23 Nisan 2007 Pazartesi

Deniz Kirliligi...

>Deniz Kirliligi...



"DENIZ KIRLILIGI"
Yasadigimiz Dunya'nin 3/4'unun sularla kapli oldugu ve insan vucudunun %25'inin su ihtiva ettigi dikkate alinirsa, suyun insan hayatindaki onemini anlamakmumkun olacaktir.
Evrende bulunan diger gezegenlerde su olmus olsaydi kuskusuz bu gezegenlerde hayat da olurdu ve insanoglu Dunya'yi terkedip, derhal diger gezegenlere tasinirdi... Savaslardan sonra, ozellikle denizlerde ulasim aginin, su urunleri uretimi ve madensel kaynaklarin kesfi ile bu onem daha da artmis, insanoglu denizlere ve ic sulara gelecegin guvencesi olarak bakmayi ogrenmistir. Bununla birlikte Dunya Ulkeleri denizlerin buyuk bir bolumunu insanligin ortak mali olarak gorurken, bir bolumu de kendi sularini ilan edip sahiplenmislerdir. Bunu sabitlestirmek icin de yeni hukuk kurallari koyup, geleceklerini daha da saglama almislardir.
Buyuk Dunya Savaslarini yasayan ve savas sonrasi aclik tehlikesi ile karsi karsiya kalan insanlik, bir taraftan artan dunya nufusu ve gelisen teknoloji ile birlikte yeni sorunlarin sahibi olurken diger taraftan da icinde bulunduklari gaflet uykusu ile denizlerin ve ic sularin kirlenmesini, bunlarin dogurdugu sorunlarin buyumesini gormezlikten gelmislerdir. Bu vurdumduymazlik ve gaflet uykusu yuzunden denizlerde 15-20 yil once baslayan hizli kirlenme sebebiyle elde edilen su urunleri miktari, buyuyen dunya nufusuna orantili olarak buyuk azalma gostermistir.
Ulkelerin biraz daha fazla su urunu elde edebilmeleri icin asiri ve bilincsiz avciliklarinin yani sira birbirlerinin sularini ihlal eder duruma gelmeleri ve hatta bu konuda ulkelerarasi soguk savaslarin baslamasi asamasina vardiklari gozlenmektedir. Oysa denizler insanligin ortak mali olmalidir ve su urunleri de ulkeler arasinda ayni oranda paylasilmalidir. Ancak 1940 ve 1950'lerden sonra olusturulan Milletlerarasi Deniz Hukuku ile Milletlerarasi ilan edilen sahalarin disinda bu konunun uygulanmadigi acikca gorulmektedir.
Ulkemize gelince; Diger ulkelerde oldugu gibi sularimizin kirlenmesi, artan nufus, gelisen teknoloji, bilincsiz ve asiri avlanmanin etkisiyle surerken; Yurdumuzdan decen akarsularin dogdugu ulkeler ve denizlerimize komsu ulkelerin de kirletmeye katilmalari ile sularimiza yansiyan kirlilik daha fazla artarak surmektedir. 15 - 20 yil once tum Dunya denizlerinin kirlenmesiyle baslayan Ulkemiz denizlerinin kirlenmesi yukarida sozunu ettigim nedenlerden dolayi ve komsu ulkelerin de olumsuz etkileri ile daha da hizlanmis ve artmistir. Sahip oldugumuz denizlerin kapali ozellik tasimasi da kirlenmeyi had safhaya vardirmaktadir.
Ulkemizde su ve deniz kirlenmesini arttiran birkac ayrinti vermek gerekirse:
* Karadeniz'e kiyisi olan ulkelerin buyuk nehirler kanaliyla atiklarini bosaltmasi, akintilar nedeniyle diger denizlerin de kirlenmesi kacinilmaz hale gelmistir.
* Son derece verimsiz ve deniz kiyilarinda bulunan maden sahalarinin yarattigi jeolojik, biyolojik sorunlar nedeniyle su urunleri avlanma sahalarinin yok olmasi dogal dengelerin bozulmasina sebep olmaktadir.
* Su havzalarina kacak insaa edilen konutlarin yarattigi kirlilik (Kucukcekmece golu ornegi).
* Kiyi kentlerinin yarattigievsel atiklarin biyolojik aritma yapmadan denizlere bosaltilmasi.
* Yilda 60.000'den fazla geminin gectigi Karadeniz, Bogazlar ve Ege Denizi Balans sulari, sintine sularinin yani sira cesitli turde gemi atiklari bu denizlere bosaltilmaktadir.
* Halic'in temizlenmesi calismalarinin Marmara Denizine karismasi kirliligi arttirmaktadir.
* Kamuya ait pek cok sanayi kurulusu, gemi vs. gibi tesislerin kirlilige katkisi.
* Deniz'e kiyisi olan Belediyelerin coplerini denizlere bosaltmasi (Trabzon ornegi).
Bugun Akdeniz icin tehlike canlari calmakta iken, Marmara ve Ege Denizleri icin hayat bitmek uzeredir. Akdeniz'den gelip dip akintisinin getirdigi kirlilik gizli bir sekilde surmektedir. Ic Sularimizda da durum pek farkli degildir.
Deniz kirliligi ve ic su kirliligine sebep olan etkenleri daha da arttirabiliriz:
- Keban Golu'ne Ergani Bakir isletmelerinin akittigi zehirli atiklari,
- Van Golu'ne kanalizasyonlarin bosaltilmasi,
- Son yillarda gollerimizde ve nehirlerde artan vasita sayisi,
- Nehir ve dere sularina verilen sanayi ve kent atiklari,
- Kursuyu balik kokuttun diye soylenen, sonra da ne oldu bu baliklara yahu diyen sayin milletvekillerini belirtmek ilk akla gelen carpici orneklerden bazilaridir.
Yine silahli kuvvetler ve Nato Gucu'nun Ulkemiz sularinda gercek mermi ve silahlarla tatbikat yapmasi ve ozellikle ulkemizin secilmesi dusundurucudur. Gectigimiz yillarda Kuzey Denizinde 3 balinayi kurtarmak icin seferber olan Birlesmis Milletler ve Nato Ulkeleri her nedense Saroz Korfezinde yapilan tatbikatlarda gercek mermiler kullanarak bu bolgelerde binlerce kilogram esitli turde su urunlerinin yok olmasina sebep olmakta, tatbikat sirasinda patlayan mermiler ise balikcilarimizin agalarina cakilip gerek cana gerek mala zarar verebilmektedir.
Kullanilan mermilerden oturu meydana gelen gizli balik katliami ureticiye yansimadan yok olup gitmekte, tatbikat sonrasi buralarda avlanan balikcilarimiz av sirasinda yuzlerce olu baliga rastlamaktadir. Evet balikcilarimizin bilincsizce avlanmalari ve cevre kirliliginin denizlere yansimasi kacinilmazdir. Ancak kamuoyunun gozunden kacan bir baska gercek de yukarida ifade etmeye calistigim soz konusu tatbikatlardir. Bu yuzden gerek balikciligimizin denetim ve ogretimi gerekse deniz kirliligi icin alinmasi gereken onlemler kadar da tatbikatlarda yapay mermi kullanilmasi da o kadar onemli olacaktir.
Insanoglunun geleceginin guvencesi olarak gordugu ve gene kendi elleriyle tahrip ettigi denizler ve sularda tabii olarak dogal kosullarda ureyebilen su urunleri miktarindaki acikli durum ortadadir. Yurdumuz 1970'li yillarda dunya siralamasinda 161 ulke icinde 2. Sirada iken bugun 161 ulke icinde 27. Sirada yer almaktadir. Deniz kirliligi kuskusuz cagimizin onemli sorunlarinin arasinda yer almaktadir. Insanoglu nasil pis bir ortamda yasamayi kabullenemiyorsa ve yattigi yatagi kirlettiginde nasilsa bir gun bu yatakta kogulmasi kacinilmaz ise denizlerdeki canlilar da ayni bicimde kirli ortamda yasayamamaktadir. Su urunleri turleri kitleler halinde olup ureticiye yansimadan yok olup gitmekte ya da daha temiz denizlere goc etmektedir (tabii temiz deniz kaldiysa).
Deniz kirliliginin yanisira ilkel balikcilik sistemleri, gelisen balikcilik teknolojisinin yanlis uygulamalari, asiri su alti dalislari ile tahriplerin yapilmasi, rastgele yerlerden kum cikarilarak jeolojik yapinin bozulmasi, trol vb. yasak avlanma araclarinin fazla kar amaci ile yaygin ve kacak olarak kullanilmasi, hizli kentlesme ve sanayinin beraberinde getirdigi diger sorunlar da su urunlerinin yok olmasina neden teskil etmektedir. (Marmara'da denetim boslugu nedeniyle 900 olmustur).
Yurdumuz su urunlerinin arttirilmasi, bunlardan en iyi sekilde yararlanilmasi, ayrica bu kaynaklarin devamliliginin saglanmasi yasadigimiz yuzyilin en onemli konularindan birini teskil etmektedir. Bu sebeple gerek denizlerin kirlenmesi gerekse su urunlerinin korunmasi ve bu konuda her turlu uygulamanin yapilabilmesi icin ulkemizde "DENIZCILIK VE SU URUNLERI VEYA SU URUNLERI, DENIZCILIK VE BALIKCILIK" gibi bakanliklarin kurulmasi kacinilmaz hale gelmistir. Dunyada denizlere kiyisi olmayan ulkelerde bile buna benzer bakanliklar kurulmusken ve ulkeler bu konudaki politikalarini olusturmusken, yurdumuzda hala bu eksikligin surmesi oldukca uzucudur.
1970'li yillara kadar Osmanlilar doneminden kalma mevzuatla idare olunan ve korunmaya calisilan sularimiz ve su urunlerimiz, 22.03.1971'de Naim Talu hukumeti doneminde getirilen 1380 sayili Su Urunleri Kanunu ile daha cagdas bir kaliba sokulmusken, mevcut kanunu ve buna bagli teskilati yonetecek yetismis elemenin olmayisi, Tarim bakanligi bunyesine alindigi icin Ziraat Muhendislerinin teskilara hakim olmalari, 1380 sayili kanunun gelismesini onlemistir.
"Tarim Orman ve Koyisleri Bakanligi'na bagli Su Urunleri Daire Baskanliginin oldukca genis yetkilerine karsin; altyapi, yeterli teknik eleman, mali olanaklar vs. gibi konularda yeni bir kurulus olmasi nedeniyle etkinligini ortaya koyamamasi, seri olarak devreye girebilmesinin ilk asamalarda zor olmasi kacinilmazdir. Soz konusu yasadaki olasi bosluklar da yasanin 33. Maddesi ile giderilmeye calisilmaktadir. Tarim ve Ticaret Bakanliklari teskilatinda ve bakanliga bagli su urunleriyle ilgili tesekkullerde su urunlerinin, deniz ve ic sularinin muhafaza ve murakabesi ile vazifelendirilen memur ve hizmetliler ile emniyet ve jandarma kuvvetleri bu kanunla ve kanuna istinaden konulan yasaklardan dolayi bu kanun sumulune giren sonuclar hakkinda zabit varakasi tutmak, sucta kullanilan istihsal vasitalarini zaptetmek ve bunlari 34. Madde hukmu mahfuz kalmak sarti ile adli mercilere teslim etmekle vazifeli ve yetkilidirler.
Gumruk, sahil ve orman muhafaza teskilati mensuplari, belediye zabitasi amir ve mensuplari, kamu tuzel kisilerine bagli muhafiz, bekci ve korucular ile gumruk, belediye ve hukumet veteriner ve doktorlari, ticaret ve tarim bakanliklari mensuplari ile emniyet ve jandarma teskilatinin bulunmadigi yerlerde koy muhtari ve ihtiyar heyetleri uyeleri yukaridaki gorevleri yapmakla mukelleftirler" denilmektedir.
Boylelikle kanun genisligine uygun olan bu yetki ile kaynaklarin kontrol altina tutulabilmesi hedef olarak benimsenmisse bile bu uygulamalar sirasinda bir yigin cesitli sorun ile karsi karsiya kalinmakta, yetismis eleman olmadigindan verilen kamu mensuplari ise soz konusu yasa ve buna bagli maddeyi kendi anlayis ve bicimlendirmeleri seklinde degerlendirebilmektedir. Butun bu olusumlarin yani sira en son 09.07.1983 tarihinde 2692 sayili "Sahil Guvenlik Komutanligi Kanunu" yururluge girmis olup, kanunun amaci 1. Maddeyle net olarak ortaya konmustur.
Butun sahillerimiz, karasularimiz, ic sularimiz (Marmara Denizi, Istanbul ve Canakkale Bogazlari), liman ve korfezlerinin korunmasi, guvenliginin saglanmasi, ulusal ve uluslararasi hukuk kurallari uyarinca hukumranlik haklarina sahip oldugumuz denizlerde bu hak ve yetkilerin deniz Kuvvetleri Komutanliginin genel sorumlulugu disinda kalanlarin kullanilmasi ve deniz yoluyla yapilan kacakciligin onlenmesi, izlenmesi ve suclular hakkinda gerekli islemlerin yapilmasiyla ilgili esas ve yontemleri duzeltme ve 4. Maddede belirtilen liman disindaki gorevleri kapsayan c bolumunun 7. Sirasinda 22.03.1971 tarih ve 1380 sayili Su Urunleri Kanununa aykiri eylemleri onlemek, izlemek, suclulari yakalamak, gerekli islemleri yapmak, yakalanan kisi ve suc vasitalarini yetkili makamlara teslim etmek gibi gorevler 2692 sayili kanuna devredilerek 1380 sayili kanun uzerindeki agirlik hafifletilmek istenmis, su urunleri teskilati ise dagitilarak Koruma Kontrol adi altinda yeni ve ufak bir birim haline donusturulmustur.
Gerek 1380 sayili kanun gerekse 1892 sayili kanun teorik olarak guzel; ancak pratige donusturuldugunde bir yigin celiski ve sorunun ciktigi kuskusuzdur. Cunku denizlerimizi, ic sularimizi, su urunlerimizi korumak, buna iliskin onlemler almak gibi konular dusunulurken, denizlerden ve ic sularimizdan gecimini temin eden su urunleri ureticileri (balikcilar icin buralari korumaya yonelik sosyal, kulturel, ekonomik, politik hicbir kanun yapilmamis ve halen yapilmamaktadir. Avlanma yasaklarinin baslamasi ile Turk balikcisinin elinde bulunan filo bakima cekilerek bu sure icinde uretkenligine kaybetmektedir. Oysa devlet sinirlari korumak icin koruyuculara maas ve silah verirken yaz boyunca Turk balikci filosuna da yakit saglandiginda denizlerin ve yasaklarin denetimi icin arac sikintisina cozum icin bu yoldan kolayca otokontrol sistemi kurulabilecektir. Bu ise evet diyebilecek yuzlerce balikci reisi arkadas yetkili makamlarin uyanmasini beklemektedir. Konu oldukca genis boyutludur. Bu nedenle, kanunun ilk planda onemli sayilabilecek teknik yanlarini cozmek gerekmektedir.
Ister askeri personel olsun, ister sivil personel olsun bu sorunun yaniti 2692 ile 1380 sayili kanunun yapicilari ve uygulayicilari tarafindan ele alinmali ve kalici yaklasimsaglanmalidir.
Uzulerek soylemek gerekirse yurdumuzda su urunu ve su urunleri yoneticileri balikcilarimiz daire arka plana birakilmis uygulamada belirgin bir su urunleri politikamiz olmamistir. Sadece yurdumuzun uc tarafinin sularla cevrilmis olmasi ve denizlerimizin sonsuz su urunleri kaynaklari oldugu varsayimi ile toplumumuz gercekdisi, gereksiz fakat halkin kulagina hos gelen sozlerle ilgili veya ilgisiz haliyle su urunleri biliminden yoksun kisilerin sozleriyle gerek devlet mekanizmasi, gerekse toplum avutulur hale gelmistir. Tabii bu durumda su urunleri ureticileri yanibalikcilarimiz da cok kazanan kisiler olarak gosterilmis, su urunlerinin azalmasinda bas sorumlu tutulmak istanmistir. Burada "yiyen doymasin, tutan bulmasin, satan pulu kadar para kazansin" sozleri gercegi aynen yansitmaktadir. Gectigimiz aylarda Istanbul'da yasanan hamsi baligi (histamin) zehirlenmelerinin faturasi da bilincsizce balikcilarimiza cikarilmistir.
Yurdumuz bir yarimada seklinde olmasina ragmen nedense su urunleri ureticilerimize ve su urunlerimize gereken onem verilmemis, bu konuda bugune kadar yapilan calismalar hep kisa vadede kalmistir. Deginilen kunular da cogu kez gostermelik olmustur. 1954 yilinda kurulan ve 1960 yilinda kapatilan Et Balik Kurumu bunyesindeki Balikcilik Arastirma Merkezi alti yil gibi kisa sure hizmet vermis ancak devlet mekanizmasinda bazi yetki sahibi ve kilit noktalarini teskil eden kisilerin su urunleriyle ilgili temel bilgi ve goruslerden yoksun olmalarinin getirdigi bilgisizlik ile bu yarali calisma sona erdirilmistir. Yine 1969 yilinda Et Balik Kurumu su urunleriyle ilgili calismalarina herseye ragmen kucuk capta da olsa 1973 yilina kadar devam etmistir. Bu kez de elde bulunan arastirma aletleri satilarak su urunleri ve ureticileri icin yapilmasi dusunulen kisa vadeli calismalar her ne hikmetse resmen engellenmistir.
Bugun halkimiz denizci dendigi zaman resmi giysili Deniz Harp Okulu mensuplari ve Deniz Yollari'nda calisanlari animsamakta, su urunleri ureticilerini ise deniz ve denizcilikten ayri soyut gormektedir. Oysa gercek denizciler balikcilardir. Deniz kirliliginden en cok etkilenen de onlardir. Basta soyledigim gibi bu kavram kargasasinin baslica nedeni belirli bir su urunleri politikamizin olmayisidir.
1978-1986 yillari arasinda yurdumuz su urunleri yatirimlarindan %80'i balikci barinaklarina ve cekek yerleri insaatina kullanilmistir. Ancak bu yatirimlardan su urunleri ureticilerine krediler disinda bir pay ayrilmamistir.
Oysa su urunleri ureticilerinin egitimi ve iyi kosuillarda calismalarinin temini icin sosyal tesislerin olusturulmasi mumkun olabilirdi.
Yurdumuzda denizlerimiz ve ic sularimizla ilgilenen kurum ve kuruluslarimizin sayisi 16 ile 18 arasindadir. Ancak bu kurumlar degil sorunlari cozmek bir araya gelerek ortak bir calisma egiliminde bile degillerdir. Bu kurum ve kurulislarda birtakim politik hesaplar yapilabilirken diger taraftan da birbirlerinin kuyularini kazarak "bu isi ben daha iyi bilirim" cekismeleri surmektedir.
Bu kavram kargasalari ile bir yere varilmaz. Bugune kadar su urunleri ve denizlerimiz icin sayisiz calisma yapildi, eserler ve tasarilar olusturuldu ama sonuc olarak hicbirsey yok. AET'ye girme cabalarimiz surdugu su gunlerde "sizin su urunleri politikaniz nedir?" diye sormazlar mi? Bu konudaki politikamizi olusturmadan ulkemizi AET'ye kabul edeceklerini dusunebilir miyiz? Bu noktalari goz onune bulundurarak ilk elden ve acilen su urunleri ve denizcilik politikamizi tayin edip bir an once denizlerimizin, su urunlerimizin ve balikcilarimizin kurtarilmasi calismalarina baslanmalidir.
Yillardir yayinlanan eserleri ve pratik sahibi su urunleri ureticilerinin (yani balikcilarin) genel olarak isledikleri konularla ele alinarak Turk su urunleri politikasinin tayin anahtari olarak calismalar bir an once baslatilmalidir. Aksi halde su urunleri uretimi de dusecek ve denizlerdeki protein kaynaginin halka ulasmasi olanigi ortadan kalkacaktir.
Yetisen yeni nesil bu 5-10 cesidin disindaki su urunlerini artik kitaplarda okumakta veya muzelerde seyretmektedir. Meselenin ozunde su urunleri ureticilerinin problemleri yatmaktadir. Cunku deniz onun herseyidir. Artik bilinmeli ve kabul edilmelidir ki, bu problemlerin cozumu de sadece su urunleri ureticiligini tesvik edecek kredi ile mumkun degildir. Konuya derinlemesine inilmelidir. Balikcilarin belirli politikalarinin olmayisinin yanisira en buyuk sorunu deniz kirliligidir. 2000'li yillara yaklasirken boylesine onemli bir konunun yurdumuz icin 40 yili askin bir suredir hala cozumlenmemis olmasi, yeni cagda sadece ithal su urunlerine agirlik verecegimizi haber vermektedir.
Bugun Japonya bir yanda su urunleri ureticilerini korurken, diger yandan uretimini de arttirmakta ve dunyada 1.Sirada olmasina ragmen 20 yillik su urunleri stokunu da hazir bulunmaktadir. Yine Iskandinav Ulkeleri ile Orta Avrupa ayni sekilde 2000'li yillara hatta daha otesine hazirlik yapmaktadir. Bunun icin Italya'da 120 yillik Su Urunleri Politikasi yeni mevzuat ve uygulamalarda su urunleri ureticilerine daha fazla hak taniyan kararlar almaya baslamistir. Netice olarak Yurdumuzda su urunleri kaynaklarinin korunumu ve istihsalinde calisan su urunleri ureticilerinin en iyi sekilde devamliliklarinin saglanmasi icin devletin, -bilimsel verilerin isigi altinda - gerekli onlemleri almasi mutlak bir zorunluluk tasimaktadir. Bu konuda yapilmasi gerekenler icin bir hayli gec kalinmasina karsin, 2000'li yillara varirken diger dunya ulkeleri ile aramizdaki acigi kapamaya sinirli zamanimiz olmasina ragmen Turk Su Urunleri Politikasini olusturmali ve buna bagli olarak da gerekli bakanligin kurulmasini gelecek kusaklar icin bir an evvel gerceklestirmeliyiz.
Son yillarda ulkemizde yapilan ulkemizde yapilan cevrecilik hareketi guzel olmasina karsin daha cok yesil anlamda anlasildigindan denizler gene sahipsiz konumdadir. Bu yuzden Turk Balikciligina hizmet vermis ve koselerine cekilmis kisilerin tekrar yerlerini alarak bu hareketin basina gecmeleri ve yol gostermeleri, insanlarimizi bilgilendirmeleri gerekmektedir. Cevrecilik fikri sagduyulu birkac kisinin cabasi ile ortaya atilmasina karsin soz konusu hareket sadece bu insanlara maledilemez; bu tum ulusun sorunudur. Bir hareketin temsilciligini yaparak liderligini koruyabilmek amaci ile verilen cikar savaslari bizlere ve gelisen cevrecilik anlayisina birsey kazandirmaz. Bu yuzden devletin temsilcisi hukumetlerden bekledigimiz hizmetleri buyuk oranda kendimiz gerceklestirmek zorundayiz. Eger boyle olursa hicbir politik gorus bu olayi kendine maledemez. Ancak alinan kararlarin kisa surede gerceklestirilmesi gerekir. Denizler elden gittikten ve balik ithal edilmeye basladiktan sonra verilen cabalarin hicbir anlamini kalmaz. Cok gec kalinmadan yapilmasi gerekenler gerceklestirilmelidir. Gelecek yillarda degil deniz urunleri yiyebilmek, denize girebilmek bile insanlarimiz icin bir luks, bir hayal olacaktir.
DENIZ KIRLENMESI ve MESLEKI COZUMLER:

1. Deniz kirlenmesinden en cok etkilenen kuskusuz baliklardir, bu yuzden Turk Balikcisi bu yonde acilen egitilmelidir.


2. Avlanma yasaklari suresince 5 ay yatmakta olan vasitalara islerlik kazandirilarak, saglanacak devlet destegi ile denetim ve oto-kontrol yapilmalidir.
3. Tum Turkiye'de Uluslararasi sualti yarislari dahil 5 yil yasaklanmalidir.
4. Yilda 60 bin geminin gecis yaptigi Bogazlar ve Marmara radar sisteminin yani sira havadan surekli kontrol edilmelidir.
5. Orta ve Lise duzeyi okullara deniz kirliligini onlemek amaciyla Denizcilik kollari konmali ve egitim verilmelidir.
6. Yasaklar boyunca tum balik hali kapanmalidir.
7. Bogaz, Marmara ve Saroz gerek avcilik gerek askeri tatbikatlara en az 5 yil kapatilmalidir.
8. Turkiye'nin denizler ile ic sularinda kolluk gucleri ile ortak calisacak cok sayida istasyon kurulmalidir.
9. Deniz sahillerinde enerji santralleri, fabrikalar ve tesislerin kurulmasina kesinlikle izin verilmemeli, bu gibi yatirimlar ic kentlere kaydirilmalidir.
10. Tum denizlerde balikcilarimizin kullandigi okyanus kokenli av araclari yasaklanmalidir.
11. Marmara'da trol, algarna ve midyecilik suresiz yasak olup, caydirici cezalar konmalidir.
12. Balikcilik Bakanligi kesinlikle kurulmalidir.
13. Turkiye'de kurulu bulunan 300 kadar balikci kooperatifi, 400 civarinda balikci dernegi ile ilgili denizcilik kuruluslariyla Ulusal Balikcilik Konseyi kurulmalidir.
14. Kentsel ve evsel atiklarin mutlak bicimde biyolojik aritmadan gectikten sonra desarji saglanmalidir.
15. Tum Turkiye'de balik halleri modern hale getirilmeli, su urunleri giris - cikislari mutlak bicimde kontrol edilip rapor tutulmalidir.
16. Uluslararasi kirleticilerin denizlerimizi kirletmesini engellemek amaciyla (zehirli variller vb.) uydular araciligiyla kontrol saglamanin yani sira Ulusal Balikcilik Konseyine kanunlar cercevesinde yetkiler verilmelidir.












0 yorum: