26 Nisan 2007 Perşembe

İklim Değişikliğinin İspatı...

>Avrupa'daki 17 ulkeden bilim adamlari, baharin 30 yil onceye kiyasla artik 6 ila 8 gun daha erken geldigini saptadilar. Isi yukselmesinin en cok goruldugu Ispanya'da, bu mevsimin 2 hafta kadar erken basladigi ortaya cikti.


Arastirma sonucu, ciceklerin ne zaman actigi ve yapraklarin ne zaman filizlendigi gibi, dogadaki rutin olaylardaki degisimleri inceleyen 125 bin arastirmaya dayandirildi. Arastirma ekibi, 1971-2000 yillari arasinda, 21 Avrupa ulkesinde 542 bitki ve 19 hayvan turu uzerinde yapilan gozleme dayali arastirmalarin sonuclarini degerlendirdi. ''Global Change Biology'' dergisinde yayinlanan arastirmada ayrica, sonbaharin da ortalama 3 gun geciktigi saptandi.

Bilim adamlari, ''bu arastirmanin, kita iklimindeki degisikliklerin mevsimlerin zamanini etkiledigini kanitladigini'' belirttiler. Arastirmada, inceleme kapsamindaki bitki, agac ve ciceklerin yuzde 78'inin erken actigi, sadece yuzde 3'unun acmasinin geciktigi belirlendi. Arastirmayi kaleme alan Dr. Tim Sparks, tum kitada yetisen at kestanesinin bu konuda iyi bir gosterge oldugunu bildirdi. Sparks, simdi de iklim degisikliklerinin birbirine bagimli bitki ve hayvanlar uzerindeki etkisinin incelenmesi gerektigini soyledi. Dr. Sparks, tirtillarin mese agaclarindan beslendigini, kuslarin da tirtillardan beslendigini hatirlatarak, turler arasindaki bu uyumdaki bir bozulmanin gida zincirinde sorunlar yaratabilecegini belirtti.


Not: "Biology" ve "Sparks" kelimeleriyle arama yapilmistir...

Pil...

>PIL/AKU KULLANIMI ve ATIK PILLER ILE AKULERIN ZARARLARI

Evlerde, isyerlerinde, ulasimda ve sanayide onemli miktarda pil kullanilmaktadir. Piller, motorlarda, elektronik cihazlarda, saatlerde, kameralarda, hesap makinelerinde, isitme aletlerinde, kablosuz telefonlarda, oyuncaklarda v.b. yerlerde genis bir kullanim alani bulmaktadir. Son yillarda artan pil kullanimi insan sagligi ve cevre icin potansiyel tehlike olusturmaktadir. Dolayisiyla kullanilmis pillerin tehlike olusturmamasi icin ayri toplanmasi, tasinmasi ve geri kazanilmasi gerekmektedir. Ayrica pillerdeki tehlikeli ve zararli metallerin azaltilmasi da zaruri bir konudur.

Avrupa ve Amerika’da bir kisi normalde yilda 2 adet dugme pili, 10 adet normal (A, AA, AAA, C, D, 9-V) pil kullanmaktadirlar. Almanya’da kisi basina yillik pil tuketimi 11 adettir. A.B.D., Avrupa ulkeleri ve Turkiye’de agirlikli olarak alkali piller ve karbon-cinko piller kullanilmaktadir. Almanya’da 1996 yilinda 857 milyon adet aku ve pil satildi. Bunlarin %82’i (23.000 ton) karbon-cinko ve alkali pillerdir. 83 milyon adet (3.500 ton) yuksek oranda tehlikeli zararli madde iceren pil satilmistir. Amerika’da 1992 yili verilerine gore 2.82 milyar adet karbon-cinko ve alkali pil satilmistir.

Almanya gibi ulkelerde pil kullanan herkes pillerin cevreye zarar vermeden uygun sekilde geri kazanilmasindan sorumludur. Atik piller emniyetli sekilde kullanilmali, paketlenmeli, depolanmali, toplanmali, tasinmali ve bertaraf edilmelidir. Atik pillerde cope atildigi zaman hava, su ve toprak kaynaklarini kirletir.










Turkiye’de tuketilen pil turleri belirlenmelidir. Ozellikle civali ve kadmiyumlu pillerin ulkeye girisinde sinirlamalar getirilmelidir. Ithalatci firmalar bu konuda onceden uyarilmalidir. Kullanicilar (ozellikle hastaneler) bu konuda bilgilendirilmelidir. Geregini yerine getirmeyenler cezalandirilmalidir.

Aku ureticileri kesinlikle bayileri vasitasiyla akuleri geri kazanmali ve cevreye zarar vermeyecek hale donusturmelidirler. Bu konuda ilgili aku ureticileri ile toplantilar yapilip geregi devreye girdirilmelidir.

Bunlarin ulkede kullanimim sinirlandirilmalidir. Istanbul’da pil tuketimi yilda 5 milyon ile 18 milyon adet arasinda degismektedir. A.B.D.’de yilda tuketilen pil miktari 3 milyardir. Bu pillerin %75’i Alkali pillerdir, %15’i cinko karbonlu pillerdir. Nikel-kadmiyumlu piller %1 oranindadir. Il belediyelerinden baslanarak pillerin ayri toplanmasi saglanmalidir. Bu konuda belediyeler asagidaki calismalari yapabilirler.

- Pillerdeki civa, kadmiyum ve kursun gibi zehirli agir metaller konusunda halki bilinclendirmek .

- Pillerin ayri toplanmasini saglamali. Kirmizi renkli pil kutulari ile pil toplama merkezleri olusturmak.

- Vatandaslarin pilleri nasil ayri toplayacaklari konusunda bilgilendirmek.

- Kirmizi renkli pil toplama araclari olusturmak.

- Pil toplama islemini Illerin geneline yayginlastirilmali.

- Pillerin depolama alanlarinda ayri ozel hucrelerde depolanmasi saglanmak.

- Medya’ya piller konusunda bilgi verilmek.

- Pillerin tehlikeli madde (civa,kadmiyum ve kursun gibi) icerdigini gelisi guzel kullanilmamasi gerektigini anlatmak.

- Akmis pillerin cok tehlikeli oldugunu, eldivensiz dokunulmamasi gerektigi ve ellerin mutlaka yikanmasi gerektigi ogretilmek.

- Pillerin tehlikeli madde icermesi sebebiyle dille kontrol edilmemesi gerektigi kamuoyuna duyurulmak.

Doga [26.08.2006]

>

Yabanarilari sicak cicekleri seviyorlar


Ingiliz bilim adamlarinin arastirmasina gore besin arayisina cikan yabanarilari sicak cicekleri tercih ettikleri gibi, en sessiz bolgeleri seciyorlar. Bu nedenle sunulan besin miktari disinda sicakligin da onemli oldugu sanilmakta. Yabanarilarinin bu davranisi bizim soguk havalarda sicak icecek tercihimizi andirmakta diyor Londra Universitesi’nden Lars Chittka.



Fakat burada ilginc olan yabanarilarinin cicekteki sicakligin rengine gore ayirt edebilmeleri. Chittka ile birlikte calisan bilim adamlari Bombus terrestris turu ariyi mor ve dort pembe cicek turunun uzerine birakmislar.

Tum besin kaynaklari ayni buyuklukteydi, sadece mor olanlari biraz isitilmisti diyen arastirmacilar Nature dergisinde arilardan %50’sinin mor ciceklere konduklarini yaziyorlar. Fakat pembe cicekler isitildiginda arilarin %60’i pembe cicekleri secmisler.

Ancak ayni renkte iki cicegin sicaklik farkini arilar ayirt edememisler. Bilim adamlari bu yuzden cicek renginin sicaklik hakkinda bilgi verdigini tahmin ediyorlar. Bilim adamlari ayrica bitkilerin, tozlasma sansini yukseltmek icin sicakliklarini ayarlayabildiklerini, bazi bitkilerinin sicakligi kendi kendilerine urettiklerini, digerlerinin ise gunes isinlarindan yararlandiklarini soyluyorlar.

Balina Puiji’nin mutlulugu


Beyaz balina Puiji’nin bir oglu oldu. Puiji, Chicago’daki Shedd Akvaryumu’nda yasiyor. Akvaryumun internet sitesindeki bilgilere gore anne ve yavrunun sagligi son derece iyi.



Yedi saatlik dogumun ardindan dunyaya gelen yavru balina 1,50m uzunlugunda ve 57 kilo agirliginda. Balinalar icin gec sayilacak bir yasta (20 yasinda) anne olan Puiji ise 3.20m uzunlugunda ve 680 kilo agirliginda.

Beluga olarak da bilinen beyaz balina, bilimsel adindan (Delphinapterus leucas) anlasildigi gibi yunuslarla akraba. Chicago akvaryumunda dogan yavru gibi tum yavrular yeni dogduklarinda pembe ve kahverenginde isildayan gri renkte oluyorlar.

Buyurken ise koyu griden acik griye ve daha sonra ise mavimsi beyaza donusuyorlar. Bes yasinda eriskinlige ulastiklarinda ise karakteristik beyaz renge burunuyorlar.

Ayrica kucuk kafasina karsin buyuk govdesi de dikkat cekicidir. Beyaz balinalarin alinlarinda melon olarak adlandirilan bir cikinti vardir. Bu cikinti hareketli oldugu icin balinara mimikler kazandirmakta. Bu sekilde sanki guluyormus ya da alnini kiristiriyormus gibi bir ifade beliriyor yuzlerinde.

Kuyruk yuzgeci bulunmayan beyaz balinalar, diger tum balinalarin aksine kafasini cevirmeye ve egmeye izin veren ense kaslarina sahip. Yavas yuzdugu bilinen beyaz balinalar sik sik suyun uzerine cikarlar. Ve cikardiklari farkli seslerle cok iyi iletisim kurduklari bilinmekte.

Kilometrelerce uzaga birakilan yabanarilari eve donus yolunu buluyorlar


Ingiliz bilim adamlari, yuvalarindan 13km uzaga birakilan yabanarilarinin bile eve donus yolunu bulduklarini kanitladilar. Newcastle Universitesi bilim adamlari, arastirma cercevesinde 20.000 yabanarisini tek tek numaraladiktan sonra Newcastle’deki Tyne vadisinde farkli yerlere birakmislar. Bir gun once saat 16.00’da en uzak mesafe olan 13km uzaga birakilan yabanarilari ertesi sabah 9.00’de yeniden "evlerine" donmusler.



Ancak sonuc sadece isci arilar icin gecerli. Kraliceler veya genc kraliceler yuvalarina donemediler diyor bilim adamlari. Deneyler sirasinda Avrupa’nin yer yerinde yaygin olarak gorulen Bombus terrestris yaban arisi (resimdeki ari) kullanilmis. Bilim adamlari elde ettikleri bilgilerle Ingiltere’de tehdit altinda bulunan bocek populasyonunu kurtarmak istiyorlar.

Sise Suyu Alirken...

>ANKARA - Dunyada tuketimi giderek artan ve 1999’a oranla 2004’te ikiye katlanarak 154 milyar litreye ulasan sise suyu, cevre icin pahali bir bedel haline gelmeye basladi.

Amerikan Earth Policy Institute’un arastirmasina gore, sanayilesmis ulkelerde cogunlukla musluk suyundan daha saglikli olmayan kaynak suyu, siselemek icin harcanan enerji, dagitim ve ambalajinin yeniden kazanimi icin yapilan islem goz onune alindiginda, musluk suyundan 10 bin kat pahali hale geliyor.

ABD’DE BENZINDEN PAHALI
Sise suyunun litresinin 2,5 dolarlik fiyatiyla benzinden daha pahali oldugu belirlenen arastirmada, ABD’lilerin 2004’te 26 milyar litre ve kisi basina gunde 25 cl ile en cok sise suyu tuketenler oldugu ortaya cikti. ABD’lileri 18 milyar litreyle Meksikalilar, 12’ser milyar litreyle de Cinliler ve Brezilyalilar izledi.

Kisi basina tuketimdeyse Italyanlar 184 litreyle birinci sirada gelirken, 169 litreyle Meksikalilar, 164 litreyle Birlesik Arap Emirlikleri vatandaslari, 145’er litreyle Belcikalilar ve Fransizlar bunu takip etti. Sise suyuna talep, gelismekte olan ulkelerde de artti. Talep, 1999 ile 2004 arasinda ozellikle Hindistan’da 3 kat ve Cin’de de 2 kat artti.

SISELEME ICIN PETROL KULLANILIYOR
Suyu siselemekte kullanilan ve ham petrolden uretilen polietilen tereftalat (pet) maddesi icin, sadece ABD yilda 1,5 milyon varil ham petrol harcarken, bu miktar 100 bin otomobilin bir yillik yakit harcamasina denk geliyor. Tum dunyada pet sise uretimi icin kullanilan plastik, 2,7 milyon tonu buluyor.

ATIK SORUNU
Bununla birlikte ortaya atik sorunu da cikiyor. Yeniden kazanim konusunda incelemeler yapan Container Recycling Institute’un verilerine gore, ABD’de kullanilan pet su siselerinin yuzde 86’si yeniden kazanilmadan cope gidiyor. Pet siselerin dogada tamamen yok olmasi icin bin yila yakin bir sure gerekiyor

ICME SUYU SEBEKESINI DE ETKILIYOR
Buyuk olcekli sise suyu uretimi, zaman zaman icme suyu sebekesininde azalmasina ve Hindistan’da Coca Cola fabrikasinin Dasani suyunu uretimi sirasinda 50 koyun susuz kalmasi gibi durumlara da neden olabiliyor.

kaynak:ntv msnbc

Topraktaki Civa Yanginla Aciga Cikiyor

>

Alaska ve Kanada’daki orman yanginlarinin, bu bolgelerde toprakta sakli duran insan sagligina zararli civanin atmosfere karismasina neden oldugu belirtiliyor.


Turkiye’nin Guney sahillerinde 7 yerde cikan orman yanginlarinda hektar agac kul oldu; komsu Yunanistan ve diger Akdeniz ulkesi Ispanya’daki yanginlarda da binlerce hektar ormanlik alan yok olmustu. Orman yanginlarinin ekosisteme zararlari ancak aylar sonra anlasilabiliyor. Alaska ve Kanada’nin batisinda 2004 ve 2005’te meydana gelen tarihin en buyuk orman yanginlarini mercek altina alan ABD’li ve Kanadali bilim insanlari, son yillarda artan yanginlarin daha cok civanin atmosfere karismasina neden olacagini belirtiyor.

Atmosferde artan civa orani insan beynine zarar verebiliyor ve dogumda cesitli biyolojik bozukluklara neden oluyor. Civa, ozellikle komur veya yakilmasiyla aciga cikiyor ve atmosferi kirleten ve insan sagligina direkt zehirleyici etkisi olan bir element. Tibbi ve diger bircok urunde 1990’li yillara kadar kullanilan civanin yerine artik insan sagligina zarari olmayan alternatif maddeler konuyor.

SAKLI CIVA ACIGA CIKTI

Sanayi Devrimi’nin baslangici sayilan 1750’den bu yana insanoglunun urettigi civa miktarinda belirgin bir artis var. Bu civa, atmosferik akimlarla kuzeye yoneliyor ve daha cok Alaska ve Kanada’daki sulak bataklik bolgelerdeki toprak tarafindan emiliyor. Uzmanlar, endustriyel faaliyetlerle aciga cikan civanin nufus yogunlugu dusuk kutba yakin bolgelere cokelmesinin bir anlamda bu zehirli maddeyi insanlardan uzak tuttugunu belirtiyor. Ancak, yeni bir arastirma kuzey ormanlarindaki yanginlarin, topraktaki bu civayi yeniden atmosfere karistirdigini ortaya koyuyor.


Arastirmayi yapan Michigan State University profesoru Merritt Turetsky, kuzey bolgelerde artan orman yanginlarinin civa oraninda ne kadar artisa neden oldugunu olcumledi. Bunun icin Kanada hukumetiyle ortaklasa calisan Turetsky, son 5 yillik surede meydana gelen yanginlari, yangin siddetini, yanan agac ve duman hacmini modelleyerek, atmosfere cikan civa miktarini hesapladi.

ALASKA VE KUZEY KANADA’DAKI YANGINLARA DIKKAT

Turetsky, buyuk alanlara yayilan orman yanginlarinin sanilandan cok daha fazla civa aciga cikardigini ortaya cikardi. Turetsky, Alaska ve Kuzey Kanada’daki yanginlarin bu bolgelerde toprakta sakli duran civayi aciga cikardigini vurguluyor. Turetsky’ye gore, bu civanin atmosfere karismasi onemli oranda kirlilige neden olacak. Aciga cikan civanin tahminlerin 15 kati oldugu belirtiliyor.

Turetsky, orman yanginlarindan sonra ortaya cikan civanin once tatli sulara ve dolayisiyla da besin zincirine karistigini belirtiyor. Ozellikle tatli ve tuzlu sulara karisan civanin baliklar tarafindan emildigini hatirlatan Turetsky, civanin geri yerlesmesinin zaman alacagini da vurguluyor. Turetsky’nin arastirmasi, Kuzey Amerika’nin karbon deposu olan kuzel bataklik bolgelerinin orman yanginlari nedeniyle bu karbonu atmosfere biraktiginin altini ciziyor. Turetsky, ayrica kuresel isinma nedeniyle ormanlarin ve sulak bolgelerin eskiye gore daha kuru olmaya basladigini ve bu surecin ormanlari yanginlara daha zayif hale getirdigi yonunde uyariyor.

Kaynak: Arastirma Geophysical Research Letters dergisinde yayimlanmistir.

Amazon'da Bozulmamis Iskelet... |25.08.06|

>


Brezilya'nin kuzeyindeki Amazon bolgesinde 800-1200 yillari arasinda gomulen bir yerlinin ilk kez bozulmamis halde bulunan iskeleti gun isigina cikarildi.

11 yil once 50 kadar arkeolog tarafindan baslatilan 'Orta Amazon Projesi' calismalarina katilan arkeolog Anne Rapp Py Daniel, Hatahara bolgesinde bulunan iskeletin mukemmel bicimde bulundugunu belirtti.

Anne Rapp Py Daniel, 1.50-1.60 metre boyundaki yerlinin cinsiyetinin saptanamadigini, ancak bir gence ait oldugunun anlasildigini soyledi.

Ekipteki bir baska arkeolog olan Helena Lima, bir metre derinliginde gomulu olan iskeletin bugune kadar mukemmel bicimde kalmasini sari kile gomulmus olmasina bagladi.

Lima, bugune kadar sadece daginik halde kemikler bulundugunu soyledi.

Iskeleti bulunan yerlinin, bilim adamlari tarafindan 'Paredao' olarak anilan donemde (8-12'nci yuzyillar arasinda) ve Portekizlilerin Brezilya'ya gelisinden cok onceki bir donemde yasadigi belirtiliyor.



Not: "Lima" ve "Paredao" kelimeleri ile arama yapilmistir...

Turkiye Cevizleri Tehdit Altinda, Bahcesaray Cevizleri de...

>

Turkiye Cevizleri Tehdit Altinda, Bahcesaray Cevizleri de...


Bugun bir ceviz memleketi olan ulkemiz, yurtdisindan ceviz satin alir hale geldi. Ceviz tomrugu ihrac etmeye baslayip surdurdu. Dolayisiyla ulkede dikili ceviz varliginin buyuk bir bolumu yok edildi, ustelik kesilen agaclarin yerine yenilerinin dikilmesi yakin zamana dek akla bile gelmedi.

Ceviz fidani veya asili ceviz fidani dikimine ilgi yildan yila artmaktadir. Ne var ki asilanmamis fidanlarin meyve verecek yasa erismesi yaklasik 15 yil gibi uzun bir sureyi gerektirmektedir. Asili fidanlar ise ilk meyvesini dikiminden neredeyse bir yil sonra bile verebilir.


Ama bir ceviz agacinin govdesinin faydalanilabilecek bir tomruk haline gelebilmesi yaklasik 100 yili bulur. Bu koskoca bir asir demektir. Uygun bir arazide yeseren ceviz agaci 400 yila kadar yasayabilir.

Tarim ve Koyisleri Bakanligi verilerine gore 120 000 ton olan ic ceviz uretimimiz Turkiye Ceviz Calisma Grubu Baskani Prof. Dr. Yasar Akca’nin tespitlerine gore aslinda 60-70 000 ton civarindadir.

Ayni kaynaga gore, tahminen 15 000 ton ic ceviz ithal edilmekte, 500 ton kadar ceviz de ihrac edilmektedir. Bu sayilar ve ulkenin olanaklari goz onune alindiginda, cevizin yetisme ortamlarindan olan Anadolu topraklarinda ne kadar yetersiz uretildigi acikca ortaya cikmaktadir. (www.ceviz.gen.tr)

Turkiye ceviz agaclarini kaybediyor

Ne yazik ki 1960 li yillarin ortalarindan itibaren 1980 li yillarin ortalarina kadar Turkiye, buyuk bir yanlis karar neticesinde, ceviz tomrugu ihrac etmeye baslayip surdurdu. Dolayisiyla ulkede dikili ceviz varliginin buyuk bir bolumu yok edildi, ustelik kesilen agaclarin yerine yenilerinin dikilmesi yakin zamana dek akla bile gelmedi.

Ne zaman ki ceviz varligi yokluk haline donustu o zaman cevize yonelik gerek resmi kurumlarin gerekse ozel kisilerin ilgisi de artti. Ancak bir fidanin kesilen agacin boyutlarina gelebilmesinin en az 100 yili buldugu dusunulurse kaybedilen biyolojik kutlenin degeri daha da iyi anlasilabilir.

Tabii bu kutleye bagli olarak agac verimliligi de kaybedilmis bir deger olarak karsimiza cikar. Dolayisiyla bugun bir ceviz memleketi olan ulkemiz, yurtdisindan ceviz satinalir hale gelmistir.

10.05.1989 yilinda alinan bir kararla ceviz agacinin hassas durumu nedeniyle kesimi ozel bir statuye baglanmistir. Buna gore ozel mulkiyetteki cevizler ancak Orman Genel Mudurlugu birimlerinin olusturacagi heyetlerin, yasadaki kesime izin veren maddelere gore hazirlayacagi rapor esas alinarak kesilebilir.

Fakat gerek mobilyacilarin, gerek silah yapimcilarinin baskilari bu yasanin yozlastirilarak kullanilmasina neden olmustur. Boylece duzmece raporlarla ulkedeki ceviz katliami durmaksizin gunumuze dek gelmistir. Ornegin ozellikle Bitlis ve Siirt illerinde ceviz varligi neredeyse yok seviyesine inmistir.

Ceviz agaclari ve Bahcesaray

Van’in Bahcesaray Ilcesi, dere boylarinda ceviz agaclarinin toplu halde gorundugu nadir ozellikte bir yerdir. Bu acidan ilce h�l� onemini yitirmemistir. 1998 yilinda bolgede 120 000 kadar ceviz agaci oldugu tahmin edilmekte idi. Cevizin onemine binaen donemin kaymakami ceviz agaclarinin korunarak cogaltilmasini hedefleyerek CEKUL VAKFI ile bir proje baslatmisti (Bak kutu 1).

Dik yamacli, cevresi yuksek daglarla sarili Bahceraray, ayni zamanda buyuk hasarlara yol acan heyel�nlara ve sellere karsi sahip oldugu ceviz koruluklari ile korunur.

Yore halki icin ise cevizin meyvesi surekli bir gelir kaynagidir.

Kiyim sirasi Bahcesaray’da

Turkiye’de ceviz agaclarinin yok edilmesine neden olan surec duyumlarimiza gore su sirada Bahcesaray icin baslamistir. Yillardir yapilan calismalar tam da kesimleri nispeten durdurmusken, ozellikle yol sorununun kismen giderilmesinin de etkisiyle, tuccarin gozunu bu ilceye cevirmesine neden olmustur.


Bahcesaray’da Haziran ayinda, kesilmis tonlarca agac tomrugu buyuksehirlerin yolunu tutmustur. Agaclarin kesimlerinin gerekceleri suphelidir. Nedense birdenbire Bahcesaray’in cevizleri ayni yil, ayni tarihlerde kesime uygun hale gelmistir. Bu durum suphe uyandirmaktadir.

Yore insaninin maddi ihtiyaclari yillardir surmektedir. Bu ihtiyaclar ellerindeki degeri, az bir bedel karsiligi kaybederek degil, tam tersine, CEKUL VAKFI ile Kaymakamlik girisimi sayesinde gelisen uretim kalitesinin arttirilmasi, meyvenin islenerek katma degerin saglanmasi ve fidanlik olusturarak Bahcesaray’in bir asili ceviz fidani uretim merkezi haline getirilmesi ile mumkundur. Bunu gozardi eden kimi cikar gruplari ne yazik ki yoreyi, ulkenin ceviz varligini tumuyle yitirmis diger bolgelerine benzetme ugrasi icindedir. Bolge insaninin gelecegi icin koruyarak kullanma ve uretme ilkelerinin hayata gecirilmesi ve yogunlasan supheli kesimlerin acilen mercek altina alinmasi, gerekli denetimin baslatilmasi Bahcesaray’daki kirsal kalkinmanin onemli bir sartidir (EK 2).

Yukaridaki bilgiler isiginda Doga Gozculeri Dernegi, Bahcesaray ceviz agaclarinin onemsenmesi, surmekte olan supheli kesimlere karsi korunmasi ve arttirilmasi yonunde tum ilgilileri sorumlu bir durusa davet eder.

Sahika ERTAN Asaf ERTAN

DOGA GOZCULERI Yonetim Kurulu Adina

Kurucu Uye

Bahcesaray Cevizlerini Yasatalim ve Cogaltalim


"Bahcesaray Cevizlerini Yasatalim ve Cogaltalim Projesi" (www.cekulvakfi.org.tr) kapsaminda Bahcesaray’a 6000 asili, 12.000 asisiz olmak uzere toplam 18.000 ceviz fidani dikilmistir. Bunlarin cogunlugu ozel mulkiyetteki arazilere dagitilirken bir kismi da ornek ceviz koruluklari olusturmak amaciyla hazine arazilerine dikilmistir.

Proje kapsaminda yapilmasi gereken tohumdan fidan uretimi gerceklestirilmistir. Bu fidanlarin bir kismi asilanmistir. Ayni amacla kaymakamlik arazisinde de calisma yapilmistir.

Egitim amaciyla, Belediye Baskani’nin ve Kaymakam’in belirledigi kisiler cesitli zamanlarda Bolu, Duzce, Istanbul ve Van fidanliklarinda asi egitimi almislardir.

Ceviz uzmani Sel�mi Bayrak ceviz yetistiriciligi hakkinda genel bilgiler vermek ve asilama, budama, bakim tekniklerini ogretmek amaciyla egitim etkinlikleri kapsaminda ilceyi ziyaret etmistir.

Kadinlarin da etkinliklerde yer alabilmesini saglamak amaciyla Baskent Universitesi ogretim uyelerinden Dr.Efsun Karbudak yonetiminde saglikli beslenme egitimi uzerine bir sohbet ve 10 yerli hanim ile, bir ilkokulda, izleyicilerin onunde cevizli besin maddeleri uretimi uygulamasi gerceklestirilmistir.

1998 - 2000 G 2001 yillari sonbahar aylarinda CEKUL VAKFI’nin tesvik ve duzenleme katkisiyla yerel yonetimin de destegi ile ceviz meyvasi yetistiriciligini tekrar canlandirmak amaciyla uc ceviz senligi yapilmis iyi yetistirilmis ceviz agaclarinin sahipleri oduller almistir. Ayrica en iyi bahce dalinda da oduller dagitilmistir. 1998 yilinda derece alan 4 ceviz agaci meyvesinde yapilan incelemelerde bu cevizlerin, koy cesidi olarak tescili icin Tarim ve Koyisleri Bakanligi’nin koydugu esaslara uygun oldugu belirlenmistir. Ceviz projesi calismalari 2004 yilina dek surdurulmustur.

1999 yilinda yasli ve verimden dusmus bu yuzden de kesilmesi gereken agaclari ve kar devriklerini degerlendirme amacli bir ceviz isleme atolyesi kurulmus Istanbul’dan gelen ustalarin verdigi egitimle yoredeki gencler egitilerek ustalik kazanmislardir.

2003 yilinda ceviz projesiyle baglantili olarak yorede ekonomik kalkinmaya destek olmasi umuduyla bolgede yetisen yumrulu, rizomlu ve soganli bitkilerin yani geofitlerin uretilmesine yonelik bir diger proje yurutulmustur.

Turkiye Cevizleri Tehdit Altinda, Bahcesaray Cevizleri de...

>

Turkiye Cevizleri Tehdit Altinda, Bahcesaray Cevizleri de...


Bugun bir ceviz memleketi olan ulkemiz, yurtdisindan ceviz satin alir hale geldi. Ceviz tomrugu ihrac etmeye baslayip surdurdu. Dolayisiyla ulkede dikili ceviz varliginin buyuk bir bolumu yok edildi, ustelik kesilen agaclarin yerine yenilerinin dikilmesi yakin zamana dek akla bile gelmedi.

Ceviz fidani veya asili ceviz fidani dikimine ilgi yildan yila artmaktadir. Ne var ki asilanmamis fidanlarin meyve verecek yasa erismesi yaklasik 15 yil gibi uzun bir sureyi gerektirmektedir. Asili fidanlar ise ilk meyvesini dikiminden neredeyse bir yil sonra bile verebilir.


Ama bir ceviz agacinin govdesinin faydalanilabilecek bir tomruk haline gelebilmesi yaklasik 100 yili bulur. Bu koskoca bir asir demektir. Uygun bir arazide yeseren ceviz agaci 400 yila kadar yasayabilir.

Tarim ve Koyisleri Bakanligi verilerine gore 120 000 ton olan ic ceviz uretimimiz Turkiye Ceviz Calisma Grubu Baskani Prof. Dr. Yasar Akca’nin tespitlerine gore aslinda 60-70 000 ton civarindadir.

Ayni kaynaga gore, tahminen 15 000 ton ic ceviz ithal edilmekte, 500 ton kadar ceviz de ihrac edilmektedir. Bu sayilar ve ulkenin olanaklari goz onune alindiginda, cevizin yetisme ortamlarindan olan Anadolu topraklarinda ne kadar yetersiz uretildigi acikca ortaya cikmaktadir. (www.ceviz.gen.tr)

Turkiye ceviz agaclarini kaybediyor

Ne yazik ki 1960 li yillarin ortalarindan itibaren 1980 li yillarin ortalarina kadar Turkiye, buyuk bir yanlis karar neticesinde, ceviz tomrugu ihrac etmeye baslayip surdurdu. Dolayisiyla ulkede dikili ceviz varliginin buyuk bir bolumu yok edildi, ustelik kesilen agaclarin yerine yenilerinin dikilmesi yakin zamana dek akla bile gelmedi.

Ne zaman ki ceviz varligi yokluk haline donustu o zaman cevize yonelik gerek resmi kurumlarin gerekse ozel kisilerin ilgisi de artti. Ancak bir fidanin kesilen agacin boyutlarina gelebilmesinin en az 100 yili buldugu dusunulurse kaybedilen biyolojik kutlenin degeri daha da iyi anlasilabilir.

Tabii bu kutleye bagli olarak agac verimliligi de kaybedilmis bir deger olarak karsimiza cikar. Dolayisiyla bugun bir ceviz memleketi olan ulkemiz, yurtdisindan ceviz satinalir hale gelmistir.

10.05.1989 yilinda alinan bir kararla ceviz agacinin hassas durumu nedeniyle kesimi ozel bir statuye baglanmistir. Buna gore ozel mulkiyetteki cevizler ancak Orman Genel Mudurlugu birimlerinin olusturacagi heyetlerin, yasadaki kesime izin veren maddelere gore hazirlayacagi rapor esas alinarak kesilebilir.

Fakat gerek mobilyacilarin, gerek silah yapimcilarinin baskilari bu yasanin yozlastirilarak kullanilmasina neden olmustur. Boylece duzmece raporlarla ulkedeki ceviz katliami durmaksizin gunumuze dek gelmistir. Ornegin ozellikle Bitlis ve Siirt illerinde ceviz varligi neredeyse yok seviyesine inmistir.

Ceviz agaclari ve Bahcesaray

Van’in Bahcesaray Ilcesi, dere boylarinda ceviz agaclarinin toplu halde gorundugu nadir ozellikte bir yerdir. Bu acidan ilce h�l� onemini yitirmemistir. 1998 yilinda bolgede 120 000 kadar ceviz agaci oldugu tahmin edilmekte idi. Cevizin onemine binaen donemin kaymakami ceviz agaclarinin korunarak cogaltilmasini hedefleyerek CEKUL VAKFI ile bir proje baslatmisti (Bak kutu 1).

Dik yamacli, cevresi yuksek daglarla sarili Bahceraray, ayni zamanda buyuk hasarlara yol acan heyel�nlara ve sellere karsi sahip oldugu ceviz koruluklari ile korunur.

Yore halki icin ise cevizin meyvesi surekli bir gelir kaynagidir.

Kiyim sirasi Bahcesaray’da

Turkiye’de ceviz agaclarinin yok edilmesine neden olan surec duyumlarimiza gore su sirada Bahcesaray icin baslamistir. Yillardir yapilan calismalar tam da kesimleri nispeten durdurmusken, ozellikle yol sorununun kismen giderilmesinin de etkisiyle, tuccarin gozunu bu ilceye cevirmesine neden olmustur.


Bahcesaray’da Haziran ayinda, kesilmis tonlarca agac tomrugu buyuksehirlerin yolunu tutmustur. Agaclarin kesimlerinin gerekceleri suphelidir. Nedense birdenbire Bahcesaray’in cevizleri ayni yil, ayni tarihlerde kesime uygun hale gelmistir. Bu durum suphe uyandirmaktadir.

Yore insaninin maddi ihtiyaclari yillardir surmektedir. Bu ihtiyaclar ellerindeki degeri, az bir bedel karsiligi kaybederek degil, tam tersine, CEKUL VAKFI ile Kaymakamlik girisimi sayesinde gelisen uretim kalitesinin arttirilmasi, meyvenin islenerek katma degerin saglanmasi ve fidanlik olusturarak Bahcesaray’in bir asili ceviz fidani uretim merkezi haline getirilmesi ile mumkundur. Bunu gozardi eden kimi cikar gruplari ne yazik ki yoreyi, ulkenin ceviz varligini tumuyle yitirmis diger bolgelerine benzetme ugrasi icindedir. Bolge insaninin gelecegi icin koruyarak kullanma ve uretme ilkelerinin hayata gecirilmesi ve yogunlasan supheli kesimlerin acilen mercek altina alinmasi, gerekli denetimin baslatilmasi Bahcesaray’daki kirsal kalkinmanin onemli bir sartidir (EK 2).

Yukaridaki bilgiler isiginda Doga Gozculeri Dernegi, Bahcesaray ceviz agaclarinin onemsenmesi, surmekte olan supheli kesimlere karsi korunmasi ve arttirilmasi yonunde tum ilgilileri sorumlu bir durusa davet eder.

Sahika ERTAN Asaf ERTAN

DOGA GOZCULERI Yonetim Kurulu Adina

Kurucu Uye

Bahcesaray Cevizlerini Yasatalim ve Cogaltalim


"Bahcesaray Cevizlerini Yasatalim ve Cogaltalim Projesi" (www.cekulvakfi.org.tr) kapsaminda Bahcesaray’a 6000 asili, 12.000 asisiz olmak uzere toplam 18.000 ceviz fidani dikilmistir. Bunlarin cogunlugu ozel mulkiyetteki arazilere dagitilirken bir kismi da ornek ceviz koruluklari olusturmak amaciyla hazine arazilerine dikilmistir.

Proje kapsaminda yapilmasi gereken tohumdan fidan uretimi gerceklestirilmistir. Bu fidanlarin bir kismi asilanmistir. Ayni amacla kaymakamlik arazisinde de calisma yapilmistir.

Egitim amaciyla, Belediye Baskani’nin ve Kaymakam’in belirledigi kisiler cesitli zamanlarda Bolu, Duzce, Istanbul ve Van fidanliklarinda asi egitimi almislardir.

Ceviz uzmani Sel�mi Bayrak ceviz yetistiriciligi hakkinda genel bilgiler vermek ve asilama, budama, bakim tekniklerini ogretmek amaciyla egitim etkinlikleri kapsaminda ilceyi ziyaret etmistir.

Kadinlarin da etkinliklerde yer alabilmesini saglamak amaciyla Baskent Universitesi ogretim uyelerinden Dr.Efsun Karbudak yonetiminde saglikli beslenme egitimi uzerine bir sohbet ve 10 yerli hanim ile, bir ilkokulda, izleyicilerin onunde cevizli besin maddeleri uretimi uygulamasi gerceklestirilmistir.

1998 - 2000 G 2001 yillari sonbahar aylarinda CEKUL VAKFI’nin tesvik ve duzenleme katkisiyla yerel yonetimin de destegi ile ceviz meyvasi yetistiriciligini tekrar canlandirmak amaciyla uc ceviz senligi yapilmis iyi yetistirilmis ceviz agaclarinin sahipleri oduller almistir. Ayrica en iyi bahce dalinda da oduller dagitilmistir. 1998 yilinda derece alan 4 ceviz agaci meyvesinde yapilan incelemelerde bu cevizlerin, koy cesidi olarak tescili icin Tarim ve Koyisleri Bakanligi’nin koydugu esaslara uygun oldugu belirlenmistir. Ceviz projesi calismalari 2004 yilina dek surdurulmustur.

1999 yilinda yasli ve verimden dusmus bu yuzden de kesilmesi gereken agaclari ve kar devriklerini degerlendirme amacli bir ceviz isleme atolyesi kurulmus Istanbul’dan gelen ustalarin verdigi egitimle yoredeki gencler egitilerek ustalik kazanmislardir.

2003 yilinda ceviz projesiyle baglantili olarak yorede ekonomik kalkinmaya destek olmasi umuduyla bolgede yetisen yumrulu, rizomlu ve soganli bitkilerin yani geofitlerin uretilmesine yonelik bir diger proje yurutulmustur.

Bitkilerin de Dili Var

>

Bitkilerin de Dili Var


Ne sinir lifleri ne de beyinleri ve kaslari ya da agizlari var, ama yine de yasayan her organizma gibi, bitkiler farkli uyarilara cesitli salgilarla tepki gosterebiliyor. Mesela zararli boceklerin saldirisini bitkiler, kokulu salgilarla uzaklastiriyor. Bilim adamlari, koku maddelerinin biyoaktivitesinin ayrintili bir sekilde incelenmesine izin veren yeni bir deneysel model gelistirdi.

Ne sinir lifleri ne de beyinleri ve kaslari ya da agizlari var, ama yine de yasayan her organizma gibi bitkiler de disaridan gelen uyarilara reaksiyon gosterebiliyorlar. Bitkilerin mesajlarini duyabilseydik, belki de ormandaki yuruyuslerimizi buyuk bir gurultu icinde yapmak zorunda kalirdik. Ama ne iyi ki bitkiler sadece optik ve kimyasal uyarilar veriyor.



Bitkilerin, isik, su veya besleyici madde gibi abiyotik faktorler disinda, herbivorlar (bitkisel besinlerle beslenen canlilar) ve patojenlerle (bakteri, virus, mantar) de basa cikmalari gerekiyor.

Onlarin hareketsiz olmalari, haserelere karsi savunmasiz kaldiklari anlamina gelmez.

Cunku her zaman ya da sadece ihtiyac halinde kullandiklari cok sayida koruma ve savunma mekanizmalarina sahipler. Dikenler veya yakici tuyler bitkiyi her zaman koruyan fiziksel savunma mekanizmalaridir.

Bana dokunma

Mesela isirgan otunun uyarisini:"Bana dokunursan, yakarim!" seklinde cevirebiliriz.

Fiziksel korunma disinda bitkiler dogrudan dogruya haserelere zarar veren zehirli maddelerle de kimyasal savunma yapabiliyorlar. Bununla birlikte kimyasal savunma maddelerinin uretimi bitkiler icin cok zahmetlidir ve cok fazla enerji gerektirir. Iste bu nedenle kimyasal savunma sadece ihtiyac halinde yapiliyor.

Bocek saldirisi karsisinda salgilanan cesitli koku maddeleri, bitkiye zarar veren bocekleri yiyerek azaltacak yirtici bocekleri cekebilir. Bilim adamlari gerci bu kokulu salgilarin, yakindaki bitkileri de uyarabilecegini tahmin ediyorlardi ama bitkilerin bu uyari sinyaline ne sekilde tepki gosterdikleri hala merak konusudur.

Bu reaksiyon koku maddesinin yapragin uzerine ulasmasiyla baslar ve sinyal iletimiyle devam eder.

Komsu agaca uyari

Aslinda saldiriya ugrayan ve ugramayan bitkiler arasindaki iletisimin varligiyla ilgili ilk kanitlari Ian Baldwin, 1983 yilinda ortaya koymustu.

Kavak ve akcaagacta meydana gelen "yaralanmalarda" zehirli fenoller ve tanenler uretildiginde, henuz zarar gelmemis komsu agacta fenol ve tanen iceriginin ayni oranda yukseldigini gormustu bilim adami.



Benzer sonuclara sogut (Salix sitchensis) arastirmasiyla ulasan D.Rhoades, tirtillar tarafindan yenen yaprak kalitesinin, yara almamis bitkilerinkine gore daha dusuk oldugunu gormus. Ayni etki, saldiriya ugrayan bitkilerin yaninda buyuyen ancak kokleri temas etmeyen komsu bitkilerde de gorulmekte.

Bunun en iyi aciklamasi yarali ve yarali olmayan bitkiler ve henuz zarar gormemis komsu bitkiler arasinda ucucu organik maddeler (VOCs: volatile organic compounds) araciligiyla iletisimin varligi olabilirdi.

Dili kanitlamak

Yirmi yil oncesine ait bu arastirmalar, bircok bilim adamini "bitkilerin VOCS araciligiyla iletisimi" uzerine calismalari icin bir zemin olusturmustu.

Cok sayida arastirma ote yandan, bir bitki dilinin kanitlanmasini zorlastiran, deneysel zorluklari da ortaya cikardi. Bitkiler arastirmalarin bircogunda gercek olmayan deneysel kosullara maruz birakilmistir.

Mesela hava gecirmez kaplara konan bitkilerde cok sayida sorun olusmustur. Bu duzenleme yuzunden koku maddeleri hazne icinde yogunlasirken, bitkinin fizyolojik statusu de degismekte. Fotosentez surecleri islemeye baslayinca da haznedeki CO2 orani duserek, karbon bilesimlerinin azalmasina yol acmakta.

Bitkiler bu eksikligi dengelemek icin, gozeneklerdeki acikliklari arttiriyorlar.

Ama ne var ki bu surec yuzunden mezofil hucreleri yogun olarak koku maddelerinin etkisinde kaliyorlar ve bitkinin dogal koku maddesi oranina gore ayarli reaksiyonu degismekte.

Ancak surekli hava akimi saglayan acik sistemlerle bu karisikliklar onlenebilmekte.

Yontem araniyor

Bu amacta saglikli bitki yerine, kesilmis yapraklar veya dallar kullaniliyordu. Ama daha sonralari kesik yapraklardaki herbivor azaltici koku maddesi bilesiminin saglikli bitkilerinkinden farkli oldugu anlasildi.

Bitki kesildiginde, bitkinin tum fizyolojik statusunu degistiren onemli bakim unsurlari kaybolmus olur. Bu nedenle de kesik yapraklar ve dallar ne koku ureten ne da alici bitkinin incelenmesi icin uygun degildir.



Sentetik koku maddelerinin kullanilmasi, bitki tarafindan salgilanan VOC karisiminin parcalanmasina ve aktif maddelerin tanimlanmasina izin vermekte.

Burada zor olan bitkilerin dogal miktarda koku maddesi salgilamasini saglamak, cok sayida bilesimler arasindaki baglantiyi bulmak ve bocegin bitkiyi kemirmesine karsi salgilanan koku karisimindaki azalmayi takip etmek.

Oysa acik havada gerceklestirilen arastirmalar daha gercekci deneysel kosullara imkan vermekte.

Yeni bulgu

Ornegin R.Karban ve ekibi 2000 yilinda, zarar gormus kokulu Amerikan calisi (Artemisia tridentata) yanina dikilen tutun bitkisinin (Nicotiana attenuata), herbivorlardan daha az zarar gordugunu ve digerlerine gore daha fazla tohum urettigini gormus.

Ancak sentetik koku maddeleriyle yapilan deneylerle, tutun ve bu kokulu cali arasindaki iletisim kanitlanamamisti. Max-Planck Enstitusu bilim adamlari son calismalariyla, kokulu col calisi tarafindan salgilanan VOC karisiminin yanindaki tutun bitkisi uzerinde dolayli bir etkisi oldugunu gostermekte.

Karisim icindeki iki molekul, dogrudan dogruya savunma maddeleri uretmek yerine, sadece herbivor saldirisi sirasinda uretimi arttiriyor veya hizlandiriyor, diye acikliyor bilim adamlari.

Kokulu col calisinca, tutun bitkisine (alici bitki) sadece bocek saldirisi sirasinda yapilan uyari, VOCS araciligiyla yapilan dogrudan savunmanin "hesapli" turu olsa gerek.

Bitkinin enerjisi

Bitkiler savunma mekanizmalarini calistirmak icin, buyume veya ureme icin gerekli enerji ve kaynaklarini harcamak zorundalar.

Yani bir bitki savunma mekanizmalarini surekli kullandiginda, boceklerin saldirisina ugramasa bile "savurganligini" sagligiyla oder. Sonucta saglikli buyumesi icin gerekli enerji kaynaklarinin onemli bir kismini boceklerden korunmak icin kullanmistir.

Jena Max-Planck Enstitusu bilim adamlarina ait son bir arastirma yazisinda iki ilkeyi birlestirerek yukarida soz edilen sorunlari onleyen deneysel bir model sunulmakta. Bu modelde uyarici ve alici bitkilerin araliksiz olarak hava almasini saglayan acik bir sistem kullanilmakta.

Bu sistemde uyarici ve alici bitkiler koklerinin temas etmemesi icin pleksiglas kutulara yerlestirilmekte. Alici bitkinin arkasinda kutu icindeki hava akimi saglayan bir vantilator calisiyor. Temiz hava kutunun uzerindeki bir acikliktan cekilmekte. Bu deneyde koku maddesi ureten yabani ya da genetik bitki kullanilmakta.

Iste bu sekilde uyarici bitki tarafindan salgilanan koku karisiminin, alici bitki uzerindeki etkisi dogadaki kosullara benzer bir sekilde test edilebilmekte.

Bitkide savunma reaksiyonu ne zaman harekete geciyor?

Bitkiler, aldiklari yara turune gore, bunun bir dolu tanesi mi yoksa bir tirtilin marifeti mi oldugunu algilayabiliyor. Max-Planck Enstitusu bilim adamlari bu algilama yetisinin kimyasal madde olmadan isledigini buldular. Bilim adamlari daha onceleri bitkideki savunma reaksiyonunun, tirtilin tukuruk salgisina bagli olarak gelistigini saniyorlardi.

Wilhelm Boland, yaprak kemiren bir tirtili taklit eden bir robot sayesinde, savunma reaksiyonunun tukuruk salgisindan cok mekanik yaralarin etkisiyle harekete gectigini saptadilar.

MecWorm olarak adlandirilan robot, minik igneyi yapraga batirarak tirtilin kemirme davranisini taklit ediyor. Robot yapragin uzerine herhangi bir kimyasal madde birakmamasina ragmen bitkiler kimyasal savunma sinyalleri gonderiyorlar.

Bitkideki savunma reaksiyonunun harekete gecmesi icin, robotun tipki gercek tirtil gibi cignemesi gerekiyordu. Cunku yaprak sadece bir pinset ya da bisturi ile yirtildiginda bitki reaksiyon gostermemis. Gercek dusmanlar ve kisa vadeli mekanik etkiler arasindaki farki algilama yetisi, bitkiye kimyasal savunma reaksiyonunu bosa harcamamasini sagliyor.

Sonucta kimyasal karisim mesela dolu yagmurunda ise yaramiyor dolayisiyla da kaynaklar ve enerji bosu bosuna harcanmis oluyor. Bir motor ve yuvarlak pimden olusan MecWorm tirtil robotu, bilgisayarla calistirildiginda pimle duzenli araliklarla vuruslar yapiyor.

Deney sirasinda kullanilan fasulye yapragi (Phaseolus lunatus) hava gecirmeyen bir hazneye yerlestirilmekte. Bes saniye araliklarla on yedi saat boyu yapilan pim vuruslari sonucunda yaprak (Tetranynchus urticae) fasulye bocegi ve diger bocek larvalarina gosterdigi reaksiyonun aynisini gostermekte.

Insan VUcudunun Gizemleri !!!

>*Vucudumuzda bulunan yagla 7 iri sabun kalibi yapabiliriz.

*O kadar cok karbon tasiriz ki bunlari b�r araya toplayip kullanmak mumkun olsa; 9000 adet kursun kalem yapabiliriz.2200 kibrite yetecek kadar fosforumuz, 250 gramdan fazla surfurumuz, bir kasik dolusu muz magnezyummus, 5 cm boyunda bir civi yapacak kadar demirimiz vardir.

*Vucudumuzda 25 milyar oksijen alici kirmizi kan yuvarlaklari bulunmaktadir. Bunlari bir yuzey uzerine yayacak olursak 2570 metre karelik bir alani kaplar.

*Bebekken 270'den fazla kemigimiz varken, buyudukce bunlarin bazisi birbiriyle kaynasarak sonunda sadece 206 kemikle kaliriz.

*Kalbimiz normal olarak dakikada 70-72 kere atar. Bu atisa gore, 70 yasindaki insanin kalbi 2500 milyon kere atmis ve bu sure icindede 167561600000 kilo kan, damarlarimiza pompalamistir

*Normal bir vucut isisi ile, insanin dayanabilecegi en sicak suyun isisi 110�C 'dir.

*Normal bir insan vucudunda bulunan elektrik, 25 Wattlik bir lambayi dakikalarca yakabilir.

*Esmerlerde 120 bin, sarisinlarda ise 140 bin adet sac teli vardir. Her gecen gun basimizdan 25.000 arasinda sac teli kopar ve yerine yine ayni sayida yenileri cikar.

*Tek bir dakika icerisinde 1025 cm kupluk havayi icimize ceker, 4 kilograma yakin kani vucudumuz icinde devrederiz.

*Yapilan arastirmalara gore 6 dakika su altinda kalabilir, 20 dakika nefesimizi tutabilir, sifirin altinda 103 derecelik bir soguga karsi koyabiliriz. 30 gun ac 110 saat da uykusuzluga dayanabiliriz.

*Tirnaklarimiz bir yilda 3,75 metre kadar uzar.

*Insan dogduktan bir kac gun sonraya kadar, hic birsey duymayacak kadar sagirdir.

Nefes Tutmanin Sirri

>Bir insanin nefesini tutma suresi en cok suya dalmada soz konusu olur. Insanlar binlerce yil denizin 30 metre altina kadar kendi ciger gucleriyle daldilar, sunger ve inci avciligi yaptilar. Ne var ki istedikleri kadar saglam ve guclu olsunlar nefeslerini tutarak su altinda birkac dakikadan fazla kalabilmeyi basaramadilar.
Insanlar, dalgic elbiseleri ile dalmaya 1800'lu yillarin baslarinda basladilar ama bu sefer de bir hortuma bagimliydilar. Su altinda tuplerle ozgur ve yatay yuzebilmek 1940'lardan sonra mumkun olmustur. Gozunu hep havaya dikmis olan insan, ucmaya basladiktan neredeyse yarim asir sonra deniz altinda tuple serbestce yuzmeye ve bunun sonucu olarak deniz altini kesfetmeye baslamistir.
Gerci gunumuzde tupsuz serbest dalista yarismacilar 5 dakikayi asip, 100 metreden fazla derine inebiliyorlar ama cok ozel bir teknik uygulamayi gerektiren bu sureler ve derinlikler, normal insanin nefes alma kapasitesinin arttirildigi anlamina gelmez.
Nefes alip verme olum anina kadar suren bir yasam suresidir. Solunum durmasi olum belirtisi olarak kabul edilir. Oysa vucut oksijen almadan da bir iki dakika yasayabilir. Bu nedenle suda bogulanlara ya da soluk borusu tikandigi icin solunumu duranlara uygulanacak yapay solunum, olmek uzere olan kisinin yasamini kurtarabilir.
Soluk verildiginde cigerlerdeki havanin tumunun bosaldigi sanilir ama cigerlerde epey bir miktar hava kalir. Insan kendini ne kadar zorlarsa zorlasin, her bir cigerinde kalan havayi l ,5 litrenin altina dusuremez. Insanlar akcigerlerini tam kapasite ile calistirmazlar. Her nefes alis veriste cigerlerindeki havanin altida birini kullanirlar dolayisiyla rezerv bir solunum guclen vardir.
Saglikli, genc bir insan nefesini yaklasik 3 dakika tutabilir. Egitimle bu sure cok az daha uzatilabilir ama bu sureden sonra insanda suur kaybi baslar. Iste bu sirada vucudun koruma mekanizmasi devreye girer ve uzun sure soluksuz kalmasina izin vermez. Insan kendini zorlayarak morarincaya kadar nefesini tutsa bile bogulmaz, yalnizca bayilir ve hemen o anda solunum yeniden baslar.
Insan vucudu fazla miktarda oksijen depolayamaz. Insanda oksijen yetersizligini ikaz edecek sensorler de yoktur. Dagciliga yeni baslayanlar yukseldikce oksijenin azaldigini fenalasmaya baslayinca anlarlar. Vucut alyuvar sayisini arttirarak yukseklerdeki oksijen azligina alismayi saglar. Insani nefes almaya zorlayan vucuttaki oksijenin azalmasi degil kandaki karbondioksit oraninin artmasidir. Bu oranin artmasiyla beyindeki nefes alma mekanizmasi tetiklenir ve insan daha sik nefes almaya baslar.
Suya dalmadan once derin derin nefes alanlar oksijen depoladiklarini sanirlar ama aslinda vucutlarindaki karbondioksit seviyesini dusururler. Bu sayede nefeslerini 30 saniye daha fazla tutabilirler

300 Yillik Hava Tahmini... |07.08.06|

> Japonya, super bilgisayarlarin yardimiyla onumuzdeki 300 yilda meydana gelebilecek tayfun, firtina, tipi, kuraklik ve diger hava kosullarinin bir raporunu cikarmayi planliyor.

Gelecek yil baslayacak projede, NEC tarafindan uretilen ve dunyanin en hizli bilgisayarlarindan biri olan Earth Simulator kullanilacak. Earth Simulator' 35.6 terraflopluk hizilya Top500 listesinde 10'uncu sirada bulunuyor.

Japonya, Bilim Bakanligi'nin yuruttugu calismalara destek niteliginde gerceklestirilen proje sayesinde onumuzdeki 300 yilin kuresel isinma raporlarini hazirlayacak ve tedbirlerini buna gore alacak.

Risk alanlari belirlenecek

Earth Simulator'in hizi, uzun donemli atmosfer basinci, hava sicakliklari, okyanus akintilari, deniz suyu sicakliklari gibi verilerin bir potada eritilmesinde kullanilacak.

Sonuclar, olabilecek tayfunlarin rotalarinin belirlenmesine yardimci olacak ve asiri yagis alacak, karla kaplanacak, yuksek dalgalarla yikanacak veya ruzgardan ucacak bolgelerin belirlenmesine yarayacak.

Uzun zaman yayilmali

Cevre Burosu yetkililerinden Tomonori Otake, "kisa zaman sureclerinde risk altinda olan yerleri gorebiliyoruz" diyor: "Ama potansiyel bolgelerde erken tedbir alabilmek icin uzun donemli calismamiz sart."

Bakanlik simdilik projenin parametrelerini belirliyor ve arastirmacilarin istedigi odenekleri kabul ediyor. Arastirmanin toplam olarak 3 milyar yene (26 milyon dolar) mal olmasi bekleniyor.

Dort yildir calisiyor

2002 yilinda Japonya'nin Yokohama kentinde NEC tarafindan insa edilen Earth Simulator, 350 milyon dolara mal oldu ve saniyede 35.6 trilyon islem kapasitesine sahip.

Earth Simulator 2002'den beri deniz sicakliklarini, yagmurlari ve atmosferik hareketleri takip ediyor ve Dunya'da meydana gelebilecek afetlerin tahminlerini yapiyor. Proje kapsaminda Dunya, 5 kilometrekarelik parcalara bolunuyor.

2034'te piknik mi?

Fakat, "23 nisan 2034'te torunlarimla piknige gidebilecek miyim" gibi sorularin cevaplandirilmasini beklemeyin. Cunku bu kadar uzun sureli gunluk hava tahmini yapmak gercekten imkansiz.



Kaynak:Cnnturk

Butun Patatesler Ayni Kokenden

>

Patatesin, 7 bin yil once sadece Peru'da yetistirildigi ve bugun tarimi yapilan butun patates turlerinin, ayni kokenden geldigi belirlendi

Amerikali arastirmacilar, bu sonuca hem dogada bulunan, hem de tarimi yapilan 261 cesit patatesin DNA'larini inceleyerek ulasti.

Amerikan Bilimler Akademisi yilliginda yayimlanan arastirmaya katilan David Spooner, ''Peru'nun guneyinde genis bir bolgede bir tek koken tespit ettik. Bu da patatesin birden cok kokeni bulundugu teziyle celisiyor'' dedi. Spooner, patates tariminin 7 bin yil eskiye gittigini belirtti.


Patatesin, 1570'lere dogru Ispanyol ''fatihlerince'' Guney Amerika'dan Avrupa'ya goturuldugu ve zamanla Avrupa'ya yayildigi biliniyor. Ancak patatesin besin degeri, 18. yuzyila kadar anlasilamadi. Patates, Ingiliz somurgeciligiyle Kuzey Amerika'ya ulasti.

Bugun dunyada yilda 300 milyon ton patates uretiliyor...

Lubnan'daki Vahset ve Cevre Yikimi!

>

Greenpeace, savasin insanlik uzerindeki korkunc etkilerinin yanisira,
uzun donemli cevre felaketlerine de sebep olacagini onceden belirtmisti.
Greenpeace olarak; oncelikle yaralilar, evlerini terketmek zorunda kalan
insanlar ve kurbanlarin aileleri icin endiseliyiz ama savasin sonuclari yalnizca
bunlar degil, uzun vadede cevresel hasar da savasin kacinilmaz sonuclarindan.


Petrole Bulanmis Beyrut Sahili - Lubnan

Greenpeace acil bir ateskes ile bu vahset ve cevre yikimina bir son verme cagrisi yapiyor. Ayrica bolgede uzun vadeli bir istikrarlilik ve baris saglama cabalarini da destekliyor.

Bu caba ayrica Lubnan’in her yerine ulasacak acil ve gerekli insani yardimin yapilmasina ve BM Cevre Programi, Dunya Saglik Orgutu ve digerlerinin de bombalamadan dolayi olusan cevre hasarini degerlendirmelerine yardimci olacaktir.

Beyrut’un 30 km guneyinde bulunan ve en onemli oncelik olan Jiyyeh enerji santralindeki depolarin bombalanmasi sonucu denize yayilan yuklu petrol akintisinin dogu Akdeniz sahillerine yayilmasi tehdidinin onlenmesi gerekmektedir. Kisa vadede, Lubnanli yetkililer akintinin balik avlama bolgelerine ve kumsallarina yayilmalarini onlemek ve kontrol altina almak icin acil yardima ihtiyac duymaktalar. Uzun vadede akintiyi Lubnan aciklarinda 100 km’ye kadar temizlemek 6-12 ay arasinda zaman alacaktir. Akinti, Lubnan’in zaten az olan deniz rezervlerine ve bunun yani sira Lubnan sahillerindeki balik yumurtalari ve deniz kaplumbagalari yuvalari icin de bir tehdit olusturmaktadir.

Petrol akintisi Akdeniz’de yasayan deniz memelilerinin ve deniz kuslarinin yanisira, yerel balikciligi ve turizmi de cok kotu etkileyecektir. Greenpeace, uluslararasi kamuoyunu bu insanlik vahsetine ve cevre tahribatina acil bir son vermeye cagiriyor. Diger uluslararasi sivil toplum kuruluslari ve yardim organizasyonlari ile birlikte ihtiyaci olanlara uluslararasi bagis cabalari ile yardim eli uzatmak icin calismaktayiz.

40 kisilik Lubnan yardim agi, cevre ve sivil toplum orgutleri birlige katilmis ve uluslararasi baglayici bir kanal kurmuslardir.

Daha fazla bilgi icin: TIKLAYIN

Kuraklik Anadolu'nun da Sorunu!

>Turkiye artik daha az yagis aliyor. Yagislarda, uzun yillar ortalamasina gore yuzde 5, onceki yila gore ise yuzde 10.9 oraninda azalma var. Bazi bolgelerde dikkat cekici oranda collesme yasaniyor. Goller bolgesi olarak bilinen Konya havzasindaki Aksehir Golu kurudu, Beysehir ve Meke gollerinde sular hizla cekiliyor. Dunyada 250 milyon kisi dogrudan, 1 milyar kisi de dolayli yoldan collesmenin etkisini hissediyor. Dunyanin icme suyu arzi 1950`den bu yana ucte iki oraninda azaldi.

Her yil 12 milyon kisi su kitligi ve kirli icme suyu nedeniyle oluyor. Dunyadaki her alti kisiden biri temiz icme suyundan mahrum. Tarim arazilerinin yuzde 70`i kuraklik tehlikesiyle karsi karsiya.

Yagislar azaliyor

Turkiye de, kelimenin gercek anlamiyla giderek collesiyor. Eskiden su zengini olan Anadolu artik su fakiri, kurak iklim kusagina girmeye aday bolgelerden biri.
2005 yilinda yagislar, uzun yillar ortalamasina gore yuzde 5, onceki yila gore ise yuzde 10.9 oraninda azaldi.

Ege ve Marmara haric

Ic Anadolu Bolgesi en az yagis alan bolgelerin basinda geliyor. Ic Anadolu`da alti ayda dusen yagis, gectigimiz yilin ayni donemine gore yuzde 5.5 oraninda azaldi.

Akdeniz, Dogu Anadolu, Guneydogu Anadolu ve yagislariyla unlu Karadeniz bolgelerinde de yagis miktari giderek azaliyor.

Goller bolgesi kuruyor

Goller bolgesi olarak bilinen Konya havzasindaki Aksehir golu kurudu. Beysehir ve Meke gollerinde sular hizla cekiliyor. Hotamis ve Akgol tamamen kurudu, bazi sulak alanlar camur haline geldi.

Kuraklik nedeniyle Konya`daki barajlarda su seviyesi son 72 yilin en dusuk duzeyine indi. Havzadaki binlerce kacak kuyu, sulak alanlarin kurumasina, kuslarin ulkemizi terk etmesine yol aciyor.

Tarimsal sulamadaki yanlisliklar da Ic Anadolu bolgesini collesmeye dogru surukluyor. Uzmanlar, sulamaya sinirlama getirilmesini, agaclandirmaya onem verilmesini ve cevre kirliliginin onlenmesini istiyor.

Akdeniz Kuraklik Tehdidi Altinda!

>Dogal Hayati Koruma Vakfi`nin (WWF) raporuna gore, su kaynaklarinin yanlis kullanimi ve kuresel isinmanin da etkisiyle Akdeniz`deki kurakligin siddetinin yakin gelecekte daha da artmasi bekleniyor. Su kaynaklarinin yanlis kullanimi noktasinda, tarimda yanlis sulama teknikleri ve baraj yapimlari konularina dikkat cekiliyor ve hukumetlerden durum daha da tehlikeli hale gelmeden su politikalarini degistirmeleri isteniyor.

Sulama Zarar Veriyor

Kurakligin onemli etkenleri arasinda gosterilen sulama konusunda, havza genelinde sulama yapilan alanlarin 1960`lara oranla iki kat arttigina isaret ediliyor ve su tuketiminin yuzde 65`nin sulamada gerceklestigi belirtiliyor.
En kurak zamanlarda bile fazla su tuketen urunlere sulama yapildigi kaydediliyor ve bu urunlere Avrupa Birligi`nce tesvik uygulanmasi ve diger ulkelerde kayba yol acan salma sulama gibi yontemler kullanilarak yapilmasi elestiriliyor.

Raporda, su kaynaklarinin tuketilmesinde onemli bir diger etken olarak, artan su talebini karsilamak icin surekli olarak daha fazla sulama amacli baraj yapilmasi gosteriliyor.

Kurakligin tehlikeli boyutlara ulasacagi uyarisinda bulunulan raporda, hukumetlerin su temin etmeye cabalamaktan cok, su talebini dogru yonetip, surdurulebilir ve entegre havza yonetimini benimsemeleri gerektigi vurgulaniyor.

Yagislar Azalacak

Raporda, Ispanya, Fransa ve Turkiye, Akdeniz`de en fazla baraj yapan ulkeler arasinda siralanirken, Ispanya bin 300 baraj ile dunya capinda en fazla baraj yapan ulke olarak on planda yer aliyor.

Raporun en carpici noktalarindan biri, Akdeniz genelinde yagis miktarinda yuzde 20 azalma gorulmesi, buna karsilik su talebinin son 50 yilda iki kati artis gostermesine dikkat cekilmesi.

Akdeniz`de su talebi giderek artis gosteren ulkelerin basinda Turkiye, Fransa, Suriye yer alirken, 2025`te Turkiye, Misir ve Suriye`de kuresel isinmayla beraber yagis miktarinin yuzde 25 dusecegi ongorusu yer aliyor.
Kurakligin tum Avrupa ekonomisine buyuk zararlar verdiginin ifade edildigi raporda, 2003 yilinda kurakligin Avrupa genelinde 11 milyar euro zarar ve yarisi sadece Italya`da olmak uzere 40 bin hayata mal oldugu kaydediliyor. Raporda, Turkiye`nin yer aldigi degerlendirmelerdeyse, Turkiye`de su kaynaklarina yonelik en fazla tuketimin tarimsal su kullanimiyla oldugu belirtiliyor.

Turkiye`de Durum

Turkiye`de tarimda yuzde 88.5 oraninda salma sulama yapiliyor ve suyun onemli kismi yolda kaybediliyor. Daha verimli sulama yontemleri olan yagmur sulama yuzde 8.5, damla sulama yontemi ise yalnizca yuzde 3 duzeyinde yapiliyor.

Turkiye, 1960`larda kisi basina 45 bin metrekup kullanilabilir suyla, su zengini olarak nitelendiriliyordu. Oysa bugun bin 400 metrekup su ile sikinti ceken ulkelerden biri. Yeralti sularinin tuketilmesi de onemli bir tehdit.

Kacak kuyularla yeralti suyunun tuketilmesinin ozellikle Ic Anadolu Bolgesi`nin dogal kaynaklarini, biyolojik cesitliligini ve ekonomisini tehdit ediyor.
WWF-Turkiye`nin uc yildir Suyun Akilci Kullanimi Projesi kapsaminda Konya Kapali Havzasi`nda yuruttugu calismalarda, 50 bin kacak kuyu bulundugu ve yeralti suyu seviyesinin her yil 2-3 metre dustugu tespit edildi.

Turkiye`de su kaynaklarinin tuketilmesi konusundaki en buyuk tehditler arasinda tarimsal sulama amaciyla havzalararasi su transferi projeleri bulunuyor. Bunlardan biri de Konya Havzasi`nin sulanmasi icin yapilan Mavi Tunel Projesi.

Bu yilin sonunda acilacak olan Mavi Tunel Projesi ile 230 bin hektarlik alani sulamak icin 17 kilometrelik bir tunel ve uc barajla Goksu Nehri`nin suyunun Konya Havzasi`na getirilmesi planlaniyor.

Oneriler ve Uyarilar

WWF-Turkiye`den Filiz Demirayak, hukumetlerin, su politikalari konusunda mevcut bakis acilarini bir an once degistirmeleri ve kuraklik krizine karsi ilgili tum taraflarla beraber cozumler bulmak zorunda olduklarini belirtiyor.
Tarim politikalarinin yeniden degerlendirilmesi gerektigini ifade eden Demirayak, "modern ve tasarruflu sulama yontemleri desteklenirken dogru urun desenleri belirlenmelidir ve kacak su kullanimina son verilmelidir...
"Buyuk su yapilari ve barajlar planlanirken cevreye, dogal kaynaklara olan etkileri goz onune alinmali, entegre ve surdurulebilir su yonetimi esas alinmalidir" diyor.

Sarisin, Esmer ve Kizil Mamutlar

>Simdiye dek koyu kahverengi tuylu olarak resmedilen mamutlarin aslinda insanlar gibi sarisin, esmer, kizil renkli tuyleri oldugu ortaya cikti.

Buz Cagi’nin bitimiyle soylari tukenen mamutlarin kara kahverengi renkli kurklu hayvanlar oldugu dusunulurdu. Ancak yeni bir arastirma, mamutlarin aslinda insanlar gibi ‘sarisin, esmer, kizil’ renkli tuylere sahip oldugunu gosteriyor. Mamutlara tuylerinin rengini veren genle, insan tuylerini rengini veren genler ayni cikti.


Sibirya’nin buzul collerinde bulunan 43 bin yillik fosiller uzerinde arastirma yapan bilim insanlari, donmus mamut kemiklerindeki DNA parcalariyla yeryuzunun baska bolgelerinde yasamis mamut fosillerini kiyasladi. Arastirmada mamutlarin iki ayri tipte sac rengini belirleyen Mc1r geni tasidigi anlasildi. Bu genin urettigi protein insanlar, fareler, atlar ve kopeklerin tuylerindeki renk farkliligini yaratiyor.


SACLARI INSANIN AKSINE KIRLASMIYOR

Mamutlardaki iki ayri tip gen, uc amino asitle ‘aktif’ veya ‘kismen-aktif’ olarak birbirlerinden ayriliyor. Mc1r geni ‘kismen-aktif’ olan mamutlar, acik renkli tuylere, ‘tam-aktif’ olanlar ise koyu renkli tuylere sahip oluyordu. Bilim insanlari mamutlarla memeli hayvanlarin genlerinin ayni mantikla calisip calismadigini sorguluyor. Arastirmayi yapan Leipzig Universitaet uzmani Holger Rompler, mamutlarin tuylerinin insanlarin aksine yaslanmayla beyazlamadigini ifade ediyor.


Mamutlar 10 bin yil once son Buz Cagi’nin bitimiyle yeryuzunden silinmisti. Mamutlarin dogal kosullarin zorlamasi ve insanlarin avlanmasi nedeniyle yok oldugu tahmin ediliyor.

Biyo-Dizel, Etanolden Daha Cevreci Cikti

>Etanol ve biyo-dizelin uretimin surecinde cevreye verilen zarari arastiran uzmanlar, biyo-dizelin cok daha cevre dostu oldugunu ortaya koydu.

Etanol misirdan, biyodizel soya fasulyesinden uretiliyor. Her iki biyo-yakit turu de cok yuksek miktarlarda bitkisel yag uretimini gerektiriyor. Tarimda ayrica bir biyo-yakit sektorunun acilmasi, binlerce hektarin bu yaglarin uretimine adanmasi demek. Bitkisel yag uretiminde kullanilacak tarimsal makineler, bocek ilaclari gubreler de isin isine girince, biyo-yakitlik yag tarimi da oldukca maliyetli ve cevreye zararli bir sektore donusuyor. Kimi uzmanlar, biyo-yakitlarin uretiminde ortaya cikan sera gazinin benzinden kurtarilana esit olacagini iddia ediyor.


ABD’nin onemli arastirma merkezlerinden University of Minnesota ekoloji profesoru David Tilman, etanol ve biyo-dizelin uretiminde aciga cikan sera etkisini hesapladi ve bunu benzinin yarattigi sera etkisiyle kiyasladi. Misirozu bazli etanolun, sera etkisini benzine oranla yuzde 12 azalttigi ortaya cikti. Buna karsilik, biyo-dizel mevcut dizel yakita gore sera etkisini yuzde 41 azaltiyor.


IKISI DE BENZINDEN DAHA TEMIZ

Biyo-dizelin yakita donusturulurken distilasyondan gecmemesi onudaha temiz kiliyor. Ayrica biyo-dizelin hammaddesi soya fasulyesinin uretiminde misira gore cok daha az gubre ve antibiyotik kullanilmasi toplam sera etkisinin dusmesini sagliyor.

Dolayisiyla etanol uretim surecindeki tarimsal kirlenmeden dolayi cevreye daha fazla maliyet birakiyor. Ancak iki tip biyo-dizel de benzinden daha az zararli. Biyo-yakitlar benzine en ciddi alternatif olarak gosteriliyor. Ancak, otomobillerde ve diger enerji tuketen makinelerde biyo-yakitlarin kullanima gecmesi yillar alacak. Biyo-yakitlar simdilik Dunya’nin buyuyen yakit ihtiyaciyla kiyaslandiginda sadece damla kadar yer tutuyor.


TARIMSAL BIYO-YAKIT MANTIKLI DEGIL

Tilman’in arastirmasina gore, dunyanin en buyuk misir ureticilerinden ABD tum hasadini etanole ve tum soya fasulyesi hasadini biyo-dizele tahsis etse dahi, uretilen biyo-yakitlar ABD’nin benzin ihtiyacinin sadece yuzde 5’ini karsilayabilir.

Bu arada, ortaya cikacak yiyecek kitligi da cabasi. Arastirmayi yuruten Tilman konuyla ilgili sunlari soyluyor: “Bu iki yakit turu de ne olursa olsun kucuk oyuncular olarak kalacak, yeryuzunde zaten kimi bolgelerde kitlik seviyesinde olan tarimsal uretimi yakit uretimine feda etmek pek de mantikli gozukmuyor.”


2030’DA TUM IHTIYACIN YUZDE 30’UNU KARSILAR

Tilman’a gore, uzun vadeli cozum etanolu tarimsal olmayan, ornegin otlar veya tahtadan uretmek. Biyo-yakitlarda, hem uzun vadeli uretilebilmesi, hem de uretim asamalarinda cevreye daha az zarar veremesi nedeniyle seluloz bazli yontemler tercih edilecek. ABD Enerji Bakanligi’nin yakin zamanda bir raporunda da, seluloz-bazli etanolun ABD’nin 2030’daki benzin ihtiyacinin yuzde 30’unu karsilayacagini one suruyor.

Kuresel isinma ormanlari yakacak

>

Kuresel isinma ormanlari yakacak
ABD’li bilim insanlari kuresel isinmanin orman yanginlarini tetikledigini vurguluyor. Son yillarda yaz sicakliklarinin yukselmesi, orman yanginlarinin da sayisini artiriyor.

WASHINGTON - ABD’de son yillarda artisa gecen orman yanginlarini ele alan cevre uzmanlari, kuresel isinmanin rolunun altini ciziyor. ABD’deki orman yanginlarinin 1970’lerden bu yana seyrini arastiran uzmanlar, 1980’lerde ani bir artis, 1990’larla birlikte de bu artisin ‘normallestigini’ farketti. Uzmanlar, kuresel isinmanin yaz sicagini artirarak, orman yangini sezonunu uzattigini vurguluyor.

Arastirmayi yuruten Scripps Institution of Oceanography uzmani Dan Cayan, “Orman yangini sezonunun uzamasi, potansiyel yangin sayisini artiriyor. Sezonun uzamasi ise kuresel isinmanin direkt bir sonucudur” diye konustu. Cayan, yangin sezonunun insan eliyle Dunya’nin isinmasiyla uzadigini tahmin ediyor.

SON 20 YILDA ANI ARTIS VAR
Bilim insanlari, fosil bazli yakitlardan atmosfere salinan karbon diyoksidin 20’inci yuzyil icinde ortalama sicakliklari artirdigini vurguluyor. Arastirmacilar ABD Ormanlar ve Ulusal Parklar Idaresi’nin 4 kilometre kare ve daha fazlasini etkileyen bin 166 adet orman yanginin mercek altina aldi. Arastirmada 1987 yilindan itibaren orman yanginlarinda ani bir artis gozlemlendi. Ayrica orman yangisi sezonu olarak nitelenen en sicak donemin 78 gun genisledigi ortaya cikti.

SICAK YAZ, ORMAN YANGINI DEMEK
Uzmanlar degisimin ilkbahar ve sonbahar sicakliklarindaki artisla iliskili oldugunu, sicak gecen yillarda soguk yillada nazaran daha cok orman yangini ciktigini belirtiyor. Bilim insanlari yaz aylarinin sicak gecip gecmeyecegini ilkbaharda karlarin ne zaman erimeye basladigindan cikariyor. Buna gore, karlar erken erirse sicak bir yaz geliyor.

KURESEL ISINMANIN DIREKT ETKILERI
Bagimsiz uzmanlar, orman yanginlarindanki artisin kuresel isinmayla iliskilendirilmesini onemli bir arastirma olarak niteliyor. Bilim insanlari kuresel isinmanin getirilerinin sanildigi gibi 100 yil sonra degil, bugun bile hissedilebilir olduguna vurgu yapiyor.

Kaynak: Science dergisi

Suyun Ustunde Yuruyebilen Canlilar

>Bir kimse size “suyun ustunde yurumek”ten bahsetse, hayal gucunun cok genis oldugunu ya da bunun ancak illuzyonla mumkun olabilecegini dusunursunuz. Bizim icin imkansiz olan bu yetenek, istisni birkac canli icin son derece olagan bir yasam seklidir. Suyun ustunde hayranlik uyandiran bir hareket kabiliyeti sergilerler.


Su uzerinde yuruyen canlilar, adeta bilim adamlarinin yillardir yaptiklari gozlemler, arastirmalar ve hesaplamalar sonucu ortaya cikardiklari doga kanunlarini biliyormuscasina hareket ederler. Hatta bu kanunlarin onceden hesaba katildigi kusursuz bir tasarimla dunyaya gozlerini acarlar.

Suyun ustune her ne koyarsaniz koyun az ya da cok islanacaktir. Ancak Basilisk kertenkeleleri, Balikci orumcekler ve Gerid bocekleri gibi dogadaki bazi canlilar ise hic islanmadan suyun ustunde durabilme yetenegine sahiplerdir. Buradaki asil hayret verici yon, suyun ustunde yuruyen canlilarin suyun kaldirma kuvvetinden, yuzey gerilimi kanunlarindan, agirlik, uzunluk, yogunluk gibi kavramlardan haberdar olmadan suyun yuzeyinde son derece guvenle nasil gezinebildikleridir. Ayrica organik bir beyinden bile yoksun kucucuk bocekler, kertenkeleler boylesine istisnai bir ozellige nasil sahip olabilmektedirler? Bu teknik bilgilere sahip olan pek cok bilim adami vardir. Ancak boyle bir yetenegi ne kendilerinde ne de bir baska canlida uygulamalari mumkun degildir.




Yuzey Gerilimi Kanunu

Bu canlilarin su ustunde durabilmelerini saglayan baslica sebeplerden biri yuzey gerilimi kanunlarindan faydalanmalaridir. Yuzey gerilimi, su gibi sivilarin molekulleri arasindaki karsilikli cekimden kaynaklanir. Molekuller birbirlerini cektiklerinde, biraraya gelme egilimi gostererek, yuzey gerilimi olusturur ve dis yuzeylerini en az miktarda tutmaya calisirlar. Bu nedenle sivi damlalari yuzey alanlarini kucultmek icin kuresel bir sekil alirlar. Ornegin bir damla su, hacmi icin en az yuzey olusturacak bir sekil almaya egilimlidir. Eger bir su damlasi molekullerinin birbirlerine olan cekiminden, daha az cekimle bir yuzeye duserse, o zaman duzlesmis bir kure gibi yuvarlaklasacaktir. Ornegin balmumu surulmus bir arabaya dusen bir yagmur damlasi gibi. Eger su molekulleri yuzeye birbirlerine olduklarindan daha guclu bir cekimle baglilarsa, su damlasi yuzey uzerine ince bir tabaka gibi yayilacaktir.


Yuzey geriliminin bu tarifini soyle bir ornekle de gozumuzde canlandirabiliriz:
Agzina kadar su dolu bir bardaga yandan baktigimizda suyun bardaktan tasmadan hafif bombeli bir sekilde bir butun olarak durdugunu goruruz. Bardaktaki su, yuzey gerilimi sayesinde dokulmeden birarada durur. Son sinirindaki bu birlikteligi bozacak bir damla eklendiginde ise su bardaktan tasar.




Kanuna Gore Hareket Eden Canlilar!



Iste buradaki ince sinir, su ustunde yuruyen canlilar icin de gecerlidir. Ornegin su ustunde yuruyen bir bocek yuzey gerilimi ile ilgili fizik kanunlarina uygun hareket ettigi icin bunu basarir. Peki kucucuk bir bocek bilim adamlarinin yakin zamanda kesfettikleri bu bilgileri nereden bilmektedir? Elbette ki bir bocegin bir fizik kanunu hesap ederek hareket etmesi kendisine ait bir ozellik olamaz. Bu davranislar Allah’in bu canliya ilhamidir. Bizim icin birinci dereceden onem tasimayan bu kanunlar, kimi canlilar icin hayati bir oneme sahiptir. Tek basina bu da yeterli degildir. Cunku oncelikle bu canlilarin su ustunde durabilecek ozel bir yapiya sahip olmalari gerekmektedir. Nitekim bu canlilar da sahip olduklari ozel tasarimla suyun icine gomulmeden yasarlar. Bu tasarimin en onemli parcasini, bocegin islanmasini engelleyen, balmumuyla kapli bacaklari olusturur. Her bacagin agirligi suyun yuzeyine bir baski uygular; su da sanki yuzeyini duzlestirmek ister gibi bocegi yukari iter ve bu baski alanini kucultur. Suyun yukari kaldirma gucu ile bocegin agirligi dengelendiginde, suyun yuzey gerilim seviyesi son noktasina ulasmis olur. Eger bocek iki bacagini suyun uzerinden kaldirirsa kalan dort ayak, su yuzeyine biraz daha fazla baski uygulamis olur. Bu bakimdan yuzey gerilimi bocegin hayatta kalabilmesi icin son derece onemlidir. Asagi dogru uygulanan kuvvet, yani agirlik, yukari bir kuvvet ile -yuzey gerilimi x ayak-su-hava temas cizgisinin uzunlugu- dengelenmelidir.

Ornegin biz, ayagimizin bizi su uzerinde tutmasi icin cok buyuguz. Cunku ayagimizin uzunluguna gore agirligimiz cok fazladir. Ornegin agirligi 60 kilo olan bir kimsenin ayaginin 8.000 metre uzunlukta olmasi gerekir ki, su uzerinde bu agirligi tasiyabilsin. Nitekim on miligramlik bir sivrisinegin sadece bir milimetrelik ayak uzunluguna sahip olmasi yeterli olabilmektedir. Bu yuzden suyun uzerinde yuruyebilecek kadar kucuk bir canlinin, suyun icine dalmasi da mumkun olmaz. Bir milimetre uzunlugundaki bir bocek icin suyun yuzeyi, bizim icin bir cadirin bez duvari nasilsa oyle bir saglamliktadir. Bu yuzden de bu saglam yuzeyi delip gecmesi mumkun degildir. (Steven Vogel, Cat’s Paws And Catapults, Mechanical Worlds of Nature and People, 1998, s. 48)

Her Yil Bir Kus Turu Yok Oluyor

>.

Dunya’da halen 10 bin kus turu bulunuyor. Mevcut kus turlerinin tumu 1850’den sonra kesfedildi. Bunlar arasinda yaklasik 130 turun son 500 yilda yokoldugu dusunuluyor. Bilim insanlari her dort yilda bir, bir kus turunun soyunun tukendigini dusunuyor. Kuslarin yeryuzunden silinmesinin nedeni ise insanlarin tahrip edici etkisi.
Duke University’den Stuart Pimm, kuslarin turlerinin bilinenden cok daha hizli tukendigini savunuyor. Pimm’e gore, mevcut varsayimlar iki faktoru hesaba katmiyor: Ilk olarak, surekli yeni kus fosillerinin bulunmasi aslinda cok daha fazla kus turunun soyunun tarihte bir zamanlar tukendigini gosteriyor. Ikinci olarak, bilim insanlarinin soylarinin tukendigini kabul etmeye yanasmadigi bircok ‘izi bulunmayan’ kus turu var.

HER YIL BIR KUS TURU YOKOLUYOR

Pimm’in revize edilmis tahminine gore, her yil bir kus turu yeryuzunden siliniyor. Pimm, normal sartlar altinda her yil uc kus turunun yokolabilecegini, ancak kus koruma alanlari sayesinde bunun onlendigini de belirtiyor. Onceki yuzyillarda insanlarin yeni kitalara adim atmasi kuslarin silinmesinde etkili oldu. Yeni bir cografyaya adim atan insanlar ilk olarak kuslari olduruyor. Daha once, Pasifik Okyanusu’ndaki adalara yerlesenler ve Amerika kitasina ilk ayak basanlar bu bolgelerdeki kuslari yok etmisti.

INSANLARIN YIKICI ETKISI

Son yillarda kuslarin soyunu tuketen yine insanlarin dogada yarattigi tahribat. Dogal ortamlarin cesitli gerekcelerle tahrip edilmesi, yerlesime acilmasi ve kuresel isinma kuslarin ayakta kalmasini giderek zorluyor. Bilim insanlarinin tahminlerine gore, insan mudahalesi olmasaydi, salt dogal kosullarda her yuzyilda sadece bir kus turu yok olacakti.

Kaynak: NTVMSNBC



.

Akdeniz Orkinoslarini Kaybediyor

>Akdeniz orkinoslarini kaybediyor


Akdeniz’in en onemli deniz zenginliklerinden orkinos baligi, Fransa ve diger AB uyesi ulkelerdeki yasadisi avlanma nedeniyle yok olmak uzere.

Cevre orgutleri Dunya Dogayi Koruma Vakfi (WWF) ve Greenpeace’in hazirladigi iki ayri rapor, denizlerdeki orkinos stoklarinin tukenmek uzere oldugu gercegini ortaya koyuyor. WWF’nin ‘Akdeniz ve Dogu Atlantik’te Orkinos Yagmaciligi’ baslikli raporuna gore, Akdeniz’de hukumetlerin yasadisi avlanmayi gormezden gelmesi yuzunden orkinos stoklari tukenmis durumda. Greenpeace’in ‘Orkinoslar Nereye Gitti?’ baslikli raporu ise, AB ulkelerinin tehlikenin esas orkinos ciftliklerinin faaliyetlerini gormezden geldigini vurguluyor.

‘AKDENIZ’DE ORKINOS YAGMACILIGI’

WWF’in ‘Akdeniz ve Dogu Atlantik’te Orkinos Yagmaciligi’ baslikli raporu, Akdeniz’e kiyisi olan AB uyeleri, Libya ve Turkiye’nin kotalara ve surdurulebilir balikcilik kurallarina uymadigini savunuyor. Raporda, balikcilik konusundaki yasal duzenlemeleri yapan Uluslararasi Atlantik Orkinoslari Korunma Komisyonu’nun (ICCAT) belirledigi yillik 32 bin tonluk orkinos kotasinin, 2004’te 45 bin ton, 2005’te ise 45.5 bin ton asildiginin altini ciziyor. WWF raporu, ulkelerin kasten eksik bildirimde bulundugu ve yasa disi orkinos avciligini ortbas ettigini ifade ediyor.


‘ORKINOSLAR NEREYE GITTI?’

Uluslararasi cevre orgutu Greenpeace’in ‘Orkinoslar Nereye Gitti?’ baslikli raporu, ICCAT tarafindan belirlenen kotalarin cok uzerine cikildigina dikkat cekiyor. Greenpeace raporda, Akdeniz ve Atlas Okyanusu’nda yakalanan orkinos miktarinin, yillik 32 bin ton olan kotanin yuzde 37 ustune ciktigini vurguluyor. Rapora gore, Akdeniz’de son yillarda olcusuz orkinos avciligi ve orkinos ciftligi sektoru, stoklarin tukenmesindeki en onemli paya sahip bulunuyor.

’AB USTUNE DUSENI YAPMIYOR’

Akdeniz’deki orkinos ciftliklerinin kapasitesinin en az 50 bin ton oldugu tahmin ediliyor. Greenpeace raporu bu rakamin ICCAT’in izin verdigi miktarin yuzde 60 uzerinde oldugunun altini ciziyor. Raporda, bu durumdan AB’nin buyuk sorumlulugu bulundugu ifade edilerek, AB’nin son on yil icinde orkinos ciftligi sektorune 34 milyon dolar destek verdigi vurgulandi.


ORKINOS CIFTLIKLERI KAPATILMALI

Her iki kurum da hazirladigi raporlar, cozum onerisi olarak orkinos ciftliklerinin acilen kapatilmasi gerektigini savunuyor. WWF raporunun hazirlayicisi WWF Deniz ve Kiyi Programi, AB Balikcilik Komisyonu’nun bu konuda onculuk etmesi gerektigini ve bu yil Kasim’da yapilacak ICCAT toplantisinda orkinoslarin geleceginin tartisilmasini oneriyor.

WWF Turkiye Genel Muduru Filiz Demirayak, yaptigi aciklamada orkinos sektorunun artik Akdeniz’in dogusunda ve Libya sularindaki son rezervlere yoneldigini, orkinos ciftliklerinin asiri avlanma konusunda geri adim atmamasi halinde yakin zamanda baliklarin soyunun tukenecegi uyarisi yapti. Greenpeace raporu da, orkinos baligi populasyonu eski haline donene dek orkinos ciftciliklerinin kisitlanmasini oneriyor.


TURKIYE’YE YENI KOTA VERILECEK

Uluslararasi Atlas Orkinoslari Korumasi Komisyonu’na 2003’ten bu yana uye olan Turkiye icin henuz net bir kota belirlemesi bulunmuyor. Bu nedenle Turkiye icin ICCAT’in yeni uyelerine uyguladigi 1.100 tonluk kota gecerli. Resmi rakamlara gore, 2004 yilinda Turkiye’de 1.090 ton mavi yuzgecli orkinos yakalandi. ICCAT’nin Kasim toplantisinda Turkiye icin gercek bir avcilik kotasinin belirlenecek.

YARIS ATINDAN HIZLI YOL ALIYOR

Orkinos baligi, Thunnus thynnus, Akdeniz ve Atlas Okyanusu’nda 700 kilogram’a kadar cikabilen agirliklari ve bir yaris atinin kosma hizindan daha hizli yuzebilme yetenekleriyle ‘denizlerin krali’ olarak betimleniyor.


Borneo’da renk degistiren yilan

>Guneydogu Asya’nin Borneo adasinda, uzerinde surundugu ortama gore renk degistiren bir yilan turu kesfedildi.

CAKARTA - Doga uzmanlari su yilanini su doldurduklari kovada rastlanti eseri buldu. Yilanin sadece irmak kenarlarinda yasadigi dusunuluyor. Borneo adasinda bulunan Betung Kerihun Ulusal Parki’ndaki Kapuas irmaginda yasayan yilan, 50 cm boyunda ve oldukca zehirli.

Kesfi, Almanya’nin Bonn kentindeki Zoologisches Forschungsmuseum (Zoolojik Arastirmalar Muzesi) uzmani Alexander Koenig ve Mark Auliya ile Chicago’daki Field Museum of Natural History uzmanlari John Murphy ve Harold Voris yapti. Bilim insanlari yilana sadece Kapuas irmagi kiyisinda yasadigi icin Kapuas Camur Yilani adini koydu.

ILK RENK DEGISTIREN YILAN
Auliya, yilanin renk degistirme ozelligini soyle acikliyor; “Kovaya su aldigimizda icine kizil-kahverengi bir yilan girdi, aradan 5 dakika gecti kovaya baktigimda yilanin rengi tamamiyle beyaza donusmustu. Bir bukalemun gibi renk degistirmesine karsin yilan bunu kamuflaj amacli yapmiyor. Renk degistirme ozelligi bazi surungen turleri icin normal karsilaniyor, ancak renk degistiren bir yilana ilk kez rastlaniyor.

BORNEO: DOGANIN GIZLI CENNETI
Kesif, Dogal Hayati Koruma Vakfi WWF tarafindan desteklendi. Son 10 yilda Borneo adasinda 361 yeni hayvan ve bitki turune rastlandi. WWF yetkilisi Stuart Chapman, Borneo adasindaki yagmur ormanlarinin hizla yokedildigini ve bu nedenle bircok canli turunun henuz kesfedilmeden yokoldugunu ifade ediyor.

Babil´in Asma Bahceleri Bulundu Mu Yoksa?

>

Kralice Amyitis�in tesellisi
"Soylenceler ve mitler Babil�in Asma Bahceleri�nin yuzlerce metre yuksekliginde oldugunu anlatiyorlar ama arkeolojik bulgular daha mutevazi sonuclari isaret ediyor; buna ragmen Asma Bahceleri�nin yuksekligi yine de cok etkileyiciydi"



Kral Nebuchadnezzar II doneminde antik kent Babil�e gelen her gezgin gorduklerinden buyuleniyordu. MO 450�de Heredot, kentin buyuklugunu ozellikle vurguluyor ve; "Babil, bilinen dunyanin en parlak ve ihtisamli kenti olmalidir" diyordu. Heredot�a gore, kentin dis duvarlarin uzunlugu 10 km�den fazlaydi, eni yaklasik 2.5 m., yuksekligi ise on metreye ulasiyordu. Tarihciye gore, duvarlarin eni dort atli bir arabanin donebilmesi icin yeterliydi, ic duvarlar daha inceydi ama distakilerden daha dayanikliydi. Duvarlarin arasinda ve iclerinde kuleler, mabetler ve som altindan yapilmis dev heykeller vardi. Kentin tam ortasinda goge ulastigina inanilan Tanri Marduk�a adanmis unlu Babil Kulesi vardi. Bunlara karsin arkeolojik cevreler, Heredot�un anlattiklarini abartili buluyorlar ve tartisiyorlar, ornegin dis duvarlarin iki km. uzunlukta ve en fazla iki metre yukseklikte olabilecegini belirtiyorlar. Heredot�un da her insan gibi gorkemli ve cagina gore alisilmadik bir kent karsisinda duygularina kapildigini da ekliyorlar. Fakat ne olursa olsun, hatta Herodot hic sozunu etmemis olsa dahi yine de Babil ihtisamli ve parlak bir kentti ve Babil�in Asma Bahceleri, Dunyanin Yedi Harikasi�ndan birisiydi.

Siyasi Bir Evlilik ve Vatan Hasreti

Arastirmalara gore, Bahceler, Kral Nebuchadnezzar�in 43 yil suren saltanati sirasinda yapildi ve yapimin MO 605�lerde yapildigi saniliyor. Karsit tez, Bahceler�in yapimina MO 810�larda bes yil hukumdar olan Asur Kralicesi Semiramis tarafindan baslandigidir. Ama bu donem uzmanlara gore uygun degildir cunku kentin gucu ve etkisi Kral Nebuchadnezzar doneminde zirveye ulasmis, hayret verici tapinaklar, caddeler, saraylar ve duvarlar insa edilmistir. Nebuchadnezzar, Bahceler�i hasta olan karisi Amyitis icin yaptirmisti. Kral Medes�in kizi olan Amyitis, iki ulusun birlesmesi ve dost olmasi icin Nebuchadnezzar�la evlenmisti. Kralice�nin geldigi ulke yemyesil ovalar ve daglarla kapliydi ama gelin geldigi Mezopotamya�nin dumduz, kuru ve guneste pismis topraklariyla karsilasinca mutsuz olmus ve vatanini ozlemisti. Bunun uzerine Kral, Kralicesi�nin anavatanina benzer bir yer yapmaya karar vererek, yapay bir dag ve uzerinde kat kat bahceler insa edilmesini istedi. Kralice�nin nereli oldugunu bilmiyoruz ama zengin bir doga ortusu olan ve daglik bir yerden gelmis oldugunu biliyoruz. Belki Yukari Misir�dan, belki de Guney Anadolu�dan... Asma Bahceleri elbette ki, asili degildi yani ipler veya askilarla bir yere asilmamisti ama buyuk olasilikla oyle bir zan uyandiriyordu. Sozcugun asli Eski Yunanca�da "kremastos" veya Latince�de "pensilis" dir, anlami "asili" degil, "uzerine konmus" seklindedir yani teraslar veya balkonlar kasdedilmistir.

Sulama Sistemi ve Kole Gucu

Yunanli cografyaci Strabo, Bahceler�den MO 1. Yuzyil�da soz eder ve; "Kemerler uzerine kurulu teraslar birbirlerinin uzerindeydi ve kup seklindeki sutunlarla destekleniyordu. Bosluklara toprak doldurulmus, agaclar ve dev bitkiler dikilmisti. Teraslar, sutunlar ve kemerler pismis tugla ve asfalttan yapilmisti." der ve soyle devam eder; "Ama en onemlisi ve efsanenin kaynagi merdivenlerdi, iki yanlarinda su tasiyan aygitlar bulunuyordu. Bu aygitlari surekli calistiran insanlar, Firat�tan iletilen suyu, Bahceler�in icine akitiyorlardi." Strabo icin donemi geregi Bahceler�in en ilginc yani buydu. Babil cok az yagmur alan bir yerdi ve Bahceler�in sulanmasi icin Firat�in suyunun kullanilmasi gerekliydi. Suyun yuksege tasinmasi, teraslara akitilmasi ve her kattaki bitkilerin sulanmasi icin buyuk olasilikla "zincir tulumba" sistemi kullaniliyordu. Bu tur bir sistemde, birisi otekinin uzerinde olan iki buyuk tekerlek bulunur, ikisi birbirine bir zincirle baglidir. Zincirin uzerine belli araliklarla kovalar asilidir, alttaki tekerlegin dibinde, su kaynaginin olusturdugu bir havuz bulunur. Tekerlek donmeye baslayinca, kovalar havuza dalarlar ve suyla dolarlar sonra zincir su dolu kovalari ustteki tekerlege iletir, orada kovalar ters donerek iclerindeki suyu yukardaki havuza bosaltirlar. Ve bosalan kovalar tekrar geriye donerek, yeniden suyla dolarlar ve bu boyle devam eder. Ustteki havuzda biriken su, kanallara acilan kapilar araciligi ile kucuk dereler halinde bahcelere yayilmaktaydi. Tulumbanin tekerlekleri, bir eksen veya saft ile sabitlenmisti, saftin dondurulmesi koleler sayesinde saglaniyordu yani sonucta kullanilan guc, insan gucuydu.

Petrolun Ilk Kullanimi Boyle Mi Oldu?

Bahce�nin yapimi sadece suyun yukari tasinmasini amaclamamisti, seyrek de olsa yagmur sularinin kanallardan akitilarak depolanmasi ve kaynak olarak kullanilmasi da saglanmisti. Mezopotamya ovasinda. tas bulmak ve tasimak cok guc bir isti, bu nedenle Babil�deki tum mimaride tugla kullaniliyordu. Tuglalar, kil ve saman karistirilarak yapiliyor sonra guneste pisiriliyordu. Tuglalarin aralarinda harc niyetine inceltilmes katran veya zift konuyordu, bu da bize petrol akintilarinin o donemde de Mezopotamya�da bulundugunu gosteriyor. Aslinda tuglalar dayanikli degildi cunku suyla islaninca dagiliyorlardi ama Babil yapilari icin bu pek sorun degildi zira yagmur suyu ile cok az karsilasiyorlardi. Buna karsin Bahceler surekli olarak korunuyordu, su kanallari ve havuzlar tugla yerine kimbilir nerelerden binbir zahmetle getirilen iri tas bloklarindan yapilmisti ve kalin zift tabakalariyla korunuyordu. Bir diger Yunanli tarihci olan Diodorus Siculus, katlarin dev tas plakalardan yapildigini yazar ama bu yontem Babil�de bilinen bir yontem degildi. Dosenen plakalarin aralari sazlar ve katranla doldurulmus ve seramikle kaplanmisti. Diodorus, bazi onemli yerlerde doseme olarak ince bir kat kursun kaplama kullanildigini ve bu sekilde surekli nem nedeniyle olusacak curumenin engellendigini de belirtiyordu. Butun bu dosemelerin uzerine kat kat toprak yigilmis veya doldurulmustu, yeterince kalinliga ulasildiktan sonra dev agaclar dikilmisti. Toprak yumusatildiktan sonra agaclarin aralarina ve cevrelerine her tur bitki ekilmisti. Bitkilerin turleri ve olaganustu guzellikleri buyuleyiciydi.

Bir Arkeologun Inadi

Bahceler�in buyuklugu ne kadardi? Diodorus, 12 m. uzunluk, 12 m. genislik ve 2.5 m. yukseklikten soz ediyor. Bircok kaynaga gore bu olculer kentin duvarlarina esittir, oysa Heredot kent duvarlarinin yuksekliginin on metreden yuksek oldugunu yazmistir ve bu imkansizdir. Ne olursa olsun, Bahceler�in gorunumu cok guzel ve gorkemli olmaliydi; yemyesil yapraklarin fiskirdigi dev bir yapay dag, ovanin ortasinda yukseliyordu. Ve sonucta en onemli soruya geliyoruz; Bahceler gercekten var miydilar? Iste en eski kaynak olarak Heredot bunu belirtmiyor yani onun Bahceler�i gordugunu anlamiyoruz. 1899�da Alman arkeolog Robert Koldeway benzer bir soruyla yola cikti. Yuzyillar oncesinde, Babil 1899�daki gibi balciga gomulu harabelerle dolu bir tepecik degildi. Buna karsin bircok antik kentin aksine yeri kesin biliniyordu ama ortada gozle gorulur hicbir yapi yoktu. Koldewey, Babil�i kazmaya basladi, kazilar 14 yil surdu, dis ve ic duvarlari, Babil Kulesi�nin temellerini, Nebuchadnezzar�in sarayini, kentin merkezine giden duzenli yollari ve caddeleri buldu. Koldewey guney bolgesini kazarken, 14 buyuk odanin temelleriyle karsilasti, tas tavan kemerleri hala duruyordu. Antik kayitlarda kentin sadece iki yerinde, kuzey bolgesindeki duvarda ve Asma Bahceler�inde tas kullanildigi yaziyordu. Kuzey duvari bulunmustu ve gercekten tastandi, oyleyse Koldewey Bahceler�in mahzenini veya bodrumunu bulmustu. Kazilara devam etti ve Diodorus�un yazdigi bircok seyle karsilasti, sonucta daha altta uc buyuk garip delik ortaya cikti. Koldewey uzun uzun dusundukten sonra deliklerin tulumba zincirinin gecmesi ve su kovalarinin yukariya iletilmesi icin yapildiklari sonucuna vardi. Tesis, Koldewey�e buluntularina gore 3 veya 4.5 m. kadardi ama bu olcu tarihcilerin tanimlamalarindan cok kucuktu, buna ragmen bulusun etkileri bugun dahi suruyor. Ama kazilar surdurulemiyor cunku artik Mezopotamya Irak adli cok farkli devletin elinde bulunuyor.

Amyitis�e Ne Oldu?

Bugun gecmise romantik bir bakis acisiyla baktigimizda, Kralice Amyitis�in bu fantastik armaganla mutlu olup olmadigini merak ediyoruz ama belki de mahzun Kralice Babil�in muhtesem Asma Bahceleri�ne ragmen yine anavatanin yesil renkli daglarinin ozlemini cekerek, yemekten icmekten kesilmis ve kaderine kuserek yasama veda etmisti. Gercegi simdilik bilmiyoruz, belki bir yerlerde yazilidir ve bulunmayi bekliyordur. Ama biliyoruz ki, cok guclu bir Kral dahi, mutsuzluk ve ozlemle basa cikamiyor. Kisacasi madde, her zaman ruhun acligini gideremiyor; hele bir de ruh maddeye aclik duymuyorsa...

Alglerin Kokeni

>Algler, denizden tatli suya, col kumlarindan kaynar yer alti kaynaklarina, hatta kar ve buz altina kadar her ortamda bulunan, fotosentez yapabilen organizmalardir. Tek hucreli formlardan 60 metreye kadar buyuyen dev kalp yosununa kadar degisen sekillere sahiptirler. Algler, yaptiklari fotosentezle atmosferdeki oksijenin buyuk bir kismini uretirler.

Alglerin kokeni cok eski devirlere kadar uzanmaktadir; 3.4-3.1 milyar yasinda fosillesmis alg kalintilari bulunmaktadir. Alglerin ilk olarak nasil olustuklari, evrimcileri acmazda birakan konulardan biridir. Evrimciler, ilk bitki hucresinin zaman icinde evrimleserek algleri olusturdugunu one surerler. Bunun icinse algleri ilkel yapili bitkiler olarak tanimlarlar. Ancak bu aciklamalarini gecersiz kilan iki onemli nokta bulunmaktadir: Bunlardan birincisi, evrim teorisinin ilk bitki hucresinin nasil olustugunu dahi aciklayamamasidir. Ikincisi ise, alglerin ilkel yapiya degil, aksine gunumuzde yasayan orneklerinden farksiz ve son derece kompleks bir yapiya sahip olmasidir. Science News dergisinde yayinlanan bir makalede, ilk alglerin gunumuz algleri ile benzerligi soyle aciklanmaktadir:

3.4 milyar yil oncesine ait mavi-yesil alg ve bakteri fosillerinin her ikisi de Guney Afrika'daki kayalarda bulunmustur. Daha da ilgi cekici olan, pleurocapsalean alg ile gunumuzdeki pleurocapsalean algin hemen hemen birbirlerine denk olduklarinin ortaya cikmasidir


Kambriyen devrine ait kirmizi alg fosilleri. Bu organizmalar gunumuzdeki kirmizi alglerle aynidir.


Okyanusta serbest halde yuzen algler

Alman bilim adami profesor Hoimar Von Ditfurth ise sozde "ilkel" alglerin kompleks yapisi hakkinda su yorumu yapar:

Bugune kadar bulunabilmis en eski fosiller, cekirdeksiz algler turunden mineraller icindeki fosillesmis cisimlerdir ve bunlarin uc milyar yildan daha uzun bir gecmisleri vardir. Ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, bunlar bile oldukca karmasik ve ustaca organize edilmis yasam bicimlerini temsil etmektedirler.

Alglerin hucre duvarlarini olusturmak icin kullandiklari yapilar incelendiginde de, onlarin hic de basit ve ilkel olmadiklari gorulmektedir. Dokularin uretimi icin kullanilan organik poliamin, karmasik bir kimyasal maddedir ve bircok canli tarafindan kullanilmaktadir. Algler, hucre duvarlarini insa ederken dogadaki en uzun organik poliamin zincirlerini kullanirlar.

Bu canlilar fotosentez yapan karmasik klorofil pigmentlerinin yani sira, altin sarisi bir renk veren "ksantofil pigmenti"ne de sahiptirler. Baliklardaki D vitamininin en buyuk kaynagi olan bu tek hucreli canlilar belirli bir amac icin yaratilmis kompleks yapilara sahiptirler.

Sonuc olarak, evrimciler ilk bitki hucresinin kokenini aciklayamadiklari gibi, bu bitki hucresinin nasil olup gunumuz alglerinden farksiz ve kompleks bir yapiya sahip ilk algleri olusturdugunu da aciklayamazlar.

Doga (24.06.2006)

>

Doga


Erotik sakima sayesinde iri yumurta

Bir kus ne kadar uyarici bir sakima dinlerse o kadar iri yumurta yumurtluyor. Ancak sakimanin cinsiyet uzerinde etkisi yok. Uyarici otuslerin etkisi ozellikle de kanaryalarda cok belirgin diyor Londra Universitesi ve Max-Planck Davranis Fizyolojisi Enstitusu bilim adamlari. Ayrica disi kuslar etrafta hic erkek kus bulunmamasina ragmen ciftlesme pozisyonuna girmisler.



Uyarici muzik dinlemeyen kuslarin yumurtalari daha kucuk oluyor diyen bilim adamlari, erkek kusun kizisma otuslerinin disi kuslar uzerindeki etkisini ogrenmek icin 45 kanaryayi incelemisler.

Arastirmacilarin hedefi bu baglantiyi dogal ortamda da kanitlayabilmek. Bununla birlikte erotik otusun civcivlerin cinsiyeti uzerinde etkili olmadigi gorulmus. Normalde buyuk yumurtalardan erkek kanarya kusu cikmakta.

En cirkin koyun araniyor!

Asiri kivircik ve kecelesmis postlu koyunlarin genlerinde hatalar var. Avustralyali arastirmacilar simdi bu genleri saptayip, daha parlak ve yumusak yunlu koyunlar yetistirmek istiyorlar.



Avustralyali bilim adamlari kitanin en cirkin merinos koyununu ariyorlar. Bulduklari zaman yununun kalitimini inceleyerek yun kalitesini iyilestirecekler. Bunun icin arastirmacilarin kecelesmis ve cok kivircik postlu bir koyuna ihtiyaclari var. Yunu kullanilmayacak kadar kotu olan koyundaki hatali genin bulunmasi zor olmaz diyen Adelaide Universitesi’nden Phil Hyde, bu tur koyunlarin yetistirilmemesi halinde yun kalitesinin onemli olcude artacagina inaniyor.

Genetik degisimden gecirilen koyunun yunu daha elastik, daha parlak ve daha kolay dokunabilir olacak. Kaliteli bir yunun, yapay iplikle rekabette buyuk avantajlari beraberinde getirecegi tahmin edilmekte. Avustralya’daki yun endustrisi yillardan beri yapay iplik endustrisiyle buyuk bir rekabet icinde.

Atlantik’te yeni bir balina turu


Atlantik’in Amerika sahillerinde yeni bir cekic basli kopekbaligi turu bulundu. South Carolina Universitesi biyoloji profesoru Joe Quattro tarafindan kesfedilen yeni tur daha once siniflandirilmamis. Yeni tur tarakli cekic baligina benziyorsa da genetik acidan farklilik gostermekte diyor arastirmaci. Quattro, yeni kopekbaligi turunun tehdit altinda bulundugundan endiseli ve ozellikle de disileri icin ozel koruma yasalarinin cikarilmasini onermekte. Dunya genelinde 450 farkli kopek baligi turu bulunmakta.


Alerji yapmayan kedi onumuzdeki yil piyasada


Alerjisi oldugu icin evinde kedi besleyemeyen kedi severler icin iyi haber. Amerikali bilim adamlari kisa bir sure once alerji yapmayan ilk kedileri tanittilar. San Diego’daki Allerca biyoteknoloji kurulusu ilk orneklerini 2007 yilinda satisa sunacak. Genetik degisimden gecirilen kedilerde, kedilerin tuylerinde ve tukuruklerindeki proteini ureten gen bulunmuyor. Firmadan yapilan bir aciklamaya gore gelisme, "Lifestyle" ev hayvanlarinin henuz baslangici. Firmanin alerji yapmadigina dair garanti verdigi kedi, yaklasik olarak 3100 Euro’dan satilacak. New York Daily News gazetesine konusan firma yoneticisi Megan Young, 2009 yilindan itibaren her yil 10.000 alerji yapmayan kedi uretecegiz diye konustu.