyla birbirlerini selamliyor, sonra da kuyruk kuyruga tutusarak yakin cevrede dolasiyorlar. Bazen duruyor ve opusuyorlar. Ya da cilveli bir dansa tutusarak ask halkasi olusturuyorlar. Bu birliktelige heyecanli, kisa "tik, tik" sesleri eslik ediyor ve toren yarim saat ya da daha uzun surebiliyor. ![]() Asil ciftlesme gerceklesene kadar uzun bir ask oyunu sergileniyor. Erkek, surekli disiyi tahrik etmeye yonelik hareketler yapiyor. Bu sirada erkegin karninda bulunan kulucka kesesi irilesiyor. Bir sure sonra, ilk bulusma icin yeterli olduguna karar verip duruyorlar. Cift ayriliyor ve herkes kendi yoluna gidiyor. Denizati, neredeyse hep (istisnalar onlarin yasaminda da kurali bozmuyor), tekesli bir yasam suruyor. Hatta bazilarinin asklari olumden sonra da suruyor. Eslerden biri olunce, digeri yeniden asik oluncaya kadar, yani gunlerce ya da haftalarca yas tutuyor. Akvaryumda yasayanlar daha agir yas tutuyorlar: Geride kalan, genellikle birkac gun sonra esinin arkasindan olume gidiyor. Peki butun bu duygusallik niye? Tamamen asktan mi kaynaklaniyor? Kesinlikle hayir! Doga hep bir k�r-zarar hesabi tutuyor. Biyologlar, bu duzenli bulusma ve sevismelerin arkasinda guclu bir mantik bulundugunu dusunuyorlar: Erkek ve disi, bu bulusmalarla, ideal ciftlesme zamanini kacirmamak icin biyolojik saatlerini birbirine gore ayarliyor. Oyle bir an geliyor ki, ikisi de dogru zamanin geldigini anliyorlar. Iste o zaman, ciftlesme gerceklesmeden once oynadiklari ask oyunlari saatlerce, hatta gunlerce surebiliyor. Heyecanlandikca renkleri daha parlak bir gorunum kazaniyor, danslari daha samimi bir havaya burunuyor ve erkegin tahrik edici "gelgit" hareketleri yogunlasiyor. Sonunda karnindaki torbasini iyice acarak disisine "artik torbayi doldurabilirsin" mesajini veriyor. ![]() Inanilmaz ama gercek: Denizatlarinda erkekler hamile kaliyor. Heyecan doruk noktasina ulasinca disi, ortaya cikan yumurta kanaliyla, erkegin karnindaki ici su dolu kulucka kesesinin icine giriyor. Daha sonra esinin spermatozoitleriyle dollenmesi icin yumurtalarini buraya birakiyor. Bu sirada erkek, yumurtalarin, kesenin icinde olabildigince esit dagilabilmesi icin besik hareketi yapiyor. ![]() Ciftlesmenin ardindan, deniz cayirlari arasinda yapilan geziler sona eriyor. Kesesi tika basa dolan erkek, artik sadece hamilelikle mesgul oluyor. Denizatinin turune gore, kulucka torbasinin icinde 1.600'e yakin yavru gelisiyor. Pigme denizatinda ise sadece iki tane yavru olusuyor. Erkek, bir metrekare gibi kucucuk bir alandan disari cikmayip giderek sismanlarken, esi yuz kat daha buyuk bir alani dolasiyor. Ozgurluge daha duskun oldugundan mi? Hayir: Ne kadar uzaklasirsa, hamile esinin onunden yiyecegini kapma riski de azalmis oluyor. Baliklarin arasinda, renkli levrekgillerde oldugu gibi, erkeklerin hamile kaldigi baska turler de var. Ama, gercek bir hamilelikten sadece denizatinda soz edebiliriz. Kulucka kesesinin icindeki doku, memeli hayvanlarin dolyataginda oldugu gibi kalinlasarak, embriyonlarin kan damarlariyla beslendigi bir tur plasentaya donusuyor. Butun bu surec, insanda ana sutu uretimini uyaran prolaktin hormonu tarafindan kontrol ediliyor. ![]() 4-6 hafta sonunda dogum ani gelip catiyor. Bir deniz sazinin sapina tutunarak, patlamak uzere olan torbasini zorlamaya basliyor. Basta oldukca dar olan kesenin agzindan ilk yavrunun disariya firlamasi neredeyse tam bir gun suruyor. Ardindan diger yavrular ciftler halinde disariya cikiyorlar. Babanin isi ancak kirkinci yavrudan sonra kolaylasmaya basliyor. Artik her ikinmanin ardindan on ve daha cok yavru firliyor disariya. Dogum surecinin butunu o kadar aci verici ve yipratici gelisiyor ki, bazi babalar bitkin duserek oluyorlar. Bazilari da, geriye kalan yavrular kesenin icinde oldugu icin dibe cokuyorlar. Ama basarili bir dogumdan sonra erkek, babalik gorevini tamamlamis oluyor. Yavrular, baslarinin caresine bakmayi kendi kendilerine ogreniyorlar. Dogumun bu kadar zor gecmesine ragmen, bazi erkekler daha ertesi sabah yeniden disilerine kur yapmaya basliyorlar. ![]() Denizatlari flort etmedikleri, asik olmadiklari ya da dogurmadiklari zamanlar ne yaparlar? Cok hareketli olmadiklari kesin, yuzme konusunda sergiledikleri performans pek de parlak sayilmaz. Nasil olsun ki? Toplam uc kucuk yuzgece sahipler. Sirttaki yuzgec, hareketi icin gerekli enerjiyi, solungaclarinin altindaki diger iki yuzgec de yonlendirmeyi ve dengeyi sagliyor. Gerci tehlikeli durumlarda hizini kisa sureli artirabiliyor. O zaman yuzgecinin dakikadaki vurus sayisi 35, hatta bazi uzmanlara gore 70'e kadar cikabiliyor. ![]() hamile pigmy seahorse Ancak zamanin buyuk bolumunu deniz sazlari, mercanlar ya da hemcinslerinin boyunlarina asili durarak geciriyorlar. Her ne kadar gun boyunca tembellik ediyor gibi gorunseler de, aslinda bu sirada karinlarini doyurmakla mesgul oluyorlar. Uzmanlar, beslenme islemini tam olarak nasil gerceklestirdigini henuz kesfettiler. Denizatlari ava cikmiyor, kucuk yengecler ya da balik yavrulari gibi lezzetli yiyeceklerin agizlarina kadar gelmesini bekliyorlar. Bunlari suyun icinden emiyor ve cignemeden yutuyorlar. Butun bu islem o kadar cabuk gerceklesiyor ki, ciplak gozle izlemek mumkun degil. Ama sesi duyulabiliyor. Yeni dogmus bir denizati, on saat icinde yaklasik 4.000 karides yutabiliyor. Denizati, acik denizlerde 4-5 yasina kadar yasayabiliyor: milyonlarca yavru dunyaya getirmek icin yeterli bir sure... Kulaga ne kadar da cok geliyor, ama uzmanlarin tahminlerine gore, yeni dogan binlerce denizatinin yaklasik 2 ya da 3 tanesi hayatta kalabiliyor. Digerleri avlanmak ve av olmak dongusu icinde kayboluyor. Buna karsin, denizatlari yine de 40 milyon yil boyunca yeryuzunde kalmayi basarabilmisler. Ama artik gelecekleri tehlike altinda. World Wide Fund for Nature (Dunya Dogal Hayati Koruma Dernegi) alarm veriyor. Bilinen toplam 32 turden 30'u, gelecegi tehdit altinda olan hayvan turlerinin bulundugu "kirmizi liste"ye alindi. Temel nedeni, degisen cevre kosullari. Uzmanlar denizin kirlenmesiyle birlikte, deniz cayirlarinin (zoestera) ve bununla birlikte de denizatlarinin yasam alanlarinin buyuk bolumunun son 50 yil icinde yok oldugunu belirtiyorlar. Ikinci bir neden de, ozellikle Tayland, Malezya, Avustralya ve Filipinler aciklarinda yapilan bilincsiz avlanma. Yilda, yaklasik 26 milyon denizati avlaniyor. Bunlarin kucuk bir bolumu hayvanseverler tarafindan satin alinip omrunun geri kalan bolumunu bir akvaryumda geciriyor. Diger bir bolumu kurutularak "hatira esya sanayii" tarafindan bros, anahtarlik ya da kemer susu yapiminda kullaniliyor. Hatta, estetik nedenlerle kuyruklari "S" seklinde arkaya dogru kivriliyor. Avlananlarin buyuk bolumu ise ilac yapiminda kullaniliyor. Aralarinda Avustralya ve Hindistan'in da bulundugu 30 ulke, bu k�rli ticaretten pay aliyorlar. Kurutulmus ve baska maddelerle karistirilmis hippocampus eti Cin, Japon ve Kore'nin geleneksel tip uygulamalarinda bati dunyasinin Aspirin'i olarak, ayrica astim, bas agrisi, oksuruk ve cinsel yetersizlige karsi tedavi edici olarak kullaniliyor. Bu tedavi malzemesi eskiden Avrupa'da da biliniyordu. Romali doga arastirmacisi Yasli Plinius (M.S. 24-79), kurutulmus ve mercankosk, karasakiz ve icyagi ile karistirilmis denizatinin sac dokulmesine iyi geldigini yazmisti. Yine 1754 yilinda "Gentlemen's Magazine" adli Ingiliz dergisinde bebek emziren annelere, daha bol sut uretebilmeleri icin kurutulmus ve toz haline getirilmis hippocampus onerilmisti. Dunya Saglik Orgutu de bu onerilerin batil inanctan oteye, onemli bir saglik degerinin oldugunu kabul ediyor. Bu nedenle, hayvanlarin korunmasi icin caba gosteren dernekler tam bir av ve ticaret yasagi getirmeyi amaclamiyorlar. Biyolog Amanda Vincent 1986'da gelistirdigi "Project Seahorse" (Denizati Projesi) ile Vietnam, Hongkong ve Filipinler'de, doganin korunmasi ve ticari amacli faaliyetleri bir cati altinda toplamayi amacladi. Proje, Filipin adalarindan Handayan'da cok basarili oldu. ![]() Ayrica, denizatlarinin sayisinin artmasi icin yapay ureme alanlari olusturuldu. Denizati icin en uygun besin maddesinin ne oldugu h�l� tam olarak bilinmiyor. Yine de Stuttgart ve Berlin'deki hayvanat bahcelerinde ya da California'daki Monterrey Bay Aquarium veya Baltimore'daki (Maryland) Marien Center gibi enstitulerde basariyla yetistiriliyor. Bu da, gelecekte denizatlarinin tarihe gomulup, sadece desenleri susleyen figurleriyle ya da ona benzedigi icin ayni adi tasiyan beyin bolgemizle anilmayip, denizleri renklendirmeye devam edeceginin bir gostergesi... kaynak-focus |
Devler 'temiz' sogutur
>Greenpeace ve BM Cevre Programi'nin kampanyasi meyve verdi. Uc dunya devi Coca Cola, Unilever ve McDonald's cevre dostu sogutucu kullanacaklarini acikladi. Coca Cola, McDonald's ile Algida'nin sahibi Unilever sirketleri, milyonlanca sogutucuyu cevre dostu olanlarla degistirmeye basliyor. Dun Bruksel'de yapilan basin toplantisiyla duyurulacak olan karar, Greenpeace ve BM Cevre Programi'nin (UNEP) destekledigi uluslararasi kampanya sonunda alindi. |
Alp'lerde Erimeye Basladi
> |
Doga
> Doga 400 milyon yil once dort ayak uzerine kalkildi ![]() Semender ve kertenkelelerle bir hareket analizi yapan Amerikali bilim adamlari, dort ayakli ilk kara hayvanlarinin 400 milyon yil once gunumuz hayvanlar gibi yurumus olduklari sonucuna vardilar. Kedi veya kopek gibi dort ayak uzerinde yuruyen hayvanlarin hareketleri benzer fiziksel ozellikler gosterir. Hayvan yurudugu zaman bedenindeki agirlik noktasi adimin basinda yukari dogru hareket eder ve adimin ortasinda en yuksek seviyeye ulasir. Ve bu asamada hayvanin yuruyus hizi minimum seviyededir. Ikinci adimda agirlik noktasi asagi iner ve hayvan hizlanir. Kosma sirasinda ise tam tersi bir durum soz konusu. Hayvan adimin ortasinda ya da atlama sirasinda en hizli konuma ulasiyor. Canli fosil gibi Ohio Universitesi’nden Stephen Reilly ile birlikte calisan arastirmacilar uc tuatara veya diken tasiyan (Sphenodon punctatus) surungenini ve alti semenderin (Ambystoma tigrinum) hareketlerini incelemisler. Bu hayvanlar son 225 yil icinde cok az evrim gecirdikleri icin canli fosil gibidirler. Arastirma sirasinda tum hayvanlar, uzerinde basinc algilayicilarinin bulundugu bir platform uzerinde yurutulurken filme alinmis. Arastirmacilar daha sonra verileri analiz ederek hayvanlarin ne hizda hareket ettiklerini hesaplayip, adim sirasinda beden agirlik noktasinin ne sekilde hareket ettigini izlemisler. Iki tip ozellik Bu sekilde iki turde de tipik yurume ve kosma ozelliklerinin bulundugu gorulmus. Reilly bu calismadan, 400 milyon yil onceki kara hayvanlarinin bile ayni hareket motiflerine sahip olduklari sonucunu cikarmis. Bununla birlikte deney hayvanlari icin hiz onem tasimiyordu. Yururken de kosarken de hep yavas hareket ediyorlar cunku. Oysa kopek veya at kosmaya basladiginda onemli olcude hizlanmakta. Arastirmacilarin tahminlerine gore surungenlerin hizlanamamalari yuruyus bicimiyle ilgili. Hayvanlar daha cok asagi ve yukari dogru hareket ettikleri icin one dogru hareket icin gerekli enerjiyi kaybediyorlar. Ultrasonik ses cikaran kurbagalar ![]() Cin’de yasayan bir kurbaga turu ultrasonik sesler cikariyor. Cinli ve Amerikali bilim adamlarinin Nature dergisindeki yazilarina gore, kurbagalar insan kulagi icin duyulmaz olan seslerle, daglardaki derelerde hoplayip ziplayan hemcinslerine bile ulasabiliyorlar. Bugune kadar ultrasonik seslerle sadece yarasalarin, bazi kemirgenlerin ve deniz memelilerin anlasabildikleri biliniyordu. Bu yuzden Sanghay’in batisindaki Huangshan’in daglik bolgelerinde yasayan Amolops tormotus kurbagalarinin bu ilginc davranislari bilim adamlarini sasirtti. Illinois Universitesi’nden Albert Feng birkac yil once, bir nehir kenarinda duyulan kus seslerinin aslinda kurbaga sesi oldugunu fark etmisti. Kurbagalar tuhaf otusleriyle disileri cezp etmeye calisiyordu. Son arastirmalar sirasinda bilim adamlari erkek kurbagalarin ayrica ultrasonik sesler de cikardigini buldular. Ultrasonik sesi algilama yetisi ayrica daha uzak bir bolgede yasayan Odorrana livida kurbagasinda da gorulmekte. Ancak bu kurbaganin ultrasonik sesler cikarip cikarmadigi bilinmiyor henuz. Cekirgeler, farelerin gorevini ustlenmis ![]() Fareler ve diger kucuk memeliler, meyvelerini yedikleri bitkilerin cogalmasini sagliyorlar. Farenin bulunmadigi Yeni Zelanda adalarinda, bu rolu cekirgeler ustlenmis. Victoria Universitesi’nden Catherine Duthie, George Gibbs ve Kevin Burns, Science dergisinde, adadaki dogal ayiklanma yaygin sorunlar icin alisilmisin disinda cozumler uretiyor diyorlar. Dunyanin en izole kara parcasi olan Yeni Zelanda, olaganustu nisler icin gercek bir hazinedir. Duthie, diger arastirmacilarla birlikte parmak buyuklugundeki ucma yetisi olmayan agac cekirgesini (Hemideina crassidens), Yeni Zelanda’da yetisen 19 bitkinin meyvesiyle beslemis. Bocekler meyvelerle birlikte cekirdeklerini de yiyorlar ve cekirdekler hayvanin sindirim mekanizmasindan zarar gormeden diskiyla yeniden topraga karisiyorlar. Fakat ne var ki bu cekirgenin bircok turu 19.-20.yy’da insanlar tarafindan Yeni Zelanda’ya getirilen yirtici memeliler yuzunden tehdit altinda. Oysa cekirgeler, bitki dunyasinda dolayisiyla da adalardaki ekosistem icin cok onemli. |
Bahar Geldi, Haydi Dogaya!
> Bahar Geldi, Haydi Dogaya! Bahar dallari birer birer aciyor, kuslar otuyor! Kentin gurultusunden kurtulup kirlara, ormanlara giderseniz cok daha fazlasini yasabilirsiniz. Dogada kucuk bir kesif gezisi kasvetli kis gunlerinden sonra herkese iyi gelir. ![]() Dogayi gorebildiginizden cok daha yakindan tanimak icin her seyden once biraz sabir, iyi bir kulak ve keskin gozlere ihtiyaciniz var. Fakat bazi yardimci araclar olaylari daha iyi anlamanizi ve daha iyi gormenizi saglar. Mesela bitki parcalarini ya da kucuk hayvanlari ayrintili bir sekilde incelemek istiyorsaniz buyutec isinize yarar. Minik bocekleri gorebilmek icin bardak biciminde buyutecler var. Daha buyuk hayvanlari yakindan gorebilmek icin durbunler daha kullanisli. Boylece urkek hayvanlarin uzaktan izleyebilirsiniz. Dogayi daha iyi anlayabilmek icin tabii kitaplardan da yararlanabilirsiniz. Mesela bitkiler, hayvanlar ya da mantarlarla ilgili aciklayici kitaplar edinebilirsiniz. Bu tur kitaplari seckin kitapcilarda bulabilirsiniz. Bilgisayariniz varsa hayvanlar ve bitkiler hakkinda bilgiler veren sitelere de girebilirsiniz tabii. Not alin Eger gorduklerinizi ve ogrendiklerinizi arkadaslariniza ya da kardeslerinize anlatmak ve gostermek isterseniz, fotograf makinesi ve not defteri de edinmek de fayda var. Not almak ozellikle de belli bir bitkiyi ya da kus ailesini uzun sure gozlemlediginiz zaman cok yararli olacaktir. Gelismeleri gunden gune not ederek kucuk bir doga gunlugu hazirlayabilirsiniz. Arastirdiginiz bolgeyi zaman zaman yeniden ziyaret ederek, hangi hayvanlarin gittigini, yerine hangilerinin geldigini gorebilirsiniz. Mesela yagmurlu havadan sonra belki solucanlar gelmis olabilir. Bu kucuk kesif gezilerinde de dogaya zarar vermemeyi ogrenmelisiniz. Mesela canli hayvanlari yakalayip onlari yaralamak hele hele oldurmekten mutlaka kacinin. Kelebekler cok narin hayvanlardir en iyisi onlara hic dokunmamak, konduklari yerde sessizce yanina yaklasmak ve buyutecle incelemek daha iyi olacaktir. Cok hosunuza gitse bile daha once hic gormediginiz bir cicegi koparip annenize goturmeyin. Birakin o guzel ve ender cicek soyunu surdursun ve sizden sonraki kusaklari da buyulesin. En iyisi fotografini cekin ve kitaplardan veya Internet’ten ne tur bir cicek oldugunu ogrenmeye calisin. Kim bilir belki de gercekten cok ender bir bitki turudur buldugunuz. Boyle bir aliskanlik edindiginiz zaman dogayi daha iyi taniyacak hem de daha cok seveceksiniz. |
Kisisel Beslenme Devrine Giriyoruz
> Kisisel Beslenme Devrine Giriyoruz Insan Genom Projesi’ndeki gelismelerden sonra, genetik biliminde yepyeni kapilar acildi. Kalitim bilgilerinden yararlanilarak hem bilimsel hem de ticari acidan kazancli olabilecek bir arastirma alani arayisi sonucunda ilk olarak farmakogenomik fikrine ulasildi. Gelecekte ogle yemegine cikarken yaniniza yemek fisi veya yemek karti almaya gerek kalmayacak. Hatta "acaba bugun ne yesem ?" diye dusunmeyeceksiniz bile. Cunku bu karari siz vermeyeceksiniz. Kolunuzda deri altina yerlestirilen bir biyocipi tarayicinin uzerinden geciren lokantaci, sizin ozel beslenme programiniza uygun monuye surecek onunuze. ![]() Belki caniniz o gun balik cekmeyebilir ama bu bir sey ifade etmez, onemli olan yiyeceklerinizin genetik profilinize uyumlu olmasi. Anlattiklarimiz size bilim kurgu gibi gelebilir, ama nutrigenomik uzmanlarina kalirsa bu vizyon hic de uzak degil. Kalitsal ozelliklere uygun beslenme programi ozellikli Amerika ve Kanada’da yayginlasiyor. Seattle’daki Genelex firmasina 395 Dolarla basvuranlara bir tukuruk testi icin gerekli malzemelerle birlikte yasam bicimini yansitacak bir anket formu gonderilmekte. Tukurukten rapor Pamuklu cubuga bir parca tukuruk surulup, anket formu da doldurulduktan sonra firmaya geri gonderiliyor. Firmadaki bilim adamlari tukuruk ornegini (simdilik) 19 gene gore inceliyor ve 35 sayfalik bir rapor hazirliyorlar. Colorado’daki Sciona firmasi isi biraz daha ciddiye alir gibi gorunerek kendileriyle isbirligi yapan bir doktordan onay istiyor. Eger bu doktor yasadiginiz kentte veya ulkede degilse doktora bir e-postayla adres bildirmek yeterli. Doktor gerekli olan her seyi postayla gonderiyor. Peki nutrigenomik nedir? Nutrigenomik biliminin amaci kalitim arastirmalari, bitki yetistirme, genetik ve modern tiptaki veriler dogrultusunda, hastaliklari onleyici veya tedavi eden gida urunler uretmek. Mesela lif orani arttirilmis tahil urunleri veya daha fazla vitamin iceren meyve turleri gibi. Bu arastirma alani son yillarda bircok bilim adaminin ilgisini cekince, kisiye ozel beslenme fikri dogdu. Nutrigenomik uzmanlari genleri inceleyerek kimin hangi besinlere veya besleyici maddelere ihtiyaci oldugunu ve saglikli yasamak icin hangilerinden uzak durulmasi gerektigini arastiriyorlar. Yani bilimsel olarak ifade edecek olursak burada onemli olan genler ve besin icerikleri arasindaki karsilikli etki. Bireye ozgu ilac Kaliforniya Universitesi’ndeki Nutritional Genomics Merkezi, bu alanda onde gelen arastirma kurumlarindan biri. Enstitu muduru ve molekuler biyolog Raymond Rodriguez, diger tum genetikciler gibi, on yil kadar devam eden Insan Genom Projesi’ne bagli her yeni gelismeyle yakindan ilgilendi ve, kalitim bilgilerinden ticari olarak da yararlanmanin yollarini aradi. Bu arayis sonucunda ilk olarak farmakogenomik, yani bireysel genetik ozelliklere uygun ilac uretimi dusuncesine ulasildi. Ve cok gecmeden Rodriguez de dahil olmak uzere bircok arastirmaci, beslenmenin de tipki ilaclar gibi genetik profile uyumlu hale getirilebilecegi fikrine ulasinca nutrigenomik dogdu. Rodrigez, toplumun, kisiye ozel beslenme programlarini uygulamaya hazir oldugunu ve beslenme anlayisinda onemli bir degisimin yasandigina inaniyor. 20.yy’da daha saglikli ve uzun yasama ugruna, gida enfeksiyonlarina yol acan mikroplardan arindirilmis besinler uzerindeki arastirmalar yayginlasinca, besinlerin, genlerin ve saglik uzerindeki etkisi de insanlara mantikli gelmisti. En ilginc bulus Bilim adami boylece 2001 yilinda meslektasi Wasyl Malyj’nin kapisini caldi. Iki molekuler biyolog cok gecemeden bu is icin tek bir laboratuarin yeterli olmayacagini ve disiplinler arasi ortak cabalarin gerekliligini fark ettiler. Beslenme genomiginin temeli aslinda su siralar Tufts Universitesi’ne bagli Nutrition and Genomics Laboratuari’ni yoneten Jos� Ordovas gibi arastirmacilar tarafindan atilmisti. Ordovas on yillardan bu yana yag metabolizmasi ve kalp/dolasim hastaliklari arasindaki karsilikli iliskiyi arastiriyor. Son yillarin en ilginc bulgusu, HDL (High-Density-Lipoprotein) ve LDL (Low-Density-Lipoprotein) kolesterollerinin metabolizmasini calistiran gendir. Kimi insanlar bol miktarda doymus yag tuketmelerine ragmen kanlarindaki kotu LDL kolesterol orani artmaz. Diger bazi insanlarda ise az yagli beslenmelerine ragmen LDL kolesterol seviyesi bir turlu dusmemekte. Elde edilen sonuclar, yagli beslenme biciminin ne sekilde etkiyeceginin yani metabolizmada iyi HDL kolesterolunun dolasiyor olmasinin, hepatit lipaz enzimini kotlayan bir genin alele durumuna bagli oldugunu gostermistir. Zor bir calisma LDL kolesterol seviyesi yuksek olan kisilere, Ordovas, ozellikle doymamis yag asitleri iceren yaglari tuketmelerini oneriyor. Su anda daha fazlasini yapmak mumkun degil. Besleyici madde ve kalitim arasindaki karsilikli etkilerin incelenmesinde, HDL ve LDL kolesterolu gibi kalp hastaliklarini takip edebilecek gostergelerin cok iyi anlasilmis ve kolay olculebiliyor olmasina bagli olarak ozellikle de kalp/dolasim hastaliklari alaninda onemli adimlar atildi. Arastirmacilar, yeni simulasyon yontemleri ve algoritmalarla, genetik bilgiler ve saglik verileri arasinda yeni iliskiler bulabilmeyi umuyor. Tabii bunun kolay olmayacak. Sonucta bir bedenin hucre zehirlerinden kurtulmasi tek bir gene bagli degil. Ozellikle de kalp enfarktusu, kanser ve diyabet hastaliklarinda gen etkilesimleri cok karmasik. Ornegin diyabet tip 2 hastaligi 300 genle iliskili. Kanser ve beslenme Kanser hastaliklariyla ilgili bircok arastirma yapilmasina ragmen, beslenme genetigi icin uygun verilerin sayisi cok. Her kanser turunun gostergeleri farkli ve cok zor fark edilen cevresel etkenler de hastalik surecini etkilemekte. Bu yuzden nutrigenomik biliminde kanser, kalp/dolasim ve diger bazi hastaliklar icin elde edilen ilk sonuclar daha cok genotipleri ayrintili bir sekilde incelenmis olan buyuk gruplara yonelik genel oneriler olacaktir. Bir ihtimalle erkeklere ve kadinlara ayri genetik beslenme programlari hazirlanabilir. Birkac yuz Dolar karsiliginda kisisel beslenme programlari sunan kuruluslarin hizmetinden kuskulu olan Rodriguez, yirmi ila otuz yil sonra bile bilimsel bilgilere dayanan, ornegin "bu adam orta yaslarinda ve beyaz insan soyuna gore beslenmeli" ya da " bu beslenme programi yasli Akdeniz kadinlarina uygundur" seklinde kisisel oneriler verilebilecegine inanmiyor. Prostat ve beslenme Berkeley Kaliforniya Universitesi arastirmacisi Alfredo Galvez, 1997 yilinda isoflavon icerikli soyanin kalp hastaliklari ve kanser riskini dusurdugunu bulmustu. Anlasildigi uzere Lunasin maddesi, tumor hucrelerinin cogalmasini onlemekte. Bu arastirmalar laboratuar ortamindaki hucre kulturu deneylerine dayanmakta. Bu nedenle Kevin Dawson, Colorado Prostat Kanseri Arastirmalari Konseyi’yle birlikte calismaya basladi. Colorado’da prostat kanseri yaygin oldugu icin konseyin verileri detayli oldugu kadar son derece genis kapsamliydi. Dawson bu verilerden, soyanin, prostat kanserini onledigini saptadi. Her ne kadar diger faktorler de onemli gibi gorunse de. Sonucta birden bire bol miktarda soya tuketiminin, normalde hic baklagil yemeyenlerde ne gibi etkilerin ortaya cikacagini kimse bilmiyor. Hizli is adamlari Ne var ki bu tur uyarilar yeni yetme isadamlarina viz geliyor. Gelismeleri yeterince hizli bulmayanlar icin kimi kuruluslar, bazi cevrelerde daha simdiden statu sembolu haline gelen beslenme servisleri yarattilar. Oysa hicbirinin onerileri, Amerikan Saglik Birligi’nin son tavsiyelerinden farkli degil. Fikir buna ragmen sagligina duskun bir kesim arasinda git gide daha populer bir hale gelmekte. Aslinda evde test yonteminin gelecegi yok degil. Kuruluslarin hedefi daha hizli, daha iyi ve ucuz "kullan at" testleri. Bu konuda iyimser olanlar, guvenirli ve ucuz bir sekilde kontrol edilebilecek gen sayisinin onumuzdeki on yil icinde 500’u asabilecegini saniyorlar. O zaman insanlar sadece gen cipi analiziyle saglik danismaninda test yaptirabilirler. Ve eger Amerikan Diyet Birligi bu konuda agirligina koyabilirse, bu saglik danismanlari doktorlar degil diyetisyen asistanlari olacak. Sebze ve meyve Peki Sciona firmasinin, web sitesinde "profesyonel genetik muayene" diye sunulan testle, gercekten de kisisel ozel beslenme programi mi ortaya cikariyor? Firma, varyasyonlari belli basli beslenme onerilerini ortaya cikaran topu topu 19 geni inceliyor. Dolayisiyla da test sonucu saglikla ilgili genel bir degerlendirme sunmuyor. Sciona’nin onerileri baslica kalp sagligi, kemik, iltihaplar, hucre temizligi ve oksidatif strese yonelik. Ve tum bu oneriler genellikle saglikli beslenmesini bilen bir insanin onerebilecekleriyle ortusmekte. Yani mumkun oldugunca bol miktarda taze meyve ve sebze, sut urunleri, et ve balik tuketmek, unlu ve yagli besinlerden uzak durmak, tek fark tum bunlarin belli genetik varyantlara gore secilmis olmasi. Bu acidan bakildiginda nutrigenomik hakkinda oncelemelerde bulunanlarin vaat ettiklerinin aksine, kisiye ozel beslenme programlari henuz beklentilerin cok otesinde. Binlerce genin islevi ve genler arasindaki karsilikli etkiler kesin bir sekilde aciklanmadikca da kisiye ozel beslenme onerileri, her gun duydugunuz saglikli beslenme tavsiyelerinden pek de farkli olmayacak gibi gorunuyor. |
Dunya’da 88 Buzuldan 79’unda Erime Var
> Dunya’da 88 Buzuldan 79’unda Erime Var Afrika’da Kilimanjaro dagindan tutun, Asya’da Tiyen-San daglarina, Peru’daki And daglarina, Alaska’dan Turkiye buzullarina, Alplere ve Himalayalar’a kadar hemen hemen butun daglardaki buzullarda buyuk ve hizli erime ve kuculme, bilim dunyasinda dehsetle izleniyor. Ekvator’da, mesela Afrika’nin merkezinde, o kavurucu sicak kusakta, tepesi karli bir dag olabilir miydi? Londra Kraliyet Cografya Dernegi’nin bilgin uyeleri, bunu duyduklarinda "Olamaz," diye bagirdilardi.. tabii eskiden.. O zamanlar yil 1848’lerden onceydi! ![]() Kilimanjaro Dagi uzerindeki karlari 1848 yilinda ilk goren Avrupali, Isvicreli misyoner ve arastirmaci Johannes Rebmann oldu. Ne var ki, gordukleriyle ilgili haberler Londra’ya ulastiginda dernegin kimi uyeleri Rebmann’in anlattiklarina burun kivirdi. Hatta bunlardan biri Rebmann’in gozlerinde ciddi bir sorun olabilecegine dikkat cekti. Gunumuzde Kilimanjaro bir kaz daha tartismalarin odak noktasi durumuna geldi. "kilimanjaro’nun Karlari", ama bu defa ne Kraliyet Akademisi’nde ne de o unlu filmde! Afrikakusaginda buz gibi dagin buzlugu yokolma egilimine girdi! Dagin buzla ortulu tepesi ve eteklerinden suzulen buzullar hizla yok oluyor.. Iklimdeki degisimlere karsi harekete gecen eylemcilerin bircogu Kilimanjaro’ya kuresel isinmanin carpici bir simgesi, eriyen buzullarin ve buz katmanlarinin ciplak bir ornegi gozuyle bakiyor. 79 buzulda kuculme ![]() Buzullarda dunya capinda bir erime oldugu yonunde cok guclu kanitlar var. Isvicre’deki Dunya Buzul Gozlem Merkezi 2002 ile 2003 yillari arasinda incelenen 88 buzuldan yalnizca dordunde bir buyumeye tanik olundugunu, en azindan 79 tanesinin ise kuculmekte oldugunu belirtiyor. Ancak asil onemlisi neden oyle oldugu. Kuresel isinma tum bu olanlari aciklamaya yetmiyor. Dunya uzerindeki dag buzullarinin bircogu 19 yuzyilda, insan kaynakli unsurlarin iklim uzerindeki etkileri henuz ortaya cikmadan once erimeye basladi. Kilimanjaro olayina gelince de, iklim degisimine kuskuyla yaklasanlarin bir bolumu, tepesindeki karlarin erimesinin kuresel isinmayla bir ilintisi olmadigini one surecek denli ileriye gidiyorlar. Kilimanjaro’nun dorugundan alinan ornekler buradaki buzlarin en az 11,000 yil oncesine uzandigini ortaya koyuyor. Buz katmaninin yaklasik 1880 yilina, yani Rebmann’in gormesinden cok sonrasina dek gelistigi saniliyor. 1912 yilinda yapilan ilk arastirmadan bu yana buzun %80’inin eridigine ve geri kalaninin da 20 yildan kisa bir sure icinde yok olabilecegine dikkat cekiliyor. Tartismalar Tum bunlar kuresel isinmanin ciplak bir sonucuymus gibi gorunse de, 2004’te yayimlanan bir arastirmada Innsbruck Universitesi’nden Georg Kaser, buzun dagda herhangi bir isinma soz konusu olmadigi halde eridigini belirtiyor. Afrika’nin bu bolgesi yagislardaki ani degisimler ve buna bagli olarak Viktorya Golu’ndeki su duzeylerinin alcalmasiyla dikkat cekiyor. Soz konusu bolgede 1880’ler olaganustu yagisli olmasina karsin, daha sonraki onyillarin oldukca kurak gectigine parmak basiliyor. Bazilarina gore, Kilimanjaro daginda yasananlar salt kar yagisina bagli bir olaydan ibaret. Fakat, erimenin neden gunumuzde de surmekte oldugu konusuna kesin bir aciklama getirmiyor. Buzlardaki erime yalnizca kar yagisinin azalmasina bagli olsaydi, yeniden yagislarin arttigi 1960 yilindan sonra surecin tersine donmesi gerekirdi. Oysa, Kilimanjaro buzlarindaki erime yine de surdu. Yaklasik 4000 yil once yasanan 300 yillik bir kuraklik doneminde bile buzulliar erimemisti.. Kilimanjaro’daki kosullarla kuresel isinma arasinda siki bir bag olduguna dikkat cekiliyor. Afrika buzullari Pierrehumbert, tropikal bolgelerde buzullarin giderek cekildigine isaret ederken, 1900 yilindan bu yana Kenya Dagi’ndaki 18 buzuldan yedisi yok oldu. Rwenzori daglarindaki buzun buyuk bir bolumu eridi. 1990’larda tarihe karisan Yeni Gine’deki Meren buzulu ise son donemlerde yok olan cok sayida buzuldan yalnizca biri. ![]() Tropikal buzullardaki bu erimenin cogunlukla son donemlerde meydana geldigi ve daha once esine rastlanmamis bir olay oldugu goruluyor. Soz gelimi, And siradaglarinin Peru’daki en yuksek tepesi olan Quelccaya dagini ele alalim. Thompson tarafindan 1976 yilinda alinan buzul ornekleri 1500 yildir buzula her yil yeni bir katmanin eklendigini gostermekteydi. Thompson 1991 yilinda kayitlari guncellemek uzere bu bolgeye gittiginde bu surecin sona erdigine ve tepedeki buzun 20 metresinin eridigine tanik oldu. Peru: dortte biri yok Altta, Quelccaya’nin en buyuk buzulu Qori Kalis’te de 1963 yilindan bu yana bir kuculme meydana geldi ve buzulun beste biri yok oldu. 2004 yilinda Thompson buzun altinda donup kalmis ve en az 50,000 yil oncesine uzanan bitki kalintilari elde etti. Son 30 yilda Peru And’larini orten buzun dortte biri yok oldu. Bolivya’dan Ekvador’a uzanan bolge uzerindeki oteki buzullarda da buna benzer carpici degisimler yasandi. Venezuela da 1975’ten bu yana alti buzuldan dordunu yitirdi. Thompson kar yagisinda erimeye neden olabilecek bir azalmaya, ya da gunes isiginda bir artisa rastlamadi. Ancak hava sicakliklarinda yaklasik yarim derecelik bir artis saptandi. Kilimanjaro gibi, baska bolgelerdeki buzlarin erimesi de insanlarin iklim uzerinde yarattiklari etkilerin bas gostermesinden cok daha oncesine uzaniyor. Surekli kuculme Gerek Himalaya, gerekse Alp daglarindaki buzlar Viktorya doneminden beri eriyor. 19. yuzyilin ortalarindan 20. yuzyilin ortalarina dek uzanan sure icinde Alp daglarindaki buz kutlesinin yari yariya kuculdugu belirtiliyor. Avrupa’nin en buyuk buz kitlesi olan Breidamerkurjokull gectigimiz yuzyilin buyuk bir bolumunde surekli kuculdu. Patagonya’daki buzullar 1880’de erimeye basladi. A.B.D’deki Ulusal Buzul Parki’ndaki buzlar da, bu alanin parka donusturuldugu 1910 yilinda coktan erimeye baslamisti. Utrecht Universitesi’nden Hans Oeresmans dunya uzerindeki 169 buzulla ilgili kayitlari inceledi. Gecen yil "Science" dergisinde yayimlanan raporda Oeresmans, kimilerinin gecmisi 1600 yilina uzanan bu buzullarin buyuk bir bolumunun 19. yuzyilin baslarinda doruga ulastigi ve o tarihten bu yana da hizla erimeye basladigina dikkat cekti. Bu da, erimenin iklimde insan eliyle baslatilan bir degisimin gostergesi sayilamayacak denli erken bir doneme denk geldigini ortaya koyuyor. Kucuk buzul cagi mi? Asil sorumlunun kucuk capta bir buzul cagi olduguna inaniliyor. Iklimbilimciler 19. yuzyilda yasanan isinmanin, 14 ile 19. yuzyillar arasindaki doneme denk gelen ve tum dunyada sicakliklarin hafifce azaldigi, kucuk capta bir buzul caginin sonucu oldugu gorusunde birlesiyorlar. Gelgelelim, kucuk buzul cagi acaba buzlardaki surekli erimeye de bir aciklama getiriyor mu? Buzulbilim uzmanlari buzullarin iklim degisimlerine gosterdikleri tepkilerin genellikle uzun bir zaman aldigi, kimi zaman onyillarca surebildigi gorusunde de birlesiyorlar. Pierrehumbert "Kucuk capli buzul caginin sona ermesiyle birlikte yasanan iklim degisimlerinin endustriyel isinma doneminin baslangiciyla ayni doneme denk dustugu su goturmez bir gercek," diyor. Ancak geri tepmenin 20. yuzyilda sona ermesi gerekirken, bu etkiler gunumuzde de suruyor. Ikiye katlandi Oerlemans’in 169 buzul uzerinde yaptigi incelemeler buzlardaki erimenin son yillarda ivme kazandigini ortaya koyuyor. Patagonya’da erime hizinin ikiye katlandigi, Alpler’de yuzyilin ortalarinda inise gecen erime surecinin 1980’den beri bu acigi kapatacak bir hizla yeniden basladigi goruluyor. Baska yerlerdeki kayitlar cok gerilere uzanmamakla birlikte, son zamanlarda yasanan degisimin yeni bir olgu olduguna neredeyse kesin gozuyle bakiliyor. Cin’de 46,000 buzul uzerinde yapilan bir arastirma 1980’den bu yana buzullarin %7’lik bir yitime ugradigini gozler onune seriyor. Cin yakinlarindaki Tien San daglarinda buzullarla kapli alanin 1955 ile 2000 yillari arasinda %25 oraninda kuculdugu goruluyor. Neredeyse tum dunyada yasanan bu degisikliklerin bilinen tek sorumlusu ancak kuresel isinma olabilir. Kimi buzullarda bir buyume olsa da, buzulbilimciler buzlarin kuresel isinmaya bagli olarak giderek daha buyuk bir hizla eridikleri gorusunde birlesiyorlar. Onemli mi? Iyi de, daglardaki buzlarin yok olmasi bu denli onemli mi? Kisa erimde korkunc sellerin yasanabileceginden korkuluyor. Buzlarin erimesiyle bu dengesiz alanda buyuk gollerin olusabilecegine inaniliyor. Uzun erimde ise, bir susuzluk sorunuyla karsi karsiya kalinmasi bekleniyor. Buzullarin yok olmasiyla birlikte yaz mevsimlerinde irmaklardan akan sularin Cin’den Kaliforniya’ya dek dunyanin bircok bolgesini etkisi altinda birakabileceginden korkuluyor. Patagonya ve Alaska’da eriyen buzlar simdiden deniz duzeylerinde artisa neden oluyor. Uluslararasi Iklim Degisimi Paneli’nin 2001 raporuna gore, daglardaki eriyen buzlarin 2100 yilina gelindiginde deniz duzeyinde 0,23 metrelik bir yukselmeye yol acmasi bekleniyor. Tum buzullarin erimesi sonucunda artisin yaklasik yarim metreye ulasacagina inaniliyor. Bu oldukca onemli bir artis olmakla birlikte, okyanuslardaki isinmanin deniz duzeylerinde yaratmasi beklenen artisin yaninda devede kulak kaliyor. Gronland ve Antarktika Asil devinimin Gronland ve Antarktika’daki dev buz kutlelerinde meydana geldigi goruluyor. Buradaki buzullarin tumden erimesi sonucunda deniz duzeylerindeki yukselmenin 80 metreye ulasabilecegine ve bircok ulkenin sular altinda kalabilecegine inaniliyor. Kisa bir sure onceye dek iklimbilimciler Gronland ve Antarktika’daki dev buzullarin erimesi icin binlerce yillik bir isinmaya gerek olduguna inaniyorlardi. Simdilerde bircogu buzullarin birkac yuzyil icinde yok olabilecegini dusunuyor. Boyle bir durum soz konusu oldugunda, Kilimanjaro da kafamizi kurcalayan en son sey olacaktir. Buzulun Yasami Buzullarin buyuklugu kar yagisina ve erime, parcalanma, ya da kristallesmeye bagli erimenin hizina ve tepelerden asagiya ne hizla aktiklarina bagli olarak degisir. Dunya uzerindeki 169 buzulun 1950 yilina oranla ortalama uzunlugu Hava sicakligi donma noktasinin altindayken bile gunes isigi kar ve buzun erimesine neden olabilir. Bulut ortusundeki azalma ve kurak hava da erime surecini hizlandirabilir. Birikme kusaginda kar katmanlari buzdan bir tepecik olusturur. Daha az kar yagisi daha az buzlanma ve gunes isiginin kayalar ve tozlar tarafindan daha az emilmesi anlamina gelir. Soguk iklimlerde buzullar cok az buz yitimiyle denizlere akarlar Antarktika cevresinde yuzen dev buz kitleleri buzullari engeller. Bunlar parcalandiginda buzullardaki akis hizinda carpici bir artis meydana gelir. Buzullar eridiginde geride kalan dengesiz tortu yiginlarinda genellikle goller olusur. Bu tortularin cokmesi feci sellere yol acabilir. Yaz aylarinda eriyen buzlarin sulari yuzeyde toplanir. Bu sular "moulins" adi verilen yariklardan sizarak buzulun tabanina akarlar ve akis hizinda bir artisa neden olurlar. Sicak iklimlerde buzullar daha sicak havaya dogru ilerledikce erime de agir basmaya baslar. |
Karadeniz-Ege-Marmara-Akdeniz
>Karadeniz |
Ilk Bitkiler 475 Milyon Yil Once Buyumeye Baslamis!
>Ingiliz we Afrikali arastirmacilarin Oman'da bulduklari bitki fosilleriyle bitkilerin sanilandan 50 milyon yil daha eski donemde karada yetismeye basladigi ortaya cikti. Sheffield Universitesinden yapilan aciklamalara gore minik sporlu bitkilerin yaklasik oalrak 475 milyon yillik bir gecmisleri war. Bu bitkiler buyuk olasalikla gunumuz kara yosunlarina benziyormus. Ancak ciplak gozle gorulemeyecek kadar kucukler. |
Lavlarin bilinmeyen yonleri..
>Dunyanin farkli noktalarinda , yeryuzunun derinliklerinden fiskiran magma irmaklari katilasiyor ve sutuna, girdaba, selaleye ya da tunele benzeyen sasirtici sekillere giriyor. Bazen de, bir canavari animsatiyor. |
Pasifik Asit Denizine Dogru !
> |
Fareler Mayin Avcisi Olarak Yetistiriliyor :)
>evet yanlis duymadiniz |
Kuslarin da Kis Uykusuna Yattigi Kesfedildi!
> Kuslarin da Kis Uykusuna Yattigi Kesfedildi! Dondurucu soguklari ve besin kitligini atlatmanin en akilci yolu olan KIS UYKUSU’na ulkemizde de bulunan bazi kus turlerinin yattigi, memeliler disinda cok sayida canlinin biraz farkli ve yarim da olsa kis uykusu gecirdigi goruluyor. Karakis her yeri kalin bir kar ortusuyle kaplamis, su birikintileri donmus, cam gibi parliyor. Magaranin ici karanlik ve gizemli, ama her seyden once disariya gore sicak, tavanda kanatlarina sarilmis yarasalar cansiz damlalar gibi sarkiyor. Hayvanlar aleminin vampiri kis uykusuna yatmis. Kis uykusu, zorlu kis kosullari ve besin kitligini atlatmak icin mukemmel bir stratejidir aslinda. Kuslar gibi binlerce kilometreyi katederek uzak diyarlara ucmak, yiyecek depolamak ya da kalin bir posta burunmek yerine yarasa, dag sicani, hamster ve yediuyur gibi memeliler beden isilarini dusurur ve tum beden fonksiyonlarini onemli olcude azaltirlar. ![]() Ancak son gozlemlerle memeliler disinda kuslarin da kis uykusuna yattiklari anlasildi. Kaliforniya collerinde yasayan 50g'lik minik Poorwill kusu (Phalaenoptilus nutalli) disinda, Avustralya’ya ozgu esmer baykus (Podargus strigoides), ulkemizde de gorulen dagkirlangici (Apus apus) ve cobanaldatan (Caprimulgus europaeus) gibi kuslar, kisi tumuyle ya da kismen "uyku kipinde" geciriyorlar. Cok yaygin Dahasi kis uykusu veya kis durgunlugu olarak bilinen bu surecler bircok hayvanin uc kosullara karsi gosterdigi genel bir reaksiyon gibi. Ustelik kis uykusu sanildigindan cok daha yaygin ve kesinlikle kis ve memelilerle sinirli degil. Viyana Universitesi’nden Walter Arnold ve Marburg Universitesi fizyologu Gerhard Heldmaier, hayvanlari enerji tasarruf kipine zorlayanin soguk degil besin veya su kitligi oldugunu soyluyor. Ornegin cicek yarasasi (Glossophaga soricina) nektar bulamadigi zaman durgunluk donemine giriyor. Madagaskar’daki yari maymunlar kurak yazi, Kaliforniya sincaplari ise kavurucu yazi uyuyarak geciriyor. Hatta geyikler ve bodur Przewalski atlari bile metabolizmalarini tasarruf kipine gore ayarlayabiliyor. Arnold, tum bu hayvanlari, bedenlerine aktarilan algilayicilarla (sensor) inceledi. Geyikler icin ozel olarak uretilen olcum aleti aslinda tip dunyasinda kullanilmakta. Alet kalp frekansini ve beden isisini olcerken, minik bir verici, veriyi aktariyor. Geyiklerde isi dusuyor Iste bu olcum aleti geyiklerin bedenlerine yerlestirildikten sonra, hayvanlar genis bir alanda dolasirken, surekli kontrol edilebiliyorlar. Hayvanlarin durumu tipki yogun bakimdaki hastalar gibi telsizle izlenmekte. Bu sekilde geyiklerin gun icinde birkac saatligine beden isilarini dusurdukleri kanitlandi. Geyiklerin govdelerindeki isi 15, ayaklarindaki ise uc derece olarak olculmus. Metabolizmayi yavaslatma yetisi omurgalilarda o kadar yaygin ki burada kokleri cok eskileri dayanan bir mekanizmayla karsi karsiya olabiliriz ve memelilerde ve kuslarda beden isisi belki de sandigimiz kadar sabit degildir diyor New England Universitesi’nden Fritz Geiser. Bilim adamlari laboratuarda yaptiklari deneylerle ilginc sonuclara ulastilar. Mesela guney Sibirya’ya ozgu bir cuce hamsterin gun icinde bir saat kadar suren kis durgunlugu, ya da birbirine sokulup uyuyan dag sicanlarinin beden isilarini sekiz dereceye kadar dusurmeleri gibi. Bu durgunluk doneminde dag sicanin kalbi dakikada en fazla iki ila uc kez atiyor ve bir LED kadar bile enerji tuketmiyor. Buyuk enerji tasarrufu ![]() Peki enerji tasarruf kipinin gizi nerede? "Heldmaier’in aciklamasina gore metabolizmanin onemli bir kismi devre disi birakilmakta. Bu sekilde hayvanlar, %98’lik bir enerji tasarrufu yapabiliyor. Bu durumda hucre cekirdeklerindeki gen sekanslari okunamiyor, proteinler sentezlestirilemiyor, yani tum reaksiyon zinciri dondurulmakta. Hatta bagisiklik sistemi bile daha yavas isliyor. Ozellikle de beyinde radikal bir degisim soz konusu. EEG olcumlerinde herhangi bir beyin etkinligi izlenememekte. Bu durum insanda beyin olumu olarak tanimlanmakta. Kis uykusuna yatan hayvanlarin beyindeki kan akisi %90 oraninda duruyor, sadece beyin sapinda yasamsal onem tasiyan bolgeler etkin. Rekor kutup sincabinda Dondurucu sogukta uyuyarak hayatta kalma rekoru, Kuzey Kutbu sincabina ait. Topragin isisi eksi on sekiz dereceye kadar dusmesine ragmen sincap, beden isisini iki dereceye sabitleyerek hayatta kaliyor. Bu yetiyi "Supercooling" olarak tanimlayan Alaska Universitesi biyologu Brian Barnes, beden sivisi "metabolik durumda" tutuluyor diye acikliyor. Bu durumda dokuya zarar veren keskin kenarli buz kristalleri olusmuyor. Ama eger filigran denge bozulursa, tek bir parmagina dokunmak bile sincabin aniden dondurabilmekte. Bu yuzden hayvan 10-21 gunde bir, bes saatligine de olsa "olum uykusundan" uyanarak bedenini isitiyor. Neredeyse kis uykusuna yatan tum hayvanlarda bu uyanma evreleri yasaniyor ve bu sure icinde enerji rezervlerinin %90’i tukenmekte. Periyodik kis durgunlugunun amaci aslinda hala tam olarak cozulmus degil. Hayvanlar ihtiyac molasina mi gerek duyuyorlar? Yoksa bagisiklik sistemi bedeni temizlemek zorunda mi? Beyin donuyor Son arastirmalarla yeni bir teori gundeme geldi. Avusturyali zoolog Eva Millesi, tarla sincabina (Citellus citellus) bir labirenti gectikten sonra bir kolu calistirarak yemi almayi ogretmis. Bu beceriyi kazanan sincaplarin bir kismi klimali bir odada birkac ayligina kus uykusuna yatirilirken, digerleri normal yasamlarini surdurmus. Sonuc: Kis uykusuna yatanlar uyandiktan sonra bu yetilerini tamamen kaybetmelerine ragmen, digerleri kolayca hatirlamislar. Beynin uzun sure "dondurulmasi" buyuk bir olasilikla onemli kayiplara yol acmakta, bu yuzden periyodik olarak uyanarak isitilmasi gerekiyor diye acikliyor zoolog. Ve bu tahmin Marburg Universitesi bilim adamlarinin bir arastirmasiyla da kanitlanmakta. Madagaskar’da yasayan bir yari maymun turu olan cuce lemur (Cheirogaleus adipicaudatus) Nisan ve Ekim aylari arasindaki kuraklik doneminde ortadan kayboluyor. Bilim adamlari simdi bu hayvanin da kis uykusuna yattigini buldular. Hem de gunduz hava sicakligi 30 derecenin uzerinde olmasina ragmen. Hava sicakligi beyni etkilemedigi icin de bazilari bu uyku doneminde hic uyanmiyorlar. Maymunlarda durum Uyuyan hayvanlarin beden isilari kisin konakladiklari bolgenin hava sicakligina gore degismekte. Bedenleri birkac gunde bir 35 dereceye kadar isitildiginda uyanmiyorlar. Zaten lemuru uyutan da sicak havalar aslinda. Bilim adamlari simdi diger lemur turlerini de yakindan incelemek istiyorlar. Sonucta yari maymunlar, insanin da dahil oldugu memeli grubuna dahil. O halde insanin kalitimi da pekala mevsimlere bagli olarak "miskinlige" zorlanabilir diyor Arnold. Mesela kucuk cocuklarin yetiskinlere gore ani soguklara karsi daha dayanikli oldugu bilinmekte. Demek ki bu yeti genclerde daha guclu. Insan ve kis uykusuna yatan hayvanlar arasindaki diger ilginc bir benzerlik de su: Hayvanlarin beyin hucrelerinde, Alzheimer hastalarinin beyinlerinde bulunan degisime ugramis proteinlerin benzerleri saptanmis. Hatta sinir uclari bile kis uykusuna yatan hayvanlarda benzer bir sekilde bozulmakta. Alzheimer hastalari Peki kis uykusundan uyanan hayvanlarin beyni yeniden kusursuz bir sekilde calismaya baslarken, Alzheimer hastalari nicin bircok seyi hatirlamiyor? Iste arastirmacilar bundan sonra bu sorunun yanitini bulmaya calisacaklar. Calismalar ote yandan Alzheimer hastaligiyla ilgili yeni tedavi yontemlerinin de gelistirilmesine yardimci olacak. Ve kimi bilim adamlarinin ilginc vizyonlari da var. Kis uykusu sayesinde bagislanan organlarin saklama suresi onemli olcude uzatilabilir. Yonetmen Stanley Kubrick’in 1968 yilinda cevirmis oldugu "2001:Uzay Macerasi"/ "2001: A Spaces Odyssey" filminde, uzaktaki gezegenlere dogru uzun bir yolculuga cikan kahramanlar, bir tur kis uykusuna yatmisti. Kim bilir 30 yili askin bir sure sonra Kubrick’in bu vizyonu bile gercege donusebilir! |