22 Nisan 2007 Pazar

Cernobil Kazasindaki Agaclarin Kalitimlari Degisti!

>Hepimizin bildigi gibi 80'li yillardaki en buuyk felaketlerden biri olan Cernobil Nukleer Atom Santralinin bir sizinti sonucu patlmasi we atmosfere,suya we topraga radyoaktif serpintiler birakmasi.

26 Nisan 1986 gecesi saat 1:24’te, Ukrayna’daki Cernobil nukleer enerji santralinin 4. reaktorunde olan kazadan hemen sonra radyoaktif bulutlar tum dunyaya dagildi.

* 27-30 Nisan: Iskandinavya, Finlandiya, Belcika;
* 28 Nisan-2 Mayis: Dogu ve Orta Avrupa, Guney Almanya, Italya, Yugoslavya, Ukrayna ve Dogu Blogu, Turkiye Karadeniz)
* 1-4 Mayis: Balkanlar, Romanya, Bulgaristan, Turkiye Trakya);
* 2 Mayistan sonra: Karadeniz ve Turkiye

Bolgede yasayan hatta daha uzaklardakiler bile bundan olmusuz yonde etkilendiler. Bunlarin arasinda malesef bizlerde wariz, hatta Karadeniz'li bir sanatcimizi bu nedenle kaybetmistik.

Santraldeki kazadan bu yana ise Cernobil Sanratlinin yakinindaki agaclar ise radyasyonlu ortama uyum sagladilar. Kalitimlari kismen degisen bitkiler son derece tehlikeli ortamlarda hayatta kalmayi basardilar. Bilim adamlari bundan 10-15 yil once bolgeye yeni agaclar dikmislerdi. Bir sure sonra agaclarin kalitimlarinin degistigi we bununda normal agaclara oranla ne kadar degistigi tespit edilmis.

Belirgin bir sekilde degisen agaclarin ''metillesme motifinden'den de anlasilacagi gibi DNA sarmalina asili metil gruplaru her seyden once gen aktivitesini etkiliyor.
Kanadali we Ukraynali bilim adamlari, radyasyonlu topraga ekilen agaclardaki metillesmenin, temiz topraktakine oranla % 30 daha fazla oldugunu gormusler.

Cernobil kazasini yasayan daha once dikilmis agaclarda da ayni olay gorulmus.
Metillesme, kalitimin tamamen bozulmasini onleyen we tehlikeli ortamlarda hayatta kalmayi saglayan strese werilen bir yanittir diyor bilim adamlari.

Iste o donemin sanayi bakani Cahit Aral 'Cayda hicbir tehlike yok' demisti. Bu resimde de goruldugu gibi olaylardan sonra bu yaptigi hareket cok bilincsiz we sakincali... Yorum yapmiyorum cunku zaten fotograftan hersey anlasiliyordur.

‘Beni Kemirin Yavrularim...’

>Kenya’da hem karada hem de suda yasayabilen bir turun disileri, yavrularini kendi derisiyle besliyor.


PARIS - Nature dergisinin son sayisinda yayimlanan arastirmaya gore, “Boulengerula taitanus” adi verilen tropikal etobur turun disileri, kendi ayaklari ustunde durabilecek hale gelene kadar yavrularina kendiderilerini “ikram ediyor.” Bunun, hayvanlar aleminde simdiye kadar hic gozlenmemis oldugu belirtildi.

20-30 santimetre boyundaki turun yavrulari, annelerinin dis deri hucrelerini kemirmeye elverisli ozel dislerle dunyaya geliyor.

Londra’daki Tabiat Tarihi Muzesi’nden Mark Wilkinson baskanligindaki arastirma ekibi, kemirilen “epitel” dokunun lipide (yag) donustugunu tespit etti. Yag hucreleri, minik yavrularin hizla buyumesini sagliyor. Laboratuvar sartlarinda yapilan gozlemlere gore, yavrular bir hafta icinde yuzde 11 buyurken annenin vucut kutlesi yuzde 14 azaldi.

Yavrularin midesinde neler oldugunu da inceleyen arastirmacilar, anne derisinin yavrularin tek besin kaynagi oldugu sonucuna vardi.

Kaynak:ntvmsnbc

Dunyanin Suyu Cikacak

>Birlesmis Milletler'in arastirmasina gore 2050 yilinda 2 milyar insan, sel tehdidi altinda yasayacak. BM Universitesi'nin (UNU) arastirmasina gore iklim degisiklikleri, deniz seviyesinin yukselmesi, ormanlarin yok olmasi ve halkin yagis alan bolgelere yonelmesi sonucu, sel tehdidi altindaki alanlar artiyor. En fazla tehlike altindaki bolge ise Asya. 1987-1997 arasinda dunyadaki sellerin yuzde 44'u Asya'da meydana geldi. Bu sellerde 228 bin kisi oldu. 113 milyar euro'luk hasar meydana geldi. Arastirma, ABD'nin sanayi kuruluslarindan hangilerinin risk altindaki bolgelerde oldugunu ogrenmesini saglayacak.

Dunyanin Suyu Cikacak

>Birlesmis Milletler'in arastirmasina gore 2050 yilinda 2 milyar insan, sel tehdidi altinda yasayacak. BM Universitesi'nin (UNU) arastirmasina gore iklim degisiklikleri, deniz seviyesinin yukselmesi, ormanlarin yok olmasi ve halkin yagis alan bolgelere yonelmesi sonucu, sel tehdidi altindaki alanlar artiyor. En fazla tehlike altindaki bolge ise Asya. 1987-1997 arasinda dunyadaki sellerin yuzde 44'u Asya'da meydana geldi. Bu sellerde 228 bin kisi oldu. 113 milyar euro'luk hasar meydana geldi. Arastirma, ABD'nin sanayi kuruluslarindan hangilerinin risk altindaki bolgelerde oldugunu ogrenmesini saglayacak.

Arka Bahcenizde Yeni Bir Tur Canli Bulabilirsiniz!

> Dunyamiz kac ture ev sahipligi yapiyor?

Turlerin yok olmasini onlemeye calisan bilim adamlari ve sigortacilar cok zor bir durumla karsi karsiya kaldi: Dunyada kac tur hayvan ve bitki oldugunu kimse bilmiyor. Bu zor durum turlerin yok olmasinin onune gecilmesinin konusulacagi Birlesmis Milletler konferansinda daha da karisacak.


World Conservation Union'dan Jeff McNeely, "bocekleri arastiran bazi bilim adamlari 100 milyondan fazla tur olabilecegini soyluyor... "Ama biyologlara sorarsaniz en fazla 15 milyon bocek turu oldugunu soylerler" diyor.

McNeely, "kac tur oldugunu bilmedigimiz icin 2010'a kadar yapacagimiz mucadelenin nasil olacagini da bilmiyoruz. Simdiye kadar sadece 1.7 milyon bitki ve hayvan turu siniflandirildi ve adlandirildi" diyor.

Savastan sonra yeni turler

Dunyada hala yeni memeli turleri bulunabilir. Mesela ABD ile savas sirasinda agir sekilde bombalanmasina karsin Vietnam'da 1990'li yillarin basinda yeni geyik ve vahsi domuz turleri bulundu.

Afrika'nin guneyinde orumcekler uzerine arastirma yapan John Leroy, yeni turlerin her yerde olabilecegini soyluyor: "Burada Johannesburg'da, ne aradiginizi biliyorsaniz arka bahcenizde bile kolaylikla yeni bir tur bulabilirsiniz."

Bilim adamlari gunumuzde turlerin yok olma oranlarinin, kirlenme, yasam alanlarinin yok edilmesi ve iklim degisikligi gibi insan faaliyetleri yuzunden normalden yuksek oldugu konusunda hemfikir.

Kanatlardaki Sanat...

>

KUSLAR...


Bu zincirleme hareket, kucuk bir sercegil olan kizil kuyrugun ucusundaki farkli safhalari gosteriyor: Havalanma, kisa bir ucus ve konma.



Albatros uzun ve dar kanatlari sayesinde okyanuslarin uzerinde ucabilir. Dogan ise genis kanatlari sayesinde sicak hava akimlarindan kolaylikla yararlanabilir. Bunun yaninda kecisagan kusunun dalgali kanatlari onun cok hizli ucmasini saglar. Ucucu kuslarin uzun sure havada kalabilmelerini saglayan sey, kanatlarindaki dalgali yapidir.


Uzun kuyruklu parlak tuylu Amerikan papaganinin telegi. Dogan kuyrugu telegi.

Tuylerin islevleri cok cesitlidir. Kanatlarda bulunan telekler, hayvanin ucmasina yarar. Kuyrugu olusturan kuyruk telegi ise, bir dumen gorevi gorur ve kusun yere konarken fren yapmasini kolaylastirir.



Kuslarin tuyleri bozulmaya ugradiginda, eski tuylerle yeni tuyler, turlere gore farkli bir ritimle yer degistirir. Bu olaya "tuy degistirme" denir ve genellikle goc oncesi yasanir.



Bas, govde ve kanatlar uzerindeki tuyler kuslari suya ve soguga karsi korur. Ayrica kusun havanin icinde suzulmesini de kolaylastirir; Yan taraftaki tuyler, ait olduklari kusun yumusak tenini orter. Bu da vucut sicakliginin korunmasini saglar.



Kanattaki kivrim yuzunden, hava tarafindan uygulanan basinc ust yuzeyde daha zayiftir, bu da kusun yukselmesini saglar (sol altta).

Eger kanat fazla egimli ise, hava akiminin ust kisma uyguladigi artan basinc, asagiya dogru bir guc olusturur. Boylece kus irtifa kaybeder. (sag altta).

Kanatlardaki Sanat...

>

KUSLAR...


Bu zincirleme hareket, kucuk bir sercegil olan kizil kuyrugun ucusundaki farkli safhalari gosteriyor: Havalanma, kisa bir ucus ve konma.



Albatros uzun ve dar kanatlari sayesinde okyanuslarin uzerinde ucabilir. Dogan ise genis kanatlari sayesinde sicak hava akimlarindan kolaylikla yararlanabilir. Bunun yaninda kecisagan kusunun dalgali kanatlari onun cok hizli ucmasini saglar. Ucucu kuslarin uzun sure havada kalabilmelerini saglayan sey, kanatlarindaki dalgali yapidir.


Uzun kuyruklu parlak tuylu Amerikan papaganinin telegi. Dogan kuyrugu telegi.

Tuylerin islevleri cok cesitlidir. Kanatlarda bulunan telekler, hayvanin ucmasina yarar. Kuyrugu olusturan kuyruk telegi ise, bir dumen gorevi gorur ve kusun yere konarken fren yapmasini kolaylastirir.



Kuslarin tuyleri bozulmaya ugradiginda, eski tuylerle yeni tuyler, turlere gore farkli bir ritimle yer degistirir. Bu olaya "tuy degistirme" denir ve genellikle goc oncesi yasanir.



Bas, govde ve kanatlar uzerindeki tuyler kuslari suya ve soguga karsi korur. Ayrica kusun havanin icinde suzulmesini de kolaylastirir; Yan taraftaki tuyler, ait olduklari kusun yumusak tenini orter. Bu da vucut sicakliginin korunmasini saglar.



Kanattaki kivrim yuzunden, hava tarafindan uygulanan basinc ust yuzeyde daha zayiftir, bu da kusun yukselmesini saglar (sol altta).

Eger kanat fazla egimli ise, hava akiminin ust kisma uyguladigi artan basinc, asagiya dogru bir guc olusturur. Boylece kus irtifa kaybeder. (sag altta).

Doga Koruma Kilavuzu

>1-Sulakalanlar

Tarim Alanlarinda Aniz Yakma
Aniz, bicilen ekinin tarlada kalan sapina verilen addir. Aniz yakilmasi son derece tehlikeli ve zararlidir. Her yil ulkemizde yakilan anizin hava kosullari ve tedbirsizlik yuzunden buyuk capta bir yangina donusmesi sonucu hektarlarca orman yanmaktadir.
Turbalik Alanlar
Turbaliklar, sulakalanlarin etrafindaki bitkilerin su altinda oksijensiz kalarak cok yavas bir sekilde cutumesi sonucu meydana gelen dogal yasam alanlaridir. Olusum suresi binlerce yil suren turbaliklardaki bitki kalintilari, binlerce yil sonra da tanimlanabilmektedir. Bu sekilde, turbaliklardan cikarilan bitki orneklerinin ait oldugu donemleri, insanoglunun o yoreye ne zaman geldigi ve hangi tarihlerde hangi urunleri yetistirdigine dair onemli bilgiler saglarlar.
Sulakalanlarda hafriyat ve cop dokumu
Sulakalanlar, kiyilar ve vadiler gibi dogal alanlar, ne yazik ki cogu kez, hafriyat (insaat molozlari ve kazilardan cikan topraklar), cop gibi kati atiklarin dokum alani olarak secilirler. Bunun yaninda, bir de sulakalanlar ve kiyilarda hafriyat dokumu, “doldurarak alan kazanma” gibi bir amacla yapilmaktadir. Pek cok sulakalan ve basta ulkemizin Karadeniz sahilleri olmak uzere kiyilar, bu sekilde hafriyat dokulmesi yoluyla doldurulmus ve yerlesim alanlarina donusturulmustur.
Usulsuz tarim uygulamalari
Usulsuz” terimi bizim konumuz icinde, sulakalan ekosistemlerine zarar verebilecek uygulamalari tanimlamaktadir. Bunlarin basinda da, sulakalanlarin tarimsal atiklarin desarj (bosaltim) yeri olarak kullanilmasi gelmektedir (Tuz Golu, Kizilirmak, Menderes, Goksu Deltalari).
Kumullarin tahribi
Kiyi kumullari binlerce yil suren surecler sonucu, farkli bicimlerde olusmus, son derece dinamik ve degerli dogal ekosistemlerdir. Kumullar sadece uzerlerindeki canlilara yasam alani sunmakla kalmaz, ayni zamanda kiyi seridini kiyi erozyonuna karsi korurlar.
Nehirler ve barajlar
Nehirler yasayan su sistemleridir. Nehirler uzerine yapilan her mudahale (baraj, seddeleme, regulator, vb.) nehrin dogal akisina ve destekledigi dogal sistemlere zarar verir. Bu zararlarin en tipik ornegi deltalarda gozlenir. Deltalara can veren, nehirlerin tasidigi tortular ve bu tortularla tasinan besin maddeleridir.
Kum, cakil alimi
Kum ve cakil gibi malzemeler akarsular tarafindan tasinarak, kiyilari beslerler. Ancak barajlar gibi yapilar nedeniyle bu malzemeler yenilenebilir olma ozelliklerini yitirmislerdir. Kum ve cakil ocaklari daha cok kiyilarda ve nehir yataklarinda kurularak, kendini yenileyebilme ozelligini yitirmis olan bu ekosistemleri tahrip ederler.
Asiri otlatma
Hayvancilik sulakalanlarin insanlara sundugu en onemli degerlerden biridir. Ozellikle yaz aylarinda otlaklarin kurumasiyla, sulakalanlar ve cevresindeki otlaklar (sazliklar, su basar-islak cayirlar) hayvanlar icin son derece verimli beslenme ortamlari olustururlar.
Yeralti suyunun asiri kullanimi
Turkiye’nin tatli su potansiyelinin yaklasik %10’luk bolumunu yeralti sulari olusturur. Yeralti sulari ayni zamanda sulakalanlari besleyen onemli kaynaklarin basinda gelmektedir. Pek cok islevi olmasiyla birlikte, ozellikle denizin etkisini azaltarak kiyidaki ve lagunlerdeki tuzlanmayi onler. Kiyilardaki asiri yeralti suyu cekimi bu islevi sona erdirir ve tuzlanma baslar.
Dogal su sistemine mudahaleler
Hemen hemen tum sulakalanlar kendilerinden cok uzakta kaynaklanan yerustu ve yeralti sulari ile desteklenirler, bu kaynaklarin sinirlarini kapsayan cografya, sulakalanin havzasi olarak nitelendirilir. Havza icinde su sistemine yonelik herhangi bir mudahale havza boyundaki suya bagimli olarak yasayan tum canlilari ve alanlari etkileyecektir.
Sulakalanlarda yanlis arazi kullanimi/kurutma
Sulakalanlarda yanlis arazi kullaniminin en tipik ornegi, kurutularak ya da doldurularak elde edilen tarim, endustri ve yerlesim alanlaridir. Sulakalanda dozer, kepce gibi kazici agir is makinalari gordugunuzde bilin ki orada yanlis arazi kullanimi gerceklesiyordur.
Su kirliligi
Sulakalan ekosistemlerindeki suyun temizligi, sistemdeki balik, bitki ve omurgasiz canlilarin saglikli populasyonlarini destekleyen en onemli unsurdur. Bu turlerin cesitliligi ve bollugu da alandaki kuslar icin bulunmaz besin kaynaklari olusturur ve kuslarin varligini destekler. Ayrica sulakalandaki bitkilerin bollugu, sisteme giren tortularin tutulmasina ve kirliligin aritilmasina destek olacaktir.
Sulakalanlarda sazliklarin kesilmesi ve yakilmasi
Canlilar icin ureme, beslenme ve barinma alanlari olusturan sazliklar, sulakalanlarin en uretken ve degerli bolumlerini olusturur. Sazliklar ayni zamanda sulakalan cevresinde yasayan insanlar icin son derece onemli bir gelir kaynagidir.

2-Canli Turlerine Yonelik Tehditler

Soganli Bitkilerin Dogadan Toplanmasi
Turkiye’nin sahip oldugu bitki ortusu, insanoglu icin yasamsal onem tasiyan hububat ve yem bitkilerinin atalari, tibbi bitkiler ve sus bitkileri ile cok zengin bir genetik cesitlilik icermektedir.
Yabani hayvanlarin canli ya da doldurulmus olarak satisi, bulundurulmasi ya da teshiri.
Ulkemiz sinirlari icinde yabani hayvan turleri canli veya cansiz sekilde bulundurulamaz, satisi yapilamaz. Av ve yaban hayvanlarinin ticari amacli olanlar dahil, yurt disina cikarilmalari icin Tarim ve Koyisleri Bakanligi’ndan izin alinmasi gerekir.
Usulsuz ve/veya kacak avcilik
3167 sayili Kara Avciligi Kanunu cercevesinde ilgili yila ait Merkez Av Komisyonu tarafindan belirlenen ve MAK Karar kitapciginda belirtilen avlanma surelerine ve avlanma limitlerine uymadan avlanilmasi, korunan turlerin avlanilmasi, yasaklanan usul ve sekillerde avlanilmasi, avlanmanin yasaklandigi sahalarda avlanilmasi usulsuz ve/veya kacak avciliktir.

3-Doga Koruma Haklari

3-Dilekce Hakki
Cevre konusunda ilgili makamlara dilekce yazarak cevre ile ilgili olumsuzluklarin duzeltilmesini istemek her Turkiye Cumhuriyeti Vatandasi’nin hem hakki, hem de odevidir.


4-Deniz ve Kiyilar

Nesli tehlike altindaki turler / Akdeniz foku
Akdeniz foklari, bugun dunyada sadece Yunanistan, Turkiye, Fas, Moritanya ve Madeira Adalari'nda yasamakta olup, toplam dunya nufusu 400-450 arasinda tahmin edilen nesli tehlike altinda olan bir memeli turudur. Turkiye kiyilarinda en az 50 civarinda fok yasadigi tahmin edilmektedir.
Yasa disi yavru balik avciligi
Ozellikle Ege Bolgesinde sayilari gun gectikce artan balik uretim ciftliklerine yavru balik temini amaciyla Dogu Akdeniz'deki dogal lagun ve dalyanlardan bol miktarda yavru balik toplanmaktadir. Akdeniz'deki dogal balik stoklarinin devamliligini saglayan lagunlerden basta cipura ve levrek olmak uzere asiri miktarda toplanan yavru baliklar, bu bolgedeki deniz balikciliginin da gelecegini tehlikeye sokmaktadir. Normal kosullarda, balik ciftligini kuran her isletme sahibi, belli bir sure sonunda ya kuluckahanesini kurmak, ya da kuluckahanede uretilmis yavru baliklardan uretim saglamak zorundadir. Dogadan yavru balik toplayiciligi ucuz bir yontem oldugu icin ozellikle tercih edilmekte ve tuketici tarafindan talep edilmektedir.
Nesli tehlike altindaki turler / Deniz cayirlari
Deniz cayirlari, Akdeniz'e ozgu ve denizlerin akcigerleri olarak tanimlanan deniz bitkileridir (Posidonia oceanica, Zostera noltii). Ozellikle, denizin ilk 50 m'ye kadar olan derinliklerinde, canli yasami icin en verimli bolgeleri olustururlar.
Nesli tehlike altindaki turler / Denizkaplumbagalari
Dunya denizlerinde 8 tur denizkaplumbagasi yasamaktadir. Bu denizkaplumbagalarinin hepsi de tehlike altinda veya nesli yok olma tehlikesi icerisinde olan turlerdir. Bu turlerden Caretta caretta (Adi denizkaplumbagasi) ve Chelonia mydas (yesil denizkaplumbagasi) bir zamanlar Akdeniz kiyilarinda pek cok kumsala yuva yaparlardi, fakat kiyilardaki yapilasma ve asiri insan kullanimina yonelik diger baskilar yuzunden yumurtalarini birakmak icin gelebildikleri kumsallarin sayisi buyuk bir hizla azaldi.
Yasadisi/usulsuz balik avciligi
Balikcilik, basta Karadeniz olmak uzere, Marmara, Ege ve Akdeniz'de avlanan binlerce insan ve ailesi icin gecim kaynagi durumunda olan bir sektordur. Tum Dunya ulkelerinde oldugu gibi her gecen gun azalan balik stoklarinin korunmasi ve surdurulebilir kullaniminin saglanmasi amaciyla Tarim ve Koyisleri Bakanligi, Koruma Kontrol Genel Mudurlugu tarafindan her sene yenilenen ve Su Urunleri Sirkuleri olarak adlandirilan bir yayin hazirlanir. Bu yayin, denizlerde ve ic sularda (goller, akarsular vb.) yasayan ekonomik turlerin hangi mevsimde, hangi boyda, nerelerde, hangi tip av araclari ile avlanmasi gerektiginin belirlendigi bir dokumandir.

5-Kamuoyu Olusturma

Imza kampanyasi

Bir konuyla ilgili kamuoyu destegine yogun bir bicimde gereksinim duyuldugu ve kamuoyunu yakindan ilgilendiren konularda imza kampanyasi yapilir. Imza kampanyalari genelde yetkili bir merciye hitaben dilekce formatinda hazirlanmaktadir.
Basin gezileri
Bir alana yonelik arastirma sonucunu duyurmak, bir alanin Milli Park, Sit Alani, OCKA ilan edildigini bildirmek, deniz, kiyi, orman, sulakalan gibi ekosistemlere yonelik bir tehdit anlatilmak isteniyorsa basin gezisi duzenlenir.
Basin toplantisi
Basin duyurusu araciligiyla kamuoyu olusturmanin yetersiz oldugu durumlarda basin toplantisi duzenlenir. Bir arastirma sonuclandiginda, bir rapor hazirlandiginda, bir kitap tanitiminda ya da bir projenin somut verileri elde edildiginde konunun uzmanlari ya da konuyla ilgili tum taraflar biraraya getirilerek basin toplantisi yapilir.
Basin duyurusu / Basin bildirisi
Bir konuda basin araciligiyla kamuoyunu bilgilendirmek, yapilan calismalari ve etkinlikleri duyurmak, bu etkinliklere katilim saglamak, tepki gostermek ya da gorus bildirmek amaciyla hazirlanan yazilardir.

6-Ormanlar

Ekolojik acidan uygun olmayan agaclandirma calismalari
Agaclandirma, gittikce ormansizlasan Turkiye'de orman alanlarinin yeniden kazanilmasinda ve erozyonla savasimda cok onemli bir role sahip ve yer yer oldukca basarili sonuclar vermis bir uygulamadir.
Maki ve fundaliklarin tahribi
Fundaliklar, cok ozel iklim ve toprak sartlarinda yetisen alcak boylu bitkilerin (Funda, Erica sp.) hakim oldugu son derece nadir dogal yasam ortamlaridir. Bu yuzden dunya uzerinde son derece dar bir yayilis alanina sahiptirler.
Asiri uretim
Ormanlar, yonetim amacina gore ikiye ayrilmaktadir: Uretim ve Koruma Ormanlari. Koruma ormanlari, genel olarak kaynak kullanimina acik degildir. Buna karsilik uretim ormanlarindan, bilimsel esaslar cercevesinde hazirlanan Yonetim (Amenajman) Planlarina gore odun veya odun-disi urunler alinabilmektedir.
Yangin
Ormanlari tehlikeye sokan etkenlerin basinda yanginlar gelmektedir. Ozellikle yaz aylarinda ormanlarimiz icin buyuk tehdit olusturan yanginlar, yuzlerce yilda yetisen agaclarin bir anda elden gitmesine, dogal dengenin bozulmasina, ormanda yasayan canli turlerinin ve dogal yasam ortamlarinin yok olmasina, topraktaki organik maddelerin yitirilmesine neden olmaktadir.
Orman alanlarinin amac disi kullanimi
Turkiye topraklarinin yaklasik dortte birini kaplayan ormanlar, bu alanlarin baska kullanimlara donusturulmesini amaclayan bircok faktorun yogun tehdidi altindadir.
Ormanlarda asiri rekreasyonel kullanim
Ormanlarin, odun ve odun-disi urun uretimi, biyolojik cesitliligin ve topragin korunmasi, su ekonomisinin duzenlenmesi gibi islevleri yaninda en onemli islevlerinden biri de rekreasyonel kullanima olanak saglamasidir.
Ormanlarda biyotik ve abiyotik zararlar
Yasayan bir organizma olarak tanimlanan ormanlar da diger canli varliklar gibi bakteri, mantar, bocek gibi biyolojik zararlilardan (biyotik) ve cig, kar, sel gibi dogal olaylardan (abiyotik) zarar gorebilmekte ve bu zararlar zaman zaman olaganustu boyutlara ulasarak binlerce hektar genisligindeki bir ormani bile yok edebilmektedir.
Ormanlarda hafriyat ve cop dokumu
Turkiye'de toplumun ortak mali olan ormanlar ne yazik ki bu gercekle celisir bir muamele gormekte ve sahiplenilmemektedir. Bu durum belki de gecmiste ormanin insana bagislanan bitmez-tukenmez varlik olarak gorulmesinden kaynaklanmaktadir.
Uygun olmayan kimyasal madde kullanimi
Ormanlarda da, tarimsal alanlarda oldugu gibi zaman zaman olaganustu sayilara ulasarak zararli etkileri ortaya cikan bocek, mantar, bakteri ve hatta bazi bitki ve hayvanlara karsi mucadele etmek uzere kimyasal maddelere (pestisit, herbisit, vs) basvurulmaktadir
Yasadisi agac kesimi
Turkiye'de ormanlarin hemen tamami devlet mulkiyetindedir ve Anayasamiza gore ormanlar yine devlet tarafindan isletilir. Uretim miktari, ormanin artim kapasitesine dayanan projeksiyonlara gore hesaplanir ve Orman Amenajman Planlarinda yer alir.
Ormanlik alanlarda asiri otlatma
Ormanlar ya da orman rejimi icinde olan yerlerin onemli bir kismi yuksek dag cayirlari, meralar, acik alanlar gibi hayvancilik icin oldukca elverisli alanlarla kaplidir. Bu alanlar ulkemizde geleneksel olarak hayvancilik icin kullanilmaktadir.

yazi -yesil Atlas

Inanilmaz ama gercek: Denizatlarinda erkekler hamile kaliyor.

>Efsaneleri cagristiran zarafet: denizati...

Denizlerin en hos ve en zarif hayvanlarindan... Guzellikleriyle goz zevkimizi oksayan bu kucuk canli, ilginc yasam bicimiyle de bizi sasirtiyor. Ancak, efsanelerden cikmis izlenimi uyandiran bu deniz canlisinin milyonlarcasi, afrodizyak ve ilac yapiminda kullanilmak amaciyla acimasizca olduruluyor...


Denizati, Eskicaglardan beri dunyanin en cok taninan ve sevilen hayvanlarindan biri olmakla birlikte, bilim dunyasinin karsisina surekli yeni bilinmeyenlerle cikiyor.

Bu canlilar, binlerce yildir masallarda, batil inanclarda, tipta ve ekonomide onemli roller oynadi. Ama simdi, tam da bu harika hayvanlarin gelecegi tehlikeye girdigi anda, Kanadali biyolog Amanda Vincent gibi arastirmacilar bu canliyla ilgili yeni bilgiler elde ettiler.

Vincent, Ingiliz calisma arkadasi Heather J. Hall ile birlikte kisa sure once, bilimsel literaturde "hippocampus" olarak gecen denizati hakkinda, dunya capinda ilgi goren bir arastirma yayimladi. Bu iki uzmanin, hippocampus'larin (anlami at tirtili) yasami ve asklari uzerine yaptiklari aciklamalar, "Alice Harikalar Diyarinda" masalindaki kadar inanilmaz ve sasirtici...

Dev okyanuslarda yasayan yirtici baliklar ve tehlikeli canavarlar arasinda vitrininden cikmis sevimli bir oyuncak gibi gorunuyor. Deniz omurgalilari arasinda tek dik durani... Basini oyle onune egmis ki, ona butun cekiciligini veren o unlu at basi sekli cikmis ortaya. Govdesi, pullarla degil, kemiksi dugmeciklerle kapli. Ancak, bu agir zirhin altinda bile bir peri kadar hafif ve zarif suzuluyor. Renkleri canli turuncudan turkuvaz mavisine, parlak saridan koyu kirmiziya kadar genis bir yelpazeye dagiliyor.

Bazen de siyah, gri ya da haki yesil de olabiliyor. Bu agir zirhin altinda, bazen tirnak buyuklugunde, bazen de 30 santimetre boyunda gosterisli bir denizati bulunabiliyor.



Ama ister kucuk ister buyuk olsun, dugme gozler, genellikle boynuzlarla taclandirilmis bas, karna dogru ice kivrilmis kuyruklar ve o kendilerine ozgu agiz yapisi, hepsinin ortak ozellikleri. Zoolojik olarak en yakin akrabalari olan yirtmacli balik (Phyllopteryx eques) ve yilanignesi, baliga daha cok benziyor.

Zoologlar, denizlerde kac tur denizati yasadigini tam olarak bilmiyorlar. Bu canlilarin daha cok, akintilarin az oldugu kiyiya yakin sularda; tropik ve subtropik denizlerde, Akdeniz'de ve hatta soguk Kuzey Denizi'nde bile yasadigi gozleniyor. Yasayan 32 turunun oldugu saniliyor.

Amanda Vincent 14 yil once Montreal'deki McGill Universitesi'nde "Denizatlarinin Cinsel Yasamlari" konulu arastirma projesine baslarken buyuk bir hayal kirikligina ugradigini belirtiyor.


Kendisini tehlikede hisseden denizati yanindaki mercanin rengini taklit etmis

Arastirmaci, gozlem yapmak amaciyla pesine dustugu hayvanlari bir turlu bulamiyordu. Denizati gercek bir kamuflaj ustasiydi. Kuskulandigi ya da kendisini tehlikede hissettigi anda, hemen cevrenin rengine burunuyor ve bakildigi zaman deniz cayiri ya da yosunlara benziyor. Hatta Pigme denizati gibi bircogu, govde seklini de degistirerek, kucuk cikintilar, dugmecikler uretip neredeyse bir mercana donusuyor. Ancak denizati, bu kamuflaj sanatini sadece gizlenmek amaciyla degil, ask yasaminda da kullaniyor. Erkek denizati, asik oldugu disiye kur yaparken, neredeyse noktasina kadar ayni rengi ve deseni alabiliyor.


Denizati, kamuflaj teknigini disisini etkilemek amaciyla da kullaniyor.

Denizatlarini flort ederken gormek isteyen, gunun erken saatlerinde denize dalis yapmali. Gun agarirken ya da gunes batarken, disi ve erkek denizati bulusarak, deniz cayirlari arasinda yuruyuse cikiyorlar. Once baslariyla birbirlerini selamliyor, sonra da kuyruk kuyruga tutusarak yakin cevrede dolasiyorlar. Bazen duruyor ve opusuyorlar. Ya da cilveli bir dansa tutusarak ask halkasi olusturuyorlar. Bu birliktelige heyecanli, kisa "tik, tik" sesleri eslik ediyor ve toren yarim saat ya da daha uzun surebiliyor.


Asil ciftlesme gerceklesene kadar uzun bir ask oyunu sergileniyor.

Erkek, surekli disiyi tahrik etmeye yonelik hareketler yapiyor. Bu sirada erkegin karninda bulunan kulucka kesesi irilesiyor.
Bir sure sonra, ilk bulusma icin yeterli olduguna karar verip duruyorlar. Cift ayriliyor ve herkes kendi yoluna gidiyor. Denizati, neredeyse hep (istisnalar onlarin yasaminda da kurali bozmuyor), tekesli bir yasam suruyor. Hatta bazilarinin asklari olumden sonra da suruyor.


Eslerden biri olunce, digeri yeniden asik oluncaya kadar, yani gunlerce ya da haftalarca yas tutuyor. Akvaryumda yasayanlar daha agir yas tutuyorlar: Geride kalan, genellikle birkac gun sonra esinin arkasindan olume gidiyor.
Peki butun bu duygusallik niye? Tamamen asktan mi kaynaklaniyor?

Kesinlikle hayir! Doga hep bir k�r-zarar hesabi tutuyor. Biyologlar, bu duzenli bulusma ve sevismelerin arkasinda guclu bir mantik bulundugunu dusunuyorlar: Erkek ve disi, bu bulusmalarla, ideal ciftlesme zamanini kacirmamak icin biyolojik saatlerini birbirine gore ayarliyor.


Oyle bir an geliyor ki, ikisi de dogru zamanin geldigini anliyorlar. Iste o zaman, ciftlesme gerceklesmeden once oynadiklari ask oyunlari saatlerce, hatta gunlerce surebiliyor. Heyecanlandikca renkleri daha parlak bir gorunum kazaniyor, danslari daha samimi bir havaya burunuyor ve erkegin tahrik edici "gelgit" hareketleri yogunlasiyor. Sonunda karnindaki torbasini iyice acarak disisine "artik torbayi doldurabilirsin" mesajini veriyor.



Inanilmaz ama gercek: Denizatlarinda erkekler hamile kaliyor. Heyecan doruk noktasina ulasinca disi, ortaya cikan yumurta kanaliyla, erkegin karnindaki ici su dolu kulucka kesesinin icine giriyor. Daha sonra esinin spermatozoitleriyle dollenmesi icin yumurtalarini buraya birakiyor. Bu sirada erkek, yumurtalarin, kesenin icinde olabildigince esit dagilabilmesi icin besik hareketi yapiyor.



Ciftlesmenin ardindan, deniz cayirlari arasinda yapilan geziler sona eriyor. Kesesi tika basa dolan erkek, artik sadece hamilelikle mesgul oluyor. Denizatinin turune gore, kulucka torbasinin icinde 1.600'e yakin yavru gelisiyor. Pigme denizatinda ise sadece iki tane yavru olusuyor. Erkek, bir metrekare gibi kucucuk bir alandan disari cikmayip giderek sismanlarken, esi yuz kat daha buyuk bir alani dolasiyor.

Ozgurluge daha duskun oldugundan mi? Hayir: Ne kadar uzaklasirsa, hamile esinin onunden yiyecegini kapma riski de azalmis oluyor.
Baliklarin arasinda, renkli levrekgillerde oldugu gibi, erkeklerin hamile kaldigi baska turler de var. Ama, gercek bir hamilelikten sadece denizatinda soz edebiliriz. Kulucka kesesinin icindeki doku, memeli hayvanlarin dolyataginda oldugu gibi kalinlasarak, embriyonlarin kan damarlariyla beslendigi bir tur plasentaya donusuyor. Butun bu surec, insanda ana sutu uretimini uyaran prolaktin hormonu tarafindan kontrol ediliyor.



4-6 hafta sonunda dogum ani gelip catiyor. Bir deniz sazinin sapina tutunarak, patlamak uzere olan torbasini zorlamaya basliyor. Basta oldukca dar olan kesenin agzindan ilk yavrunun disariya firlamasi neredeyse tam bir gun suruyor.

Ardindan diger yavrular ciftler halinde disariya cikiyorlar. Babanin isi ancak kirkinci yavrudan sonra kolaylasmaya basliyor. Artik her ikinmanin ardindan on ve daha cok yavru firliyor disariya. Dogum surecinin butunu o kadar aci verici ve yipratici gelisiyor ki, bazi babalar bitkin duserek oluyorlar. Bazilari da, geriye kalan yavrular kesenin icinde oldugu icin dibe cokuyorlar.

Ama basarili bir dogumdan sonra erkek, babalik gorevini tamamlamis oluyor. Yavrular, baslarinin caresine bakmayi kendi kendilerine ogreniyorlar. Dogumun bu kadar zor gecmesine ragmen, bazi erkekler daha ertesi sabah yeniden disilerine kur yapmaya basliyorlar.


Denizatlari flort etmedikleri, asik olmadiklari ya da dogurmadiklari zamanlar ne yaparlar? Cok hareketli olmadiklari kesin, yuzme konusunda sergiledikleri performans pek de parlak sayilmaz. Nasil olsun ki? Toplam uc kucuk yuzgece sahipler. Sirttaki yuzgec, hareketi icin gerekli enerjiyi, solungaclarinin altindaki diger iki yuzgec de yonlendirmeyi ve dengeyi sagliyor. Gerci tehlikeli durumlarda hizini kisa sureli artirabiliyor. O zaman yuzgecinin dakikadaki vurus sayisi 35, hatta bazi uzmanlara gore 70'e kadar cikabiliyor.


hamile pigmy seahorse

Ancak zamanin buyuk bolumunu deniz sazlari, mercanlar ya da hemcinslerinin boyunlarina asili durarak geciriyorlar. Her ne kadar gun boyunca tembellik ediyor gibi gorunseler de, aslinda bu sirada karinlarini doyurmakla mesgul oluyorlar. Uzmanlar, beslenme islemini tam olarak nasil gerceklestirdigini henuz kesfettiler. Denizatlari ava cikmiyor, kucuk yengecler ya da balik yavrulari gibi lezzetli yiyeceklerin agizlarina kadar gelmesini bekliyorlar.

Bunlari suyun icinden emiyor ve cignemeden yutuyorlar. Butun bu islem o kadar cabuk gerceklesiyor ki, ciplak gozle izlemek mumkun degil. Ama sesi duyulabiliyor. Yeni dogmus bir denizati, on saat icinde yaklasik 4.000 karides yutabiliyor.

Denizati, acik denizlerde 4-5 yasina kadar yasayabiliyor: milyonlarca yavru dunyaya getirmek icin yeterli bir sure... Kulaga ne kadar da cok geliyor, ama uzmanlarin tahminlerine gore, yeni dogan binlerce denizatinin yaklasik 2 ya da 3 tanesi hayatta kalabiliyor. Digerleri avlanmak ve av olmak dongusu icinde kayboluyor. Buna karsin, denizatlari yine de 40 milyon yil boyunca yeryuzunde kalmayi basarabilmisler. Ama artik gelecekleri tehlike altinda. World Wide Fund for Nature (Dunya Dogal Hayati Koruma Dernegi) alarm veriyor.

Bilinen toplam 32 turden 30'u, gelecegi tehdit altinda olan hayvan turlerinin bulundugu "kirmizi liste"ye alindi.

Temel nedeni, degisen cevre kosullari. Uzmanlar denizin kirlenmesiyle birlikte, deniz cayirlarinin (zoestera) ve bununla birlikte de denizatlarinin yasam alanlarinin buyuk bolumunun son 50 yil icinde yok oldugunu belirtiyorlar. Ikinci bir neden de, ozellikle Tayland, Malezya, Avustralya ve Filipinler aciklarinda yapilan bilincsiz avlanma. Yilda, yaklasik 26 milyon denizati avlaniyor. Bunlarin kucuk bir bolumu hayvanseverler tarafindan satin alinip omrunun geri kalan bolumunu bir akvaryumda geciriyor. Diger bir bolumu kurutularak "hatira esya sanayii" tarafindan bros, anahtarlik ya da kemer susu yapiminda kullaniliyor.

Hatta, estetik nedenlerle kuyruklari "S" seklinde arkaya dogru kivriliyor. Avlananlarin buyuk bolumu ise ilac yapiminda kullaniliyor. Aralarinda Avustralya ve Hindistan'in da bulundugu 30 ulke, bu k�rli ticaretten pay aliyorlar. Kurutulmus ve baska maddelerle karistirilmis hippocampus eti Cin, Japon ve Kore'nin geleneksel tip uygulamalarinda bati dunyasinin Aspirin'i olarak, ayrica astim, bas agrisi, oksuruk ve cinsel yetersizlige karsi tedavi edici olarak kullaniliyor.

Bu tedavi malzemesi eskiden Avrupa'da da biliniyordu. Romali doga arastirmacisi Yasli Plinius (M.S. 24-79), kurutulmus ve mercankosk, karasakiz ve icyagi ile karistirilmis denizatinin sac dokulmesine iyi geldigini yazmisti.

Yine 1754 yilinda "Gentlemen's Magazine" adli Ingiliz dergisinde bebek emziren annelere, daha bol sut uretebilmeleri icin kurutulmus ve toz haline getirilmis hippocampus onerilmisti. Dunya Saglik Orgutu de bu onerilerin batil inanctan oteye, onemli bir saglik degerinin oldugunu kabul ediyor. Bu nedenle, hayvanlarin korunmasi icin caba gosteren dernekler tam bir av ve ticaret yasagi getirmeyi amaclamiyorlar.

Biyolog Amanda Vincent 1986'da gelistirdigi "Project Seahorse" (Denizati Projesi) ile Vietnam, Hongkong ve Filipinler'de, doganin korunmasi ve ticari amacli faaliyetleri bir cati altinda toplamayi amacladi. Proje, Filipin adalarindan Handayan'da cok basarili oldu.



Ayrica, denizatlarinin sayisinin artmasi icin yapay ureme alanlari olusturuldu.

Denizati icin en uygun besin maddesinin ne oldugu h�l� tam olarak bilinmiyor. Yine de Stuttgart ve Berlin'deki hayvanat bahcelerinde ya da California'daki Monterrey Bay Aquarium veya Baltimore'daki (Maryland) Marien Center gibi enstitulerde basariyla yetistiriliyor. Bu da, gelecekte denizatlarinin tarihe gomulup, sadece desenleri susleyen figurleriyle ya da ona benzedigi icin ayni adi tasiyan beyin bolgemizle anilmayip, denizleri renklendirmeye devam edeceginin bir gostergesi...


kaynak-focus

Devler 'temiz' sogutur

>Greenpeace ve BM Cevre Programi'nin kampanyasi meyve verdi. Uc dunya devi Coca Cola, Unilever ve McDonald's cevre dostu sogutucu kullanacaklarini acikladi. Coca Cola, McDonald's ile Algida'nin sahibi Unilever sirketleri, milyonlanca sogutucuyu cevre dostu olanlarla degistirmeye basliyor. Dun Bruksel'de yapilan basin toplantisiyla duyurulacak olan karar, Greenpeace ve BM Cevre Programi'nin (UNEP) destekledigi uluslararasi kampanya sonunda alindi.



14 bini degisti bile...
On binlerce cevrecinin kloroflorakarbonlar (CFC) ve hidroflorokarbonlar (HFC) iceren sogutuculara karsi internetten yuruttugu kampanya meyve veriyor. Algida dondurmanin sahibi Unilever dondurma 2005 yilindan sonra iceriginde ozon tabakasini delici gazlar bulunmayan turde sogutucular kullanacagini taahhut etti. Sirket, hali- hazirda 14 bin sogutucusunu degistirmis durumda. Coca Cola ise dunyadaki milyonlarca kola makinesini iceriginde HFC ve CFC bulunmayanlarla degistiriyor. McDonald's da 30 bin restoraninda bulunan sogutucu ve havalandirma donanimlari da bu karar dogrultusunda degisecek.

Sanal eylemler
2000 Sydney Olimpiyat Oyunlari'nda on binlerce sanal eylemci, sogutucular konusunda kampanya yurutmustu. Sydney Olimpiyat Oyunlari'ndan once olusturulan 'Coke Spotlight' adli internet sitesinde kampanyaya katilanlar, oyunlarin sponsoru Coca Cola'nin HFC'li sogutucularini degistirmesini istedi. Eylemciler Coca Cola'nin CEO'su Doug Daft'a elektronik kartlar ve protesto mektuplari gonderdi. Ve Coca Cola, bu yildan itibaren icinde HFC ve CFC kullanilmayan sogutuculara gecilecegi taahhudunde bulundu. Greenpeace Akdeniz Ofisi Enerji Kampanyasi Sorumlusu Ozgur Gurbuz, dunya devi uc buyuk sirketin kararini olumlu karsiladiklarini belirtti.

Ya hukumetler?
Gurbuz, "Ancak, unutmamak gerekir ki, sirketlerin attigi adimlar, madalyonun bir yuzu. Diger yuzunu hukumetlerin alacagi kokten, acil ve kuresel cozumler olusturuyor. Pazarin kendi kendini duzenlemesini beklerseniz, etkili ve hizli sonuc alamayacaginiz asik�r" diye konustu. Uc sirketin kararlarini takdir ettiklerini belirten Greenpeace Uluslararasi Baskani Gerd Leipold de, iklim degisikligine karsi henuz yolun basinda olduklarini ifade ederek, "Bu yuzden acil onlemler gerekli" diye konustu.

Alternatif: Greenfreeze
HFC gazlari, kimya endustrisi tarafindan 15 yil once devreye sokuldu. Ama arastirmalar, HFC'lerin kuresel isinmaya yol acan karbondioksitten bile tehlikeli oldugunu ortaya koydu. Baslangicindan itibaren bu tur gazlarin kullanimina karsi olan Greenpeace ise 1993'te Alman sirketi FORON ile dunyanin ilk CFC ve HFC icermeyen sogutucusu 'Greenfreeze'i uretti. Bu sogutucu, Avrupa, Cin, Japonya, Guney Amerika ve Avustralya'da benimsendi ve bugune kadar 120 milyon satti.

Alp'lerde Erimeye Basladi

>

Avrupa'nin en onemli siradaglari Alpler, iklim degisikligi nedeniyle buzullarinin dortte ucunu kaybedebilir. Bu tespit merkezi Zurih'te bulunan Dunya Buzul Izleme Servisi'nin (World Glacier Monitoring Service - WGMS) yeni arastirmasinin sonucu. Bilim adamlari bu sonucu, bilgisayarda modellemesini yaptiklari Alp buzullari uzerine sicaklik tahminlerine ve yagis degisikliklerine bagliyor. Avrupa'nin en onemli icme suyu kaynaklarindan biri ve kitada turizm, sulama ve sudan elde edilen enerjinin en onemli anahtari olan Alpler'de erime baslangici daha once de belirlenmisti.



Buzul tabakasi kuculuyor

WGMS, Avrupa Yerbilimleri Birligi'nin yillik toplantisinda, 1850'lerde Alpler'de yaklasik 4 bin 474 kilometrekare buzul oldugunu aciklamisti.1986'dan beri surdurulen arastirmaya gore, buzullarla kapli alan 1970'lerde 2 bin 903 kilometrekareye, 2000 yilinda ise 2 bin 272 kilometrekareye kadar cekildi.

Erime giderek artiyor

WGMS delegesi Michael Zemp, "1850'lerden 1970'e her 10 yilda yaklasik yuzde 2.9'luk bir azalma var. 1970'lerden 2000'lere olan surede dusus orani ise yuzde 8.2. En buyuk kayip 1985'te yasandi" diyor.Sicakliklar yukseldikce, buzullarin bulundugu minimum rakim da yukarilara tirmaniyor. Yagis degisiklikleri bazan erimeyi hafifletiyor: Kisin daha cok kar yagisi buzullarin daha cok buz biriktirmesini sagliyor.

Yazlar isinacak

WGMS, Alpler'deki sicaklik ve yagis degisikliklerinin buzullarin irtifasinda ne anlama gelecegini gorebilmek icin bir bilgisayar modeli gelistirdi.Isvicreli bir bilim grubu olan OCCC'ye gore, yuzyilin sonuna kadar yazlar 3 santigrat derece isinacak ve bu yuzden Alpler'e dusen yagis miktarinda da yuzde 10 azalma gorulecek.

Buzul rakimi 340 metre yukselecek

"Yazlarin isinmasi buzullar icin cok kotu" diyor Dr. Zemp ve ekliyor: "Neyse ki yillik yagis ortalamasi yukseliyor ve bu biraz olsun buzullarin lehine."3 santigrat derecelik isinma buzullarin bulundugu yukseklik seviyesini 340 metre yukseltecek, bu da Alpler'deki buzul alanlarin yuzde 75 oraninda kaybedilmesi anlamina geliyor.

Isinma dursa bile erime surecek

Her ne kadar agustos ayinda yapilmis olsa da, gelecekte Alpler'in ikliminin nasil olacagi hakkinda sadece bir projeksiyon bulunuyor. Yazlar daha sicak ve kislar daha yagisli gecebilir.Dr. Zemp hala endiseli: "Sadece 1 santigrat derecelik isinma yuzde 40 kayba neden olabilir. Iklim su anki seviyesinde tutulsa bile, buzullar son 20 yilda yasanan kotu donemlerden dolayi erimeye devam edecek."

Etekler de tehlikede

Erime, Alpler'in eteklerinde yasayan insanlar icin de onemli bir haber. Cunku buzullar, icme suyu rezervi gorevi goruyor, kar depoluyor ve suyu, icme ve tarim icin gerekli oldugu yaz aylarinda serbest birakiyor. Buzullar olmasa, karlarin erimeye basladigi bahar aylarinda, depolanan su sel seklinde asagilara akabilir ve su taskinlari eteklerde kurulan yerlesim bolgelerini yok edebilir.

Doga

>

Doga


400 milyon yil once dort ayak uzerine kalkildi



Semender ve kertenkelelerle bir hareket analizi yapan Amerikali bilim adamlari, dort ayakli ilk kara hayvanlarinin 400 milyon yil once gunumuz hayvanlar gibi yurumus olduklari sonucuna vardilar.

Kedi veya kopek gibi dort ayak uzerinde yuruyen hayvanlarin hareketleri benzer fiziksel ozellikler gosterir. Hayvan yurudugu zaman bedenindeki agirlik noktasi adimin basinda yukari dogru hareket eder ve adimin ortasinda en yuksek seviyeye ulasir. Ve bu asamada hayvanin yuruyus hizi minimum seviyededir.

Ikinci adimda agirlik noktasi asagi iner ve hayvan hizlanir.

Kosma sirasinda ise tam tersi bir durum soz konusu. Hayvan adimin ortasinda ya da atlama sirasinda en hizli konuma ulasiyor.

Canli fosil gibi

Ohio Universitesi’nden Stephen Reilly ile birlikte calisan arastirmacilar uc tuatara veya diken tasiyan (Sphenodon punctatus) surungenini ve alti semenderin (Ambystoma tigrinum) hareketlerini incelemisler.

Bu hayvanlar son 225 yil icinde cok az evrim gecirdikleri icin canli fosil gibidirler.

Arastirma sirasinda tum hayvanlar, uzerinde basinc algilayicilarinin bulundugu bir platform uzerinde yurutulurken filme alinmis.

Arastirmacilar daha sonra verileri analiz ederek hayvanlarin ne hizda hareket ettiklerini hesaplayip, adim sirasinda beden agirlik noktasinin ne sekilde hareket ettigini izlemisler.

Iki tip ozellik

Bu sekilde iki turde de tipik yurume ve kosma ozelliklerinin bulundugu gorulmus. Reilly bu calismadan, 400 milyon yil onceki kara hayvanlarinin bile ayni hareket motiflerine sahip olduklari sonucunu cikarmis.

Bununla birlikte deney hayvanlari icin hiz onem tasimiyordu. Yururken de kosarken de hep yavas hareket ediyorlar cunku. Oysa kopek veya at kosmaya basladiginda onemli olcude hizlanmakta.

Arastirmacilarin tahminlerine gore surungenlerin hizlanamamalari yuruyus bicimiyle ilgili. Hayvanlar daha cok asagi ve yukari dogru hareket ettikleri icin one dogru hareket icin gerekli enerjiyi kaybediyorlar.

Ultrasonik ses cikaran kurbagalar



Cin’de yasayan bir kurbaga turu ultrasonik sesler cikariyor. Cinli ve Amerikali bilim adamlarinin Nature dergisindeki yazilarina gore, kurbagalar insan kulagi icin duyulmaz olan seslerle, daglardaki derelerde hoplayip ziplayan hemcinslerine bile ulasabiliyorlar.

Bugune kadar ultrasonik seslerle sadece yarasalarin, bazi kemirgenlerin ve deniz memelilerin anlasabildikleri biliniyordu. Bu yuzden Sanghay’in batisindaki Huangshan’in daglik bolgelerinde yasayan Amolops tormotus kurbagalarinin bu ilginc davranislari bilim adamlarini sasirtti.

Illinois Universitesi’nden Albert Feng birkac yil once, bir nehir kenarinda duyulan kus seslerinin aslinda kurbaga sesi oldugunu fark etmisti. Kurbagalar tuhaf otusleriyle disileri cezp etmeye calisiyordu.

Son arastirmalar sirasinda bilim adamlari erkek kurbagalarin ayrica ultrasonik sesler de cikardigini buldular. Ultrasonik sesi algilama yetisi ayrica daha uzak bir bolgede yasayan Odorrana livida kurbagasinda da gorulmekte. Ancak bu kurbaganin ultrasonik sesler cikarip cikarmadigi bilinmiyor henuz.

Cekirgeler, farelerin gorevini ustlenmis



Fareler ve diger kucuk memeliler, meyvelerini yedikleri bitkilerin cogalmasini sagliyorlar. Farenin bulunmadigi Yeni Zelanda adalarinda, bu rolu cekirgeler ustlenmis. Victoria Universitesi’nden Catherine Duthie, George Gibbs ve Kevin Burns, Science dergisinde, adadaki dogal ayiklanma yaygin sorunlar icin alisilmisin disinda cozumler uretiyor diyorlar. Dunyanin en izole kara parcasi olan Yeni Zelanda, olaganustu nisler icin gercek bir hazinedir. Duthie, diger arastirmacilarla birlikte parmak buyuklugundeki ucma yetisi olmayan agac cekirgesini (Hemideina crassidens), Yeni Zelanda’da yetisen 19 bitkinin meyvesiyle beslemis.

Bocekler meyvelerle birlikte cekirdeklerini de yiyorlar ve cekirdekler hayvanin sindirim mekanizmasindan zarar gormeden diskiyla yeniden topraga karisiyorlar. Fakat ne var ki bu cekirgenin bircok turu 19.-20.yy’da insanlar tarafindan Yeni Zelanda’ya getirilen yirtici memeliler yuzunden tehdit altinda. Oysa cekirgeler, bitki dunyasinda dolayisiyla da adalardaki ekosistem icin cok onemli.

Bahar Geldi, Haydi Dogaya!

>

Bahar Geldi, Haydi Dogaya!


Bahar dallari birer birer aciyor, kuslar otuyor! Kentin gurultusunden kurtulup kirlara, ormanlara giderseniz cok daha fazlasini yasabilirsiniz. Dogada kucuk bir kesif gezisi kasvetli kis gunlerinden sonra herkese iyi gelir.



Dogayi gorebildiginizden cok daha yakindan tanimak icin her seyden once biraz sabir, iyi bir kulak ve keskin gozlere ihtiyaciniz var. Fakat bazi yardimci araclar olaylari daha iyi anlamanizi ve daha iyi gormenizi saglar. Mesela bitki parcalarini ya da kucuk hayvanlari ayrintili bir sekilde incelemek istiyorsaniz buyutec isinize yarar.

Minik bocekleri gorebilmek icin bardak biciminde buyutecler var. Daha buyuk hayvanlari yakindan gorebilmek icin durbunler daha kullanisli. Boylece urkek hayvanlarin uzaktan izleyebilirsiniz.

Dogayi daha iyi anlayabilmek icin tabii kitaplardan da yararlanabilirsiniz. Mesela bitkiler, hayvanlar ya da mantarlarla ilgili aciklayici kitaplar edinebilirsiniz. Bu tur kitaplari seckin kitapcilarda bulabilirsiniz. Bilgisayariniz varsa hayvanlar ve bitkiler hakkinda bilgiler veren sitelere de girebilirsiniz tabii.

Not alin

Eger gorduklerinizi ve ogrendiklerinizi arkadaslariniza ya da kardeslerinize anlatmak ve gostermek isterseniz, fotograf makinesi ve not defteri de edinmek de fayda var. Not almak ozellikle de belli bir bitkiyi ya da kus ailesini uzun sure gozlemlediginiz zaman cok yararli olacaktir. Gelismeleri gunden gune not ederek kucuk bir doga gunlugu hazirlayabilirsiniz.

Arastirdiginiz bolgeyi zaman zaman yeniden ziyaret ederek, hangi hayvanlarin gittigini, yerine hangilerinin geldigini gorebilirsiniz. Mesela yagmurlu havadan sonra belki solucanlar gelmis olabilir.

Bu kucuk kesif gezilerinde de dogaya zarar vermemeyi ogrenmelisiniz. Mesela canli hayvanlari yakalayip onlari yaralamak hele hele oldurmekten mutlaka kacinin. Kelebekler cok narin hayvanlardir en iyisi onlara hic dokunmamak, konduklari yerde sessizce yanina yaklasmak ve buyutecle incelemek daha iyi olacaktir.

Cok hosunuza gitse bile daha once hic gormediginiz bir cicegi koparip annenize goturmeyin. Birakin o guzel ve ender cicek soyunu surdursun ve sizden sonraki kusaklari da buyulesin.

En iyisi fotografini cekin ve kitaplardan veya Internet’ten ne tur bir cicek oldugunu ogrenmeye calisin. Kim bilir belki de gercekten cok ender bir bitki turudur buldugunuz. Boyle bir aliskanlik edindiginiz zaman dogayi daha iyi taniyacak hem de daha cok seveceksiniz.

Kisisel Beslenme Devrine Giriyoruz

>

Kisisel Beslenme Devrine Giriyoruz


Insan Genom Projesi’ndeki gelismelerden sonra, genetik biliminde yepyeni kapilar acildi. Kalitim bilgilerinden yararlanilarak hem bilimsel hem de ticari acidan kazancli olabilecek bir arastirma alani arayisi sonucunda ilk olarak farmakogenomik fikrine ulasildi.

Gelecekte ogle yemegine cikarken yaniniza yemek fisi veya yemek karti almaya gerek kalmayacak. Hatta "acaba bugun ne yesem ?" diye dusunmeyeceksiniz bile. Cunku bu karari siz vermeyeceksiniz. Kolunuzda deri altina yerlestirilen bir biyocipi tarayicinin uzerinden geciren lokantaci, sizin ozel beslenme programiniza uygun monuye surecek onunuze.



Belki caniniz o gun balik cekmeyebilir ama bu bir sey ifade etmez, onemli olan yiyeceklerinizin genetik profilinize uyumlu olmasi.

Anlattiklarimiz size bilim kurgu gibi gelebilir, ama nutrigenomik uzmanlarina kalirsa bu vizyon hic de uzak degil.

Kalitsal ozelliklere uygun beslenme programi ozellikli Amerika ve Kanada’da yayginlasiyor. Seattle’daki Genelex firmasina 395 Dolarla basvuranlara bir tukuruk testi icin gerekli malzemelerle birlikte yasam bicimini yansitacak bir anket formu gonderilmekte.

Tukurukten rapor

Pamuklu cubuga bir parca tukuruk surulup, anket formu da doldurulduktan sonra firmaya geri gonderiliyor. Firmadaki bilim adamlari tukuruk ornegini (simdilik) 19 gene gore inceliyor ve 35 sayfalik bir rapor hazirliyorlar.

Colorado’daki Sciona firmasi isi biraz daha ciddiye alir gibi gorunerek kendileriyle isbirligi yapan bir doktordan onay istiyor. Eger bu doktor yasadiginiz kentte veya ulkede degilse doktora bir e-postayla adres bildirmek yeterli. Doktor gerekli olan her seyi postayla gonderiyor.

Peki nutrigenomik nedir? Nutrigenomik biliminin amaci kalitim arastirmalari, bitki yetistirme, genetik ve modern tiptaki veriler dogrultusunda, hastaliklari onleyici veya tedavi eden gida urunler uretmek.

Mesela lif orani arttirilmis tahil urunleri veya daha fazla vitamin iceren meyve turleri gibi.

Bu arastirma alani son yillarda bircok bilim adaminin ilgisini cekince, kisiye ozel beslenme fikri dogdu. Nutrigenomik uzmanlari genleri inceleyerek kimin hangi besinlere veya besleyici maddelere ihtiyaci oldugunu ve saglikli yasamak icin hangilerinden uzak durulmasi gerektigini arastiriyorlar.

Yani bilimsel olarak ifade edecek olursak burada onemli olan genler ve besin icerikleri arasindaki karsilikli etki.

Bireye ozgu ilac

Kaliforniya Universitesi’ndeki Nutritional Genomics Merkezi, bu alanda onde gelen arastirma kurumlarindan biri. Enstitu muduru ve molekuler biyolog Raymond Rodriguez, diger tum genetikciler gibi, on yil kadar devam eden Insan Genom Projesi’ne bagli her yeni gelismeyle yakindan ilgilendi ve, kalitim bilgilerinden ticari olarak da yararlanmanin yollarini aradi.

Bu arayis sonucunda ilk olarak farmakogenomik, yani bireysel genetik ozelliklere uygun ilac uretimi dusuncesine ulasildi.

Ve cok gecmeden Rodriguez de dahil olmak uzere bircok arastirmaci, beslenmenin de tipki ilaclar gibi genetik profile uyumlu hale getirilebilecegi fikrine ulasinca nutrigenomik dogdu.

Rodrigez, toplumun, kisiye ozel beslenme programlarini uygulamaya hazir oldugunu ve beslenme anlayisinda onemli bir degisimin yasandigina inaniyor. 20.yy’da daha saglikli ve uzun yasama ugruna, gida enfeksiyonlarina yol acan mikroplardan arindirilmis besinler uzerindeki arastirmalar yayginlasinca, besinlerin, genlerin ve saglik uzerindeki etkisi de insanlara mantikli gelmisti.

En ilginc bulus

Bilim adami boylece 2001 yilinda meslektasi Wasyl Malyj’nin kapisini caldi. Iki molekuler biyolog cok gecemeden bu is icin tek bir laboratuarin yeterli olmayacagini ve disiplinler arasi ortak cabalarin gerekliligini fark ettiler.

Beslenme genomiginin temeli aslinda su siralar Tufts Universitesi’ne bagli Nutrition and Genomics Laboratuari’ni yoneten Jos� Ordovas gibi arastirmacilar tarafindan atilmisti. Ordovas on yillardan bu yana yag metabolizmasi ve kalp/dolasim hastaliklari arasindaki karsilikli iliskiyi arastiriyor.

Son yillarin en ilginc bulgusu, HDL (High-Density-Lipoprotein) ve LDL (Low-Density-Lipoprotein) kolesterollerinin metabolizmasini calistiran gendir.

Kimi insanlar bol miktarda doymus yag tuketmelerine ragmen kanlarindaki kotu LDL kolesterol orani artmaz. Diger bazi insanlarda ise az yagli beslenmelerine ragmen LDL kolesterol seviyesi bir turlu dusmemekte.

Elde edilen sonuclar, yagli beslenme biciminin ne sekilde etkiyeceginin yani metabolizmada iyi HDL kolesterolunun dolasiyor olmasinin, hepatit lipaz enzimini kotlayan bir genin alele durumuna bagli oldugunu gostermistir.

Zor bir calisma

LDL kolesterol seviyesi yuksek olan kisilere, Ordovas, ozellikle doymamis yag asitleri iceren yaglari tuketmelerini oneriyor. Su anda daha fazlasini yapmak mumkun degil.

Besleyici madde ve kalitim arasindaki karsilikli etkilerin incelenmesinde, HDL ve LDL kolesterolu gibi kalp hastaliklarini takip edebilecek gostergelerin cok iyi anlasilmis ve kolay olculebiliyor olmasina bagli olarak ozellikle de kalp/dolasim hastaliklari alaninda onemli adimlar atildi.

Arastirmacilar, yeni simulasyon yontemleri ve algoritmalarla, genetik bilgiler ve saglik verileri arasinda yeni iliskiler bulabilmeyi umuyor.

Tabii bunun kolay olmayacak. Sonucta bir bedenin hucre zehirlerinden kurtulmasi tek bir gene bagli degil.

Ozellikle de kalp enfarktusu, kanser ve diyabet hastaliklarinda gen etkilesimleri cok karmasik. Ornegin diyabet tip 2 hastaligi 300 genle iliskili.

Kanser ve beslenme

Kanser hastaliklariyla ilgili bircok arastirma yapilmasina ragmen, beslenme genetigi icin uygun verilerin sayisi cok. Her kanser turunun gostergeleri farkli ve cok zor fark edilen cevresel etkenler de hastalik surecini etkilemekte.

Bu yuzden nutrigenomik biliminde kanser, kalp/dolasim ve diger bazi hastaliklar icin elde edilen ilk sonuclar daha cok genotipleri ayrintili bir sekilde incelenmis olan buyuk gruplara yonelik genel oneriler olacaktir. Bir ihtimalle erkeklere ve kadinlara ayri genetik beslenme programlari hazirlanabilir.

Birkac yuz Dolar karsiliginda kisisel beslenme programlari sunan kuruluslarin hizmetinden kuskulu olan Rodriguez, yirmi ila otuz yil sonra bile bilimsel bilgilere dayanan, ornegin "bu adam orta yaslarinda ve beyaz insan soyuna gore beslenmeli" ya da " bu beslenme programi yasli Akdeniz kadinlarina uygundur" seklinde kisisel oneriler verilebilecegine inanmiyor.

Prostat ve beslenme

Berkeley Kaliforniya Universitesi arastirmacisi Alfredo Galvez, 1997 yilinda isoflavon icerikli soyanin kalp hastaliklari ve kanser riskini dusurdugunu bulmustu. Anlasildigi uzere Lunasin maddesi, tumor hucrelerinin cogalmasini onlemekte.

Bu arastirmalar laboratuar ortamindaki hucre kulturu deneylerine dayanmakta. Bu nedenle Kevin Dawson, Colorado Prostat Kanseri Arastirmalari Konseyi’yle birlikte calismaya basladi.

Colorado’da prostat kanseri yaygin oldugu icin konseyin verileri detayli oldugu kadar son derece genis kapsamliydi. Dawson bu verilerden, soyanin, prostat kanserini onledigini saptadi.

Her ne kadar diger faktorler de onemli gibi gorunse de. Sonucta birden bire bol miktarda soya tuketiminin, normalde hic baklagil yemeyenlerde ne gibi etkilerin ortaya cikacagini kimse bilmiyor.

Hizli is adamlari

Ne var ki bu tur uyarilar yeni yetme isadamlarina viz geliyor. Gelismeleri yeterince hizli bulmayanlar icin kimi kuruluslar, bazi cevrelerde daha simdiden statu sembolu haline gelen beslenme servisleri yarattilar. Oysa hicbirinin onerileri, Amerikan Saglik Birligi’nin son tavsiyelerinden farkli degil. Fikir buna ragmen sagligina duskun bir kesim arasinda git gide daha populer bir hale gelmekte.

Aslinda evde test yonteminin gelecegi yok degil. Kuruluslarin hedefi daha hizli, daha iyi ve ucuz "kullan at" testleri. Bu konuda iyimser olanlar, guvenirli ve ucuz bir sekilde kontrol edilebilecek gen sayisinin onumuzdeki on yil icinde 500’u asabilecegini saniyorlar.

O zaman insanlar sadece gen cipi analiziyle saglik danismaninda test yaptirabilirler. Ve eger Amerikan Diyet Birligi bu konuda agirligina koyabilirse, bu saglik danismanlari doktorlar degil diyetisyen asistanlari olacak.

Sebze ve meyve

Peki Sciona firmasinin, web sitesinde "profesyonel genetik muayene" diye sunulan testle, gercekten de kisisel ozel beslenme programi mi ortaya cikariyor?

Firma, varyasyonlari belli basli beslenme onerilerini ortaya cikaran topu topu 19 geni inceliyor. Dolayisiyla da test sonucu saglikla ilgili genel bir degerlendirme sunmuyor. Sciona’nin onerileri baslica kalp sagligi, kemik, iltihaplar, hucre temizligi ve oksidatif strese yonelik.

Ve tum bu oneriler genellikle saglikli beslenmesini bilen bir insanin onerebilecekleriyle ortusmekte.

Yani mumkun oldugunca bol miktarda taze meyve ve sebze, sut urunleri, et ve balik tuketmek, unlu ve yagli besinlerden uzak durmak, tek fark tum bunlarin belli genetik varyantlara gore secilmis olmasi.

Bu acidan bakildiginda nutrigenomik hakkinda oncelemelerde bulunanlarin vaat ettiklerinin aksine, kisiye ozel beslenme programlari henuz beklentilerin cok otesinde.

Binlerce genin islevi ve genler arasindaki karsilikli etkiler kesin bir sekilde aciklanmadikca da kisiye ozel beslenme onerileri, her gun duydugunuz saglikli beslenme tavsiyelerinden pek de farkli olmayacak gibi gorunuyor.

Dunya’da 88 Buzuldan 79’unda Erime Var

>

Dunya’da 88 Buzuldan 79’unda Erime Var


Afrika’da Kilimanjaro dagindan tutun, Asya’da Tiyen-San daglarina, Peru’daki And daglarina, Alaska’dan Turkiye buzullarina, Alplere ve Himalayalar’a kadar hemen hemen butun daglardaki buzullarda buyuk ve hizli erime ve kuculme, bilim dunyasinda dehsetle izleniyor.

Ekvator’da, mesela Afrika’nin merkezinde, o kavurucu sicak kusakta, tepesi karli bir dag olabilir miydi? Londra Kraliyet Cografya Dernegi’nin bilgin uyeleri, bunu duyduklarinda "Olamaz," diye bagirdilardi.. tabii eskiden.. O zamanlar yil 1848’lerden onceydi!



Kilimanjaro Dagi uzerindeki karlari 1848 yilinda ilk goren Avrupali, Isvicreli misyoner ve arastirmaci Johannes Rebmann oldu. Ne var ki, gordukleriyle ilgili haberler Londra’ya ulastiginda dernegin kimi uyeleri Rebmann’in anlattiklarina burun kivirdi. Hatta bunlardan biri Rebmann’in gozlerinde ciddi bir sorun olabilecegine dikkat cekti.

Gunumuzde Kilimanjaro bir kaz daha tartismalarin odak noktasi durumuna geldi. "kilimanjaro’nun Karlari", ama bu defa ne Kraliyet Akademisi’nde ne de o unlu filmde!

Afrikakusaginda buz gibi dagin buzlugu yokolma egilimine girdi! Dagin buzla ortulu tepesi ve eteklerinden suzulen buzullar hizla yok oluyor.. Iklimdeki degisimlere karsi harekete gecen eylemcilerin bircogu Kilimanjaro’ya kuresel isinmanin carpici bir simgesi, eriyen buzullarin ve buz katmanlarinin ciplak bir ornegi gozuyle bakiyor.

79 buzulda kuculme



Buzullarda dunya capinda bir erime oldugu yonunde cok guclu kanitlar var. Isvicre’deki Dunya Buzul Gozlem Merkezi 2002 ile 2003 yillari arasinda incelenen 88 buzuldan yalnizca dordunde bir buyumeye tanik olundugunu, en azindan 79 tanesinin ise kuculmekte oldugunu belirtiyor. Ancak asil onemlisi neden oyle oldugu. Kuresel isinma tum bu olanlari aciklamaya yetmiyor. Dunya uzerindeki dag buzullarinin bircogu 19 yuzyilda, insan kaynakli unsurlarin iklim uzerindeki etkileri henuz ortaya cikmadan once erimeye basladi.

Kilimanjaro olayina gelince de, iklim degisimine kuskuyla yaklasanlarin bir bolumu, tepesindeki karlarin erimesinin kuresel isinmayla bir ilintisi olmadigini one surecek denli ileriye gidiyorlar.

Kilimanjaro’nun dorugundan alinan ornekler buradaki buzlarin en az 11,000 yil oncesine uzandigini ortaya koyuyor. Buz katmaninin yaklasik 1880 yilina, yani Rebmann’in gormesinden cok sonrasina dek gelistigi saniliyor. 1912 yilinda yapilan ilk arastirmadan bu yana buzun %80’inin eridigine ve geri kalaninin da 20 yildan kisa bir sure icinde yok olabilecegine dikkat cekiliyor.

Tartismalar

Tum bunlar kuresel isinmanin ciplak bir sonucuymus gibi gorunse de, 2004’te yayimlanan bir arastirmada Innsbruck Universitesi’nden Georg Kaser, buzun dagda herhangi bir isinma soz konusu olmadigi halde eridigini belirtiyor.

Afrika’nin bu bolgesi yagislardaki ani degisimler ve buna bagli olarak Viktorya Golu’ndeki su duzeylerinin alcalmasiyla dikkat cekiyor. Soz konusu bolgede 1880’ler olaganustu yagisli olmasina karsin, daha sonraki onyillarin oldukca kurak gectigine parmak basiliyor.

Bazilarina gore, Kilimanjaro daginda yasananlar salt kar yagisina bagli bir olaydan ibaret. Fakat, erimenin neden gunumuzde de surmekte oldugu konusuna kesin bir aciklama getirmiyor.

Buzlardaki erime yalnizca kar yagisinin azalmasina bagli olsaydi, yeniden yagislarin arttigi 1960 yilindan sonra surecin tersine donmesi gerekirdi. Oysa, Kilimanjaro buzlarindaki erime yine de surdu. Yaklasik 4000 yil once yasanan 300 yillik bir kuraklik doneminde bile buzulliar erimemisti.. Kilimanjaro’daki kosullarla kuresel isinma arasinda siki bir bag olduguna dikkat cekiliyor.

Afrika buzullari

Pierrehumbert, tropikal bolgelerde buzullarin giderek cekildigine isaret ederken, 1900 yilindan bu yana Kenya Dagi’ndaki 18 buzuldan yedisi yok oldu. Rwenzori daglarindaki buzun buyuk bir bolumu eridi. 1990’larda tarihe karisan Yeni Gine’deki Meren buzulu ise son donemlerde yok olan cok sayida buzuldan yalnizca biri.



Tropikal buzullardaki bu erimenin cogunlukla son donemlerde meydana geldigi ve daha once esine rastlanmamis bir olay oldugu goruluyor.

Soz gelimi, And siradaglarinin Peru’daki en yuksek tepesi olan Quelccaya dagini ele alalim. Thompson tarafindan 1976 yilinda alinan buzul ornekleri 1500 yildir buzula her yil yeni bir katmanin eklendigini gostermekteydi. Thompson 1991 yilinda kayitlari guncellemek uzere bu bolgeye gittiginde bu surecin sona erdigine ve tepedeki buzun 20 metresinin eridigine tanik oldu.

Peru: dortte biri yok

Altta, Quelccaya’nin en buyuk buzulu Qori Kalis’te de 1963 yilindan bu yana bir kuculme meydana geldi ve buzulun beste biri yok oldu. 2004 yilinda Thompson buzun altinda donup kalmis ve en az 50,000 yil oncesine uzanan bitki kalintilari elde etti.

Son 30 yilda Peru And’larini orten buzun dortte biri yok oldu. Bolivya’dan Ekvador’a uzanan bolge uzerindeki oteki buzullarda da buna benzer carpici degisimler yasandi. Venezuela da 1975’ten bu yana alti buzuldan dordunu yitirdi. Thompson kar yagisinda erimeye neden olabilecek bir azalmaya, ya da gunes isiginda bir artisa rastlamadi. Ancak hava sicakliklarinda yaklasik yarim derecelik bir artis saptandi.

Kilimanjaro gibi, baska bolgelerdeki buzlarin erimesi de insanlarin iklim uzerinde yarattiklari etkilerin bas gostermesinden cok daha oncesine uzaniyor.

Surekli kuculme

Gerek Himalaya, gerekse Alp daglarindaki buzlar Viktorya doneminden beri eriyor. 19. yuzyilin ortalarindan 20. yuzyilin ortalarina dek uzanan sure icinde Alp daglarindaki buz kutlesinin yari yariya kuculdugu belirtiliyor. Avrupa’nin en buyuk buz kitlesi olan Breidamerkurjokull gectigimiz yuzyilin buyuk bir bolumunde surekli kuculdu.

Patagonya’daki buzullar 1880’de erimeye basladi. A.B.D’deki Ulusal Buzul Parki’ndaki buzlar da, bu alanin parka donusturuldugu 1910 yilinda coktan erimeye baslamisti.

Utrecht Universitesi’nden Hans Oeresmans dunya uzerindeki 169 buzulla ilgili kayitlari inceledi. Gecen yil "Science" dergisinde yayimlanan raporda Oeresmans, kimilerinin gecmisi 1600 yilina uzanan bu buzullarin buyuk bir bolumunun 19. yuzyilin baslarinda doruga ulastigi ve o tarihten bu yana da hizla erimeye basladigina dikkat cekti.

Bu da, erimenin iklimde insan eliyle baslatilan bir degisimin gostergesi sayilamayacak denli erken bir doneme denk geldigini ortaya koyuyor.

Kucuk buzul cagi mi?

Asil sorumlunun kucuk capta bir buzul cagi olduguna inaniliyor. Iklimbilimciler 19. yuzyilda yasanan isinmanin, 14 ile 19. yuzyillar arasindaki doneme denk gelen ve tum dunyada sicakliklarin hafifce azaldigi, kucuk capta bir buzul caginin sonucu oldugu gorusunde birlesiyorlar.

Gelgelelim, kucuk buzul cagi acaba buzlardaki surekli erimeye de bir aciklama getiriyor mu? Buzulbilim uzmanlari buzullarin iklim degisimlerine gosterdikleri tepkilerin genellikle uzun bir zaman aldigi, kimi zaman onyillarca surebildigi gorusunde de birlesiyorlar.

Pierrehumbert "Kucuk capli buzul caginin sona ermesiyle birlikte yasanan iklim degisimlerinin endustriyel isinma doneminin baslangiciyla ayni doneme denk dustugu su goturmez bir gercek," diyor. Ancak geri tepmenin 20. yuzyilda sona ermesi gerekirken, bu etkiler gunumuzde de suruyor.

Ikiye katlandi

Oerlemans’in 169 buzul uzerinde yaptigi incelemeler buzlardaki erimenin son yillarda ivme kazandigini ortaya koyuyor. Patagonya’da erime hizinin ikiye katlandigi, Alpler’de yuzyilin ortalarinda inise gecen erime surecinin 1980’den beri bu acigi kapatacak bir hizla yeniden basladigi goruluyor.

Baska yerlerdeki kayitlar cok gerilere uzanmamakla birlikte, son zamanlarda yasanan degisimin yeni bir olgu olduguna neredeyse kesin gozuyle bakiliyor.

Cin’de 46,000 buzul uzerinde yapilan bir arastirma 1980’den bu yana buzullarin %7’lik bir yitime ugradigini gozler onune seriyor. Cin yakinlarindaki Tien San daglarinda buzullarla kapli alanin 1955 ile 2000 yillari arasinda %25 oraninda kuculdugu goruluyor.

Neredeyse tum dunyada yasanan bu degisikliklerin bilinen tek sorumlusu ancak kuresel isinma olabilir.

Kimi buzullarda bir buyume olsa da, buzulbilimciler buzlarin kuresel isinmaya bagli olarak giderek daha buyuk bir hizla eridikleri gorusunde birlesiyorlar.

Onemli mi?

Iyi de, daglardaki buzlarin yok olmasi bu denli onemli mi? Kisa erimde korkunc sellerin yasanabileceginden korkuluyor. Buzlarin erimesiyle bu dengesiz alanda buyuk gollerin olusabilecegine inaniliyor. Uzun erimde ise, bir susuzluk sorunuyla karsi karsiya kalinmasi bekleniyor. Buzullarin yok olmasiyla birlikte yaz mevsimlerinde irmaklardan akan sularin Cin’den Kaliforniya’ya dek dunyanin bircok bolgesini etkisi altinda birakabileceginden korkuluyor.

Patagonya ve Alaska’da eriyen buzlar simdiden deniz duzeylerinde artisa neden oluyor. Uluslararasi Iklim Degisimi Paneli’nin 2001 raporuna gore, daglardaki eriyen buzlarin 2100 yilina gelindiginde deniz duzeyinde 0,23 metrelik bir yukselmeye yol acmasi bekleniyor. Tum buzullarin erimesi sonucunda artisin yaklasik yarim metreye ulasacagina inaniliyor. Bu oldukca onemli bir artis olmakla birlikte, okyanuslardaki isinmanin deniz duzeylerinde yaratmasi beklenen artisin yaninda devede kulak kaliyor.

Gronland ve Antarktika

Asil devinimin Gronland ve Antarktika’daki dev buz kutlelerinde meydana geldigi goruluyor.

Buradaki buzullarin tumden erimesi sonucunda deniz duzeylerindeki yukselmenin 80 metreye ulasabilecegine ve bircok ulkenin sular altinda kalabilecegine inaniliyor.

Kisa bir sure onceye dek iklimbilimciler Gronland ve Antarktika’daki dev buzullarin erimesi icin binlerce yillik bir isinmaya gerek olduguna inaniyorlardi.

Simdilerde bircogu buzullarin birkac yuzyil icinde yok olabilecegini dusunuyor. Boyle bir durum soz konusu oldugunda, Kilimanjaro da kafamizi kurcalayan en son sey olacaktir.

Buzulun Yasami

Buzullarin buyuklugu kar yagisina ve erime, parcalanma, ya da kristallesmeye bagli erimenin hizina ve tepelerden asagiya ne hizla aktiklarina bagli olarak degisir.

Dunya uzerindeki 169 buzulun 1950 yilina oranla ortalama uzunlugu

Hava sicakligi donma noktasinin altindayken bile gunes isigi kar ve buzun erimesine neden olabilir. Bulut ortusundeki azalma ve kurak hava da erime surecini hizlandirabilir.

Birikme kusaginda kar katmanlari buzdan bir tepecik olusturur. Daha az kar yagisi daha az buzlanma ve gunes isiginin kayalar ve tozlar tarafindan daha az emilmesi anlamina gelir.

Soguk iklimlerde buzullar cok az buz yitimiyle denizlere akarlar

Antarktika cevresinde yuzen dev buz kitleleri buzullari engeller. Bunlar parcalandiginda buzullardaki akis hizinda carpici bir artis meydana gelir.

Buzullar eridiginde geride kalan dengesiz tortu yiginlarinda genellikle goller olusur. Bu tortularin cokmesi feci sellere yol acabilir.

Yaz aylarinda eriyen buzlarin sulari yuzeyde toplanir. Bu sular "moulins" adi verilen yariklardan sizarak buzulun tabanina akarlar ve akis hizinda bir artisa neden olurlar.

Sicak iklimlerde buzullar daha sicak havaya dogru ilerledikce erime de agir basmaya baslar.

Karadeniz-Ege-Marmara-Akdeniz

>Karadeniz

*Dunyadaki diger ici denizlere gore(Baltik we Kuzeydenizi) daha derin.
*Dortte ucu 200-2000 metre derinlikte.
*Turkiye, Bulgaristan, Romanya, Rusya ve Gurcistan'a kiyisi war.
*En uzun kiyi seridi Turkiye'ye ait.
*Ortalama 200 m. derinlikten sonra yasam yok. (Toplam hacmin %93 'u)
*Derin sularinda yumurta curugu kokusunda Hidrojen Sulfur we Metan gazlari bulumakta.
*Istanbul Bogazi alt akintisi ile yilda 200 km.kup su Akdeniz'den Karadeniz'e gecer.
*Yilda ortalama en az 50.000 ton petrol tasinir.

Baslica Deniz Canlilari

*Hamsi, Mersin, Akdeniz Fopku, Yunus, Palamut, Torik, Dil Baligi

Kirlenme

Yanlizca Tuna Nehri her yil yaklasik olarak

*60 000 ton fosfat
*340000 ton nitrat
*1000 ton krom
*900 ton bakir
*60 ton civa
*4500 ton kursun
*6000 ton cinko tasimaktadir.


Eskiden 26 tur canli yasarken bu sayi gunumuzde 6 turdur.

Marmara Denizi

*Turkiye'nin tek ic denizi
*Suyu ne sicak ne soguk
*Tuzlulugu orta
*Balikcilik, ulasim, turizm we askeri bakimda cok onemli
*Suyunun yenilenmesi en az 3 ay suruyor.

Baslica Deniz Canlilari

*Lufer , Akdeniz Foku, Uskumru, Torik, Kalkan, Palamut, Sardalya

Kirlenme

Kanalizasyon we fabrikarla tamamen cewrili oldugu icin cok kirlenir. Deniz trafigi, 200 balik turunun cogunu yok etmis ya da uzaklastirmistir.

Ege Denizi

*Dip yapisi ana kara ortamina buyuk benzerlik gostermekte.
*Esasen jeolojik donemler sonucu Anadolu yarimadasinin su altindaki uzantisidir.
*Anadolu sahanligi uzerinde bulunan adalar yer hareketleri sonucu su altinda kalan eski karasal yuzeyerdir.
*Turkiye sinirlari icinde kalan sinir uzunlugu 3480 km.
*Canli deniz kaynaklari acisindan fakirdir.
*Ulke balikcilignda payi %13

Baslica Deniz Canlilari

*Orfoz, Akdeniz Foku, Levrek, Sinarit, Fok, Sardalya, Lagos, Yunus, Balina, Kabuklar, Sungerler, Deniz kaglumbagalari

Kirlenme

*Nehirler nedeniyle daha cok kirlenmektedir. Petrol kirlenmesi baslica nedenlerdendir. Ornegin Izmir'deki Aliaga Rafinerisi we limani.

AKDENIZ

*Deniz kaynaklari acisindan fakir
*Dunyanin en buyuk denizlerinden
*Turkiye'nin balikciliginda payi %9
*Su degisimini Cebelitarik Bogazi sayesinde Atlas Okyanus'u ile yapiyor.
*Sulari 80-100 yilda yenileniyor.
*Yilda yaklasik olarak 350 milyon ton petrol tasiniyor.

Baslica Deniz Canlilari

*Akdeniz Foku, Yunus, Orfoz, Sinarit, Balina, Deniz Kaplumbagalari

Kirlenme

*100'u askin kent direk olarak atiklarini denize weriyor.
*Yilda yaklasik olarak 0.5 milyon yon petrol denize dokuluyor.
*Akdenize kiyilarinda 19 devlette 132 milyon insan yasiyor.
*Her yil ortalama 100 milyon turist tarafindan ziyaret ediliyor.
*Kati atiklar ciddi bir tehlike.

Ulkemiz sularinda Karadeniz'de 247 ,Marmara 200, Ege'de 300 ve Akdenize 'de 500 balik turu yasamaktadir.

Denizlerdeki kirlenme sonucu atiklarin cozunme sureleri

Otobus bileti : 2-4 hafta
Ip : 3-14 ay
Teneke : 100 yil
Bez Parcasi : 1-5 ay
Aluminyum Mesrubat Kutusu : 200-500 yil
Yun parcasi : 1 yil
Boyali Tahta : 13 yil
Plastik Sise : 450 yil

Ilk Bitkiler 475 Milyon Yil Once Buyumeye Baslamis!

>Ingiliz we Afrikali arastirmacilarin Oman'da bulduklari bitki fosilleriyle bitkilerin sanilandan 50 milyon yil daha eski donemde karada yetismeye basladigi ortaya cikti. Sheffield Universitesinden yapilan aciklamalara gore minik sporlu bitkilerin yaklasik oalrak 475 milyon yillik bir gecmisleri war. Bu bitkiler buyuk olasalikla gunumuz kara yosunlarina benziyormus. Ancak ciplak gozle gorulemeyecek kadar kucukler.

Daha onceki arastirmalara ilk bitki kalintilarindan cok daha eski olan mikroskobik boyuttaki spor fosilleri ilk kara bitkileri icin kesin kanit olarak kabul edilmiyorlardi. Cunku sporlar su yosunlarina benziyordu. Ayrica en eski bitki kalintilarinin 425 milyon yillik oldugu tahmin edildigi icinde 475 milyon yillik kayac tabakalarinda bulunan sporlar kusku uyandirmisti. Fakar bilim adamlarinin Oman'daki bulduklari ornekler kesin olarak kara bitkisi we sporlarina da cok benzemekte.

Bu nedenle arastirmacilar daha once bulunan 475 milyon yillik bitki kalintilarinin da kara bitkisi olmasi gerektigini dusunuyorlar. Supriz bitki kalintilarindan sonra bilim adamlari daha eski kayac tabakalari bulabilmeyi hedefliyorlar.

Lavlarin bilinmeyen yonleri..

>Dunyanin farkli noktalarinda , yeryuzunun derinliklerinden fiskiran magma irmaklari katilasiyor ve sutuna, girdaba, selaleye ya da tunele benzeyen sasirtici sekillere giriyor. Bazen de, bir canavari animsatiyor.

Magma, ozellikle icerdigi silisyuma gore kategorize ediliyor. Yanardagin magmatik bolmelerinden birindeki basinc, magmatik kalinti (kul ve lavla gazin sekil degistirmesi) uretmezse, tehlikeli patlamalara yol acip cevreye lav sacilmasina neden olabilir. Magma, uzaklasilmasina izin vererek yavasca ilerler.
Cevresindeki topraga ve kayganligina bagli olarak, magma, degisik sekillerde katilasir.
Ornegin, halat seklinde olanlar ya da lavin katilasma asamasi sirasinda h�l� eriyen magmanin suruklemesi yuzunden ortaya cikan kivrimlar.


Italya'daki Eolie, Etna, Vezuv gibi yanardaglardaki krater agizlarinda kukurt nedeniyle kirec tabakalari olusuyor

Yanardag inzivaya cekilirse, uzun sure faaliyete gecmemesiyle olusan tutenlerin (fumarola) cevresinden derinlere kadar inen su, daha sonra buhar olarak yukariya dogru yukselir. Bu yolla olusan karbondioksitten baska, tutenlerin agzinda kukurt yiginlari meydana gelir. Kukurt, saridan turuncuya dogru renk degistirerek billurlasir. Kukurtlu buhar, sadece fazla miktarda olustugunda zararli hale gelir.


Hawai'deki bir puskurmeden sonra olusmus bir tur kaya. Su damlaciklari iceren okyanus ruzg�rlari, magmayi hemen sogutmus, deniz suyu ve tuzla renklenmis.

Lavin cevreye yogun bir sekilde yayilarak etkisini yavas yavas gosteren soguma asamasi sirasinda, ortaya sutun formunda bazalt kutleler cikmis. Mukemmel bir altigen olan bu formda, lav yigini buzulerek 120 derece aci yapacak sekilde kiriliyor. Lava bu sekli veren asamalarin sonuncusunda, magma ile magmayi olusturan elementler kayganlasiyor.


Krafta Yanardagi'nin kenarinda kaynayan camurlar

Izlanda'daki Krafla Yanardagi'nin cevresinde sicak su, topragin erimesine neden oluyor. Kukurtlu camur 100 dereceye kadar sicakliga ulasabiliyor. Curuk yumurtaya benzeyen kokusuyla disari cikan gaz, patlayan kabarciklar uretiyor. Benzer olgu, kraterlerin cokmesiyle olusan Campi Flegrei'deki (Italya) Pozzuoli bolgesinde de goruluyor.


Yesil havuz


Her yil 30 kilometrekup lav kutlesi yeni topraklarin olusumuna yol aciyor. Yanardaglarin tahrip etme ozelliklerinin yaninda, bazen yapici etkileri de goruluyor. Bu olaganustu yapici etkileri, ozellikle puskurmeyle meydana gelen lav kutlelerinde goruluyor: halat benzeri yapilar, kukurtlu freskler, kilise orglarina benzeyen kayaliklar, tuneller, lavdan heykeller... Bununla birlikte, ekilip bicilebilen yeni topraklarin ureticisi de olabiliyor.
Yanardaglar, kitasal tabakalar birbirlerinden ayrildigi zaman ortaya cikiyor. Bazen de, surtunmeden dolayi kara parcalarindan biri digerine baski yaparak, dunyanin soguk ve yasanabilir bolgesi olan litosferin altindaki astenosferin magmasini yukselttiginde olusuyor. Ya da Hawaii Adasi'nin olusumundaki gibi magmatik yukselmelerin yasandigi, gezegenin sicak bolgelerinde ortaya cikiyor.


Etna tam 300.000 yasinda

Bu tip adalar, karalarin yavas hareketleriyle yer degistiriyor. Boylelikle sicak bolgeden en uzakta konumlanani, ayni zamanda en yasli ada oluyor. Hawaii gibi Izlanda da olusumunu, puskurtulen magma sayesinde gelisen yeni topraklara borclu. Benzer sekilde, buyuk cogunlugu deniz altindaki bir kirilmayla cikan lavlar, Amerika kitasini Avrasya'dan, magma denizinde yuzen sallar gibi birbirinden uzaklastiran yeni derinlikler yaratti. Sadece 10 metre genisliginde olan bu kirilma, Pingvellir'de (Izlanda) havadan izlenebilir. Japonya ve Endonezya'yi meydana getiren adalarla Filipinler, Papua Yeni Gine, Yeni Zelanda dusunuldugunde, volkanik patlamalarin, bugun ustunde milyonlarca insanin yasadigi topraklarin olusmasini sagladigi ortaya cikiyor.

Dunya ustunde bulunan en yuksek dagin, gercekte Everest oldugu soylenemez. Bu unvanin asil sahibi, Hawaii'de denizin altinda 4.500 metre derinlikten baslayip, deni-zin yuzeyinden 4.100 metre yukseklige kadar cikan ve denizin altinda 50'ye 100 km'lik bir temele sahip olan Mauna Loa Yanardagi.



Sili, Ekvator ve Meksika'da alti bin metre yukseklige sahip yanardaglar ortaya cikti. 20 Subat 1943'te Meksika'da ortaya cikan Paricatun'da oldugu gibi yukselmeleri hizli gelisti. 14 Kasim 1963 yilinda Atlantik'te Izlanda'nin karsisinda ortaya cikan ve bugun sadece bilim adamlarina acik olan Surtsey Adasi'ndaki gibi, yanardaglar bitki ve hayvanlarin yasam kosullarinin incelenebilecegi bakir topraklar meydana getiriyorlar. Diger taraftan lav kayalarinin hayali de bazen insanlari sasirtiyor. Sicilya Kanali'nda 1831'de ortaya cikip sadece alti ay gorunup yok olan Ferdinandea Adasi orneginde oldugu gibi.



kaynak-yazi ve foto'lar-focus

dagcilik

>arkadaslar dagcilik sporuyla ilgilenen ve yapanlar varmi...varsa deneyimlerimizi ve fikirlerimizi paylasabiliriz

Pasifik Asit Denizine Dogru !

>
Bilim insanlari, yapilan olcumlerde son 15 yillik sure zarfinda Pasifik Okyanusu’nun kuresel isinmaya bagli olarak normalin ustunde asitlendigini tespit etti.Uzmanlar, Pasifik Okyanusu’ndaki anormal asitlenmeyi kuresel isinmayla atmosfere salinan karbon dioksidin denizler tarafindan emilmesine bagliyor. Yapilan arastirmalarda pH’ta 0.025 birimlik dusus tespit edildi. Asitlenmenin uc okyanusta da birden gorulmesi, kuresel isinmanin dolayli tehlikelerine dikkati cekiyor.Dunya denizleri, petrol, komur ve dogal gaz kokenli enerji kaynaklarinin yakilmasiyla atmosfere salinan karbon dioksidin yaklasik yuzde 30’unu emiyor. Bilim insanlari, karbon dioksid deposu haline gelen denizlerin gelecek binyilda kuresel CO2’nin yuzde 90’ini emecegini tahmin ediyor. Karbon dioksid oraninin artmasi ise, denizlerdeki dogal yasamin tehlikeye girmesi demek. Once kucuk canlilarin soyunun tukenmesi, besin zincirinde daha ustteki canlilarin yemsiz kalmasina neden olacak. Mikroskopik canlilar ve yosunlarin besin zincirinden silinecek kadar soylarinin tukenmesi, okyanuslardaki biyocesitliligi olumsuz etkileyecek. Bilim insanlarina gore, insanoglunun vurdumduymaz sekilde cevreyi kirletmesi ve atmosferi karbon diokside bogmasinin sonuclari dolayli olarak kendini gosterecek.

Fareler Mayin Avcisi Olarak Yetistiriliyor :)

>evet yanlis duymadiniz
Tanzaya'da mayin avcisi olarak yetistirilen dev fareler kopeklerden daha basarili bu konuda. Orta Afrika da yasayan 90 cm. buyuklugundeki( beden 45 cm.) fareler aslinda bulunduklara bollgelere zarar weriyorlardi. Fakat bilim adamlari bunlarin mayin avcisi olrak yetistirebilecegini de gosterdiler.

Faralerin kopeklerden daha iyi ogrendileri ve bu isi yapmayi cok sewdikleri ustelikte kopeklerden daha basarili olduklari tespit edilmis. Fareler dinamit we TNT maddelerini koklayarak tanimalari saglanmis. En fazla 1.4 kg agirliga ulasan fareler patlamalara yol acmadan tarlalarda gezebiliyorlar.

Fareler mayina rastaladiklarinda duruyor we tepinmeye basliyorlar. Buraya mayin gomulu oldugunu belirtiyolar yani. Farelere de odul olarak bir adet muz weriyorlar.

Kuslarin da Kis Uykusuna Yattigi Kesfedildi!

>

Kuslarin da Kis Uykusuna Yattigi Kesfedildi!


Dondurucu soguklari ve besin kitligini atlatmanin en akilci yolu olan KIS UYKUSU’na ulkemizde de bulunan bazi kus turlerinin yattigi, memeliler disinda cok sayida canlinin biraz farkli ve yarim da olsa kis uykusu gecirdigi goruluyor.

Karakis her yeri kalin bir kar ortusuyle kaplamis, su birikintileri donmus, cam gibi parliyor. Magaranin ici karanlik ve gizemli, ama her seyden once disariya gore sicak, tavanda kanatlarina sarilmis yarasalar cansiz damlalar gibi sarkiyor. Hayvanlar aleminin vampiri kis uykusuna yatmis.

Kis uykusu, zorlu kis kosullari ve besin kitligini atlatmak icin mukemmel bir stratejidir aslinda. Kuslar gibi binlerce kilometreyi katederek uzak diyarlara ucmak, yiyecek depolamak ya da kalin bir posta burunmek yerine yarasa, dag sicani, hamster ve yediuyur gibi memeliler beden isilarini dusurur ve tum beden fonksiyonlarini onemli olcude azaltirlar.



Ancak son gozlemlerle memeliler disinda kuslarin da kis uykusuna yattiklari anlasildi. Kaliforniya collerinde yasayan 50g'lik minik Poorwill kusu (Phalaenoptilus nutalli) disinda, Avustralya’ya ozgu esmer baykus (Podargus strigoides), ulkemizde de gorulen dagkirlangici (Apus apus) ve cobanaldatan (Caprimulgus europaeus) gibi kuslar, kisi tumuyle ya da kismen "uyku kipinde" geciriyorlar.

Cok yaygin

Dahasi kis uykusu veya kis durgunlugu olarak bilinen bu surecler bircok hayvanin uc kosullara karsi gosterdigi genel bir reaksiyon gibi. Ustelik kis uykusu sanildigindan cok daha yaygin ve kesinlikle kis ve memelilerle sinirli degil.

Viyana Universitesi’nden Walter Arnold ve Marburg Universitesi fizyologu Gerhard Heldmaier, hayvanlari enerji tasarruf kipine zorlayanin soguk degil besin veya su kitligi oldugunu soyluyor.

Ornegin cicek yarasasi (Glossophaga soricina) nektar bulamadigi zaman durgunluk donemine giriyor. Madagaskar’daki yari maymunlar kurak yazi, Kaliforniya sincaplari ise kavurucu yazi uyuyarak geciriyor.

Hatta geyikler ve bodur Przewalski atlari bile metabolizmalarini tasarruf kipine gore ayarlayabiliyor. Arnold, tum bu hayvanlari, bedenlerine aktarilan algilayicilarla (sensor) inceledi.

Geyikler icin ozel olarak uretilen olcum aleti aslinda tip dunyasinda kullanilmakta. Alet kalp frekansini ve beden isisini olcerken, minik bir verici, veriyi aktariyor.

Geyiklerde isi dusuyor

Iste bu olcum aleti geyiklerin bedenlerine yerlestirildikten sonra, hayvanlar genis bir alanda dolasirken, surekli kontrol edilebiliyorlar. Hayvanlarin durumu tipki yogun bakimdaki hastalar gibi telsizle izlenmekte. Bu sekilde geyiklerin gun icinde birkac saatligine beden isilarini dusurdukleri kanitlandi. Geyiklerin govdelerindeki isi 15, ayaklarindaki ise uc derece olarak olculmus.

Metabolizmayi yavaslatma yetisi omurgalilarda o kadar yaygin ki burada kokleri cok eskileri dayanan bir mekanizmayla karsi karsiya olabiliriz ve memelilerde ve kuslarda beden isisi belki de sandigimiz kadar sabit degildir diyor New England Universitesi’nden Fritz Geiser.

Bilim adamlari laboratuarda yaptiklari deneylerle ilginc sonuclara ulastilar.

Mesela guney Sibirya’ya ozgu bir cuce hamsterin gun icinde bir saat kadar suren kis durgunlugu, ya da birbirine sokulup uyuyan dag sicanlarinin beden isilarini sekiz dereceye kadar dusurmeleri gibi.

Bu durgunluk doneminde dag sicanin kalbi dakikada en fazla iki ila uc kez atiyor ve bir LED kadar bile enerji tuketmiyor.

Buyuk enerji tasarrufu



Peki enerji tasarruf kipinin gizi nerede? "Heldmaier’in aciklamasina gore metabolizmanin onemli bir kismi devre disi birakilmakta. Bu sekilde hayvanlar, %98’lik bir enerji tasarrufu yapabiliyor.

Bu durumda hucre cekirdeklerindeki gen sekanslari okunamiyor, proteinler sentezlestirilemiyor, yani tum reaksiyon zinciri dondurulmakta.

Hatta bagisiklik sistemi bile daha yavas isliyor. Ozellikle de beyinde radikal bir degisim soz konusu. EEG olcumlerinde herhangi bir beyin etkinligi izlenememekte. Bu durum insanda beyin olumu olarak tanimlanmakta. Kis uykusuna yatan hayvanlarin beyindeki kan akisi %90 oraninda duruyor, sadece beyin sapinda yasamsal onem tasiyan bolgeler etkin.

Rekor kutup sincabinda

Dondurucu sogukta uyuyarak hayatta kalma rekoru, Kuzey Kutbu sincabina ait. Topragin isisi eksi on sekiz dereceye kadar dusmesine ragmen sincap, beden isisini iki dereceye sabitleyerek hayatta kaliyor.

Bu yetiyi "Supercooling" olarak tanimlayan Alaska Universitesi biyologu Brian Barnes, beden sivisi "metabolik durumda" tutuluyor diye acikliyor. Bu durumda dokuya zarar veren keskin kenarli buz kristalleri olusmuyor. Ama eger filigran denge bozulursa, tek bir parmagina dokunmak bile sincabin aniden dondurabilmekte.

Bu yuzden hayvan 10-21 gunde bir, bes saatligine de olsa "olum uykusundan" uyanarak bedenini isitiyor.

Neredeyse kis uykusuna yatan tum hayvanlarda bu uyanma evreleri yasaniyor ve bu sure icinde enerji rezervlerinin %90’i tukenmekte. Periyodik kis durgunlugunun amaci aslinda hala tam olarak cozulmus degil. Hayvanlar ihtiyac molasina mi gerek duyuyorlar? Yoksa bagisiklik sistemi bedeni temizlemek zorunda mi?

Beyin donuyor

Son arastirmalarla yeni bir teori gundeme geldi. Avusturyali zoolog Eva Millesi, tarla sincabina (Citellus citellus) bir labirenti gectikten sonra bir kolu calistirarak yemi almayi ogretmis.

Bu beceriyi kazanan sincaplarin bir kismi klimali bir odada birkac ayligina kus uykusuna yatirilirken, digerleri normal yasamlarini surdurmus.

Sonuc: Kis uykusuna yatanlar uyandiktan sonra bu yetilerini tamamen kaybetmelerine ragmen, digerleri kolayca hatirlamislar. Beynin uzun sure "dondurulmasi" buyuk bir olasilikla onemli kayiplara yol acmakta, bu yuzden periyodik olarak uyanarak isitilmasi gerekiyor diye acikliyor zoolog.

Ve bu tahmin Marburg Universitesi bilim adamlarinin bir arastirmasiyla da kanitlanmakta. Madagaskar’da yasayan bir yari maymun turu olan cuce lemur (Cheirogaleus adipicaudatus) Nisan ve Ekim aylari arasindaki kuraklik doneminde ortadan kayboluyor.

Bilim adamlari simdi bu hayvanin da kis uykusuna yattigini buldular. Hem de gunduz hava sicakligi 30 derecenin uzerinde olmasina ragmen. Hava sicakligi beyni etkilemedigi icin de bazilari bu uyku doneminde hic uyanmiyorlar.

Maymunlarda durum

Uyuyan hayvanlarin beden isilari kisin konakladiklari bolgenin hava sicakligina gore degismekte. Bedenleri birkac gunde bir 35 dereceye kadar isitildiginda uyanmiyorlar. Zaten lemuru uyutan da sicak havalar aslinda.

Bilim adamlari simdi diger lemur turlerini de yakindan incelemek istiyorlar. Sonucta yari maymunlar, insanin da dahil oldugu memeli grubuna dahil. O halde insanin kalitimi da pekala mevsimlere bagli olarak "miskinlige" zorlanabilir diyor Arnold.

Mesela kucuk cocuklarin yetiskinlere gore ani soguklara karsi daha dayanikli oldugu bilinmekte. Demek ki bu yeti genclerde daha guclu.

Insan ve kis uykusuna yatan hayvanlar arasindaki diger ilginc bir benzerlik de su: Hayvanlarin beyin hucrelerinde, Alzheimer hastalarinin beyinlerinde bulunan degisime ugramis proteinlerin benzerleri saptanmis. Hatta sinir uclari bile kis uykusuna yatan hayvanlarda benzer bir sekilde bozulmakta.

Alzheimer hastalari

Peki kis uykusundan uyanan hayvanlarin beyni yeniden kusursuz bir sekilde calismaya baslarken, Alzheimer hastalari nicin bircok seyi hatirlamiyor? Iste arastirmacilar bundan sonra bu sorunun yanitini bulmaya calisacaklar. Calismalar ote yandan Alzheimer hastaligiyla ilgili yeni tedavi yontemlerinin de gelistirilmesine yardimci olacak.

Ve kimi bilim adamlarinin ilginc vizyonlari da var. Kis uykusu sayesinde bagislanan organlarin saklama suresi onemli olcude uzatilabilir.

Yonetmen Stanley Kubrick’in 1968 yilinda cevirmis oldugu "2001:Uzay Macerasi"/ "2001: A Spaces Odyssey" filminde, uzaktaki gezegenlere dogru uzun bir yolculuga cikan kahramanlar, bir tur kis uykusuna yatmisti. Kim bilir 30 yili askin bir sure sonra Kubrick’in bu vizyonu bile gercege donusebilir!